08-24-2009, 12:30 | #1 |
3. lüks daire… O soruyu sormanın tam sırası!...(Hasan Karakaya)
Biliyorsunuz… Son bir haftadır, yazarımız Abdurrahman Dilipak’la ilgili haberler, “Vakit’in gündemi”nde ilk sıraları işgal ediyor…
Çünkü; Abdurrahman Dilipak’ın, “20-25 yıllık alınteri”yle aldığı ev; Deniz Kuvvetleri eski Komutanı Güven Erkaya’nın varisleri tarafından “haraç-mezat” satıldı… Abdurrahman Dilipak, bizim bir yazarımız… Dolayısıyla ona “gündemin ilk sıralarında” yer vermemiz, gayet doğal… Ama bunun da ötesinde, Dilipak’ın maruz kaldığı “yargısız infaz” ve “linç”in, “Türkiye’de bir ilk” olmak gibi bir özelliği var… Evet, bir yazarın, bir “eleştiri” yazısından dolayı evinin satılması gibi bir olayın Türkiye’de eşi-benzeri yok… Biz, dünyada da böyle bir örnek olduğunu sanmıyoruz. Biliyorsunuz; “Dilipak’ın ceza ödemesi”ne yol açan yazıda, ölen Güven Erkaya için “Hakkımı helâl etmiyorum” ifadesi vardı!.. “Lâik” bir ülkede “dinî” bir ceza!.. Hayret bir şey!.. KARARDAKİ SAKATLIK VE GÜLÜNÇLÜKLER Bu konuda çok yazdık… Bugün, işte o yazdığımız yazılarda dile getirdiğimiz “yanlışlık”ları, “komedi”leri ve “yargısız infaz”ları maddeler halinde sıralamak istiyoruz… ¥ 1- Mecbur muyuz hakkımızı helâl etmeye?.. “Hak helâli” tamamen “insanî, vicdanî ve bireysel bir iş” değil midir?.. Bizim “hak”larımız gaspedilmiş, bizim “özgürlük”lerimiz elimizden alınmış, bizim “istikbal”imiz katledilmiş ve bizim “inanç”larımıza karşı savaş açılmış ise, mecbur muyuz hakkımızı helâl etmeye?.. Eğer böyle bir “mecburiyet” olsaydı, “cenaze namazı”nı kıldıran imam efendi, cemaate seslenip; “hakkınızı helâl ediyor musunuz?” diye sorar mıydı?.. ¥ 2- Bu dâvâda “enteresan” olan taraf şu: Her nasıl olmuşsa olmuş, “Dilipak’ın ev adresi bulunamamış”(!) ve dolayısıyla kendisine “iddianame” gönderilememiş(!)... İşte bu yüzden, Dilipak kendisini savunamadı!.. Bırakın “savunma” yapmayı, “karar” verilinceye kadar “kendisi hakkında böyle bir dâvâ açıldığından” bile haberi olmadı!.. Şu işe bakın ki; “İddianameyi göndermek” için Dilipak’ın evinin adresini bulamayanlar, “tazminat kararını tebliğ” etmek için, elleriyle koymuş gibi buldular aynı evi!.. Hem kararı tebliğ ettiler, Hem de “haciz” kararını!.. BUNLAR ADAMINA GÖRE KARAR DEĞİL Mİ? ¥ 3- Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin verdiği, 16 Haziran 1977 ve 25 Ekim 1983 tarihli iki ayrı “karar”da deniliyor ki; “Takdir edilecek manevi tazminat miktarı, felaket ya da haksız eylem özlenir hale getirecek oranda veya mağdur için zenginleşme aracı olacak tutarda olmamak, başka bir deyimle diğer tarafın müzayaka haline düşmesine, onun mahvına meydan vermemek ve eylemle tazminat arasında makul ve muhik bir orantı bulunmak gerekir.” Yani, Yargıtay diyor ki; Tazminat miktarı, “haksız eylemi özlenir ve özendirici” oranda olmamalıdır!.. Amaaa; “Tazminat dâvâsı açan tarafın zenginleşmesine de yol açmamalıdır!” Yani, hükmedilen para miktarı; Diğer tarafın “çok zor duruma düşmesi”ne, onun “mahvolması”na yol açmamalıdır!.. “Ceza, makul bir oranda olmalıdır!” Peki, “bizim olayımız”da durum ne?.. Düşünebiliyor musunuz; “Abdurrahman Dilipak’ın evi”ni 180 milyara sattırdılar!.. Peki bu “zenginleşme” değilse, nedir?.. Neredesin ey hukuk?.. Neredesin ey adalet?.. ...... Yargıtay’dan söz açmışken, yine Yargıtay kararlarından bir örnek vermiştik. ¥ 4- “Siyasiler”in, “gazeteler”in ve “yazarlar”ın gerek “Başbakan’a” ve gerek “bakanlar”a yönelik “hakaret”lerine karşı; mahkemeler ve Yargıtay, bırakın “cüz’i bir ceza” vermeyi, bunları “eleştiri” ve “ifade hürriyeti” kapsamında değerlendirip, şöyle demişti: “Kişinin üstlendiği görev ne kadar önemliyse, hakkındaki eleştiriler de o kadar sert olur!” Hatta, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın açtığı bir tazminat davasında, Cumhuriyet çizeri Musa Kart’la ilgili olarak şu kararı vermişti: “Görüş ve düşünceler abartılı, incitici, aykırı, rahatsız edici, belli ölçüde alaycı olabilir!.. Kediler sevimli varlıklardır!.. Toplumu yönetme, etkileme ve yönlendirme gücü bulunan siyasetçilerin, sahip oldukları bu güç oranında eleştiriye açık olma ve katlanma zorunlulukları vardır!” Yani; “Başbakansın, katlanacaksın!” “Bakansın, katlanacaksın!” Ama, söz konusu kişi, “Deniz Kuvvetleri eski Komutanı Güven Erkaya” olunca, o “eleştirilemez”, ona “dokunulamaz!” Bas cezayı!.. Abdurrahman Dilipak’ın, alınteri ve emek harcayıp “30-35 yıllık birikimi”yle aldığı bir ev “haraç-mezat” satılmış, umurunda mı “yargı”nın?.. NEREDEN BULDUĞU NİYE SORULMUYOR? Sadece “yargı”nın değil, “Erkaya ailesi”nin de umurunda değil!.. Öyle ya; onlar “sahip oldukları dairelere” bir yenisini daha ekleyip, iyice zenginleşecekler, iyice semirecekler!.. Derken, dün bir “son dakika haberi” geliyor: “Erkaya ailesinin Etiler’de bir dairesinin daha bulunduğu ortaya çıktı!” Etti mi size 3 daire?.. Hepsi de “birerbuçuk milyon dolar” değerinde?.. Toplam “4.5 milyon dolar”lık 3 daire!.. Peki, nereden geliyor bu değirmenin suyu?.. Güven Erkaya ve ailesi bu kadar parayı nereden buldular ve “lüks daireleri” nasıl aldılar?.. Günlerdir bunu soruyor ve “Emekli Oramiral İlhami Erdil olayı”nı örnek veriyoruz… Malûm, bu soru Deniz Kuvvetleri eski Komutanı Oramiral İlhami Erdil’e de sorulmuş ve “servetinin kaynağını açıklayamadığı” için de hem “Alkent Sitesi’ndeki daireleri” elinden alınmış, hem de “Oramiral” rütbesi sökülüp, “er” seviyesine düşürülmüş, üstelik “mahkûm” edilip, “hapis” yatmıştı!.. İlhami Erdil’e sorulan “nereden buldun?” sorusunun Güven Erkaya’nın ailesine de sorulması zamanı gelmiştir... Hele de, “3 lüks daire”den sonra!.. Öyle ya; Her iki komutanın aldığı “Deniz Kuvvetleri Komutanı maaşı” aynı iken ve İlhami Erdil’e; “Senin maaşın bu daireyi almaya yetmez” denilirken, Güven Erkaya “aynı site”den iki daireyi, acaba “hangi para” ile aldı?.. Bu soru, Güven Erkaya’nın oğlu Argun Erkaya’ya da sorulmalıdır… Çünkü Argun Erkaya, daha önce muhabirlerimize yaptığı bir açıklamada; “Alkent Sitesi’ndeki daireyi, Kibele Konutları’ndaki daire ile babasına ait Kozyatağı’nda bulunan daireyi satarak aldıklarını” söylemişti… Şimdi öğreniyoruz ki; Kibele Konutları’ndaki o ev, hâlâ satılmamış… Hâlâ Erkaya’nın üzerineymiş!.. Yani, Argun Erkaya, bize “yalan” söylemiş!.. Acaba niye “yalan” söyleme gereği duydu?.. Neyi gizlemek istedi?.. Ne kadar gizlenirse gizlesin; her zaman dediğimiz gibi “gerçek”lerin, “bir gün ortaya çıkmak” gibi bir huyları vardır!.. Hiçbir gerçek, ilelebet gizli kalmaz!.. Ya bir “mektup”la, ya bir “telefon”la ya da bir “e-mail”le yapılan bir ihbar, verilen bir bilgi gerçekleri günyüzüne çıkarıverir!.. Bunu özellikle ifade ediyoruz ki; “Erkaya’nın daireleri” konusundaki bazı bilgilere biz de vakıf değildik… Ama, Dilipak’la ilgili haberlerden sonra “duyarlı” insanlar sağolsunlar, “bilgi ve belge”ler aktardılar da, olayın üzerine gidebildik… ZAFER MUTLU’NUN KAÇAK KOLEJİ “Olayın üzerine gitmek” dedik de, son bir gelişmeyi daha bilgilerinize arzedip, bu haftaki hasbihalimizi noktalayalım… Efendim; bırakın “temel” atmayı, o arsaya “tabela” dikildiği gün; orasının bir “Hazine arazisi” olduğunu, burada “okul” yapmak için izin alınmadığını, dolayısıyla buraya inşa edilecek binanın “kaçak” olacağını daha ilk günlerde haber vermemize rağmen, Zafer Mutlu ve yakınları; biraz da “derinlerden aldıkları güç” ile uyarılarımıza kulak tıkamıştı… Bir-iki girişimde bulunan Eyüp Belediyesi’ni de “gözdağı” ile susturmuşlardı… Ama, gelin görün ki; Aradan 10 yıl geçtikten sonra bugün, evet “dün” Kemerburgaz’daki o “kaçak” araziye İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yıkım ekipleri girdi ve “işgal edilmiş arazi” üzerine inşa edilen Zeynep Mutlu Eğitim Vakfı Kemer Koleji adlı “kaçak kolej”i yıktı!.. Demek istiyoruz ki; Bir gün gelir; “güçlü-kudretli insanlar” da elden-ayaktan düşebilir ve “yasa”lar onlara da “dokunmaya” başlayabilir!.. Dün Zafer Mutlu’ya dokunduğu gibi!.. Yarın, bir de bakmışsınız yasalar bu defa “Güven Erkaya ailesi”nin yakasına yapışıp, hesap soruyor!.. Bir de bakmışsınız, Erkaya ailesi, “Erdil ailesi”nin akibetine uğramış!.. Niye olmasın?.. Burası Türkiye!.. Selâm, saygı ve gönül dolusu muhabbetlerimizle…
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|