AK Gençliğin Buluşma Noktası
Siyasi Değerlendirme Hükümet, Muhalefet, Cumhurbaşkanı, YÖK, Danıştay,Ergenekon ve gündemdeki diğer bütün siyasi değerlendirmeleri burada paylaşıyoruz.



Cevapla
Seçenekler
 
Alt 03-02-2008, 15:48   #1
Kullanıcı Adı
Benide_Kapatın
Standart 23 Rektörün Gittiği Gün (3 ay sonra) Kaos Biter.
Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner!..

 

Benide_Kapatın isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 03-02-2008, 21:19   #2
Kullanıcı Adı
Şidaam
Standart 23 Rektörün Gittiği Gün (3 ay sonra) Kaos Biter.
4 gözle bekliyorum özellikle Nusret Aras biran önce gitsede rahat bi nefes alsak okulda..
Şidaam isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 03-02-2008, 23:00   #3
Kullanıcı Adı
Benide_Kapatın
Standart 23 Rektörün Gittiği Gün (3 ay sonra) Kaos Biter.
Üniversite ağaları ve YÖK Başkanı

İlk asistanlık yıllarımdan tanıdığım bir öğretim üyesiydi, geçim telaşında mütevâzı bir adamdı. Yıllar sonra yeni kurulan üniversitelerden birine rektör oldu. Yolum o üniversitenin bulunduğu şehre düştü ve karşılaştık.

"Ben buranın ağasıyım" sözünü hiç unutmuyorum. Vali, belediye başkanı gibi şehrin ileri gelenlerinin hazır bulunduğu protokolde ne kadar pervasız davrandığını ve karşılığında ona "her şeyden muaf" gibi nasıl tahammül edildiğini gözlemiştim. Ertesi gün makamında ziyaret ettim. Saltanatını ve şatafatını gururla sergilemişti. O üniversitenin gerçekten "ağası" idi.

Bir yıl kadar sonra, bu sefer o benim ziyaretime geldi. Görev süresi bitmiş ve bizim üniversitedeki kadrosuna geri dönmüştü. Kapısını kimsenin çalmamasından, kimsenin onu adam yerine koymamasından ağlayacakmış gibi şikâyet ediyordu. Vaziyeti "attan inmek" falan değildi; mutantan bir saltanat arabasından düşmüş, şimdi adeta çamurlar içinde yuvarlanıyordu.

Dışarıdan bakanların rektörlerin nasıl bir iş yaptığını anlamaları imkânsız. Eğitimin en yüksek kademesinin, ülkenin üretebildiği bilimin yani en ileri olması gereken kurumun başında bulunmanın inanılması zor ayrıcalıkları var. YÖK düzeni ve 2547 sayılı Yükseköğrenim Kanunu, yetkiyi bütünüyle rektörlere veriyor. Rektör de öğretim üyelerinin "bir kısmı"nın oyları ile seçiliyor. Seçim demokratik bir yöntem; ama üniversitelerde tersine işliyor. Demokrasilerde iktidar çoğunluğa verilir; ama ortaya bir çoğunluk diktası çıkmaması için denetim mekanizmaları öngörülür. Üniversiteler ise seçimle iş başına gelen "zorba"larla yönetiliyor. Çünkü rektör, öğretim üyelerinin bir kısmını temsil ediyor ama üniversite üzerinde denetimsiz bir güce sahip oluyor. Rektör, sahip olduğu yetki ve bu göreve geliş yöntemi ile kendiliğinden azınlığın çoğunluk üzerindeki kontrolsüz ve denetimsiz diktasını temsil ediyor. Azınlık bir grubun çıkarları doğrultusunda üniversiteyi bir "ağa" gibi yöneten mutlak bir iktidar çıkıyor ortaya.

Görevi başındayken hukukçu bir rektörle Yükseköğrenim Kanunu üzerine konuşuyorduk. "Aslında bu kanun bir cümleden ibarettir" demişti bana ve bu cümleyi söylemişti: "Rektör ne derse o olur."

Üniversitelerarası Kurul'u seferber ederek ortamı geren ve üniversiteyi kutuplaştıran rektörleri, bu dar çerçevenin içine yerleştirmek gerekir. Onların bilimin, kalitenin, özgürlük ve hukukun peşinde olmaları imkânsız. Sahip oldukları saltanatı neden özgürlüğe veya demokrasiye feda etsinler? Kendi iktidarlarını sona erdirecek olan özgürlüklere neden izin versinler?

Ağalığın olduğu yerde hukuk değil, feodal kurallar işler. Feodal ilişkiler prensiplerle değil, gücün peşinde yürür. Bazı rektörlerin bulundukları şehrin CHP il başkanı gibi konuşmalarını, bu yüzden yadırgamamak gerekir. Onlar hukukla değil siyasetle kayıtlılar. Hukuk umurlarında değil, siyaseten güçlü olmaya çalışıyorlar. Ortada alenî bir anayasa hükmü dururken direnmeleri, feodal çıkarların arkasına siyasî destek bulabilmek için. Bu kadar hukuksuzluk üniversitelere yakışmaz; ama "ağa"lara az bile gelecektir.

YÖK Başkanı'nın sakin, sorumlu ve ciddî tavrı ile rektörlerin kavga ve gerilim peşinde koşan "siyasî" çabaları arasındaki derin uçurum, olması gereken şeyi de gösteriyor. Mesele başörtüsü sorunu değil. Bu ağalık düzeni üniversitelere de Türkiye'ye de yakışmıyor. Bilime yakışan özgürlüğü kim savunuyorsa, üniversiteyi o temsil eder. Bugün üniversiteyi, dikta özlemleri ile ağalık düzenini sürdürme telaşında olan rektörler değil YÖK Başkanı Özcan temsil ediyor. 12 Eylül darbesinin üniversiteye güvensizliğinin yarattığı bu ağalık düzeni, sığındığı yasaklarla birlikte çöküyor.

Önümüze çıkan sorunları, daha derinde aksayan büyük gövdenin semptomları olarak görmeliyiz. Başörtüsü yasağı tartışmalarından çıkartılacak sonuç: Türkiye'nin ileri bir üniversite düzenine ihtiyacı var.
Benide_Kapatın isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 03-03-2008, 12:01   #4
Kullanıcı Adı
tayyipleyiz
Standart 23 Rektörün Gittiği Gün (3 ay sonra) Kaos Biter.
Alıntı:
İnternettin Hoca Nickli Üyeden Alıntı
Üniversite ağaları ve YÖK Başkanı

İlk asistanlık yıllarımdan tanıdığım bir öğretim üyesiydi, geçim telaşında mütevâzı bir adamdı. Yıllar sonra yeni kurulan üniversitelerden birine rektör oldu. Yolum o üniversitenin bulunduğu şehre düştü ve karşılaştık.

"Ben buranın ağasıyım" sözünü hiç unutmuyorum. Vali, belediye başkanı gibi şehrin ileri gelenlerinin hazır bulunduğu protokolde ne kadar pervasız davrandığını ve karşılığında ona "her şeyden muaf" gibi nasıl tahammül edildiğini gözlemiştim. Ertesi gün makamında ziyaret ettim. Saltanatını ve şatafatını gururla sergilemişti. O üniversitenin gerçekten "ağası" idi.

Bir yıl kadar sonra, bu sefer o benim ziyaretime geldi. Görev süresi bitmiş ve bizim üniversitedeki kadrosuna geri dönmüştü. Kapısını kimsenin çalmamasından, kimsenin onu adam yerine koymamasından ağlayacakmış gibi şikâyet ediyordu. Vaziyeti "attan inmek" falan değildi; mutantan bir saltanat arabasından düşmüş, şimdi adeta çamurlar içinde yuvarlanıyordu.

Dışarıdan bakanların rektörlerin nasıl bir iş yaptığını anlamaları imkânsız. Eğitimin en yüksek kademesinin, ülkenin üretebildiği bilimin yani en ileri olması gereken kurumun başında bulunmanın inanılması zor ayrıcalıkları var. YÖK düzeni ve 2547 sayılı Yükseköğrenim Kanunu, yetkiyi bütünüyle rektörlere veriyor. Rektör de öğretim üyelerinin "bir kısmı"nın oyları ile seçiliyor. Seçim demokratik bir yöntem; ama üniversitelerde tersine işliyor. Demokrasilerde iktidar çoğunluğa verilir; ama ortaya bir çoğunluk diktası çıkmaması için denetim mekanizmaları öngörülür. Üniversiteler ise seçimle iş başına gelen "zorba"larla yönetiliyor. Çünkü rektör, öğretim üyelerinin bir kısmını temsil ediyor ama üniversite üzerinde denetimsiz bir güce sahip oluyor. Rektör, sahip olduğu yetki ve bu göreve geliş yöntemi ile kendiliğinden azınlığın çoğunluk üzerindeki kontrolsüz ve denetimsiz diktasını temsil ediyor. Azınlık bir grubun çıkarları doğrultusunda üniversiteyi bir "ağa" gibi yöneten mutlak bir iktidar çıkıyor ortaya.

Görevi başındayken hukukçu bir rektörle Yükseköğrenim Kanunu üzerine konuşuyorduk. "Aslında bu kanun bir cümleden ibarettir" demişti bana ve bu cümleyi söylemişti: "Rektör ne derse o olur."

Üniversitelerarası Kurul'u seferber ederek ortamı geren ve üniversiteyi kutuplaştıran rektörleri, bu dar çerçevenin içine yerleştirmek gerekir. Onların bilimin, kalitenin, özgürlük ve hukukun peşinde olmaları imkânsız. Sahip oldukları saltanatı neden özgürlüğe veya demokrasiye feda etsinler? Kendi iktidarlarını sona erdirecek olan özgürlüklere neden izin versinler?

Ağalığın olduğu yerde hukuk değil, feodal kurallar işler. Feodal ilişkiler prensiplerle değil, gücün peşinde yürür. Bazı rektörlerin bulundukları şehrin CHP il başkanı gibi konuşmalarını, bu yüzden yadırgamamak gerekir. Onlar hukukla değil siyasetle kayıtlılar. Hukuk umurlarında değil, siyaseten güçlü olmaya çalışıyorlar. Ortada alenî bir anayasa hükmü dururken direnmeleri, feodal çıkarların arkasına siyasî destek bulabilmek için. Bu kadar hukuksuzluk üniversitelere yakışmaz; ama "ağa"lara az bile gelecektir.

YÖK Başkanı'nın sakin, sorumlu ve ciddî tavrı ile rektörlerin kavga ve gerilim peşinde koşan "siyasî" çabaları arasındaki derin uçurum, olması gereken şeyi de gösteriyor. Mesele başörtüsü sorunu değil. Bu ağalık düzeni üniversitelere de Türkiye'ye de yakışmıyor. Bilime yakışan özgürlüğü kim savunuyorsa, üniversiteyi o temsil eder. Bugün üniversiteyi, dikta özlemleri ile ağalık düzenini sürdürme telaşında olan rektörler değil YÖK Başkanı Özcan temsil ediyor. 12 Eylül darbesinin üniversiteye güvensizliğinin yarattığı bu ağalık düzeni, sığındığı yasaklarla birlikte çöküyor.

Önümüze çıkan sorunları, daha derinde aksayan büyük gövdenin semptomları olarak görmeliyiz. Başörtüsü yasağı tartışmalarından çıkartılacak sonuç: Türkiye'nin ileri bir üniversite düzenine ihtiyacı var.

Sayın Mümtazer TÜRKÖNE nin yazısı ile bize bir jest yapmışsın belli ki ama alıntı olduğunu belirtseydin daha büyük olurdun teveccühün...
;)
tayyipleyiz isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 03-03-2008, 13:04   #5
Kullanıcı Adı
tayyipleyiz
Standart 23 Rektörün Gittiği Gün (3 ay sonra) Kaos Biter.
Alıntı:
yalçın Nickli Üyeden Alıntı
Alıntı:
tayyipleyiz Nickli Üyeden Alıntı
Alıntı:
İnternettin Hoca Nickli Üyeden Alıntı
Üniversite ağaları ve YÖK Başkanı

İlk asistanlık yıllarımdan tanıdığım bir öğretim üyesiydi, geçim telaşında mütevâzı bir adamdı. Yıllar sonra yeni kurulan üniversitelerden birine rektör oldu. Yolum o üniversitenin bulunduğu şehre düştü ve karşılaştık.

"Ben buranın ağasıyım" sözünü hiç unutmuyorum. Vali, belediye başkanı gibi şehrin ileri gelenlerinin hazır bulunduğu protokolde ne kadar pervasız davrandığını ve karşılığında ona "her şeyden muaf" gibi nasıl tahammül edildiğini gözlemiştim. Ertesi gün makamında ziyaret ettim. Saltanatını ve şatafatını gururla sergilemişti. O üniversitenin gerçekten "ağası" idi.

Bir yıl kadar sonra, bu sefer o benim ziyaretime geldi. Görev süresi bitmiş ve bizim üniversitedeki kadrosuna geri dönmüştü. Kapısını kimsenin çalmamasından, kimsenin onu adam yerine koymamasından ağlayacakmış gibi şikâyet ediyordu. Vaziyeti "attan inmek" falan değildi; mutantan bir saltanat arabasından düşmüş, şimdi adeta çamurlar içinde yuvarlanıyordu.

Dışarıdan bakanların rektörlerin nasıl bir iş yaptığını anlamaları imkânsız. Eğitimin en yüksek kademesinin, ülkenin üretebildiği bilimin yani en ileri olması gereken kurumun başında bulunmanın inanılması zor ayrıcalıkları var. YÖK düzeni ve 2547 sayılı Yükseköğrenim Kanunu, yetkiyi bütünüyle rektörlere veriyor. Rektör de öğretim üyelerinin "bir kısmı"nın oyları ile seçiliyor. Seçim demokratik bir yöntem; ama üniversitelerde tersine işliyor. Demokrasilerde iktidar çoğunluğa verilir; ama ortaya bir çoğunluk diktası çıkmaması için denetim mekanizmaları öngörülür. Üniversiteler ise seçimle iş başına gelen "zorba"larla yönetiliyor. Çünkü rektör, öğretim üyelerinin bir kısmını temsil ediyor ama üniversite üzerinde denetimsiz bir güce sahip oluyor. Rektör, sahip olduğu yetki ve bu göreve geliş yöntemi ile kendiliğinden azınlığın çoğunluk üzerindeki kontrolsüz ve denetimsiz diktasını temsil ediyor. Azınlık bir grubun çıkarları doğrultusunda üniversiteyi bir "ağa" gibi yöneten mutlak bir iktidar çıkıyor ortaya.

Görevi başındayken hukukçu bir rektörle Yükseköğrenim Kanunu üzerine konuşuyorduk. "Aslında bu kanun bir cümleden ibarettir" demişti bana ve bu cümleyi söylemişti: "Rektör ne derse o olur."

Üniversitelerarası Kurul'u seferber ederek ortamı geren ve üniversiteyi kutuplaştıran rektörleri, bu dar çerçevenin içine yerleştirmek gerekir. Onların bilimin, kalitenin, özgürlük ve hukukun peşinde olmaları imkânsız. Sahip oldukları saltanatı neden özgürlüğe veya demokrasiye feda etsinler? Kendi iktidarlarını sona erdirecek olan özgürlüklere neden izin versinler?

Ağalığın olduğu yerde hukuk değil, feodal kurallar işler. Feodal ilişkiler prensiplerle değil, gücün peşinde yürür. Bazı rektörlerin bulundukları şehrin CHP il başkanı gibi konuşmalarını, bu yüzden yadırgamamak gerekir. Onlar hukukla değil siyasetle kayıtlılar. Hukuk umurlarında değil, siyaseten güçlü olmaya çalışıyorlar. Ortada alenî bir anayasa hükmü dururken direnmeleri, feodal çıkarların arkasına siyasî destek bulabilmek için. Bu kadar hukuksuzluk üniversitelere yakışmaz; ama "ağa"lara az bile gelecektir.

YÖK Başkanı'nın sakin, sorumlu ve ciddî tavrı ile rektörlerin kavga ve gerilim peşinde koşan "siyasî" çabaları arasındaki derin uçurum, olması gereken şeyi de gösteriyor. Mesele başörtüsü sorunu değil. Bu ağalık düzeni üniversitelere de Türkiye'ye de yakışmıyor. Bilime yakışan özgürlüğü kim savunuyorsa, üniversiteyi o temsil eder. Bugün üniversiteyi, dikta özlemleri ile ağalık düzenini sürdürme telaşında olan rektörler değil YÖK Başkanı Özcan temsil ediyor. 12 Eylül darbesinin üniversiteye güvensizliğinin yarattığı bu ağalık düzeni, sığındığı yasaklarla birlikte çöküyor.

Önümüze çıkan sorunları, daha derinde aksayan büyük gövdenin semptomları olarak görmeliyiz. Başörtüsü yasağı tartışmalarından çıkartılacak sonuç: Türkiye'nin ileri bir üniversite düzenine ihtiyacı var.

Sayın Mümtazer TÜRKÖNE nin yazısı ile bize bir jest yapmışsın belli ki ama alıntı olduğunu belirtseydin daha büyük olurdun teveccühün...
;)
Sevgili levent bey belliki zaman kaynaklarından yeteri kadar besleniyorsunz mevlam daim etsin yalnız güzel kardeşimizi bu şekilde ifşa etmeniz hoş olmasa gerek insan bazen unutabiliyor öyle değilmi sui zan değil hüsnü zan talip olmak varken yani
Benim muradım Mümtazer Bey in önplana çıkarılması yönündedir ama yine de bir yanlış anlaşılmaya sebebiyet vermemek için yinelemek istiyorum. Sevgilerimle...
tayyipleyiz isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 03-03-2008, 13:08   #6
Kullanıcı Adı
tayyipleyiz
Standart 23 Rektörün Gittiği Gün (3 ay sonra) Kaos Biter.
Üniversitelerin demokratik bir seçimle Rektör aday adaylarını belirlediği ve de Cumhurbaşkanının hangisi daha KEMALİST diye bir elemasyona tabi tutmadığı günlerde Üniveristelerimiz daha demokratik, daha özgürlükçü, daha bilimsel ve de aydınlanma felsefesine hizmet eden kurumlar olacak, başlarındaki Rektörler de kaosa değil bilime hizmet etmeye başlayacaklardır....
tayyipleyiz isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 03-03-2008, 17:41   #7
Kullanıcı Adı
Benide_Kapatın
Standart 23 Rektörün Gittiği Gün (3 ay sonra) Kaos Biter.
Alıntı:
tayyipleyiz Nickli Üyeden Alıntı
Alıntı:
yalçın Nickli Üyeden Alıntı
Alıntı:
tayyipleyiz Nickli Üyeden Alıntı
Alıntı:
İnternettin Hoca Nickli Üyeden Alıntı
Üniversite ağaları ve YÖK Başkanı

İlk asistanlık yıllarımdan tanıdığım bir öğretim üyesiydi, geçim telaşında mütevâzı bir adamdı. Yıllar sonra yeni kurulan üniversitelerden birine rektör oldu. Yolum o üniversitenin bulunduğu şehre düştü ve karşılaştık.

"Ben buranın ağasıyım" sözünü hiç unutmuyorum. Vali, belediye başkanı gibi şehrin ileri gelenlerinin hazır bulunduğu protokolde ne kadar pervasız davrandığını ve karşılığında ona "her şeyden muaf" gibi nasıl tahammül edildiğini gözlemiştim. Ertesi gün makamında ziyaret ettim. Saltanatını ve şatafatını gururla sergilemişti. O üniversitenin gerçekten "ağası" idi.

Bir yıl kadar sonra, bu sefer o benim ziyaretime geldi. Görev süresi bitmiş ve bizim üniversitedeki kadrosuna geri dönmüştü. Kapısını kimsenin çalmamasından, kimsenin onu adam yerine koymamasından ağlayacakmış gibi şikâyet ediyordu. Vaziyeti "attan inmek" falan değildi; mutantan bir saltanat arabasından düşmüş, şimdi adeta çamurlar içinde yuvarlanıyordu.

Dışarıdan bakanların rektörlerin nasıl bir iş yaptığını anlamaları imkânsız. Eğitimin en yüksek kademesinin, ülkenin üretebildiği bilimin yani en ileri olması gereken kurumun başında bulunmanın inanılması zor ayrıcalıkları var. YÖK düzeni ve 2547 sayılı Yükseköğrenim Kanunu, yetkiyi bütünüyle rektörlere veriyor. Rektör de öğretim üyelerinin "bir kısmı"nın oyları ile seçiliyor. Seçim demokratik bir yöntem; ama üniversitelerde tersine işliyor. Demokrasilerde iktidar çoğunluğa verilir; ama ortaya bir çoğunluk diktası çıkmaması için denetim mekanizmaları öngörülür. Üniversiteler ise seçimle iş başına gelen "zorba"larla yönetiliyor. Çünkü rektör, öğretim üyelerinin bir kısmını temsil ediyor ama üniversite üzerinde denetimsiz bir güce sahip oluyor. Rektör, sahip olduğu yetki ve bu göreve geliş yöntemi ile kendiliğinden azınlığın çoğunluk üzerindeki kontrolsüz ve denetimsiz diktasını temsil ediyor. Azınlık bir grubun çıkarları doğrultusunda üniversiteyi bir "ağa" gibi yöneten mutlak bir iktidar çıkıyor ortaya.

Görevi başındayken hukukçu bir rektörle Yükseköğrenim Kanunu üzerine konuşuyorduk. "Aslında bu kanun bir cümleden ibarettir" demişti bana ve bu cümleyi söylemişti: "Rektör ne derse o olur."

Üniversitelerarası Kurul'u seferber ederek ortamı geren ve üniversiteyi kutuplaştıran rektörleri, bu dar çerçevenin içine yerleştirmek gerekir. Onların bilimin, kalitenin, özgürlük ve hukukun peşinde olmaları imkânsız. Sahip oldukları saltanatı neden özgürlüğe veya demokrasiye feda etsinler? Kendi iktidarlarını sona erdirecek olan özgürlüklere neden izin versinler?

Ağalığın olduğu yerde hukuk değil, feodal kurallar işler. Feodal ilişkiler prensiplerle değil, gücün peşinde yürür. Bazı rektörlerin bulundukları şehrin CHP il başkanı gibi konuşmalarını, bu yüzden yadırgamamak gerekir. Onlar hukukla değil siyasetle kayıtlılar. Hukuk umurlarında değil, siyaseten güçlü olmaya çalışıyorlar. Ortada alenî bir anayasa hükmü dururken direnmeleri, feodal çıkarların arkasına siyasî destek bulabilmek için. Bu kadar hukuksuzluk üniversitelere yakışmaz; ama "ağa"lara az bile gelecektir.

YÖK Başkanı'nın sakin, sorumlu ve ciddî tavrı ile rektörlerin kavga ve gerilim peşinde koşan "siyasî" çabaları arasındaki derin uçurum, olması gereken şeyi de gösteriyor. Mesele başörtüsü sorunu değil. Bu ağalık düzeni üniversitelere de Türkiye'ye de yakışmıyor. Bilime yakışan özgürlüğü kim savunuyorsa, üniversiteyi o temsil eder. Bugün üniversiteyi, dikta özlemleri ile ağalık düzenini sürdürme telaşında olan rektörler değil YÖK Başkanı Özcan temsil ediyor. 12 Eylül darbesinin üniversiteye güvensizliğinin yarattığı bu ağalık düzeni, sığındığı yasaklarla birlikte çöküyor.

Önümüze çıkan sorunları, daha derinde aksayan büyük gövdenin semptomları olarak görmeliyiz. Başörtüsü yasağı tartışmalarından çıkartılacak sonuç: Türkiye'nin ileri bir üniversite düzenine ihtiyacı var.

Sayın Mümtazer TÜRKÖNE nin yazısı ile bize bir jest yapmışsın belli ki ama alıntı olduğunu belirtseydin daha büyük olurdun teveccühün...
;)
Sevgili levent bey belliki zaman kaynaklarından yeteri kadar besleniyorsunz mevlam daim etsin yalnız güzel kardeşimizi bu şekilde ifşa etmeniz hoş olmasa gerek insan bazen unutabiliyor öyle değilmi sui zan değil hüsnü zan talip olmak varken yani
Benim muradım Mümtazer Bey in önplana çıkarılması yönündedir ama yine de bir yanlış anlaşılmaya sebebiyet vermemek için yinelemek istiyorum. Sevgilerimle...
Aa farketmemişim gerçekten..

Mümtaz'er Türköne ünv. den hocamızdır haddizatında.!
Benide_Kapatın isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-01-2008, 01:03   #8
Kullanıcı Adı
Benide_Kapatın
Standart 23 Rektörün Gittiği Gün (3 ay sonra) Kaos Biter.
İki ay geçti bile :D
Benide_Kapatın isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-26-2008, 20:56   #9
Kullanıcı Adı
demirhanem
Standart 23 Rektörün Gittiği Gün (3 ay sonra) Kaos Biter.
arkadaşlar türkiye artık meclis tarafından yönetiliyor yavaş yavaş...bütün engeller kalkıyo adeta krallıktan demokrasiye geçiyoruz ak parti sayesinde.

yargı hükümeti gibi olmuşuz yıllardır...sürekli aynı adamlar var yargıda...bu mu demokrasi...artık meclis tarfından vekalet edilmek istiyorum
demirhanem isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-27-2008, 02:00   #10
Kullanıcı Adı
Benide_Kapatın
Standart 23 Rektörün Gittiği Gün (3 ay sonra) Kaos Biter.
Baya az kalmış gerçekten
Benide_Kapatın isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi