03-21-2010, 17:28 | #1 |
“1000 yıl yalanı”na inanınca..(Abdurrahman Dilipak)
Kıvrıkoğlu, “28 Şubat 1000 yıl sürecek” dedi ya, birileri de buna inandı.. Söyleyen koskoca bir paşa idi.. O söylüyorsa elbette doğru idi. Kimse bu sözün doğruluğunu, hukukiliğini tartışma gereği duymadı. Çünki, (Haşa) “hikmetinden sual olunmaz biri” söylüyordu bu sözü... Herkes ayağını bu söze göre uzattı ve bu duruma göre kendi pozisyonunu, konumunu yeniden belirledi ve tedbir aldı.
Kimi MÜSİAD’dan istifa etti, kimi kadrosuna emekli paşaları aldı, kapısına nal, kurukafa asar gibi; nazar boncuğu yerine kadrosuna emekli bir “paşa” alma yoluna gitti. Bu söz, en az “post modern darbe”, “demokrasiye balans ayarı”, “kazığa oturtmak” kadar tehlikeli bir laftı.. Zaten büyük komutan böyle diyorsa, alttakiler ne yapmazdı ki.. Madem 1000 yıl sürecekti bu düzen, gazeteler ona göre attılar manşetlerini, yazarlar ona göre yazılar yazdılar.. Madem bin yıl sürecekti bu lanet olası darbenin gölgesi üzerimizde ve kimse bunun arkasını araştırıp hesabını soramayacaktı, aşağıdakiler de ona göre hareket ettiler. Bastılar tetiğe, ne kadar yanlış iş varsa kitabına uydurup her şeyi halının altına süpürdüler.. Bu aşırı güven bunları bitirdi. Artık her şeyi uluorta konuşuyor, yapıyorlardı.. Onun için, önlerinde engel gördükleri kişileri “irticacı” diye yaftalayıp, YAŞ kararı ile ordudan ihraç ettiler.. İçeride ne dolaplar döndüğünü biz böyle öğrendik.. Bu dürüst ve çalışkan insanların ordudan sorgusuz sualsiz ihraç edilmeleri içeride iki gelişmeye sebep oldu.. 1- Bir kısım insanlar bu haksızlık ve zulüm karşısında seslerini yükseltmeye başladılar ve bu işi yapanlara karşı kendi aralarında bir kanat oluşturdular. En azından bu kirli, kanlı ve karanlık işlere bulaşmama konusunda daha çok özen gösterdiler.. 2- Bu terör baskısından korkanlar gidip çetelere teslim oldular.. Kraldan fazla kralcı göründüler.. Çıkarları çetenin yanında olmalarını gerektiriyordu, ama yüreklerini hep arkalarında bıraktılar.. Bugün ortaya çıkan durum aslında hep bu etkenlerin üst üste gelmesi ile mümkün oldu.. Ve tabii bu potansiyel enerjiyi birileri kendi hedefleri için kullandı.. Herşey çok açık aslında ve artık bu işin geri dönüşü yok.. O “uluslararası güç” istese de durduramaz artık bu süreci.. Anayasa değişikliği tartışması, keskin ve kalın bir çizgi oluşturuyor.. 12 Eylül darbecilerinin de yargılanmasının önünü açacak, YAŞ kararlarına yargı denetimi getiren, askerlerin adli yargıda yargılanmasına imkan veren, parti kapatmayı zorlaştıran, HSYK’nın yapısını yeniden düzenleyen bir değişiklik sözkonusu.. Aslında parti kapatmayı zorlaştıran düzenleme, devletin bir taahhüdü.. AİHM açısından da bir zorunluluk.. Anayasa’nın 90. Maddesi’ne rağmen Venedik Kriterleri işletilemiyor.. Bu Anayasa değişikliği paketini her şeye rağmen bir an önce Meclis’ten geçirmek gerekiyor. Bu işlerin bu şekilde 1000 yıl süremeyeceğini göstermek açısından bu değişiklik hayati bir öneme sahip.. Şimdi bakalım bundan sonra ne olacak. Bakarsınız Yalçınkaya kapatma davasını açar.. Bu arada Anayasa değişikliği de gündeme gelir.. Sonra ne olur bilinmez.. Parti kapatma gerçek olmazsa birileri silaha sarılır mı? Hani öyle bir söylenti de dolaşıyor ortalıkta.. Erdoğan gitse ne yazar ki, yerine gelen Ergenekon’un adamı olsa bile yapacağı fazla bir şey yok.. Daha kötü olur. Yok aynı çizgiyi sürdürecek biri gelecek olursa, o zaman AK Parti döneminde yapılamayan işlerden başlayacaktır çalışmaya.. Yani her iki halde de Ergenekoncular için kötü haber.. Erdoğan bu işi zamana yayarak çözmek istedi ama Ergenekoncular anlamadılar.. Hele bir AK Parti kapansın, o zaman görürler günlerini, el mi yaman bey mi? Bu işler bu noktaya gelmeden, 28 Şubat öncesinde hallolması gerekiyordu, olmadı. Özkök Paşa bunu mıntıka temizliği ile, kendi içinde halletmek istiyordu, olmadı. AK Parti bunu yargı yoluyla zamana yayarak yapmak istedi, mani oluyorlar. O zaman olacağı görürsünüz bundan sonra.. Hesaplaşma biraz daha derinleşecek ve keskinleşecek.. Eğer kapatma gerçekleşmeyecekse, AK Parti şahinleşecek gibi sanki. Baykal, Bahçeli, Koç, o zaman ne yapacak göreceğiz.. Türkiye durulmadan, bölgenin yeniden yapılandırılması mümkün değil. Her geçen gün, bölge devletleri açısından belirsizlik, içinden çıkılması daha zor bir hal alıyor.. ABD’nin de, İngiltere’nin de, Rusya’nın da daha fazla zaman kaybına tahammülü yok. Ve bu Trio açısından bu işin ilk etabı, Türkiye’deki, Ergenekon yapılanmasının tasfiyesi.. Daha derin devletin yeniden yapılanması gerekiyor. Türkiye’nin bölgedeki yerinin yeniden belirlenmesi gerekiyor.. Ve tabii İsrail’in, Suriye ve Irak’ın, hatta Suudi Arabistan’ın yeniden dizaynına gelecek sıra. Mısır’a gelecek. İran, Afganistan, Balkanlar, Kafkasya, AB.. Türkiye’ye saplanıp kaldılar.. Bu işler Başbuğ ya da Baykal’ın keyfine bırakılamayacak kadar önemli ve acil konular.. İsmet Paşa’nın Vehbi amcaya devrettiği emanet veraset yolu ile oğula geçti ama sistem iyiden iyiye yozlaştı. Birilerinin heva ve heveslerinin, ihtiraslarının oyuncağı oldu çıktı.. Ergenekon dediğiniz yapı, nerede başlayıp nerede bittiği belli olmayan, beyinsiz, kocaman bir gövdeye dönüştü. Batık bir şirket gibi. 1 Numara kendi şirketini, mediasını yönetemiyor ki, Türkiye’yi, bölgeyi yönetsin.. İsrail derin devletinin durumu da Türkiye’den farklı değil.. ABD İsrail’in böyle kontrolsüz dolar basmasına daha fazla izin veremez. Rusya ve İngiltere de bakarsınız bir anda İsrail’in kabadayılık ettiği nükleer başlıklara el koyma kararı alırlar.. “Yeret artık daha fazla efelenme, canımızı sıkma, otur oturduğun yerde, başımızı belaya sokma” filan derler. Derler mi, derler.. Yani Ergenekoncular, boşu boşuna, yenilmez ve dokunulmaz sandıkları Siyonist çetelere de fazla güvenmesinler. Onların durumu da kendilerinden daha iyi değil. Bakarsın onlara da gelir sıra.. Keşke AK Parti, 3 adım sonrasını hesaplayarak ona göre bir plan yapsa.. Bu işin 1000 yıl sürecek hali yok. 1 yıl daha zor sürecek gibi.. Selam ve dua ile..
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|