![]() |
#1 |
![]() 27 Mayıs 1960’da bir avuç cuntacının CHP desteğinde yaptığı darbe neticesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin 9. Başbakanı Adnan Menderes, arkasında hizmet dolu 10 ‘altın yıl’ bırakarak bakan arkadaşlarıyla birlikte alçakça şehit edildi. 27 Mayıs Darbecileri ile bugünkü şerefli Türk Silâhlı Kuvvetleri arasında en ufak bir teşbihte bulunmak içimden gelmiyor... Darbeci Cemal Aga ile demokrat Özkök Paşa ve Org. Başbuğ nasıl ki birbirine taban tabana zıt kişiler ise, sözüm ona ‘Yüksek Adalet Divanı’ (aslında en adaletsiz ve alçak mahkeme) Başkanı Salim Başol ile şimdiki Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ı, hukuk ve demokrasi anlayışı bakımından mukayese etmek elbette mümkün değildir. O Salim Başol ki, merhum Menderes’e, ‘Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor’ diyebilmiştir. 27 Mayıs’ın en korkunç tarafı, sadece demokratik rejime karşı darbe yapılması değil, hukukun siyasete âlet edilmesi ve siyasallaştırılması olmuştur. 12 Eylül ve 28 Şubat dönemlerinde de maalesef benzeri olaylar yaşanmış; halkın adalete duyduğu güven zayıflamış ve yargının itibarı tartışılır hâle gelmiştir. Yargıda önemli mevki sahibi olan bazı hâkimlerin ve savcıların kendi ideolojileri ve siyasî görüşleri istikametinde hareket etmeleri sonucunda, Türkiye bir hukuk devleti olmaktan uzaklaşmıştır. *** Değerli fikir adamı Kâzım Berzeg, “Darbeler olmasaydı, Türkiye şimdiye kadar AB’nin güçlü üyesi olabilirdi (...) 1960’da başlayan askerî darbeler ve bunların ürettiği yeni siyasî kadrolar ve istikrarsızlık dönemleri, Türkiye’nin Ortak Pazar ve Avrupa Birliği yolunda ilerlemesinin en büyük engelleri oldular” diyor. Gerçekten de, son 40 yıllık dönemde, Türkiye’nin gelişmesini engelleyen en önemli faktörlerin başında ‘darbeler ve askerî müdahaleler’ gelmektedir. Türkiye, Batı âleminde ‘Başbakanı’nı asan ülke’ olma imajını silememiş; Menderes’in darağacındaki resmi, Türk demokrasisinin üzerinde bir kara gölge olarak şeametini devam ettirmiştir... İktisatçı sıfatıyla bizzat yaptığım bir çalışmaya göre, eğer 27 Mayıs’tan başlayarak yarım asırdır maruz kaldığımız darbeler olmasaydı, Türk ekonomisi bugünkü durumundan üç misli daha büyük olacak; kişi başına millî gelir de 30 bin doların üzerine çıkacaktı. Yani, bazılarının iddia ettiği gibi darbeler, sadece bir rejim ve demokrasi meselesi değil, ekonomik, sosyal ve kültürel açılardan komple birer millî felâkettir. Bugünkü Türkiye geri kalmışsa, bunun sebebini tek partinin ideolojik hâle getirildiği ‘Şeflik dönemi’nde ve 27 Mayıs’tan itibaren devam eden darbelerde aramak gerekir. Kötü politikacıdan ve yanlış politikalardan en fazla bir dönem sonra kurtulabilirsiniz. Lâkin jakoben oligarşik despotizmin millete maliyeti çok daha yüksek olmuştur. Türkiye’nin yeterince gelişmemesinin asıl müsebbibi politikacılar değil darbecilerdir. Uzağa gitmeye lüzum yok... Daha dün denilebilecek kadar yakın bir geçmişte, 2007 Nisanı’nda verilen ‘muhtıra’nın ve 2008’de başlatılan jüristokratik parti kapama dâvasının, ekonomi üzerinde ne derece olumsuz tesirler icra ettiği bilinen gerçeklerdir. *** 27 Mayıslar’ın, 12 Martlar’ın, 12 Eylüller’in, 28 Şubatlar’ın yıldönümlerinde dövünerek neler çektiğimizi ve neler kaybettiğimizi anlatmanın faydası yoktur. Düşünebiliyor musunuz? Özellikle 12 Eylül darbecilerinin isimleri hâlâ üniversitelerde, liselerde, ilköğretim okullarında, tesislerde ve caddelerde tabelalara asılı duruyor. Şu ironiye bakınız ki, 12 Eylülcüler lûtfedip kaldırmasalardı, 27 Mayıs mâtem günümüz hâlâ bayram olarak kutlanacaktı. Bırakınız yargılanmayı, 1982 Darbe Anayasası’nın darbecilere inanılmaz hukuk ve mantık dışı dokunulmazlıklar sağlayan Geçici 15. maddesinin kaldırılması cesareti ve basireti gösterilemedi. Darbeciler hâlâ meşru rejimini yıktıkları devletin imkânlarıyla kâşânelerde günlerini gün etmekle meşguller... Ergenekon Dâvası, darbe teşebbüsünde bulunanların yargılandığı bir dâva hâline gelmiştir. Bu durumda, darbe teşebbüsünde bulunanlar yargılanırken, bilfiil darbe yapanların yargılanmamaları mantıksızdır. Tabiatıyla, darbecilerin yargılanmasının çok itinayla yapılması; TSK’yı üzecek ve yıpratacak hareketlerden kaçınılması lâzımdır. Bunun için de, 12 Eylül ve öncesindeki darbecilerinden başlanması doğru olacaktır. Bu yeni süreçte; 1. Başta Kenan Evren olmak üzere darbe konseyi üyeleri yargılanmalıdır. 2. 27 Mayıs’tan başlanarak tarih kitaplarında ve okullardaki derslerde, darbeler olumsuz sonuçlarıyla demokratik bir açıdan ele alınmalı ve her seviyedeki eğitim kurumunda demokrasi vurgusu yapılmalıdır. 3. 1982 Anayasası’nın Geçici 15. maddesi, diğer değişiklik çalışmaları beklenilmeden derhal kaldırılmalıdır. 4. Darbecilerin isimleri okul, tesis ve caddelerden kaldırılmalıdır (Yerlerine, şehitlerimizin ve görevlerini başarıyla tamamlamış, hukuka ve demokrasiye bağlı kalmış komutanlarımızın isimleri verilebilir). *** 14 Mayıs 1950, nasıl bu milletin ilân edilmemiş ‘Demokrasi Bayramı’ ise, 27 Mayıs 1960 da adı konulmamış ‘Matem Günü’dür.
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|