03-24-2013, 18:03 | #1 |
28 Şubatçılar ve Vicdan Azabı
Ekrem Kızıltaş
28 Şubatçılar ve vicdan azabı... Birilerinin gaza gelerek söylediği gibi, süreç ‘bin yıl' filan sürmedi şükür... Kılcal damarlara kadar nüfuz etmiş bazı kalıntıları halen devam ediyor olsa da, 28 şubat sona ermiş ve dönemin sorumlularının hukuk karşısına çıkarılması işlemi de başlamış durumda. Dönemin, burunlarından kıl aldırmayan ve hemen herkese yukardan bakan kudretli isimleri, ‘annenin ismi, babanın ismi, mesleğin, ikamet adresin' şeklinde başlayan sorulara muhatap durumdalar. Minareyi çalanlar kılıfı hazırlamış olsalar da, dönemin şartları gereği, sahip olunan afra-tafranın epey süreceği ümit edildiğinden olmalı, kılıf hazırlama faaliyetlerinde eksiklikler hissediliyor. Sahip oldukları ve dolayısıyla hep sahip olabileceklerini düşündükleri güç sayesinde akıllarına esen her şeyi yapabildikleri için, karşılarına çıkabilecek hukuki sıkıntıları da rahatlıkla aşabileceklerini düşünüyorlardı muhtemelen. Gün geldi ve kendilerine milletimiz tarafından emanet edilmiş ağır silahları, millet iradesini yerle bir etmek için kullanmaya niyetlenenleri mahkemeler çağırmaya başladı. Durumun ciddi olduğu ve ne yapılırsa yapılsın, vaktiyle ortalığı boş zannederek tevessül edilen kanun-dışılıkların hesabının sorulacağı anlaşıldığında, işin rengi değişti. Sincan'da yürüyen ya da yürütülen tanklar meselesinde, adli süreç başlamadan önce ‘tanklar demokrasiye balans ayarı için yürütüldü', ‘yürütülmesi için ben emir verdim'… şeklinde mangalda kül bırakmayanların yerini, ‘ben tatildeydim', ‘olay rutin bir işlemdi', ‘normal güzergahımızda yol çalışması vardı biz de orayı tercih ettik', ‘medya olayı abarttı' gibisinden savunma yapanlar aldı. Bir dönemler, birlik ve beraberlik havasından hiç taviz vermeden, yapılan her şeye, hem de mübalağalı bir şekilde sahip çıkanlar, ‘olup bitenlerin hiyerarşik düzen içinde gerçekleştiği', ‘emirlere uymasalar suç işlemiş olacakları için bazı şeyleri yapmak zorunda kaldıkları' bahanesine sarılıyorlar artık; ‘konusu suç teşkil eden bir emri yerine getirmenin de suç olduğunu' bilmiyorlarmış gibi. Vaktiyle Silahlı Kuvvetler'in önemli pozisyonlarından görev yapmış insanların yaptıkları şeyler sebebiyle hakim karşısına çıkıyor olmaları, üzücü bir durum elbette. Ancak yaşananlar düşünüldüğünde, görevlerini yapmak yerine bulundukları konumun imkanlarını kullanarak rutin dışı işlere kalkışanların herhangi bir pişmanlık emaresi göstermiyor olmaları da, dikkat çekici. İçinde yaşadıkları toplumdan nasıl bu kadar kopuk olabildikleri, vaktiyle sebebiyet verdikleri travmalar konusunda nasıl bu kadar ilgisiz ve bilgisiz kalabildikleri, üzerinde ciddi bir şekilde düşünülmesi gereken bir konu. 28 şubat sürecinde yaşanan olumsuzluklar sayılmaya kalkışılsa uzun bir liste oluşturulması gerek. Ancak, dönemin en ciddi sıkıntısı başörtü meselesinde yaşanmıştı, malum. Başörtülü kızlarımızın okullarından koparılmalarının sorumlusu olan kişilerin, hiç değilse ‘bu konuda yanlış yapmışız' gibisinden bir şeyler söylemesi gerektiğini düşünüyor insan. Adli süreç asıl neticelerin ve durum ne olur bilmiyoruz. Ama yaşananların sorumlusu olan kişilere, vaktiyle nelere sebebiyet verdikleri konusunda, açıklayıcı bilgiler verilmesi gerekli galiba. Mesela kadınlarının yüzde 70'i başörtüsü kullanan bir toplumda, başörtüsünü uğraşılması gereken bir hedef olarak tespit etmenin ne kadar yanlış olduğunu anlatmakla başlanabilir. Böylelikle azıcık olsun vicdan azabı hissederler belki.. Kaynak Haber 7 01.03.2013
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|