![]() |
#1 |
![]() Gürül gürül akan hayatın, kenarında kalmış hikâyemin; Kimi zaman akşamsefalarıyla birlikte açan Sabah güneşiyle kapanan, Kimi zaman gündüzün ilk ışıklarıyla Güne merhaba diyen Sessiz sesini dinleyerek yazdığım Ebruli vaktinde… Kıvamını yeni yeni bulmuş bir yolculuğun ortalarındayız… Yalancı baharları geçtik, meyvesini dalında kurutan ağaçlar, bal vermeyen arılar tanıdık, çare olmayan merhemleri sürünce anladık… Olgunlaşmaya başlamış yaşımızla hayata üçüncü bir gözle bakıyorduk… Gözlemlerimiz daha doğru ve yerinde… Sabrımız kuytusundan alelacele fırlamıyor ve yaz gelmeden meyve vermiyorduk… Olgunluk çağındaydık… Ne yirmisindeki gibi yeşil ışığı beklemeden koşarak geçiyorduk karşıdan karşıya… Ne de atmışındakiler gibi yeşil ışıkta bile geçmekte tedirginlik çekiyorduk… Bir yoldaydık Her durağa son durak yazılmış Taş toprak birbirine karışmış Aklımız gönlümüzden uzaklaşmıştı Bir yoldu ki, aydınlığı içimize saklanmış Ara sıra zorlu yokuşlardan, tehlikeli inişlerden geçmiştik çünkü. Geldiğimiz yolda yuttuğumuz toza, dumana tecrübe diyorduk. Yaşamadan öğrenmek olmazdı… Yaşadıktan sonra öğrenemeyenler de vardı elbet. Ama öğrenenler kendilerine tecrübeli diyordu… Tecrübeli olmayı başarabilmiş olanlar aslında, her adımında başından geçenleri didikleyip, beynin ince süzgecinden geçirebilmiş olanlardı. Yokuşların yoran çekim gücüne karşı, acıya olan alışıklığımız gün geçtikçe kemikleşiyordu… Tecrübe kazandıkça hücrelerimiz biraz daha eskiyor, eskidikçe biliyor, öğreniyorduk… Tıfıl hayat öyküleri, kısa yol yürümüşlükleri olanlara anlatacak ne çok öykümüz vardı… Yol uzundu. Kimi zaman yolu iki taraftan kapatan ağaçlar doyumsuz güzelliğiyle ruhu coşturuyor, kimi zaman kurumuş bir ağacın gölge etmeyen bedeni bile aranır oluyordu… Bazen yol ıssızlaşıyor endişe verici yalnızlık boylu boyunca önümüze uzanıyordu. Kenarda dizilmiş süslü kaldırım taşlarının bu yalnızlığa ortak olacağı da yoktu… Yolda yalnızken yürümek ne zordur… Gözleriniz yerdeki, taşlara takılır. Her şey anlamsız birer heykelden öteye gitmez… Sesler gürültüden başka bir şey değildir… Bir de yalnız olmadığınız halde yalnız bırakıldığınız zamanlar vardır ki… Yolculuğun belki de en zor kısmı budur… Hep beklenti dolu olursunuz. Hani su vardır da içemezsiniz… Kanadınız vardır da uçamazsınız… Çevrenizde tanıdık simalar gelip geçer… Ama öyle bir kabuğa sararlar ki sizi… Ne siz onlara dokunabilirsiniz, ne de onlar size… Ama yok mudur bu çetin yolculuğun coşkulu zamanları… Kışın bittiği yerde elbette ki bahar başlar… Önünde, arkanda kimi zaman yanında yürüyenlerin her adımında bir şeyler öğrenirsin ve düştüğünde onlar seni kaldırır. Ağladığında gözyaşları gözyaşlarına eşlik eder. Otuzundan sonra böyle düşünür insan… Benim gördüğümü herkes görüyormuş der. Yapılan haksızlıklara şaşırmamaya başlar, farklı insan karakterlerini benimser. Dostlarını daha titiz seçer. Uzun yollarda eşlik edecek kötü gün dostları bulur kendine… Sayıları azdır ama yürekleri çınarların gövdesi gibidir… Korkuları, heyecanları olgunlaşır. İçine gömüldüğü kabuğundan çıkar ve “ben de varmışım” der. Kendinin farkına varır. Kendini en iyi tanımaya başladığı yaştır… Yavaş yavaş durgunlaşır. Sonuca gitmeyecek tartışmaları masada bırakır, biraz yorgundur, usul usul göveren dostluklara yaslanmak ister… Kıpır kıpır halleri azalmış, coştuğu yatağından yokuş yukarı koşmayı bırakmış; sakin, salınarak yokuş aşağı akmaya başlamıştır. Otuz yaş bir dönemeçtir. Çevreden kendi iç dünyasına dönmektir. Çevreyi dinlemekten yorulan kulakları kendi sesinde dinlendirmektir. Büyümenin tam ortasına adımınızı atmışken arkaya dönüp bakmakla, önünüzü gözetlemek arasındaki sınırın en belirgin olduğu yaştır. Büyük sandığınız meseleler gözünüzde küçülmeye başlamış, kendinizle ilgili küçümsediğiniz ve geri plana attığınız siz, yani kendiniz” ben de buradayım, ben de varım” diye sesini yükseltmeye başlamıştır. Dönüp kendinize bakarsınız… Bu çizgiler yüzümde ne zaman oluştu, saçlarım ne zaman beyazladı dersiniz… Yaşadıklarınızda başrolde oynayan sizsinizdir hâlbuki. Ömrün tam orta yerinde hüzün ve mutluluk hep bir aradadır. İkisine de derinden ihtiyaç duyarsınız… Ve sevdiklerinize daha sıkı sarılırsınız. Kelimelerin anlatmakta yetersiz kaldığını hissederek de olsa, onlara defalarca sevdiğinizi söylersiniz. Bunun gerekliliğini bunca yol sonra anlamışsınızdır çünkü
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|