AK Gençliğin Buluşma Noktası
Köşe Yazıları Köşe yazıları burada paylaşılıyor.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 04-27-2012, 16:11   #1
Kullanıcı Adı
Terennüm
Exclamation 28 Şubat’ın Baas Özlemi ve Kürt Devleti Projesi
Tesadüflerin, özellikle bizim milletimizin son yüz yıllık tarihinde hiç mi hiç yeri yoktur. 27 Mayıs darbesinden sonra ihtiyaç olan, Menderes’in yerini alacak yeni demokrat liderlerin tamda o dönemde parlamalarının tesadüf olmadığı gibi, Milli Şef iktidarken girişilen darbe çalışmalarından sonuç alınamaması da elbette tesadüf değildir. Doksanlı yıllarda Kürt meselesini halletmek için askeri olmayan çözümler ortaya koyan ve bunun için özel bir ekip oluşturan Özal ve ekibinin peş peşe ölümlerinin ise artık bir tesadüf değil tamamen bir proje olduğu açıktır. 28 Şubat’ın oluşumuna ve o döneme kadar yaşananlara da bir proje olarak bakılmaz ise gerçekleri anlamamız mümkün olmaz.
28 Şubat sürecinin başlangıcı doksanlı yılların başıdır. Doğrudan bir darbe şeklinde planlanmışsa da 1993’te Özal’ın ölümü ile fiili darbenin yapılamaması yahut ihtiyaç olmadığına karar verilmesi ile tarih ileriye alınmıştır. 28 Şubat sürecinde planlanan ikinci fiili darbede yapılamayınca bu proje bir süreç olarak işlemek ve bitmek zorunda kalmıştır. 28 Şubat süreci planlandığı şekilde işlemiş olsaydı kuvvetle muhtemel, Türkiye’de de Suriye ve BAAS rejimi benzeri, dini ve milli değerleri reddeden, dışa bağımlı, azınlık, fakat elit bir yönetici grubu iktidar olacaktı. 27 Mayıs nasıl ki BAAS rejimi örnek alınarak yapılmış bir darbeyse, 28 Şubat’ta aynı şekilde BAAS rejimi örnek alınarak ancak daha köklü değişimler içeren bir darbe planıdır.
Ortadoğu ve Türkiye’de yaşanan olayları değerlendirirken iki konu özellikle dikkate alınmalıdır:
1) Batı ve İsrail’in başını çektiği Kuzey Irak’ta bir Kürt Devletinin kurulması ve Güneydoğu’da yaşanacak bir ayaklanma ile de bölgenin bu devlete dahil edilmesi projesi: Kuzey Irak’ta Çekiç Güç eliyle hazırlanan Kürt Devleti projesine en büyük desteği doksanlı yıllar boyunca, JİTEM sayesinde içimizdeki hainler vermiştir. JİTEM’in Güneydoğu faaliyetlerinin Kürt halkını nasıl küstürdüğü ve bu şekilde Türkiye’nin bölünmesi çalışmalarına hangi maksatlarla hizmet ettiği bugün daha açık görülmeye başlanmıştır. Yapılanlara rağmen ayaklanmayan ve tüm planları bozan Kürt halkının bu ülkeye vefasını tarihimiz de elbet yazacaktır.
2) Sünni unsurlar haricindeki diğer grupların (Şii, Nusayri, Zeydi, Dürzi ve Hristiyan Araplar) aralarında işbirliği yaparak iktidarları elde etmelerini hedefleyen İran merkezli “Şİİ HİLALİ” stratejisi. İran’ın “Şİİ HİLALİ” stratejisi sanılanın aksine ABD ve İsrail eliyle hayata geçirilmeye çalışılan BOP projesinin önemli bir parçasıdır. Bugünkü Irak yönetimi ABD eli ile Şİİ’lere teslim edilmiştir. Suriye’de Esad ailesinin gideceğine kesin gözüyle bakılsa da Nusayri anlayışlı yeni bir yönetimin düşünüldüğü unutulmamalıdır. Lübnan’da, iktidara Şİİ Hizbullah’ın gelmiş olmasından İsrail rahatsızlık duymamakta, Mısır’da, Yemen’de, Libya’da ise Sünni olmayan ekiplerin iktidar olması için bu kapsamda ciddi gayret gösterilmektedir.
Kimilerinin dar kalıplara sıkıştırarak basit bir hükümet devirme operasyonu gibi göstermeye çalıştığı 28 Şubat, zannedildiği gibi sadece bir muhtıradan ibaret değildir. Büyük planın bir ayağı olan ve bin yıl sürecek denilen 28 Şubat projesinin asıl hedefi yukarda bahsedilen ikinci maddenin hayata geçirilmesidir. Doksanlı yıllar boyunca Türkiye’de yaşanan cinayet ve provokasyonların darbe çalışmalarıyla bağlantısı bugün daha iyi anlaşılmaktadır. 28 Şubat’ın işleyişi eski darbelerden farklıdır ancak bu fark düşünülürken hedefine ulaşamamış bir darbeden bahsedildiği de unutulmamalıdır.
Öncelikli olarak siyaset, ekonomi, bürokrasi, medya sürece dahil edilerek topyekün bir tasarıma girişilmiştir. Sürecin sahipleri tarafından kendilerine muhalefet edebilecek toplumsal odakların tamamı zayıflatılmıştır. Kürtleri bu ülkeden koparmak için sahnede JİTEM vardır. 1990-1995 arasında JİTEM eliyle bölge halkı ezilmiş ve devlete küstürülmüştür. Sivas ve Gazi olayları sayesinde Alevilerin Sünnilere, yani sürecin esas hedefi olan “Dincilere” karşı düşman olması sağlanmıştır. 1996’da yaşanan Susurluk kazası ile de seksen öncesinden başlayarak gerçekleşen cinayet ve provokasyonların tamamı “Susurluk Çetesi” olarak sembolleştirilip ülkücülere fatura edilmiştir. Cunta ekibi, Susurluk kazası ile kendilerine problem çıkaracağını düşündüğü operasyonel bir ekibi bu sayede ortadan kaldırmıştır. Aynı zamanda o dönem7 bin kişilik Özel Harekâtçı polis grubu darbenin önündeki en büyük engel olarak görüldüğünden bu kaza bahanesiyle Emniyetin elindeki ağır silahlar TSK tarafından teslim alınmıştır. A.Türkeş’in kazadan bir ay sonra Susurluk olayının bir kaza değil, dış kaynaklı bir suikast olabileceğini söylemesi unutulmaması gereken önemli bir ayrıntıdır.
Sürecin planlaması açısından Refah Partisi’nin iktidara gelmesi için özel gayret sarf edildiğinden bahsedebiliriz. Önceleri “Refah gelirse darbe olur’ diyen DYP Milletvekili ve Genelkurmay eski Başkanı Doğan Güreş’in 1996 Haziran’ında Erbakan hükümetine destek vereceğini açıklaması dikkatimizi çeken önemli bir ayrıntıdır. Susurluk davasından dolayı ceza alan Mehmet Ağar’da, Erbakan-Çiller koalisyonu için o günlerde en fazla uğraşan isimlerden biridir. Bu hükümette İçişleri Bakanı olmuştur, ancak 1996 Eylül ayı başında katıldığı ve medyaya “Ağarın Mitle barışması” olarak yansıyan yemekten sonra (M.Ağar, Çevik Bir, Sönmez Köksal, Onur Öymen) hükümet içinde muhalefete geçmesi ve Erbakan’ın Libya gezisine çok sert muhalefet etmesi ilginçtir. Bu yemeğe katılan bazı isimlerin bugün devam eden 28 Şubat soruşturmasında İsrail ve ABD’den darbe icazeti almak için toplantılar yapıp yapmadıklarının soruşturuluyor olması bizimde dikkatimizi bu yemeğe çekmiştir.
Sürecin Refah Partisi’nin iktidar olmasından çok önce başladığını belirtmiştik. Ancak cunta konseptinin “İrtica ile Mücadele” olması nedeniyle RP iktidarı önemsenmektedir. Ayrıca parti yönetiminin geçmişten süregelen hamasi söylemlerinin değişmeyeceği düşüncesi üzerine planlar yapılmıştır. Gerçekte de durum aynen hesaplandığı gibi olmuştur. RP iktidarı ne yazık ki söylemlerindeki cesaret ve tahrik ediciliğin çok azını dahi, icraat ve eylemlerine yansıtamamıştır. Şevki Yılmaz’ın bugünlerde AKP’ye iltifatlar dizerek medyaya çıkmış olması, RP iktidarının bir vekili olarak Batman’da, hem de Hizbullah eylemlerinin halkı bıktırdığı bir zamanda söylediği “Ben Hizbullahım…Türkiye’nin %99’u Hizbullahtır… Hizbullah olmayanlar Hizbulşeytandır” sözleri bizlere unutturamaz. Zira söylediği ve her seferinde cuntaya koz verdiği o birbirinden tahrik edici sözler halen muhafazakarkesimleri töhmet altında bırakmaya devam etmektedir.
Bu dönemde ön plana çıkan tek unsur TSK’dır. 1995 yılında o güne kadar ki en büyük sınır ötesi harekât olan Çelik Operasyonu devam ederken kamuoyunda da ‘Haydi Türkiye Mehmetçik’le el ele’ yardım kampanyası düzenlenerek halk nezdinde asker parlatılmaktadır. Ancak ilginçtir ki bu harekâttan hemen sonra o dönemki Çiller hükümeti TSK’nın, Kuzey Irak’tan çekilmesinden sonra bölgenin güvenliğini Kürt Liderler Talabani ve Barzani’ye bırakmaya karar verdiğini açıklamaktadır. 1996 Eylül’ünde yine Çiller, Kuzey Irak’ta bir Türkmen-Kürt yerel yönetiminin kurulacağını ve bu yönetimi Çekiç Güc’ün koruyacağını söylemektedir. TSK tarafından Mayıs 1997’de50.000 kişilik bir kuvvet ile Kuzey Irak’a sınır ötesi bir operasyon daha başlatılır. Kamuoyu ilgisi bu kez 28 Şubat kararlarından sınır ötesi harekâta kaydırılır. Ancak bu dönem yapılan harekâtlar terörün bitmesine fayda sağlamadığı gibi Kuzey Irak’ta kurulan Kürt Devletine de engel olamaz. Ayrıca 1995’teki harekât sonrası medyaya aynen yansıyan şu bilgi oldukça düşündürücüdür “Öcalan ve yüzlerce teröristin Kuzey Irak’a yapılan harekâttan bir gün önce Suriye’ye kaçtıkları anlaşılmıştır.”
Peki bu kadar çaplı bir plan fiili darbeye neden dönüşememiştir. Geriye bakıldığında birilerinin erkenden sevindiğini görmek zor değil, fiili darbe için şartların tamam olmasına rağmen beklenmeyen durum gerçekleşmiş ve TSK içindeki Cunta ekibi deşifre olmuştur. Ayrıca bu durumu açıklarken 1999 depremi ve Gölcük konusuna girmek, gözleri manevi âlemlere kapalı benim gibiler için mümkün değildir… Bu süreç boyunca yaşanan Kasım 1997’deSayıştay’ın Eskişehir yolundaki depolarında çıkan yangında 1500 ton evrakın yanması, Aczimendilerin kimliği gibi konular da zaman içinde açıklığa kavuşacak diğer detaylardır.
Bu süreç, tüm yaşlı kurtların en açık ve en büyük rollerini oynadıkları ve neticede siyaset sahnesinden çekilmek zorunda kaldıkları son oyundur.
Netice olarak aziz milletimiz Türk’üyle Kürd’üyle düştüğü yerden kalkmasını bilmiş ve yönetimini hainlere, topraklarını ise düşmanlara teslim etmemiştir. Bu büyük plan, görünürde bir Onbaşı tarafından deşifre edilmişse de daha geniş bakıldığında Anadolu toprağında yoğrulmuş, isimleri ancak yıldızlarla ifade edilebilen yiğit oğlu yiğitlerin canlarını dahi ortaya koyarak yaptıkları fedakârlıklar sayesinde bertaraf edilmiştir. Bu günlerde dosyaları yeniden açılan Albay Çillioğlu, Albay Özden, Tuğ. Aydın, Org. Eşref Bitlis cinayetlerinin, Sivas, Başbağlar ve Gazi olaylarının, Jitemci bazı askerlerin bugün Ergenekon davasında yargılanıyor olması gibi ilişkilerin aydınlatılması sayesinde o yıllarda yaşanan ihanetler ve bunlara karşı verilen mücadele de elbette günün birinde tek tek ortaya dökülecektir.
Bu millet için canını ortaya koyan O yiğit oğlu yiğitlerin ruhları şad olsun.
Asaf DAĞLICALI

 

Terennüm isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi