![]() |
#1 |
![]() Türkiye İslami hareketinin ölümsüz önderlerinden Şehid Metin Yüksel'in kitabı yayınlandı. Şehid Metin'in yakın dava arkadaşlarından Mehmed Ali Tekin tarafından yazılan kitap, şehidimizin hayatını ve şahsiyetini bütün yönleriyle ortaya koyuyor.
Bütün kardeşlerimize bu kitabı okumalarını tavsiye ediyoruz. ![]() Şehid Metin Yüksel Kitabı'nın Temin Edileceği Adresler ERGUVAN YAYINEVİ Ankara Cad. No: 49/5 Cağaloğlu-İSTANBUL Tel: 0212 527 07 14 BEKA YAYINLARI Çatalçeşme SK. Üretmen Han No: 18 Cağaloğlu-İSTANBUL Tel: 0212 512 90 40 http://img73.imageshack.us/img73/9640/63450407qw8.jpg http://img233.imageshack.us/img233/456/82851892sc7.jpg http://img386.imageshack.us/img386/7836/27476971gf8.jpg ŞEHİD METİN YĞKSEL (17 Temmuz 1958 – 23 Şubat 1979) Metin Yüksel, Bitlis’in Tatvan İlçesi Norşin Köyü’nün Kolongo Yaylası’nda 17 Temmuz 1958 günü dünyaya geldi. Doğumunda babası –rahmetli- Sadreddin Yüksel tarafından sağ kulağına Ezan-ı Muhammedi, sol kulağına da Kamet okundu. Babası, ülkemizin yetiştirdiği büyük âlimlerden birisi olan, Sadreddin Yüksel Hoca’dır. Annesi ise, Doğunun en tanınmış simalarından, Norşin’li Şeyh Ma’sum Efendi’nin kerimeleri, Sarete Hanım’dır. Metin, dokuz yaşındayken, ailesiyle birlikte İstanbul’a göç ederek, Fatih’e yerleşti. Hüsanbey Mahallesi’nde bulunan Akşemseddin İlkokulu’nda, ilköğretimini tamamlayarak, Sinanağa Mahallesi’ndeki Gelenbevi Ortaokulu’na kaydoldu. İlkokul tahsili esnasında babasından, temel İslami dersler aldı ve Kur’an-ı Kerim’i öğrendi. Gelenbevi Ortaokulu 2. sınıfa geçtikten sonra Metin, okula devam etmek istemedi. Babasının bütün ısrar ve teşvikine rağmen, okulu bıraktı. Metin’in İslami mücadelenin içindeki aktifliği İlkokul yıllarında başlar. O henüz İlkokul 4-5. sınıflardayken küçük kardeşleri Nedim ve Müfit ile birlikte, tebliğ çalışmalarına başlar. Hatta bu tebliğ çalışmalarını o kadar ciddiye alır ki, bu çalışmalarına bir teşkilat adı vermeyi de ihmal etmez ve -kendince gayr-ı resmi olarak- İSLAM CEMİYETİ’Nİ kurar,çalışmalarını bu isim altında yürütür. Ortaokulu terk eden Metin, Türkiye genelindeki İslami hareketlerle tanışmaya başlar. Hatta başka grupların çalışmalarını yakın takibe alır. Metin’le tanıştığımız ilk günlerde,akl-ı selim insanların ve bir kısım kanaat önderlerinin düşüncelerine paralel olarak kendisinin de Müslümanların provake edildiği kanaatinde olduğunu söylerdi.Buna delil ve örnek olarakta,işin aslını sonradan kavradığını belirttiği ve katıldığı ilk ciddi eylem olarak kabul ettiği, Taksim meydanı’nda, Amerika’nın 6. Filosu’nun, İstanbul’a gelişini protesto eden, sol görüşlü kimselerle, Müslüman halk arasında meydana gelen olayları gösterirdi. Metin, şehid olmadan önce, bir defa da solcular tarafından, kurşunlanarak yaralanmıştı. Bu olay, 26 Ekim 1977 tarihinde, Fatih-Çarşamba semtindeki Darüşşafaka Lisesi önünde meydana gelmişti. Metin ile birlikte Ömer, Osman, Muzaffer ismindeki arkadaşları, 8 kişi olan solcu- komünist tarafından pusuya düşürülürler. Bu pusuda diğer arkadaşları birer; Metin ise ikisi midesine birisi diz kapağına olmak üzere, 3 kurşun yarası alır.İşte bu olay neticesinde Metin, Vakıf Gureba Hastanesi’nde yapılan tıbbi müdahale sonucunda, ilk gazilik mertebesine ulaştı. Hastanenin 3. katındaki odasında, tedavisinin yapıldığı 7 gün süresince onu defalarca ziyaret edip, yanında refakatçi olarak kalmıştım. Doktorların tedavi sürecinin henüz bitmediğini bu şekilde taburcu olması durumunda tedavinin yarım kalacağını belirterek,kararından vazgeçmesi için tüm ısrarlarına rağmen, hastanede daha fazla kalmak istemedi ve bir hafta kaldıktan sonra hastaneden –kendi isteğiyle- taburcu edildi. Bu hadise Metin’i daha da biledi ve çalışmalarını daha fazla yoğunlaştırmasına vesile oldu. O, artık Türkiye Müslümanlarının yiğit bir evladından ziyade, onların adeta bir can simidi olmuştu. Nerede dara düşen bir Müslüman varsa, Metin imdadına yetişmektedir. Bu gün İstanbul’un bir semtinde, yarın Ankara’da, diğer bir gün Adıyaman’da Müslümanların dertlerine derman olmaya çalışmaktadır. Bu koşuşturma içinde o, İslamî Tebliği de asla ihmal etmeyecekti. Şehadetine kadar etmedi ve şehadeti de başlı başına bir tebliğ oldu. Uluslararası emperyalizmin uzantıları, Metin’in çalışmalarını engellemeye çalışıyorlardı ama bunu bir türlü becerememekteydiler. Fatih Camii çevresi ve bölgesi, o günlerin tabiriyle Müslümanların kurtarılmış bölgesi olarak görülüyordu.. Özellikle o günün kavmiyetçileri, Fatih bölgesi üzerine, kendilerine göre bir takım hesaplar yapmaktaydılar. Bunu, zaman zaman yaptıkları eylemlerle de Müslümanlara hissettiriyorlardı. Metin onların bu amaç ve faaliyetlerine karşın elinde onları bölgeden tamamen uzaklaştırıp, bölgeye hiç sokmama gibi bir imkânı olmasına rağmen, burada ikamet etmelerine ses çıkarmamıştır. Bu hakikati, O’nu şehid edenler ve o günlerde Fatih çevresinde oturan kavmiyetçiler, çok iyi hatırlarlar. Metin’in –o günlerin kaotik yapısı içinde- kavmiyetçilere gösterdiği bu hoşgörü ve yumuşaklık, İslami hassasiyeti ve aldığı İslami terbiyeden kaynaklanmaktaydı. Bunun en canlı misali olarakta,-benim de daha dün olmuş gibi taptaze/canlı olarak hatırladığım, gözümün önünden hiç gitmeyen-,Metin’i vurup şehid eden iki kişiden biri olan ve o günlerde Fatih İlçesi Sinanağa Mahallesi’nde bulunan Nevşehir Yurdu’nun Müdürlüğü’nü yapan Ali Bilir’i, Metin’in bir gece yarısı saat 23.00 – 24.00 sularında Fatih Camii Avlusu’nda, silahlı olarak yakalamasına rağmen, onu; “Cami Avlusu’nda silahla dolaşmayacaksınız demedik mi? Bir daha, buralarda silahla dolaşırsan, senin için hiç de iyi olmaz” diye ikaz edip, silahını da geri vererek gönderdiği olayı gösterebiliriz. Metin Yüksel, Türkiye İslami hareketine yön verdiği ve güç kattığı gibi, dünyadaki İslami hareketlerin de Türkiye’de sözcülüğünü yapmakta ve Türkiye’de o hareketlerin tanınması için gayret sarf etmekteydi. 1976 yılında yayın hayatına başlayan ve özellikle Filipinler, Eritre, Keşmir, Filistin gibi İslami mücadelenin yoğun olarak yaşandığı bölgelerden resimli bilgi ve haberler veren GÖLGE Dergisi’ni; İstanbul’da insanların yoğun olarak bulunduğu çeşitli semtlerde, caddelerde ve duraklarda tanıtma çalışmaları yapardı. Bu tür çalışmaları zaman zaman Anadolu’ya geçerek bu derginin tanıtımını kendine özgü yöntemlerle, Ankara, Konya, Sivas, Adıyaman vb. şehirlerde de, bu derginin tanıtımını yapardı. Onda, Allah vergisi, müthiş bir propaganda yeteneği vardı. Onun bu yöntemleri uzunca bir müddet diğer örgütler tarafından da taklit edile gelmiştir. Çünkü O devrinin bir tebliğ, propaganda uzmanıydı. 1977yılının ortalarına gelindiğinde, İran’da yoğunluk kazanan İslam devrimi gösterilerini yakından takibe aldı. İstanbul’da Üniversitelerde okuyan İran’lı Müslüman talebelerle tanışarak, İran’daki devrim hakkında bilgiler alıyor ve broşürler temin ediyor, dönemin gür sesi olan ŞURA, daha sonraki yıllarda TEVHİD Gazetelerini bu elde ettiği dokümanlarla fahri olarak- bilgilendiriyordu. Böylece İran İslam İnkılâbı’nın Türkiye’de doğru anlaşılmasında çok büyük emeği geçti. Hatta bu yüzden, o günlerde, İslami çevrelerin tepkisini de çekti. İran halkının çoğunluğunun Şii olmasından dolayı, İran’da vuku bulan bu devrimci harekete önceleri olumlu bakılmadı. Metin ve arkadaşlarının yaptığı ısrarlı çalışmaları sayesinde ve özellikle de Şura daha sonra da Tevhid Gazetelerinin yayınlarıyla, İslam İnkılâbı hareketi ve onun önderi İmam Humeyni’nin doğru anlaşılıp, algılanılması sağlandı. İşte bu yüzden, bazı çevrelerin, Metin, “Sayende 5. Mezhebimiz de Şia oldu” ithamlarına maruz kaldı. Fakat O, bu tür itham ve karalamalara rağmen, doğru bildiği yoldan hiç ayrılmadı. Cihanşümul İslam Kardeşliği anlayışı ve Ümmet bilinciyle, çalışmalarına aralıksız ve kararlılıkla devam etti. 23 Şubat 1979 gününe gelindiğinde, kavmiyetçiler Fatih Camii avlusunda ona bir komplo kurmayı tasarlarlar. Maksatları Akıncıları-İslamcıları sindirip, bölgeyi hâkimiyetleri altına almaktır. Bunun için de, o günlerde İstanbul’daki en seçme adamlarını getirip, cami avlusunda ve çevresinde konuşlandırırlar. İşte bu lanet olası menfur düzenbazlık ve komplolarının eseri olarak Cuma Namazı çıkışında Metin’imizi pusuya düşürerek – Rabbimizin takdiri ve kaderin bir tecellisi olarak - şehid ettiler. Kutlu şehidimizin cenaze namazına, yurdun dört bir tarafından katılım olmuştu. Fatih Camiini çevreleyen avlunun her tarafını onbinlerce insan kaplamıştı. Şehadetinin 3. gününde kılınan cenaze namazına katılan ve Fatih Haydar semtinde oturan yaşlı bir amcamız, cenaze namazını kılan kalabalığı ; “Ben çocukluğumdan beri Fatih’te oturuyorum. Fatih Camii’nde bir çok cenaze namazı kıldım. Rahmetli Fevzi Çakmak’ın cenazesinde bile bu kadar büyük bir kalabalık olmamıştı.” diyerek gözyaşları içinde anlatmaya çalışıyordu. Gerçektende yıllardan beri hiç bu kadar kalabalık ve izdiham içinde bir cenaze namazına Fatih Camii,Fatih halkı şahit olmamışlardı.Bu da kutlu şehidimizin ülkemizin hemen her yerinde ne kadar çok sevildiğini ve benimsendiğini gösteriyordu. Cenaze namazı kılındıktan sonra, tabut omuzlara alındı. Avludan çıkıp merdivenlerden Fevzi Paşa Caddesi’ne inildi. Malta kavşağına gelindiğinde, Asker ve Polis yetkilileri, tabutun cenaze arabasına konulmasını istediler. Metin’in dostları bunu kabul etmedi ve cenaze omuzlarda taşınarak yola devam edildi. O günlerde İstanbul’da Sıkı Yönetim vardı. Sokaklar ve caddelerin güvenliği, askerler tarafından sağlanıyordu. Fevzi Paşa Caddesi’nin her iki tarafında, 2-3 m. arayla asker sıralanmıştı. Daha sonra görüldü ki, bu kuşatma, Edirnekapı Şehidliği’ne kadar yapılmıştı. Metin’in tabutu, omuzlarda tekbirler eşliğinde Fevzi Paşa Caddesi’nden Edirnekapı’ya doğru onu sevenlerin omzunda –adeta- yürüyordu. Yavuz Selim kavşağına gelindiğinde, Asker ve polis yetkilileri, bir kez daha tabutun cenaze arabasına konulması hususunda çok ısrarcı oldular. Tartışma sırasında, ufak tefek itişmeler yaşandı. Süleyman Kara, Ömer Yorulmaz ve bizler, cemaatin güvenliğini düşünerek, yetkililerin teklifini kabul etmek zorunda kaldık. Tabutu, cenaze arabasına koyduk. Fakat şoföre çok yavaş gitmesini söyledik, biraz da zorlayarak, onu yavaş gitmesi hususunda ikna ettik ve çok yavaş, neredeyse bir insanın hızlı yürüyüşü kadar bir hızla gitmesini ve kalabalığın tekbirlerle cenazeyi takip etmesini sağladık. Bu yavaşlıkta, Edirnekapı’ya ulaştık ve Edirnekapı’daki Necatibey Şehidliği denilen mevkide hazırlanmış olan mezarına, kutlu şehidimizin cenazesini getirdik. Ben, Burhan Albayrak, Bahattin Bilici, Necmi Şadoğlu ve isimlerini şimdi hatırlayamadığım toplam 7 kişiyle, rahmetlinin kabrini, öğleden önce kazıp hazırlamıştık.. Bu öyle sıradan bir kabir kazma olayı olmadı. Ben,arkadaşların hepsine, abdest almalarını rica etmiştim.Şehidimizin ebedi istirahatgâhını ona yaraşır bir şekilde – çünkü o hiçbir zaman abdestsiz dolaşmaz,ölümün ne zaman kapıyı çalacağı belli olmaz diyerek,yere basmazdı-hazırlamamız lazımdı. Bu 7 kişi, sırayla her bir kazma ve kürek sallamada tekbir getirerek, mezarı hazırladık. Cenaze Yasin ve Kur’an’dan diğer surelerin okunması eşliğinde defnedildiğinde, akşam namazına on dakika kalmıştı. Cenaze namazı İkindi namazından sonra kılınmıştı ve Fatih Camii’nden buraya gelinmesi ve defin işi, nerdeyse iki saatten fazla sürmüştü. İşte böyle, Kutlu şehidimiz, vurulduğunun 3. gününde, yurdun dört bir tarafından gelen on binlerce insanın katılımıyla eda edilen cenaze namazı sonrası; Metin Yüksel’in yaşantısına yaraşır bir miting-yürüyüşle, İstanbul Edirnekapı’daki Necatibey Şehidliği’ne defnedilmiş oldu. Bu günkü konumuna göre kutlu şehidimizin mezarı; Edirnekapı’dan Demirkapı, Gaziosmanpaşa, Küçükköy, 500 Evler istikametine giderken, Edirnekapı geçit kavşağından hemen sonra, E-5 karayoluna ve Haliç köprüsü istikametine bir sapak vardır ve bu sapağa varmadan önceki, İETT otobüs durağının arkasındaki mezarlıktadır. Metin Yüksel’in şehid edilmesinden sonra, her 23 Şubat günü Fatih Camii Avlusu’ndaki şehid edildiği yerde ve mezarı başında anma merasimleri tertiblenmektedir. Bu merasimler 80’li yılların ilk başlarında, 20-25 kişilik mütevazı gruplarla yapılmaktaydı. Özellikle 90’lı yılların başlarından itibaren, yüzlerce, hatta binlerce insanın katılımıyla yapılmaya devam etmektedir. Bu minval üzere 80’li yılların ikinci yarısından sonra, Şubat Ayı’nın son haftası, Şehidler Haftası, Son Cuma Günü ise Şehidler Günü olarak kutlanmaya başlandı. Özellikle 90’lı yılların başlarından itibaren ve hâlen; Türkiye’nin birçok ilinde ve kazasında Şehidler Günü etkinlikleri, değişik İslami çevreler tarafından kutlanmaktadır. Ne mutlu şehadet özlemi çekenlere… Mehmed Ali TEKİN
![]() |
|
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() şehid Metin Yükseli az çok tanıyordum ama sayenizde daha fazla bilgi sahibi oldum. ALLAH razı olsun +1 :-*
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
![]() Allah cümlemizden razı olsun.
Mitabın çıkması çok iyi oldu,benimde bugün haberim oldu,inşAllah en kısa sürede almayı düşünüyorum 2-3 tane (hediye etmek için 2-3 tane). Bu güzide insanı unutmamak lazım,insanlara tanıtmamız lazım :-* ![]() |
|
![]() |
![]() |
#4 |
![]() Meti Yüksel'i bir ezgiyle tanımıştım. Onun adına yazılan bir ezgiyle. Ama şimdi daha ayrıntılı bir şekil
de öğrendim hayatını sağol. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
![]() Allah razı olsun paylaşım için İslam davası uğruna canlarını ortaya koyanlara Allah mükafatını verecektir +1:-*
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|