Bence kızmamak lazım sonuçta AKPARTİ kurucularından biri bizim bilmediğimiz bazı konular vardır...

Ben de konuşmasını dinledim böyle bir şeyin düşünülmesi için 3 ay gibi bir zamandan sonra önlerine bakacaklarmış...Bencede hakaret etmeyiniz..."Ne aramıza katılana seviniriz nede aramzdan ayrılana üzülürüz" sadece saygı duyarız Allah herkesin yardımcısı olsun...

İyice kendisini televizyonalra verdi.Ak partiyi bölmek için böyle bir adım atabilir,mağlum yorumlarında hep ak partiyi eleştiriyor kendisi.

Çürük yumurta kokmaya başladı iyice.

Aynen katılıyorum.

Arkadaşlar kimse hakaret etmedi "Eski bakanınıza" şimdiye kadarki konuşmalarına yazılarına bakın ondan sonra savunun.Biz de zaten inşaallah parti kurar da alır boyunun ölçüsünü dedik.Banane Ak Partinin kurucusuysa ben şu anda Ak Prti hakkında ne diyor ona bakarım.Ve kendisini saman altından su yürüten bir kişi olarak tanıyorum

İnşaallah bu da hakaret değildir.

A.Şener, yeni partinin sinyalini verince , bazı arkadaşlarda hemen uzunları yakmaya başlamışlar.Bu işler böyle.Usta olduğuna kannat getirip kendine güvenen bu işe dalıyor.Nasılki siz bir zaman başta saadet olmak üzere bir çok partinin oylarını götürüp dım dızlak ortada bıraktıysanız,yada muhsin yazıcıoğlu bizden oy koparmaya çalışıyorsa sizden de bir gün gelecek oy koparmaya çalışacaklar.Onun için sizin yapmanız gereken her zamanki gibi durmak yok yola devam diyip oyları kaptırmamak.Mola verdiğiniz anda oylarınız talan olur.Çünkü akp nin % 50 ye yakın oyu bayaa eştah kabartıyor.

Bizim neden ayrıldığımız ortada Muhsin Yazıcıoğlunun neden ayrıldığı ortada.

kurulacak partinin adı da ''SİNPA'' olabilir. (SİNSİLER PARTİSİ) ;)

Ahmet Turan Alkan 2007'de Şener hakkında yazdığı yazıda bana göre herşeyi özetlemişti:

Siyaset pratik, pragmatik bir spordur

On altı seneden beri Meclis’te vekil olarak görev yapan birinin, 22 Temmuz Seçimlerinde kendi rızasıyla aday olmama tavrını inceliyoruz.

Listelerin kesinleşeceği günün öncesine kadar adaylık perhizine gireceğine dair işaret vermeyen bu kişinin, önceki gün itibariyle, “Ben aday olmayarak siyaset tarzımın ilkesel olduğunu gösterdiğime inanıyorum. Pragmatik ve pratik beklentilerle böyle bir siyaset izlemediğimi yansıtmak istedim. Hiçbir hesap yapmadım. Siyasette kişisel bir hesabım da olmadı. Sanıyorum aday olmayışım siyasete ilkesel baktığımı, bugüne kadarki tavrımın ilkesel olduğunu gösterir” sözleriyle tepkisine felsefi bir boyut, “ârifâne bir istiğnâ” aroması katmaya çalışması, siyasetin o basit mantığı ile açıkça çelişiyor. Siyaseti prensipler çerçevesinde kavrayan ve yürütmeye çalışan birinin, 16 seneden beri yürüttüğü vekil, bakan ve muhtelif parti görevlerinde “pratik ve pragmatik” tarzı dışlayarak ayakta kalması, -başka ülkeleri bilmeyiz fakat- Türkiye’nin siyaset pratiğine aykırıdır. Siyaset, burada da başka yerlerde olduğu gibi pratik ve pragmatik bir tarzda yürütülüyor. Filozofların kral, kralların filozof olduğu bir yer hiç olmadı; uygulanmaya kalkışılan yerlerde ise siyaset ve felsefe, bu garip tecrübeden büyük zarar görmüştür.

Oysaki, “Umduklarım olmadı; sözüme ve şahsıma yeterince itibar edilmedi. Beklentilerimde hayal kırıklığına uğradığım için aday olmadım” şeklindeki bir çıkış, samimiyet ve açıklık bakımından daha isabetli olur ve daha kolay anlaşılabilirdi.

Tam aksine siyasetin pratik, pragmatik ve acı birtakım lâzımelerine riayetsizlik maddeleri, bu şanlı ric’ati daha anlaşılır kılmaktadır. Meselâ, bir yıl kadar önce seçim bölgesindeki il kongresinde desteklediği adayın, genel merkezin adayına karşı tutunamaması, bilgisayar kayıtlarındaki delege listelerinin dedikoduya yol vermesi ve neticede kongreyi kaybetmek bu acı ve pratik siyasi lâzımelerden sadece biridir; bir başka acı, kötü, pratik ve pragmatik olgu, sözü geçen kişinin hayli zamandan beri “bir kısım medya”nın, nedense hep aynı şahsa kestiği kavisli muz ortalara, medyatik ortamlarda hiçbir şarja uğramadan rahatça gollük kafalar vurabilmesi gerçeği idi. Bir kısım basının, “Sen başkasın, çağdaşsın, ileri kafalısın; partin seni cumhurbaşkanlığına aday gösterseydi 27 Nisan muhtırası bile olmazdı, aşkolsun, sen ki şaraptan bile anlıyorsun” tarzındaki imâlı desteğini sahici zannederek, “ben bunlar gibi kıro değilim; hatta biraz Komünistliğim bile vardır, Nâzım’dan da iyi şiir okurum” şeklinde -futbol diliyle- sahte koşular yaparak kendine gollük alanlar açmaya çalışmasının partili arkadaşları tarafından “sen kaç yiğidim, biz bunları oyalarız” fedakarlığı ile karşılanmayacağı da bir başka pratik siyaset olgusu idi. Sözü edilen kişi, hayli zamandır takım oyununu önemsemeyerek kendi piyasasını yükseltici davranışlar sergileyerek dikkat çekmekte ve kendisine sunulan “bataklıkta yetişmiş nadir gül” unvanını, alçakgönüllü bir mahcubiyet içinde kabullenerek o meşhur fıkrada olduğu gibi bir nevi, “ben idam edilecek değil, öpülecek olan kişiyim” sinyalleri yayınlarken bence hiç de “principled” davranmış olmuyordu.

Bu sinyaller radyo dalgaları gibidir; uygun alıcıya sahip herkes deşifre edebilir ve takım arkadaşları bu sinyalleri algılayınca herhalde pek mutlu olmuyorlardı. İşte siyasetin pratik, pragmatik ve hatta kirli gerçeklerinden biri daha!

Uzatmayalım, bu gerekçeler Nasreddin Hoca’nın “ben zaten inecektim” hadisesini hatırlatıyor. Vekilliğe ara verme sebebi olarak daha mâkul, alçakgönüllü ve anlaşılır gerekçeler sunabilmiş olsaydı, haklı olarak edindiği “gırtlağından bir kuruş haram lokma geçirmemiş siyasetçi” unvanı, onu gelecekte daha büyük mevkilere doğru omuzlayacaktı. Yine de haknâşinaslık etmeyelim; siyasi kariyerindeki teknik hizmetleri daima şükranla hatırlanmalıdır.

bu ne acele bay şener de ki...
henüz dava bile kabul edilmedi.. yasa değişikliği düşünülüyor.daha neler vardır.....sen dur hele ... parti kurmak son çare ... derdine ne oldu ...

Hürriyet Milliyet ve CHP aday gösterdi cumhurbaşkanlığı için ve Abdullatif beye ne olduysa oldu ondan sonra.Özellikle aday olmadıktan sonra iyice rengi değişti.Şu günlerde ise Ergenekonu dahi eleştiremeyecek hale geldi.