|
![]() |
#1 |
![]() Üç sene önceydi. Kızım, Açık Öğretim için Bahçelievler’de sınava girecekti. Biraz da geç kalmıştık. Kampüsün kapısında kimlik kontrolü yapılıyordu. Kızım kontrol kabininden geçip sınava girdi. Ben de otomobilde onun sınavının bitmesini bekleyecektim. Sınav başlamaya az bir zaman kalmıştı. Çoğunluk içeri girmişti.
O esnada genç bir kız geldi. Başı örtülüydü. İçeri girmek için çantasından kimliğini çıkardı. Ama görevli adam, başını sallayıp türbanla içeri giremeyeceğini işaret ediyordu. Aralarında ne konuşma geçiyor, bilmiyordum. Hareketlerini görüyordum. Belki de kızcağız bu sebeple son dakikaya kadar beklemişti. Bunu o zaman anladım. İçim bir tuhaf oldu. Hakikaten televizyonlarda falan bu tartışmaları izlerken doğrusu sıkılırdım. Ama bir türbanlı ile bir görevlinin üniversite kapısındaki dramatik hâlini gözlerimle görünce, bir hoş oldum. Kendi kızım geldi gözlerimin önüne... O türban kullanmıyordu. Ve şu an sınava girmişti. Peki içeri girme mücadelesi veren kız benim kızım olsaydı. O zaman da böyle kayıtsız kalabilecek miydim? Yüreğim burkularak olanları izlemeye devam ettim. Genç kız içeri girmek için yalvarıyor, görevli el kol hareketleriyle okulu gösteriyor. Zerre taviz vermiyordu. Bu laftan anlamaz vicdansız adam onu içeri almama konusunda kararlıydı. Birkaç dakika süren trajikomik bir mücadelede kızcağız yenilginin verdiği üzüntü ile sağına soluna bakındı. Yönünü döndü... Kontrol kabinini terk etti... İşte sınava giremiyordu. Nasıl üzüldüm... Nasıl kahroldum anlatamam... Şöyle on beş yirmi adım gitti... Gitmekle durmak arasında bocaladı. Adımları yavaşladı. Durdu. Sonra geri döndü ve kabine yöneldi... Bu defa daha da meraklanmıştım. Acaba şimdi ne olacaktı? Genç kız gözlerini silerek geliyordu. Kabine tekrar yaklaştığında kenara çekildi. Herkesten utanır bir tedirginlik içinde türbanını çıkardı. Hızla içeri girip gözden kayboldu. Ama o hâli görünce nasıl iliklerime kadar ürperdim anlatamam. Çünkü yıllar önce bir radyofonik oyunda dinlemiştim. “Sütçü İmam” adlı bir oyundu galiba. Bir Fransız askerinin Gaziantepli bir annenin tülbendini açmak istemesine gösterilen tepkiyi canlandırıyordu. Halkın Fransız işgalcilerine direnişi ve İstiklal Harbini kazanması bu aşk ve bu duyguyla olmuştu. O sırada dikkatimi başka bir şey daha çekti. Türbanlı kızın içeri girmesine izin vermeyen taş yürekli adam, kızın ardından gözlerini silerek başını önüne çevirmişti. Buna da çok şaşırdım... İnanın hayret ettim. Hadi o kız, başını açarak sınava girmek zorunda kalışına ağlıyordu.. Peki onu sınava o halde almayan kapıdaki bu görevli niçin ağlıyordu? Kafamda birbirinden anlamsız sorular gitti geldi... Otomobilde kızımı beklemeye devam ediyordum. Sınav başlamıştı. Görevli adam da kabininde başı öne eğik bekliyordu. Canı sıkkın haldeydi. Fazla dayanamadım. Nasıl olsa üç saat burada bekleyecektim. Arabadan inip yanına gittim. Selam verdim. Havadan sudan muhabbetle konuşulabilecek bir adam olduğunu anlayınca cevabını veremediğim o soruyu sordum. -O kızcağız ağlıyor da, sen neden ağlıyorsun? Meğer bu adamcağızın da böyle bir kızı varmış. O da bugün Haznedar’da sınava girecekmiş. Dedi ki: -Benim kızım başını da açmaz. Sınava giremeyecek. Biz emir kuluyuz beyim. Ama bu emri niye çıkartıyorlar anlamıyorum. Niye bize uygulattırıyorlar onu da anlamıyorum. Bu dert beni kanser edecek. O an anladım ki memlekette bir sorun değil sanki bir zulüm yaşanıyor!.. Şevki Aydın-İstanbul Ünal Bolat/Türkiye Gazetesi
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|