![]() |
#1 |
![]() dolayısıyla düzenlediği “4. Yerel Yönetimlerde Kadın Şurası"nda yaptığı konuşmanın tam metni:
"Kadınsız bir siyaset, kadınsız bir demokrasi sadece kadınlar için değil bütün toplum için bir eksikliktir." Saygıdeğer konuklar, değerli hanımefendiler, beyefendiler, Sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Genel merkez kadın kollarımızın düzenlemiş olduğu bu anlamlı programın başarılı geçmesini diliyorum. Her şeyden önce bu toplantı vesilesiyle çeşitli ülkelerden gelen, başta değerli aile dostum Bakoyanni ile değerli yerel yöneticileri, bu arada ülkemden bakan, milletvekili arkadaşlarım ve tüm kadın kollarımızın yöneticilerini, bu vesileyle bir kez daha hoş geldiniz diyerek kutluyorum. Siyasette kadının yerine ilişkin tartışmalar, sadece ülkemizin kendine özgü bir durumu değildir. Esasen Türkiye, kadınlara siyasi haklarını verme konusunda dünyada ilk adım atan ülkelerden bir tanesi. 1930’da yerel yönetimlerde, 1934 yılında da milletvekilliğinde olmak üzere, Türkiye’deki kadınlar, seçme ve seçilme hakkına pek çok ülkedeki hemcinslerinden önce sahip oldular. Ancak yasal zeminde kadınlara siyasi hakların verilmesine rağmen, bu hakkın kullanımı maalesef istenilen düzeyde gerçekleşmemiştir. Kadınlarımızın nüfus içindeki oranlarını bir kenara bırakıyorum, en azından makul sayılabilecek düzeyde siyasette etkin konuma gelebilmelerini, bugün için istediğimiz düzeyde sağlayabilmiş değiliz. Bununla birlikte son yıllarda uluslar arası sözleşme ve kararlar, Avrupa Birliği müktesebatına paralel olarak, bu alanda yeni açılımlar gerçekleştirmemize bir vesile teşkil etmeye başlamıştır. Anayasa değişiklikleri ve yeni medeni kanun gibi düzenlemelerle kadınların sosyal hayatta karşılaştıkları sorunların çözümü konusunda önemli ilerlemeler sağlandı. Bugün siyasi haklar bakımından Türk kadınının önünde hiçbir engel bulunmamaktadır. Dikkat edin kadına karşı adaletsizliğin olduğu her yerde sorun vardır. Meselenin özünü adalet, eşitlik ve temel haklara saygı oluşturmaktadır. Toplumun en üretken kesimini oluşturan kadınların, karar alma ve yönetim mekanizmalarına katılma konusunda dışlanmasına, ayırımcılığa maruz bırakılmasına, asla izin veremeyiz. Biz partimizi kurduğumuz ilk günden bu yana ayrımcılığın her türlüsüne karşı olduk. Her türlü ayrımcılıkla etkin bir mücadele yürüttük. Dinsel, etnik, mezhepsel, cinsel hangi konuda olursa olsun insanların hor görülmesine, dışlanmasına, kötü muameleye maruz bırakılmasına karşı olduk. Biz tüm farklılıklarıyla insanı sadece insan olduğu için önemsedik, değer verdik, sevgiyle kucakladık. Demokratik katılımcılığa büyük önem verdik. Adalet ve Kalkınma Partisi olarak kadınlarımızın siyasette ve yönetimde hakkettikleri konuma ulaşmaları için samimi bir gayretin içerisine girdik. Elbette bu sadece hukuki düzenlemelerle ve niyet beyanlarıyla ulaşılabilecek bir hedef değildir. Öncelikle kadınların zaten sahip oldukları haklarını kullanmalarına engel olan, bilinçli bilinçsiz zihni engelleri aşmak zorundayız. Bu temelden bir zihniyet sorunudur. Önce bunu başarmaya mecburuz. Bizim asıl aşmamız gereken kadına karşı önyargıları besleyen ayırımcılığı üreten zihni engellerdir. Günümüzde hiçbir töre, hiçbir gelenek, cinsiyet ayırımcılığını meşru kılamaz. Özellikle az önce Sayın Bakoyanni’nin de ifade ettiği gibi, gerek İslamiyet gerek Hıristiyanlık… Bunda da, dinimizle ilgili söyleyeyim bakın cennet babaların ayağı altındır demiyor, cennet annelerin ayakları altındadır diyor. Bu çok önemli bir tespittir, çok önemli bir vurgudur. Bu zihni dönüşümün gerçekleşmesi için atılması gereken adımlar da bir önem arz etmektedir. Memnuniyetle ifade etmek isterim ki, eğitim düzeyinin yükselmesi ve iletişim imkânlarının gelişmesine paralel olarak, bu doğrultuda ülkemizde önemli ilerlemeler sağlanmıştır. Parti ve hükümet olarak, şu anda bu çerçevedeki çalışmalara her türlü desteği verdik, veriyoruz. Nitekim 22 Temmuz 2007 seçimleri sonucunda parlamentodaki kadın milletvekilleri sayısı 24’ ten 50’ye yükselmiştir. Geçen dönem AK Parti olarak bizim 11 milletvekilimiz vardı. Bu dönem çok sayıda bayan milletvekili adayımız oldu, bunların otuzu milletvekili seçildi. Şu anda 30 bayan milletvekilimiz var. Bu ciddi bir artış ama yeterli değil. 2009 yılının mart ayında yapılacak olan mahalli idareler seçiminde belediye başkanı, belediye meclis üyesi ve il genel meclis üyesi kadınlarımızın sayısını daha ileri düzeye taşımak istiyoruz. Onun için istiyorum ki bayan arkadaşlarım bu rekabetin içerisinde yerini alsın ve çok daha ileri düzeyde bu temsil yetkisini de böylece ülkemizde sağlamış olsun. Çeşitli ülkelerden gelen ve ülkemizde halihazırda bu görevi yürüten kadın belediye başkanlarımızın tecrübeleri, inanıyorum ki, bugün yapılacak olan panellerde bize katkı sağlayacaktır, ışık tutacaktır. Değerli hanımlar, değerli konuklar; Özellikle kadınsız bir siyaset, kadınsız demokrasi, kadınsız yönetim, sadece kadınlar değil bütün toplum için bir eksikliktir. Ben de yıllar yılı şunu hep merak etmişimdir: Kadınların sorunlarıyla, onların dünyaya bakışıyla ilgili parlamentomuzda hep erkekler konuşur. Onlarla ilgili bir yasa yapılacak olsa erkekler konuşur. Halbuki o hayatı yaşayan hanımlar. Peki niye erkekler konuşuyor bu işi de, hanımlar konuşmuyor diye hep merak ederdim. Ve bu dönemde arkadaşlarıma şunu söyledim: Bir ilke kararı alacağız, kadınlarla ilgili yasalarda erkeler artık geri planda dursun bayanlar konuşsun diye. Şimdi son anayasa değişikliğinde, özellikle başörtüsü konusu gündeme gelince, biz tabii ağırlıklı olarak bayan arkadaşlarımızı görevlendirdik. Dedik ki, “Siz konuşacaksınız.” Yanılmıyorsam iki erkek arkadaşımız konuştu. Altı da bayan arkadaşımız konuştu. Enteresandır Türkiye’nin ana muhalefet partisi çıktı, “Sizi kullanıyorlar” dedi. İşte az önce ifade ettiğim zihniyet değişimi bu. Bu zihniyet, bulanık bir zihniyet. Önce bu zihniyeti bir netleştirmemiz lazım. Bunu berrak hale getirmemiz lazım. Eğer bu netleşirse, berrak hale gelirse inanıyorum ki, kadınlarımızın Türk siyasetindeki yeri çok daha farklı olacaktır, çok daha güçlü olacaktır. Şu anda Türkiye’de siyaset sadece parlamentoda yapılmıyor, yerel yönetimlerde yapılmıyor. Aynı zamanda siyaset bir örgütlenme işi, teşkilatlarda yapılıyor. Fakat Türkiye’de AK PARTİ’nin bir ana kademesi vardır, erkek ve kadınlardan oluşur. Bir de kadın kolları, gençlik kolları vardır. Ve ülkemizde 81 vilayet, bunun yanında 923 ilçe var. Merkez ilçeler bir olduğu için, Türkiye’de 850 ilçemizde, hem kadın kollarımız hem de gençlik kollarımız kuruludur. Bunun yanında 81 vilayetimizin tamamında kadın kollarımız vardır ve kadın kollarımız kongrelerini yapar, bütün çalışmalara siyasi olarak ağırlıklarını koyarlar. Bakınız 30 milletvekilimizin şu anda hemen hemen yarısı, teşkilat ağı içerisinden gelerek parlamentoya girmiştir. Bu bir özelliktir. Yani bir yerlerden bir bayanı alıp da parlamentoya koymak başka bir şey, siyasetin bu örgütlenme ağı içerisinden yetişerek gelip parlamentoda temsil gücünü almak bambaşka bir şey. İşte biz bunu sağladık. AK Parti’nin özelliği burada. Bundan sonra bunu yerel yönetimlerde arttırarak devam ettirmek… Böylece örgütlü bir yapıyı, dolayısıyla halkın içerisinden gelmek suretiyle halkın problemlerini bilmek, halkı anlamak, halkı bilmek ve onu siyasette dile getirmek, dillendirmek inanıyorum ki kadımızı da erkeğimizi de çok daha güçlü kılmaktadır. Ana kademede bayan arkadaşlarımız var. Erkek arkadaşlarımızla hep birlikte orada da teşkilatı onlar güçlü kılmaktadırlar. İnanıyorum ki, önümüzdeki yerel seçimlerde, hanım arkadaşlarımızın belediye başkanlığında da, il genel meclisi üyeliklerinde de, belediye meclis üyeliklerinde de oranı çok ama çok yüksek olacaktır. Bunu ben şimdiden görüyorum. Özellikle az önce vurgu yapılan siyaset akademisi, bunun yanında yerel siyaset akademisi çalışmalarımızı başlattık ve önceliği yerel siyaset akademisine verdik. Yerel siyaset akademisindeki hedefimiz şudur: -bunlar hep tecrübe edildiği için rahat konuşuyorum- bu akademiden yetişerek bir belediye başkanı olmak başka bir şey, il genel meclisi üyesi olmak başka bir şey, belediye meclis üyesi olmak bambaşka bir şey. Orada olayın teori boyutunu yaşıyor, ondan sonra da pratiği yapma imkanını, bizzat seçildikten sonra da görme imkanını yakalayacak. Hazırlıksız yakalanmak, bu yanlış olur. Biz hazırlayarak araziye sürmek istiyoruz. Zaten arazide de olduğu için bu çalışanlarımız, bu akademisyenlerimizle, inanıyorum ki Türkiye’nin siyaseti bambaşka bir güç bulacaktır. Kadınların siyasetteki varlığını, etkinliğini kotalara zorlamalara, bundan dolayı yerleştirmek istemiyoruz. İstiyoruz ki burada da bir rekabet olsun. Dünya aslında bir rekabettir. Bakın bize ekonomide rekabeti öğretmişlerdir, ekonomide riski öğretmişlerdir. Ekonomi risktir, ekonomi rekabettir. Buraya dayanır. Ama siyaset de aynı zamanda risktir, aynı zamanda rekabete dayanır. Hayat bir risktir, hayatın da rekabete dayalı olduğunu hep birlikte görmemiz lazım ve olan da şu anda budur. Aslında bunu yaşıyoruz ve bunu ne kadar geliştirirsek, o kadar başarılı olacağız. Kadınlarımızın erkeklerin ianesine muhtaç bırakılmasını, ona mahkum edilmesini, ben hanımlara, kadınlara bir saygısızlık olarak görüyorum. Bir yanlış burada. Kopara kopara gelmeli diyorum. Bu bakımdan bunu çok önemsiyorum. Ama tabii önlerine de engelleyici hiçbir şey koymayacaksınız, buna da hakkınız yok. Burada da adil olacaksınız ve adil bir zemin oluşturulmasını istediklerinde de, işte buralara gelmesini sağlamalıyız. Bunun önü asla kesilmemeli. Siyaset, inanıyorum ki bu noktada bambaşka, hakikaten bir zevk. Hele hele halkınızla bütünleşmeniz bambaşka bir zevk ve kadınlarımızdan özellikle bu işe girenler, bu işte mücadeleyi verenler zaten zaman zaman görüştüğümüzde de bu düşüncelerini bizlere çok açık net ifade diyorlar. Kadınlarımızın yaradılıştan gelen özellikleri, onlara bu işin üstesinden hakkıyla gelmelerini sağlayacak avantajı zaten sağlıyor. AK PARTi olarak bugüne kadar elde ettiğimiz başarıda, kadınlarımızı işte bu vasıflarıyla, siyasette etkin hale getirmemizin payı büyüktür. Başından beri katılımcı ve çoğulcu yönetim anlayışının, tam anlamıyla hayata geçmesi için çalışıyoruz. Kadın kolları teşkilatımızın Türkiye genelinde sağladığı başarı, başarımıza gerçekten çok büyük destek sağlamıştır. Türkiye’de kadınların teşkilat çalışmalarına bu yoğunlukta katıldığı ikinci bir parti yoktur. Biz bu konuda tek partiyiz. Böyle kongrelerini yapacak, Türkiye’nin geneline yayılacak böyle bir başka parti yok. Bakın yarın İzmir’de ikinci il kongremizi yapacağız. İzmir’in 12 bin 500 kişilik en büyük kapalı spor salonu Halkapınar. İnanıyorum ki yarın kadın kollarımız orayı tıklım tıklım dolduracak. Ve bu bindirilmiş kıtalar değil, yani başka illerden oraya bayanlar gelmeyecek. Sadece İzmir’in hanımları orayı dolduracak. Neden? Bu o siyaset zevkini, siyaset heyecanını kadınımıza yansıttığımız için. Ama daha önce bu yoktu. Şimdi olmaya başladı. Dün Uşak’taydım, Uşak’ta dünya kadınlar günüyle ilgili… Her yıl bir başka ilde bunu yapıyoruz. Devlet Bakanımız Nimet Hanımla, eşimle birlikte oradaydık ve bir salonda bunu yaptılar. Gerçi bir butik salondu ama 600-700 tane bayan. Orası da ufak bir il. Orada bir araya geldik ve hanımların heyecanını gördüm. O katılımını gördüm. Benim aradığım bu. Öyle zaman oluyor ki keyfiyet kemniyetten çok daha önem arz ediyor. Bazı yerlerde çoğunluğun olması değil, bu işin niteliği çok çok önemli ve Uşak’ta bunu gördüm. Bu ayrıca beni mutlu ediyor ve inanıyorum ki hedefe her geçen gün daha anlamlı bir şekilde yaklaşıyoruz. Gerek ana kademede, gerek kadın kolları ve gençlik kollarımızda çok sayıda bayan arkadaşımız şu anda görev yapıyor. Bununla birlikte her meslekten, her yaştan, her kesimden kadınlarımızın siyaset kademelerinde, özellikle ve öncelikle de yerel siyasette, daha fazla etkin olmaları gerekiyor. Bakın yaş 25, şimdi yerel yönetimde 25 yaşı dolduran kişi görev alma imkanına sahip. Bu çok daha genç, çok daha dinamik bir yapıyı siyasete taşımış oluyor. Bizim gençlik kollarımızda yaş sınırı 29’dur. 29’un üzerinde olanlar gençlik kollarında bulunamaz. 29’u aştıktan sonra ana kademeye geçebilir. Bu neyi getiriyor? Çok daha genç, çok daha dinamik bir siyaset kurumunu ortaya koymuş oluyor. İşte AK Parti bu. Kadınların siyasette etkin olabilmesinin yolunun yerel siyasetten geçtiğine inanan bir genel başkan olarak söylüyorum; onun için bütün hanım arkadaşlarım şimdiden 81 vilayetimizde bu çalışmanın heyecanını yaşamalı ve teşkilatlarımızda bu gayreti göstererek, aday adayı olmak suretiyle adaylığı yakalamalıdır. Toplantımızın ana başlığında da ifade edildiği gibi, siyaset yerelde başlar. Yerelde başarılı olan kadınlarımızın, siyasetin diğer alanlarına geçişleri daha da kolay olacaktır. Yerel siyasetin kendine göre zorlukları, sıkıntıları var. Bende bir yerel siyasetçiydim. Belediye başkanlığından geldim ve bu yerel siyasette neler olduğunu çok iyi bilirim. İstanbul gibi bir şehirde bu görevi yaptım. Sayın Bakoyanni Atina’da bu görevi yaptı, o da oradan geldi. Bunun inceliklerini, zorluklarını, sıkıntılarını bizler bire bir biliriz. Biz çok gecekondular dolaştık, hala dolaşıyoruz ve oradaki sıkıntıları bire bir dinliyoruz. Niye? Çünkü yerel siyaset onu gerektiriyor da onun için. Eğer siz o sokakların, o evlerin sesini duyamazsanız, ülkede siyaset yapamazsınız. Eğer onu duyabiliyorsanız o zaman siyaset yapabilirsiniz. Çünkü siyaset doğası itibariyle fedakarlık gerektiren bir uğraş. Hayatın diğer alanlarında fevkalade fedakarca çalışan kadınlarımız için siyasetin gerektirdiği fedakarlığın, çok zor olmayacağına inanıyorum. Şuna kesinlikle inanıyorum; şehirlerimize kadınlarımızın eli- hep arkadaşlarım söyledi- daha fazla değmeli. Şehir yönetimlerine kadınlarımızın iradesi daha fazla yansımalı. Kadınlarımız birikimleriyle, potansiyelleriyle, duygusal zekalarıyla şehirlerimizin mimarisine, estetiğine, sosyal-kültürel yaşamına, inanıyorum ki, önemli katkılar yapacaktır. Burada en büyük mücadele, kafalardaki engelleri aşma konusunda yaşanacaktır. Bu engelin aşılacağına, becerisi ve titizliğiyle malum olan kadın elinin değdiği yerel siyaset ve yerel yönetim pratiğinin ülkemiz için de, milletimiz için de kazanç olacağına inanıyorum. Değerli konuklar; Yerel yönetimlere bütün dünyada giderek daha fazla önem veriliyor. Demokrasinin güçlenmesinin en önemli unsurlarından biri olarak öne çıkan yerel yönetimlerin sorumluluk alanları sürekli genişliyor. Aslında demokratik ve ekonomik gelişmişlik ile yerel yönetimlerin durumları arasında yakın bir ilişki var. Güçlü demokratik sisteme sahip ülkelerde, aynı zamanda güçlü yerel yönetimlerin bulunduğu görülür. Her ülkede kendi şartlarına uygun bir yerel yönetim modeli geliştirmiş olmakla birlikte, çağdaş uygulamaların ortak özellikleri vardır. Bunları karar organlarının halk tarafından seçimi, tüzel kişilik, idari ve mali özerklik olarak sıralamak mümkün. Bu bakımdan ülkemizde mahalli idareler uzun yıllar çağdaş normlardan uzak bir yapı içinde çalıştı. 1980’lerin başında bu alanda sağlanan açılımlar, bir süre sonra yetersiz kaldı ve süreç sıkıntılı bir şekilde devam edip gitti. AK PARTi olarak iktidara geldikten sonra, öncelik verdiğimiz alanların başında yerel yönetimlerin güçlendirilmesi oldu. Sorun çok boyutlu ve derin olduğu için, köklü mevzuat değişikliğiyle işe başladık. Zorlu bir çalışmanın ardından 2005 yılı Mart ayında il özel idaresi kanunu, Temmuz ayında da belediye kanununu çıkartarak, bu yolda önemli adımlar attık. Bunlar birer reformdu. Çünkü biz damdan düşmüştük, işi biliyorduk, yaşamıştık bunu ve şimdi yeni bir adım daha attık. Türkiye’de nüfusu 2 binin altında olan, bakıyorsunuz 600, 700 , bin, bin 500 civarında olan belediyeler var ve bu belediyelerin verimi aslında düşmüş vaziyette ve bunlar zamanında siyasi rant hesabıyla belediye yapılmış olan yerler, beldeler… Bugün ülkemizde 30 bin, 40 bin, 50 bin nüfusu olan muhtarlıklar var, düşünebiliyor musunuz... Bunun yanında bakıyorsunuz bin 500, bin, 600, 700 belediye. Böyle bir mantık olmaz dedik. Ne yapacağız bunları, değiştireceğiz. 869 tane bu şekilde belediye vardı ve bunlarında %57’si benim partimin kazandığı belediyeler. “Bunları kapatacağız, bunları il özel idaresine bağlayacağız” dedik. Veyahut da “Eğer büyükşehir ise, büyükşehir olması halinde buraları birleştirerek ilçe yapacağız” dedik. Şimdi buraları bu hale dönüştürdük. Hedefimiz güçlü belediyecilik ve burada verimli hizmeti sağlayabilmek. Yerel yönetimler konusunda bir diğer önemli sorun da, çok sayıda olan bu belediyeleri hizmet verebilecek noktadaki aktivitesini arttırabilmek için, donanımlı teknik kadrolarla bezemek. Mesela bu söylediğim belediyelerde bir mimar bulamazsınız, bir mühendis bulamazsınız, bir sanat tarihçi bulamazsınız, bir arkeolog bulamazsınız. Bir mimarın, mühendisin olmadığı yerde belediyecilik olur mu Allah aşkına? Ama bunu farklı yerlere çekmek suretiyle, bunun bir siyaset olduğunu söylüyorlar. % 58’i bizim. Biz bundan vazgeçiyoruz. Niye? Çünkü güçlü belediyecilik olsun ki, mimarıyla, mühendisiyle, arkeologuyla hepsi gelsin, orada hizmet versin. Adım bunun için, bu şekilde atılıyor. Amacımız tabi ki milletimize daha iyi hizmet götürmek, demokrasi kültürümüzü zenginleştirmek; güçlü, etkili, verimli yerel yönetim yapılarını kurabilmektir. Yerel noktada bu düzenlemeyle merkezi idareler tarafından yürütülen birçok görev, yetki ve sorumluluğu da olması gerektiği şekilde, yerinden yönetim anlayışıyla, mahalli idarelere bıraktık, bırakıyoruz. Bununla da tabi kalmayacağız. Hazırlamakta olduğumuz il özel idareleri ve belediye gelirleri yasası ile bütçe vergi gelirleri tahsilat oranı üzerinden mahalli idarelere ayrılan payı da bu vesile ile %30 civarında arttırıyoruz. Değerli dostlar; Kamu yönetiminin yeniden yapılandırılması sürecinin en önemli unsurlarından biri olan yerel yönetimlerimizi idari, mali ve teknik kapasite bakımından güçlendirmekte kararlıyız. Yerel yönetimlerimizin yeni yapılarıyla, halkımızın her bakımdan daha iyi hizmet alabilmesini sağlayacak kurumlar haline geleceğine inanıyoruz. Bu düzenleme sadece yönetim yapımız değil, demokrasimiz açısından da önemli bir ilerlemeyi ifade ediyor. İnanıyorum ki; 2009 yılı Mart ayında yapılacak olan seçimlerden sonra, yerel yönetimler alanında Türkiye yeni ve önemli bir döneme girecektir. Kadınlarımızı dünyadaki örnekleri de dikkate alarak bu alanda daha etkin bir rol üstlenmeye çağırıyorum. Belediye başkanı, belediye meclis üyeleri, il genel meclis üyesi adayı olacak, bu görevlere gelecek kadınlarımıza ben şimdiden başarılar diliyorum. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü ben de 364 günü bir kenara koyup, sadece bir gün olarak anmayı doğru bulmuyorum. İnanıyorum ki, kadınlar, özellikle hepimizin annesidir ve anneye saygıyı sadece bir gün olarak ortaya koymak kadar büyük bir yanlış olamaz. Dolayısıyla 365 günün kadınlar günü olarak kutlandığı bir dünya özlemiyle sizlere saygı ve sevgilerimi sunuyorum. BAKOYANNİ: "BAŞÖRTÜSÜ, İNSAN HAKLARI VE LAİKLİĞİ TEHDİT ETMEMEKTEDİR" Öte yandan Yunanistan Dışişleri Bakanı Dora Bakoyanni ise, başörtüsünün insan hakları ve laikliği tehdit etmediğini söyledi. Bakoyanni, Ak Parti Genel Merkezi'ndeki 4. Uluslararası Yerel Yönetimler Kadın Şurası'nda yaptığı konuşmada, başörtüsü konusuna değinerek, "Başörtüsü, insan hakları ve laikliği tehdit etmemektedir" diye konuştu. "İslam dininin kadınla erkeğe eşit davrandığını" belirten Bakoyanni, "bu bağlamda dini ve tarihi metinlerin yorumlarının önemli olduğunu" kaydetti. Bakoyanni, "İslamiyet'in de Hristiyanlık gibi insana insan olduğu için önem verdiğini" belirtti. "İslam dininin barış ve refah dini olduğunu Türkiye'de de görüyoruz" diyen Bakoyanni, bunun bu şekilde devam etmesinin önemine değindi. http://www.akparti.org.tr/haber.asp?...342&kategori=1
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|