İNÖNÜ 1935- “Erzincan'daki Kürt aşiretleri Batı'ya sürelim... Muş ve Elazığ Ovaları'na Türkleri yerleştirelim... Türk köylerinde okul yokken, Kürt köylerine mektep mi açılır?” BAYKAL 2009- “Biz bu süreçte yokuz... Bu sürecin sonunda Irak'ta, Yugoslavya'da ne çıktıysa, Türkiye'de de o çıkar... Etnik kimlikler niye sık sık vurgulanıyor, amaç ne?”
Zaman değişse de CHP'nin zihniyeti hiç değişmiyor. Bugün, “Demokratik açılım sürecinde yokuz” diyerek etnik kimliklerin anılmasından bile rahatsız olan CHP, 1935'li yıllarda da kafaca farklı değilmiş. Türkiye'nin ilk “Şark raporları” olarak bilinen, birisi dönemin Başbakanı İnönü, diğeri İktisat Bakanı Bayar tarafından hazırlanan raporlarda, Cumhuriyet'in ilk yıllarından başlayarak bariz biçimde iki farklı görüşün kendini gösterdiği ortaya çıktı.
İNÖNÜ'NÜN ŞARK RAPORU: SÜRELİM, OKUTMAYALIM
Atatürk'ün talimatıyla 1935 yılında Başvekil İsmet İnönü bir heyetle Doğu ve Güneydoğu'ya giderek, bölgenin sorunlarına ilişkin “çözüm önerileri” paketi de içeren bir rapor hazırladı. İnönü, Atatürk'e sunduğu raporunda özetle şunları önerdi: “Siirt'i Doğu'ya nakledelim, Erzincan'daki Kürt aşiretleri Batı'ya sürelim. Erzincan Kürt merkezi olursa, Kürdistan'ın kurulmasından korkarım. Van ve Erzincan'da acele olarak, Muş Ovası'nda tedricen ve Elazığ Ovası'nda kuvvetli Türk kitleleri vücuda getirmek zorundayız. Ağrı'da Kürtlerin medenileşip, sükûnet bulmaları bile kardır. Daha Türk köylerinde bile mektep yokken, Kürt köylerine mektepten bahis açılamaz. Bunları halkın diline düşürmeyelim. Diyarbakır'da asker perişan durumda, Cumhuriyet'in prestiji ordumuzu pejmürdelikten kurtaralım.”
BAYAR: ADALETSİZ VE ZORBA UYGULAMALAR YANLIŞ
Dönemin İktisat Bakanı ve İnönü'nün ezeli rakibi Celal Bayar da bir başka heyetle 1936'da Doğu ve Güneydoğu illerini gezerek, bir başka “şark raporu” hazırladı. Atatürk'e Aralık 1936'da sunduğu raporunda Bayar, İnönü yöntemlerinin tam aksini savunarak, “Zorunlu iskan, sürgün siyaseti çok yanlış, ağalar halkı soyup hükümet mensuplarıyla paylaşıyor. Bugün Kürt diye bir kısım vatandaşlar okutturulmamak ve devlet işlerine karıştırılmamak isteniliyor. Vaktiyle yapılmış olan arazi tevziatının bir kısmında yolsuzluklar var. Hükümetle anlaşmalı adaletsizlik yapılmış. Zaten dışarının Kürtlere tesir arzusu var, bir de biz içeriden adaletsizlik yaparak bu insanları devletten koparmayalım” diyor.
Baykal'ın konuşmasını dinledim, yau adam da ne hayal gücü var kardeşim, açılımı aldı ele taaa ülkede iç savaş çıkmasına kadar akıl almaz bir kurgu döktü ortaya ancak bilim kurgu filmi olur Baykal'ın açıklamasından, kafamı...(!) Var mı ?
28 Şubat döneminin Genelkurmay Harekat Dairesi Başkanı Çetin Doğan ve Tuğgeneral Volkan Kaplama'nın alevi komutanların katıldığı gizli toplantıda yaptıkları konuşmalar, orduda nasıl bir mezhepçi kamplaşmaya gidildiğini gözler önüne seriyor.
Ergenekon Terör Örgütü soruşturması kapsamında hazırlanan üçüncü iddianamenin delil klasörleri, 28 Şubat sürecinde Türk Silahlı Kuvvetleri'nde görev yapan generallerin zihniyetini gözler önüne seriyor. İddianamede; 1997 yılında Mayıs ayının başında gerçekleştirilen ve 28 Şubat sürecinin en önemli aktörlerinden biri olarak gösterilen dönemin Genelkurmay Harekat Dairesi Başkanı Çetin Doğan, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Eğitim ve Okullar Daire Başkanı Tuğgeneral Volkan Kaplama ve bazı albay rütbesinde olan Alevi komutanların katıldığı gizli toplantıda yapılan konuşmaların tutanakları yer alıyor.
İŞTE O GİZLİ TOPLANTININ TUTANAKLARI
Üçüncü Ergenekon iddianamesinin 77. klasörünün 108- 112. sayfalarında, gizli toplantının notları şöyle yer alıyor: “Mayıs ayı (Mayıs 1997) başlarında gerçekleştirilen ve birçok üst düzey Genelkurmay Harekat Daire Başkanı Çetin Doğan, K.K. Eğitim ve Okullar Daire Başkanı Volkan Kaplama ve bazı Albay rütbesinde Alevi) komutanların da katıldığı bir gizli toplantı notlarını dikkatlerinize arz ediyorum: Konuşma daha çok Gn.Kur.Hrk.Bşk. Korg. Çetin Doğan ile K.K.K.lığı Eğt. ve Ok.D. Bşk. Tuğg. Volkan Kaplama arasında geçiyor. Toplantıya katılan diğerleri ise dinlemek ve not almakla meşgul.
(...) KORGENERAL ÇETİN DOĞAN: (...) Altı ayda bir büyük gürültülerle ordudan adam atarsanız, yarın darbe yapma gerekçeniz kalabilir mi? Ali Yalçın Paşa bu işi çok iyi götürdü. Ama, iki yıldır üzerine gidiliyor. Nerede yanlış yaptı bilmiyorum. Acaba, yeğeni Aleviliğini ortaya koyucu yanlışlıklar yaptı da mı ondan hareketle paşamız yıpratıldı bilmiyorum. Ali Paşa geleceğin komutanı olabilirdi. Belki de yine olabilir ama, bizim için şu anda fazla yaklaşılacak biri değil. Biz de lekeleniriz.
Herkes ne pahasına olursa olsun kendisini gizleyecek. Eğer, birlikte bilinen biri varsa onu vitrin yapın. Ama o da bizimkilerle gezmesin. Her yerde ‘irtica var' kampanyası başlatılsın. Sadece eşi kapalı olan, namaz kılan değil, yarın irticaya kaçması muhtemel herkesi yazın, şikayet edin. Onların adına dinci dergiler, gazeteler gönderin. Akrabalarının adını öğrenin, onların isimleriyle başlarını belaya sokan mektuplar gönderin. Hatta kart gönderirseniz okunması daha kolay olur.
TUĞGENERAL VOLKAN KAPLAMA:Komutanım, bunları bu sene okullarda kısmen yaptık. Ama artık bu sözlerinizden sonra bunları emir kabul ederiz.
KORGENERAL ÇETİN DOĞAN: Bu konularda sınır beklenmez. Dedelik sırası değil. Kafanızı çalıştırın. Din, bizim için, bizim için derken aklına ne gelirse gelsin, her şeyi kastediyorum, zararlıdır. Bizden olan birlik komutanları, yoksa laik komutanlar sıkıştırılmalı, çokça eğlence düzenlenmeli. Dansöz, Rus revüsü ne bulursanız getirin. İçkiyi zorlayın. Din ve milliyetçilik duygusunun nasıl zayıflatılacağı, nasıl yok edileceği açık. Bunları uygulayın. Okullara da öğrencilerle kız arkadaşlıklarını teşvik edin. Yapabiliyorsanız Osmanlı hayranlığını kırın. Türklerin üstün bir ulus olduğu safsatasını yıkın. Özellikle, cinsel konularda sınırları zorlayın. Bu konu insan zaafının başında gelir. Hanımlarımız aile gezmelerinde, eğlencelerde dekolte giysin. Hanımlarımız diğerlerinin hanımlarını açık giymeye teşvik etsin. Yetişmiş kızlar için de bu geçerlidir. Felsefe dersleri önemli. Bu dersler bizim için kurtarıcıdır.
Güneydoğu'da bizimkiler postu deldirmesin. Buna yönelik önlemleri alın. Tayin dairesi mutlaka elimizde olmalı. Cepheye o namussuzları sürün. Kadrolaşma çok önemli. Çevik Paşa'nın yerine bizden akıllı biri olsaydı, Karadayı sünepesinin daha verimli olmasını sağlardık. Burası çok önemli. Genelkurmay başkanı senden olmazsa bile ona sahip olarak kullanabilirsin. Ama olmadı.
TUĞGENERAL VOLKAN KAPLAMA: Komutanım. Askeri okullarda böyle kadrolaşma yapsak. Özellikle sınıf subaylarının çoğunu bizden atadık.
YİNE AYNI GÜNLERDE BİR BAŞKA TOPLANTI
KKK Eğitim ve Okullar Daire Başkanı Tuğgeneral Volkan Kaplama, aynı dairede çalışan Kurmay Albay Turgay Tekmen ve daha birçok subayın yer aldığı toplantıda ilginç ve ürkütücü tespitleri dikte ettirmektedir.
TUĞGENERAL VOLKAN KAPLAMA: Biliyorsunuz ki, gerçek laiklik ancak Alevi toplumda gerçekleşir. Bunu Bütün Alevilere öğretin, onları canlı tutmalıyız. Aptal komutanlar, her gün gündeme gelerek, ülkedeki şeriatçı birikimi azaltarak bir müdahalenin önünü kesiyorlar. (...) Tanıdığım en akıllı Alevi olan Çetin Paşa (Genelkurmay Harekat Başkanı) ve Yalçın Paşa (Ali Yalçın) bu işlere engel olmak istiyor ama başaramıyor.
¥ Alevilik bu ülkede gurur kaynağı olana kadar, yani memleketi avucumuza alana kadar herkes kendisini gizleyecek. Bu amaç için her şey doğrudur. Dinsel kavramlar olan hiçbir şey bizi bağlamaz. Fisunoğlu, (Kara Kuvvetleri Komutanı) bana korgeneral iken, “Ben karımı oynata zıplata bu noktaya geldim” demişti. Bizim için de ölçü bu olmalıdır.
¥ Deşifre olmuş Aleviler söylemlerimizi ortaya koysunlar. Sevgi desinler, insanlık desinler ama ülke için oynadığımızı belli etmesinler.
¥ Alevi dışında hiç kimse ateist olsa bile güvenilmeyecek, ilişki tam olarak kurulacak ama, açıklamalar yapılmayacak. Ben Doğu Paşa'ya bile tam güvenemiyorum.
¥ PKK ile savaşanlara el altından şu mesajı gönderin: “Sakın ha ölmeyin, bırakın Atatürkçü olsa da Sünniler ölsün.” Tayin dairesine çok adam yetiştirdik. Özellikle okullara çok bizden sınıf subayı gönderdik. Ama PKK'ya karşı bunu yapamıyoruz. Herkes gidiyor. Yine de buraya tayin olanların karargah görevini alması sağlanmalı. Kısaca PKK bizim işimiz değil.
DOĞAN VE KAPLAMA SORULARIMIZI CEVAPLAMADI
Dönemim Genelkurmay Harekat Dairesi Başkanı Çetin Doğan ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı Eğitim ve Okullar Daire Başkanı Tuğgeneral Volkan Kaplama, 1997 Mayıs ayında yapıldığı iddia edilen toplantı hakkında konuşmaktan kaçındı.
Dönemin Başbakanı İsmet İnönü'nün 1935'te Doğu ve Güneydoğu gezisinden sonra hazırladığı skandal raporunun ardından, olağanüstü yetkilerle bölgeye gönderilen 1. Umumi Müfettiş Abidin Özmen'in dönemin “yol haritasını” hazırladığı ve bu günlerin en sık tartışılan temel insan hakları ihlallerinin tek parti döneminde düzenli ve planlı bir biçimde yürürlüğe konulduğu anlaşıldı.
Daha önce Milli Eğitim Bakanlığı da yapmış olan Abidin Özmen'in böyle bir göreve seçilmesi, İnönü'nün Kürt sorununa verdiği “önem”e de bir işaret olarak gösteriliyor.
İÇİŞLERİ BAKANLIĞI ARŞİVİNDEN ÇIKAN ÇARPICI RAPOR
İsmet İnönü'nün Doğu gezisinden sonra İnönü'nün emriyle kurulan Bitlis, Diyarbakır, Van, Hakkari, Muş, Mardin, Urfa, Siirt illerini kapsayan 1. Umum Müfettişliği'ne yine İnönü'nün emriyle eski bakanlardan Abidin Özmen atandı. Özmen'in hazırladığı rapor, İçişleri Bakanlığı'nın arşivlerinde halen duruyor. İnönü hükümeti tarafından 1935'te yürürlüğe konulan bu raporda, daha sonra yöre halkına yönelik uygulamaya konulan pek çok kötü muamele yer alıyor. Şu sıralar sıkça gündeme gelen hususların pek çoğunun, o tarihlerde raporlar halinde uygulanmak amacıyla yazılı biçimde kararlaştırıldığı anlaşıldı.
İŞTE O DÖNEMİN OLAĞANÜSTÜ HAL VALİSİNİN RAPORU
Bizzat İsmet İnönü tarafından görevlendirilen Birinci Umumi Müfettiş Abidin Özmen tarafından hazırlanan raporda, “ekonomik tedbirler” bahsinde şu ilginç ifadelere yer veriliyor: “Geniş bir bölgenin ortasında kurulacak bir Türklük merkezindeki iktisadi hakimiyet, Kürtçe ile ilgisini katiyen kesmiş bir zümre eline geçirilmeli, diğer taraftan da mevcut tüccarlara kendisiyle münasebette bulunan her dağlı Kürt'ü Türkçe konuşturmak ve hükümete ısındırmak yolunda nasıl çalışacakları münasip kimseler, halkevleri vasıtasiyle pek açık olarak anlatılmalıdır.”
KÜRTÇE KONUŞAN SATICILAR ORTADAN KALDIRILSIN
“… Buna karşılık köy köy gezerek her çeşit eşya satan ve köylünün yumurtasını, yağını pek az bir değerle, eşya ile değiştiren ve devamlı Kürtçe konuşan ve bir ihtimal köylüyü kasabalara yanaşmaktan uzaklaştırması mümkün olan ayak satıcılarını ortadan kaldırmak lazım gelir.”
İŞÇİ BAŞLARI TÜRK OLSUN
“Türk'ün, Türk işçi başı kullanmak suretiyle kuracağı fabrika ve imalathaneler de son derece etkili olacaktır.”
MEMURUN TÜRKÇE BİLMEYEN VATANDAŞLA KONUŞMA MESELESİ
“İşi olan köylü, Türkçe bilmiyorsa bile memur derhal onunla Kürtçe anlaşmaya başlamamalı, vatandaş, memur olmayandan bir tercüman getirmeye mecbur tutulmalıdır. Bu suretle meydana getirilecek zorluk onu, meramını Türkçe anlatmaya zorlayacaktır.”
MEMURDAN KÜRTÇE KONUŞANA CEZA
“Memurdan Kürtçe konuşanlar, birincisinde yazılı ihtar, tekrarında maaş kesilmesi, Kürtçe konuşmaya devam ederse memuriyetten çıkarılmalı. Kürt düzenli hükümet teşkiline sebebi ne olursa olsun alışmış değildir.”
HER 3 BİN KÜRT BATI İLLERİNE ALINSIN
“Her yıl yaklaşık 3 bin kişinin (Kürt'ün) Batı illerine alınması uygulamasına geçilmeli, böylece on beş, yirmi yıllık düzenli bir programla halkı ortadan kaldırmış, kalanları da Türk kültürüne yönelmiş bir hale getirmiş olunacaktır.”
NAKŞİBENDİLER VE ÇERKESLER BİLE TÖHMET ALTINDA
Özmen raporunda; bölgede Nakşibendilik gibi tarikat ve İslami bazı kurumların “Kürtlerin bağımsızlığı için çalışan dini kurumlar” olduğunu iddia ederek, bunlara karşı da tedbir alınmasını öneriyor. Özmen ayrıca, bölgedeki Türk olmayan herkesin, hatta Çerkeslerin bile “durmadan dinlenmeden Kürtlük gayesi için çalıştıklarını” öne sürüyor.
Raporda İsmet İnönü'den “büyük şef” olarak bahsedilirken, “Büyük Şef'in buyurduğu Kürtlük meselesinin halli” ifadeleri dikkat çekiyor. Raporda şöyle deniliyor: “Büyük Şefimiz İsmet İnönü 1935 yazında doğu vilayetlerindeki zararlara ve noksanlara temas buyurmuşlardı. Dersim işi konusunda hükümetin beliren kararlarından bilgi sahibiyiz. Fakat umumi Kürtlük meselesi henüz halledilmemiş ve programlanmamış vaziyettedir.”
İlk kez Vakit'in duyurduğu Hasan Pulur'un Almanya'daki “intihal davası” Pulur'un aleyhine sonuçlardı. Aydın Doğan'ın sahibi olduğu Milliyet gazetesi yazarı Hasan Pulur'un, Berliner Abendblatt gazetesinde yazan Nazmi Kavasoğlu'nun yazılarından aşırma yaptığı mahkeme kararıyla kesinleşti. Hamburg Eyalet Mahkemesi, ünlü politika danışmanı, 1. sınıf liyakat nişanı sahibi, gazeteci-yazar Nazmi Kavasoğlu'nun Genel Yayın Yönetmenliğini yaptığı, Berliner Abendblatt gazetesindeki Türkçe ilavelerde yayımlanan yazılarında intihal yapan Doğan Medya'nın duayeni olarak sunulan Hasan Pulur'u, intihalcilikten ötürü mahkum etti.
Aydın Doğan'ın sahibi olduğu Milliyet gazetesi yazarı Hasan Pulur'un, Berliner Abendblatt gazetesinde yazan Nazmi Kavasoğlu'nun yazılarından aşırma yaptığı mahkeme kararıyla kesinleşti.
İLK KEZ VAKİT DUYURMUŞTU
İlk kez Vakit'in duyurduğu Hasan Pulur'un Almanya'daki “intihal davası” Pulur'un aleyhine sonuçlardı. Hamburg Eyalet Mahkemesi, ünlü politika danışmanı, 1. sınıf liyakat nişanı sahibi, gazeteci-yazar Nazmi Kavasoğlu'nun Genel Yayın Yönetmenliğini yaptığı, Berliner Abendblatt gazetesindeki Türkçe ilavelerde yayımlanan yazılarında intihal yapan Doğan Medya'nın duayeni olarak sunulan Hasan Pulur'u, intihalcilikten ötürü mahkum etti.
KANITLAR VE YEMİNLİ TERCÜMANLAR ORTAYA ÇIKARDI
Mahkeme, Pulur'un, İstanbul'da yaşamasına rağmen, Kavasoğlu'nun yazılarının yayımlandığı internet sitesinden aşırdığını kanıtlarıyla ve mahkeme yeminli tercümanlarının da çalışmalarıyla ortaya koydu. Dogan Medya avukatlarının önceden Pulur'un mahkum olacağını telefonla öğrendiklerinden dolayı duruşmaya katılmadıkları öne sürüldü.
Mahkeme Başkanı Hakim Rachov yaptığı açıklamada, “Böyle bir davanın ilk kez önlerine geldiğini, bundan ötürü uzun, meşakkatli bir araştırma, özenli bir çalışma yapmak zorunda kaldıklarını” söylediği ileri sürüldü.
7 AVRUPA ÜLKESİNDE DAHA DAVA AÇILACAK
Uluslararası bir toplantıya konuşmacı olarak davetli olduğundan Nazmi Kavasoğlu duruşmaya katılmazken,Kavasoglu'nun Avukati Marko Pietruk duruşmada hazır bulundu. Avukat Pietruk, bundan sonraki aşama, Milliyet gazetesinin yayımladığı 7 Avrupa ülkesinde de dava açacaklarını, ayrıca Türkiye'de yargı sürecine başlanacağını söyledi. Hasan Pulur´un yazılarından intihal yaptığını düşünen Nazmi Kavasoğlu güncel yazılarını artık www.dt-a.de adlı siteye koymaktan vazgeçmişti.
İngiliz The Times gazetesi, sadece kız öğrencilerin bulunduğu okullardaki başarı grafiğinin, karma okullara göre çok daha yüksek olduğunu yazdı.
Türkiye'de kartelin cinsel yaklaşımı, Anasol-M hükümetinin de dinsel tehdit görmesiyle tarihe gömülen tek cins sınıfların karma sınıflara göre çok daha başarılı olduğu bilimsel olarak kanıtlandı. İngiltere'de eğitim faaliyetinde bulunan Kuzey Londra Kız Yüksek Okulu'nda öğrencilerin diğer okullara göre başarı grafiğinin gittikçe yükselmesi, The Times gazetesine haber konusu oldu. Şimdi İngiltere'de “erkek-kız ayrı sınıf ve okulların oluşturulması” tartışılıyor. Türkiye'de ise özel okul ve dershanelere karma sınıf zorunluluğu, “tarikat ve cemaatlerin cinsiyet ayrımı yoluyla devleti içten ele geçirme atağı” safsatasıyla Anasol-M Hükümeti tarafından getirilmişti.
Türkiye'de dinsel alerji sebebiyle bilimselliğe kör kalınıp, cinsellik bahanesine sığınılarak “karma sınıf” zorunluluğu getirilirken; İngiltere'de sadece kız öğrencilerin eğitim aldığı okulların yakaladığı başarı grafiği konuşuluyor.
THE TIMES: KARMA OKULLARA GÖRE GRAFİK ÇOK YÜKSEK
“Sadece kız öğrencilerin bulunduğu okuldaki başarı grafiği yükseliyor” üst başlığıyla yayınladığı haberde The Times, “Sadece kız öğrencilerin eğitim aldığı okulun başarı grafiği, devlet okulları ve diğer karma okullara göre daha yüksek ve bu grafik gittikçe arayı açıyor. Bu durum, kız ve erkek öğrencilerin ayrı ortamlarda eğitim almasının haklılığını ispatlıyor. Eğitim tablosunda kız okulu, en yüksek dereceleri almaya devam ediyor” diye yazdı.
Gazeteye okulunun başarısının sebebini açıklayan Kuzey Londra Kız Yüksek Okulu Müdürü Bernice McCabe, “Kızlar, erkeklerden ayrı mekanlarda eğitim almalarının faydasını görüyor. Sadece hemcinslerinin bulunduğu ortamlarda kendilerine son derece güven duyuyorlar. Etrafında kendilerini etkileyecek ya da yadırgayacak erkekler olmadığı için yanlış yapmaktan korkmuyorlar, rahat davranıyorlar. Erkeklerin olmadığı bir ortamda kızlar zekalarını daha aktif kullanabiliyorlar, zeka ve bilgilerine güvenmeleri için daha serbest bir ortam yakalıyorlar” dedi.
ERKEK ÖĞRENCİ OKULLARI İÇİN DE DURUM AYNI
Sadece kız öğrencilerin bulunduğu Kuzey Londra Kız Yüksek Okulu için ortaya çıkan başarı, erkek öğrencilerin öğrenim gördüğü Royal Grammar Okulu için de söz konusu. Erkek öğrenci okulu olan Royal Grammar Okulu Genel Müdürü Jon Cox da konu hakkındaki görüşlerini şu şekilde aktarıyor: “Erkeklerin dikkati, kızların olmadığı ortamda dağılmıyor ve derslerine daha fazla odaklanabiliyorlar. Erkekler, kızların bulunduğu ortamda fazla dışa açılamıyor, derste söz almaları daha da azalıyor. Çünkü söz aldıktan sonra konuşmaya başladıklarında ‘acaba kızlar ne düşünür?' korkusuna kapılıyorlar.”
Bağımsız Eğitim Konseyi'nin okulların başarı grafiğini ve sınav sonuçlarını dikkate alarak yaptığı sıralamada, ilk on okul içinde, sayıca çok az olmalarına rağmen 2 erkek okulu ve 1 karma okul bulunuyor. Geriyi kalan okullar ise kız ve yatılı okullardan oluşuyor.
Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer tarafından 2. kez rektörlüğe atanan ve başörtülü öğrencileri yasal düzenlemeye rağmen okula almayan Gaziosmanpaşa Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Zehra Seyfikli'nin, banka promosyonundan elde edilen 2 trilyon parayı ihalesiz olarak Ergenekon sanığı İbrahim Şahin'in irtibatlı olduğu iddia edilen ve merkezi Ankara'da bulanan Üçgen İnşaat isimli bir firmaya verdiği ve bu firmanın sözleşme gereğince yapılması gereken yemekhaneyi yaptığı ancak misafirhaneyi yapmadığı iddia ediliyor.
2 TRİLYONU İHALESİZ VERDİ
Tokat Cumhuriyet Başsavcılığı'na intikal ettirilen 18 sayfalık ihbar dilekçesine Gaziosmanpaşa Üniversitesi ile Yapı Kredi Bankası Tokat Şubesi arasında 7 Nisan 2007 tarihli protokol gereğince üniversiteye promosyon parası olarak 2 milyon 381 bin TL verildi. Gaziosmanpaşa Üniversitesi Rektörü Zehra Seyfikli, bu parayı ihalesiz olarak Ergenekon sanığı İbrahim Şahin'in irtibatlı olduğu iddia edilen ve merkezi Ankara'da bulunan Üçgen İnşaat isimli bir firmaya aktardı. Bu paranın karşılığında üniversiteye misafirhane ve yemekhane binaları yapması beklenen firma, sadece yemekhaneyi yaptı, misafirhane ise yapılmadı. İddiaları ciddi bulan Başsavcılık, rektör Seyfikli'nin dosyasını rektör olması nedeniyle görevsizlik kararı vererek dosyayı, 4 Haziran 2008 tarihinde YÖK'e gönderdi. Hakkında çok sayıda usulsüzlük dosyası bulunduğu iddia edilen Seyfikli ile ilgili incelemenin sürdüğü öğrenildi.
PEŞKEŞE KARŞI ÇIKAN REKTÖR YARDIMCISI DAYAK YEDİ
Vakit'in ele geçirdiği Mart 2007 tarihli tutanağa göre rektör Zehra Seyfikli, rektör yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Durdu Karslı, Genel Sekreter Doç. Dr. Sedat Yazıcı, Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Doç Dr. Cengiz Şen ve Yapı İşleri Teknik Daire Başkanı Halis Çalıkoğlu'ndan oluşan üniversite yönetimi, 2 milyon 381 bin TL'yi, 3 bin metrekare konukevi, 5 bin metrekarelik yemekhane ve 3 bin metrekarelik üniversite çarşısı yapmak üzere Üçgen İnşaat'a aktardı. Paranın ihalesiz ve anlaşmasız bir şekilde bir firmaya peşkeş çekilmesine karşı çıkan Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Durdu Karslı, “Görüşülen sadece avam projesiydi, asla böyle bir karar verilmedi, yalnızca şekil olarak nasıl bir bina olması konusunda hemfikir olundu. Asla bir firmayla anlaşma yapılmadı” diyerek tutanağa şerh koydu. Bunun üzerine Karslı, şehir meydanında gezerken çete üyelerinin saldırısına uğradı.
“İHALE AÇMAK MECBURİYETİNDE DEĞİLİM”
Vakit'in sorularını cevaplayan Gaziosmanpaşa Üniversitesi Rektörü Zehra Seyfikli, 2 trilyon parayı ihalesiz olarak verdiğini kabul ederek, “Promosyon parası olduğu için para üniversitemizin bütçesine girmemiştir. Bütçeye girmeyen bir parayı ben nasıl ihale yapayım. Hem bütçede olmayan parayı ihaleye vermek mecburiyetinde değilim” dedi. Ergenekoncularla irtibatlı olduğu iddia edilen Üçgen İnşaat'ın kime ait olduğunu bilmediğini belirten Seyfikli, “Hiç kimseyle özel bir anlaşma yapmadım. Firma sahiplerini tanımıyorum. İbrahim Şahin'i tanımıyorum. Mehmet Akyazı danışmanım, çok iyi çalışkan birisidir” dedi. Firma tarafından taahhüt edilen yemekhane ve misafirhane inşaatının bitip bitmediği konusundaki sorularımıza önce “tamamlandı” dedi, bir süre sonra kıvırdı. Seyfikli, “6 bin metrekare olan proje, 7 bin 500 metrekareye çıkarıldığı için misafirhane yapılamadı” dedi.
BAŞÖRTÜSÜ DÜŞMANI
Sezer tarafından 2 dönemdir rektörlüğe atanan Seyfikli, üniversitelerde başörtüsü yasağını kaldıran yasal düzenlemeyi bile dikkate almayarak, başörtüsünü bir özgürlük olarak görmediğini söylemişti. Seyfikli, gazetecilerin bu konuyla ilgili sorularına “Cumhuriyet kadını olduğum için kadınlarımızın başını örtmesine kesinlikle karşıyım” diye cevap vermişti.
Bankadan alınan 2 trilyon paranın Üçgen İnşaat'a verilmesinin kararlaştırıldığı tutanak (üstte solda) ve Tokat Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Gaziosmanpaşa Üniversitesi Rektörü Zehra Seyfikli hakkında görevi kötüye kullandığı gerekçesiyle başlatılan hazırlık soruşturması ve verilen görevsizlik kararı.
135 BİN TL'Yİ ZİMMETİNE GEÇİREN REKTÖR ECER, 10 YIL CEZA ALDI
Niğde Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. Ferhat Ecer, rektörlük görevini yürütürken bir banka ile personel maaş sözleşmesi imzaladığı ve bankadan aldığı 135 bin YTL'yi zimmetine geçirdiği iddiasıyla yargılandığı davada, 10 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı.
Vakit, Adalet Bakanlığı Başmüfettişlerinin Kaçmaz raporunu ele geçirdi...
Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz hakkındaki soruşturmayı yürüten Adalet Bakanlığı müfettişlerinin hazırladığı raporda Kaçmaz'la ilgili olarak, Okyanus Operasyonu”ndan, Ergenekon'a, sahtecilik davalarından, mesai saatlerinde şehir dışında olduğuna dair çarpıcı bilgiler yer alıyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yargılanmalarına dair verdiği kararlarla gündeme gelen Kaçmaz hakkında, Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu daha önce soruşturma başlatmıştı. Soruşturmanın Gül ve Erdoğan hakkındaki kararlarla ilgili olmadığını açıklayan Adalet Bakanlığı, Kaçmaz için üç müfettiş görevlendirmişti.
MESAİ SAATLERİNDE DIŞARIDA BULUNMUŞ
Adalet Başmüfettişleri Mehmet Arı, İbrahim Kır ve Sefer İlker Alp'in Kaçmaz hakkında hazırlamış olduğu ve Kaçmaz'ı savunmaya çağıran raporunu Vakit gazetesi elde etti. Başmüfettişlerin hazırladığı ve Kaçmaz'a iletilen raporda, Kaçmaz'ın mesai saati dışında dışarıda olduğu için Mustafa Kılıçarslan isimli şahsın nezarette kaldığı ifade edilerek, “Başkanı olduğunuz mahkemeye ait 2008/128 esas sayılı kamu davası dosyasında, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'na göre ifadesi alınıp serbest bırakılmak üzere yakalanmasına karar verilen sanık Mustafa Kılıçarslan'ın, 27/02/2009 Cuma günü emniyetçe mesai saatleri içerisinde mahkemenize getirilmesine rağmen, Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesinde görevli hakim Ergün Ercan dışında başkan olarak sizin ve diğer üye hakimlerin mesai saati içinde adliyede olmaması ve tüm çabaya rağmen heyetin oluşturulmaması nedeniyle, adı geçenin bir gün nezarette kalmasına sebebiyet verdiği”kaydedildi.
OKYANUS OPERASYONUNDA ADI GEÇEN ESKİ SAVCI'YA “BİLGİ NOTU”
Kaçmaz'la ilgili olarak raporda gözüken bir çarpıcı bilgi ise, Konya'da üniversite yönetiminden bürokrasiye kadar birçok kişinin dahil olduğu yolsuzluklarla ilgili olarak adı geçen eski bir savcıya bilgi vermesi… Raporda bu konuyla ilgili şöyle deniliyor: “14/01/2009 tarihinde saat 17:32 de yaptığınız telefon görüşmesi sırasında; Konya ve Adana illerinde gerçekleştirilen ve halen yargılaması devam eden “Okyanus Operasyonu” kapsamında mahkeme kararları uyarınca yapılan iletişimin tespiti işlemleri sırasında bir kısım şüphelilere görüşmeleri saptanan Kocaeli Cumhuriyet Başsavcısı (Konya eski Başsavcısı) Mehmet Fatih Özdemir hakkında soruşturma henüz sonuçlanmamasına karşın, adı geçenin dinlendiği hususunu karşı telefondaki Şehmuz Ernas isimli şahsa bildirerek, Mehmet Fatih Özdemir'i dinlendiği hususunda uyarmasını istediniz, haber kaynağı olarak da kendi isminizi vermesini özel olarak rica ettiğiniz.”
İSTANBUL'DAYKEN ANKARA'DA ÇALIŞIYORMUŞ GİBİ GÖSTERMİŞ
Raporda, Kaçmaz'ın Ankara'da mesaide olması gerekirken İstanbul'da bulunduğu ve elektronik imzayla mesaideymiş gibi kendisini gösterdiği kaydedilerek, “06/10/2008 tarihinde yıllık izne ayrıldığınız, 17/10/2008 günü Türk Hava Yollarına ait TK 0144 sefer sayılı uçakla akşam 19'da Ankara'ya hareket etmek üzere İstanbul Atatürk Hava Limanında bulunmanıza rağmen aynı gün saat 17:07 de Ankara'da bulunuyormuş gibi elektronik imzanızla görev başlamaya dair resmi evrak hazırlattığınız…” ifadeleri kullanılıyor.
“GÖZÜNÜ SEVERİM KİMİNLE GÖRÜŞÜRSEN GÖRÜŞ”
Raporda ileri sürülen suçlarla ilgili olarak “Yaptığınız işler ve davranışlarınızla görevinizi doğru ve tarafsız yapamayacağınız kanısı uyandırdığınız” ifadesinin kullanılması dikkat çekiyor. Raporda ayrıca, “Kaçmaz'ın 1 Mart 2009 tarihinde, emekli Yargıtay Üyesi ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu eski Başkanvekili Fehmi Ulusoy'un, tapudaki bir kısım yolsuzluklarla ilgili olarak yürütülen, kamuoyunda geniş yankı uyandıran ve başlangıçta 13 kişinin tutuklandığı bir soruşturma dosyasında, tutuklular arasında bulunan Mehmet Kurt ve yeğeni İbrahim Uygaç'ın kendisinin akrabası olduğunu, Pazartesi (02/03/2009) itiraz dilekçesi vereceklerini belirtip “gözünü severim kiminle görüşürsen görüş” diyerek yardımcı olmanızı istemesi üzerine, “Ben Pazartesi günü şey ederim Başkanım” dediğiniz, adı geçenin “aha bununla bi ilgilen he gözüm” diye devam etmesi üzerine “Tamam oldu Başkanım” şeklinde karşılık verdiğiniz” şeklinde ifadeler yer alıyor.
“NURETTİNCİĞİM GEL DE SANA BİRAZ HABER VEREYİM”
Raporda, Kaçmaz'ın baktığı davalarla ilgili olarak gazetecilere servis yaptığı ve Hürriyet gazetesi muhabiri Nurettin Kurt'a “Melih'in bir sürü şeyi var” dediği ifade ediliyor. “Adli Yargı Adalet Komisyonu ve Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı sıfatlarınızla bağdaşmayacak hareket ve ilişkilerinizle, mesleğin şeref ve nüfuzu ile şahsi onur ve saygınlığınız yitirdiğiniz” şeklinde ağır ifadelerin kullandığı raporda Kaçmaz'ın gazetecilere servis yaptığı şu şekilde belirtiliyor: “24/11/2008 günü saat 11:33'de “Nurettinciğim” diye hitap ettiğiniz gazeteci Nurettin Kurt'un “Abi yok mu şöyle manşetlik bir şeyin, ya gelim habersiz kaldık da” demesi üzerine, “var, var, mesela Melih'in bir sürü şeyi var, geldi, hep usulden kaldıkdık” dediğiniz, gazetecinin Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül'ün kararını sorması üzerine, “Bende daha çıkmadı, Maliye Bakanlığı itiraz etmedi, fakat emekli Yargıtay üyesi itiraz etmiş de onu inceliyorum, at işte bir haber onunla ilgili, önümüzdeki haftada bir günde çıkar” diye cevap verdiğiniz, gazetecinin de sizin yanınıza gelip bilgi almak istediğini belirtmesi üzerine “gel vereyim” diye karşılık verdiğiniz, aynı gazeteciyle, 08/01/2009, 02/03/2009 tarihlerinde yaptığınız telefon görüşmelerinizde, İnsan Ticareti ve Fuhuş Yaptırmak suçlarına adı karışan eski hakim Hakkı Çetin hakkında mahkemenizce verilen mahkumiyet kararı ile “Hepimiz Ermeniyiz” kampanyası hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara vaki itiraz üzerine verdiğiniz kararla ilgili, yukarıdaki şekilde adı geçene ayrıntılı bilgi verdiğiniz…”
“ART HEPİNİZE İYİ GECELER”
Raporda ayrıca, Ergenekon Terör Örgütü ile irtibatı olduğu gerekçesiyle basılan ART televizyonuna yapılan baskından sonra Kaçmaz'ın “ART hepinize iyi geceler, yargıya baskının nasıl olduğunu görmek için bugünkü Zaman gazetesindeki YARSAV Başkanı ile ilgili kaldırılan takipsizlik kararı” şeklinde mesaj attığı, karşı tarafın da “Mesajınız ART tarafından alınmıştır. Teşekkür ederiz” şeklinde cevap verdiği kaydediliyor.
TAYYAR'IN ‘TAKİPSİZLİK' KARARINI KALDIRMIŞ
Raporda Kaçmaz'ın Yasemin Güneri isimli bir başka gazeteciyle yaptığı sohbette de hakkında takipsizlik kararı verilen gazeteci Şamil Tayyar hakkındaki bu kararı kaldırdığını söylediği kaydediliyor. Raporda bu kısım şöyle geçiyor: “ 18/11/2008 günü saat 13:10'da gazeteci Yasemin Güneri ile yaptığınız telefon görüşmesinde, adı geçenin “var mı bir gelişme dosyalarda” diye sorması üzerine, İşçi Partisinin şikayeti üzerine gazeteci Şamil Tayyar hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararı kaldırdığınızı bildirdiğiniz, bunun üzerine ilgilinin “tamam efendim haber geçelim” dediği, aynı kişiye, 24/12/2008 günü 14:42'de, kamuoyunda Ergenekon diye adlandırılan davanın sanıklarından Şener Eruygur'un başkan bulunduğu Atatürkçü Düşünce Derneğinin yaptığı mitinglerden dolayı amacı dışında faaliyette bulunduğu iddiasıyla Ankara Valiliği tarafından yapılan şikayet üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından verilen kavuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara karşı vaki itirazı reddettiğinizi ayrıntılı olarak yazdırdığınız, gazetecinin “isminizi yazayım mı” diye sorması üzerine “yaz yaz” diye cevap verdiğiniz…”
RAPORLUYKEN BODRUM'DA KEYİF ÇATIYORMUŞ
Raporda, Kaçmaz'ın izinli olmadığı halde Bodrum'da bulunduğu ve “18/09/2008, 23/09/2008, 21/05/2009 ve 11/06/2009 tarihli duruşmalara iştirak etmediği de kaydediliyor. Raporda bu durum şöyle belirtiliyor: “15-04/2008 Salı günü 19:30'da Türk Hava Yollarına ait TK 0914 sefer sayılı uçakla Antalya'ya gidip, 16/04/2008 günü işe gelmeyerek aynı havayollarına ait TK 0915 sefer sayılı saat 21:10 uçağı ile Ankara'ya döndüğünüz, Mesai saatleri içerisinde 26/09/2008 tarihinde Antalya'ya, 07/01/2008 tarihinde ise İstanbul'a seyahat ettiğiniz, 29/05/2008-18/06/2008 tarihleri arasında 20 gün raporla olmanıza rağmen, 30/05/2008 ve 12/06/2008 tarihlerinde uçakla Ankara'dan Bodrum'a seyahat ettiğiniz, 15/06/2008 tarihinde yine uçakla Bodrum'dan Ankara'ya döndüğünüz, 25/07/2008 tarihinde Pegasus firmasına ait uçakla Ankara'dan Bodrum'a seyahat edip, 29/07/2008 tarihinde aynı firmaya ait uçakla Bodrum'dan Ankara'ya dönmenize, dolayısıyla 28/07/2008 Pazartesi günü Bodrum'da bulunmanıza karşın, mesaideymiş gibi adınıza sevk çıkartırarak beş (5) gün rapor aldırdığınız ancak bu raporu işleme koydurmadığınız, hususlarında aleyhinizde deliller elde edildiğinden savunmanız talep edilmektedir.”
JAMMER CİHAZI RUHSATLI MI?
7 gün içerisinde savunmasını yapması ve soruşturmanın gizliliğini ihlal etmemesi istenen Kaçmaz'la ilgili raporda ayrıca, Kaçmaz'ın telefon dinlemeleri için aldığı jammer cihazından da şu şekilde bahsediliyor: “16/03/2009 tarihinde Kanal D haberlerinde yayınlanan görüntülere göre, kullandığınız jammer cihazı 5809 Sayılı Elektronik Haberleşme Kanununa göre kullanılması izne ve ruhsata bağlı bulunduğundan, söz konusu cihazın ruhsatının bulumup bulunmadığı, var ise aslına uygunluğu onaylanmış bir örneğinin Başmüfettişliğimize gönderilmesi, yok ise değinilen yasaya muhalefet eyleminize yönelik savunmanızı, yukarıda belirtilen şartlar çerçevesinde ve süre içerisinde yine Teftiş Kurulu Başkanlığı'na iletmeniz, Belirtilen süre içerisinde savunma yazınızı göndermemeniz halinde, savunma yapmaktan vazgeçmiş sayılacağınız, bilgilerinize rica olunur. “
--
İŞTE ADALET BAKANLIĞI BAŞMÜFETTİŞLERİNİN OSMAN KAÇMAZ HAKKINDA RAPORU
Yayın ilkeleri arasında “İsrail'in menfaatlerini korumak” maddesi bulunan Alman ortağı Axel Springer'e 2006'da yaptığı hisse satışını 2007'de satmış gibi gösterdiği için Maliye'den 1 milyara yakın ceza alan Doğan Yayın Holding, devleti dolandırdığı için verilen cezanın kaldırılması için Avrupa Komisyonu'na sarıldı.
Alman ortak Axel Springer'e 2006 yılında yaptığı hisse satışını 2007'de gösterdiği için vergi kaçakçılığı yaparak devleti dolandıran Doğan Yayın Holding, cezadan kurtulmak için Avrupa'nın yolunu tuttu. Grubun gazeteleri, Avrupa Komisyonu'nun Türkiye İlerleme Raporu'nda Doğan'a kesilen vergi cezasının da yer alacağını iddia ediyor.
VAKİT, BELGELERİYLE YAYINLAMIŞTI
Maliye'nin 1 milyara yakın vergi kaçakçılığı cezası kestiği için “Basına sansür uygulanıyor” diye ortalığı ayağa kaldıran Aydın Doğan'ın sahip olduğu Doğan Yayın Grubu, Vakit'in yayınladığı Axel Springer'e yapılan hisse satışının 16.11.2006'da gerçekleştiğine dair SPK, Rekabet Kurulu ve Doğan'ın kendi mal beyanıyla ilgili belgelerden sonra suskunluğa bürünmüştü.
DOĞAN, ÜMİDİNİ AB'YE BAĞLADI
Doğan grubu şimdi de ümidini AB Komisyonu'nun Türkiye İlerleme Raporu'na bağladı. Doğan Grubu gazeteleri bu yılki AB Komisyonu Türkiye İlerleme Raporu'nda ilk kez Doğan Grubu'na kesilen vergi cezasına da yer verileceğini ileri sürdü.
SAVCILIK, HAPİS İSTEMİYLE DAVA AÇTI
Vakit'in 2 Mart 2009 tarihli sayısında, Doğan'ın hisse satışının 2006 yılında gerçekleştiğini belgeleriyle ortaya koymasıyla, savcılık, “muhasebe hilesi ve sahtecilik yaptıkları” iddiasıyla Doğan Holding'in Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Doğan, Hürriyet Gazetesi Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök ve grubun 6 üstdüzey yöneticisi hakkında 3 yıla kadar hapis cezası istemişti.
ALMAN ORTAK DA DOĞAN'I ELE VERMİŞTİ
Diğer taraftan gazetecilerine İsrail ve Yahudilerin menfaatlerini her şeyin üstünde tutacaklarına dair belge imzalattıran Doğan'ın ortağı Alman Axel Springer de, hisse satışlarının Doğan'ın iddia ettiği gibi 2007 yılında değil 2006 yılında gerçekleştiğini bildirmişti. Axel'in kurumsal internet sitesinde Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Mathias Döphner, Türkiye'nin en büyük medya kuruluşu diye övgüyle bahsettiği Doğan Yayın Holding'in hisselerini 370 milyon Avro karşılığında satın aldıklarını belirtmişti.
SAHTECİLİĞİ AB GÜMRÜĞÜNDE ‘SANSÜR”E ÇEVİRDİLER
Ancak resmi belgeleri görmek istemeyen Doğan Grubu gazeteleri önce “Basına sansür uygulanıyor” diye Türkiye'yi ayağa kaldırmış, bununla yetinmeyip Maliye'nin cezasını, “Basın özgürlüğüne baskı yapılıyor” şeklinde nitelendirerek Avrupa Parlamentosu'ndaki bazı Alman milletvekillerine soru önergesi verdirmişlerdi.
TÜM ÜMİTLER BU RAPORA BAĞLANDI
Türkiye'de yaptığı yayınlarla sonuç almaya çalışan ancak bunda başarılı olamayan Doğan Grubu Avrupa Parlamentosu'nda verdirdiği soru önergesinden de beklentilerini karşılayamayınca şimdi de ümidini 14 Ekim'de açıklanması öngörülen Avrupa Birliği Komisyonu'nun Türkiye ile ilgili 12. İlerleme Raporu'na bağladı.
HOLDİNG'E AİT GAZETELERİN İDDİASI
Gruba bağlı gazeteler, 12. İlerleme Raporu'nda Doğan Grubu'na kesilen vergi cezasına da yer verileceğini iddia ederek, “basına vergi cezası kesilerek basın özgürlüğü konusunda yaşanan olumsuz gelişmelerin bu sene ilk defa ilerleme raporunda yer alacağını” öne sürdüler.
BAĞIŞ: BİZE GELEN BİR BİLGİ YOK
Öte yandan Doğan Grubu gazetelerinin iddiaları, Avrupa Birliği Müzakerelerinden Sorumlu Devlet Bakanı Egemen Bağış tarafından yalanlandı. Brüksel'de temaslarda bulunan Bağış Vakit'in konuyla ilgili sorularını cevapladı. Bağış, Doğan Grubu'nun sahtecilikten aldığı cezayla ilgili olarak Avrupa Komisyonu'ndan kendilerine gelen bir bilgi olmadığını kaydederek, Komisyonu'nun Türkiye ile ilgili ilerleme raporunun Ekim ayı sonunu bulabileceğini, henüz taslağın taslağını görebildiklerini ve orada da basına sansür diye bir şeyin olmadığını söyledi.
Ergenekonculara tahliye yolunu açan ve çürük raporlarıyla gündeme gelen GATA'dan bir skandal daha. Habervaktim'in ulaştığı belgelere göre GATA Dekanı Prof. Tbp. Tümg. Zeki Bayraktar, GATA Tıp Fakültesine talimatla ve yasalara aykırı bir şekilde öğrenci kaydı yaptırdığı, skandalın anlaşılması üzerine ise usulsüzlüğü örtbas etmek için içtihat kararı aldırdığı ortaya çıktı.
Gülhane Askeri Tıp Akademisinde bir skandal daha yaşandı. Daha önce Ergenekon sanıklarına tahliye yolu açmakla ve yine sahte çürük raporları düzenlemekle eleştirilen GATA'nın bu seferde, yasadışı yolla GATA Tıp Akademisine öğrenci kaydı yaptığı ortaya çıktı.
Yasalara göre GATA Tıp Akademisine bir öğrencinin kayıt yapabilmesi için ‘asker olur' sağlık raporu alması gerekir. Ancak GATA Dekanı Prof. Tbp. Tümg. Zeki Bayraktar'ın talimatıyla bu yasa ihlal edilerek hem de sağlık kurulu raporunda ‘askeri öğrenci olamaz' denilen Kaan Yeldan isimli öğrenciyi kaydettirdiği iddia ediliyor. Söz konusu öğrencinin usulsüz kaydedildiği anlaşıldığı, skandalı örtbas etmek isteyen Bayraktar'ın bu seferde GATA Sağlık kuruluna içtihat kararı alınması talimatı verdiği iddia ediliyor.
ÖNCE ÖĞRENCİ OLAMAZ KARARI VERİLDİ
GATA Tıp Fakültesine kayıt için gerekli sağlık kurulu raporunu almak üzere başvuran Kaan Yeldan, GATA Göğüs hastalıkları uzmanınca gerekli görülen bilgisayarlı tomografi tetkikini yaptırdı ve sonuçta akciğerde patolojik bulgular saptandığından “askeri öğrenci olamaz” kararı verildi. Bunun üzerine GATA dekanı Prof. Tbp. Tümg. Zeki Bayraktar devreye girerek yardımcıları Prof. Tbp. Tuğg. Tahir Ünal ve Doç. Dz. Tbp. Alb. Müjdat Balkan'a talimat vererek söz konusu öğrencinin kaydının yapılmasını istediği iddia edildi.
HASTANE KAYITLARINDA GERÇEK RAPOR DURUYOR
Ancak Kaan Yeldan'ın askeri öğrenci olamayacağını ortaya çıkaran tomografi raporu hastane bilgi sistemine kaydedilmişti ve silinemiyordu. Rapor sağlık kurulunda nihai karar için görüşülürken bazı sağlık kurulu üyeleri Kaan Yeldan'ın evraklarının kaybedilip yeniden düzenlenmesinden kuşkulanarak hastane bilgisayar sisteminde mevcut olan tomografi raporunu incelediler ve akciğerlerdeki patolojik bulgular ortaya çıktı. Sonuçta Sağlık Kurulu, bilgisayar sistemindeki tomografi raporunun evraklara dahil edilmesini isteyerek işlemi geri çevirdi.
YASALARA AYKIRI KAYIT YAPILDI VE İÇTİHAT KARARI ALINDI
Kaan Yeldan bir daha sağlık kuruluna başvurmadı yani ‘'askeri öğrenci olur'' raporu alamadı ancak yinede dekan yardımcısı Prof. Tbp. Tuğa. Okan Özcan tarafından GATA Tıp Fakültesine kaydı yapıldı. Aradan yaklaşık bir ay geçtikten sonra sağlık kurulu üyeleri durumdan şüphelenerek Tıp Fakültesi personel subayını aradılar ve tüm yasal mevzuata aykırı bir şekilde Kaan Yeldan'ın Tıp Fakültesine kaydının raporsuz olarak yapıldığını öğrendiler.
Söz konusu skandalın ortaya çıkması üzerine Dekan başkanlığında yapılan toplantıda Prof. Dz. Tbp. Alb. Hayati Bilgiç'in fikri ile profesörler sağlık kurulundan “tomografide patolojik bulguların olması askeri öğrenciliğe engel olmaz'' şeklinde içtihat kararı çıkarılmasına karar verildi ve böylece skandalın üstü örtülmek istendiği iddia ediliyor.