![]() |
#1 |
![]() 301 de farklı tonlar Şimdi "301'de farklı tonlar" başlığıyla çıkan bir yazının bile tepki göreceği bir ortamı yaşıyoruz. Tepki muhtemelen şöyle gelecektir: -Farklı tonu mu olur bunun kardeşim, 301'in defteri acilen dürülmelidir. Doğrusu 301'e yönelik bu tepkileri de yadırgamamak gerekiyor. Çünkü bu madde çok kaypak yorumlarla isti'mal edilmiştir. 28 Şubat günlerinde, birçok basın mensubu gibi bu maddenin eski versiyonu olan 159'uncu maddeden yargılananlar arasındayım. Genelkurmay'ın suç duyurusuna göre TSK'ya hakaret etmiştim ve 159'dan yargılanmalıydım. Savcı, farklı bir mütalaa verdi: -Demokrasilerde hoşa gitmeyen eleştirilere bile yer vardır. Bu yazı da eleştiri çerçevesindedir. Mahkeme de bu mütalaayı paylaştı ve ben beraat ettim. Tabii, benden daha hafif eleştirilerine rağmen bu suçlamalara hedef olup beraat edemeyenler de olmuştur. Çünkü bu maddeden yargılanma, alabildiğine bir yorum kayganlığını ihtiva ediyor ve savcılar - yargıçlar da durumdan vazife çıkarabiliyorlardı. Mesela buradaki "Savcılar yargıçlar da..." diye başlayan ifadeler bile, öyle zaman oluyor ki, "yargıya hakaret" kapsamına sokulabiliyor. 159 öyle kaygandı, 301 de yorum planında aynı şekilde bir kayganlık taşıyor. 159'un ve 301'in bir "Türklüğü, Cumhuriyeti" gibi moral muhteva taşıyan bölümü var, bir de hükümet, meclis, yargı organları ve TSK gibi kurumlar bölümü var. Kurumlar insanlarla somutlaşıyor ve orada insan hatalarının eleştirisi kuruma yönelik gibi algılanma riskini her zaman taşıyor. "Hatalı temsilciler" kendilerini kurtarmak için "kurumun manevi şahsiyeti"nin arkasına sığınabiliyor. O zaman da kişiye yönelik eleştiri, kurum eleştirisi gibi sunulabiliyor. Kaygan bir alan bu. Türklük, Cumhuriyet ise, moral alanı oluşturuyor. Onların tahkir edilmesi (aşağılanması) daha farklı bir toplumsal psikoloji ile ilgili. Tabii ki orada zemin daha kaygan. Bir yazar veya konuşmacı tarafından çok tabii görülen bir değerlendirmenin, toplumun çok geniş kesimleri tarafından hakaret gibi algılanması mümkündür. Özellikle, Türkiye gibi, dini - milli hislerin hem çok tartışıldığı hem de diri olduğu bir ortamda bu daha çok böyledir. Kabul edelim ki, Ermeni meselesi bu kadar canlı bir tartışma konusu iken, bir yazarın "Bu topraklarda şu kadar Ermeni öldürüldü" gibi bir açıklaması toplumsal bir reaksiyon doğuracaktır. Bunun yargılama konusu olup olmaması da ayrı bir husustur. DTP'nin duruşu neden çok tartışmalı? Danimarka'da Peygamberimize yönelik bir hakaret, bizim tarafımızdan çok tepki görür, Danimarka Başbakanı'ndan özür beklentisine yol açarken, orada bu, fikir özgürlüğü çerçevesinde mütalaa ediliyor. Bir de işin AB boyutu var. Bazı konularda AB'nin "Denetleyici komiser" rolü üstlenmesi de toplumsal kabulü zorlaştırıyor. Demokratikleşme sürecimizde, "Dış dinamik" önemli rol sahibi oldu, bu bir gerçek. O olmasaydı bazı adımların atılamayacak olması da bir gerçek. Ama "AB'nin duyarlılıkları tarafsız mı, samimi mi, iyi niyetli mi?" soruları da toplum zihninden gitmiyor. Türkiye'de "Batı"ya karşı hâlâ, "Türkiye üzerinde hesapları bulunan dünya" gibi bir kuşku (bazıları buna paranoya diyebilir) devam ediyor. "Ne yapsak almayacaklar" kanaati de, bu kuşkuların bir parçası. Bir yandan "Ermeni meselesi"nin arkasında, bir yandan İslamofobi'yi besliyor, bir yandan "çoğunluğun inanç özgürlüğü" karşısında duyarsız, bir yandan Rum çıkarlarının güdücüsü... 301 deyince bütün bunlar da akla geliyor. Son söz: 301'deki kaygan zemini giderelim, ama toplum duyarlılığını da dikkate alalım. Moral alanlardaki eleştirileri de sövgü üslubundan kurtaralım. Bugün
![]() |
|
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() guzel bir yazi idi tesekkurler loneliness +1
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
![]() teşekkürler.. emeğine sağlık
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|