01-14-2008, 21:22 | #1 |
Abdulkadiri Geylânî (hz)'nin Zikir Metodu..
Kâdiriliğin temeli olan, nefsi köreltme, gönlü yüceltme operasyonu zikir temeline dayanır. İnfâkını yapmış bir gönle zikir temeline dayanır. Bu çok önemlidir. Yani biz Hz. Geylânî'nin gönüllere nasıl İlâhî ceryanı pompalama metodu vardır? dediğimiz zaman, bunları afâkî olarak konuşmuyoruz. Zikirlerinin tarzında anlıyoruz.
Hz. Geylânî'nin zikirde iki temel metodu vardır. Bir tanesi, alıştırma zikirleridir. Alıştırma zikirleri içerisinde genellikle "Lâ İlâhe İllallah" kelime-i tevhid zikri ve "Rahman" zikri vardır. Bunlar bir anlamda alıştırma zikirleridir. Yani gönül zikrederek ceryan kapmasını öğrenir. Çünkü eğer zikrederek gönle ceryan geçmiyorsa, bu da bir akü başlığının kirlenmesi demektir. Bu kirlilik infâkla açılır. Yani gönül başlıklarının iyice temizlenmesi lâzımdır. Bu ceryanların aktarılıp, gönülde yüksek bir potansiyelin hâsıl olabilmesi için bu potansiyeli, bu şekilde yavaş, yavaş, yavaş alıştırdıktan sonra, asıl Hz. Geylânî'nin temel zikri, "Allah Hayy ve Allah" zikridir. Çünkü gönül hazır hâle geldikten sonra, "Allah Hayy" zikrini verdiğiniz zaman, resmen gönül bütün ölü noktalarını diriltir ve "Allah Hayy" zikrini, Hz. Geylânî tarzını yumuşatarak ondan sonra "Allah" zikrini, de tekrar tarzını yumuşatarak "Hu" zikrine birleştirir. Hz. Geylânî'nin getirdiği bu üçlü ve ekseriya müşterek yapılan zikirin hikmeti odur ki, bu zikri yaptığınız zaman İlâhî ceryanı mutlâka gönle doldurursunuz. Mutlâka Allah'tan o gönle bir ceryan gelir, gelmemesi mümkün değildir. Ancak demin söylediğim gibi, akü başlıklarını düşünmek, bir de âdâbına riâyet etmek lâzım. Hz. Geylânî'nin sünnetlerine riâyet etmek, onun namaza düşkünlüğüne riâyet etmek, bunların hepsi Kâdîri tarikatının bütün öğeleridir. Ama asıl gönle ceryan pompalamanın metodu "Allah Hayy" "Allah Hu" dur. Başlangıçta kul safhasındadır. "Allah Hayy" derken, Allah'ın diriliğini zikretmektedir. Allah'ın diriliği, gönlün içerisinde dolaşır. Ondan sonra Allah'ın diriliği (elbette Allah diridir) niçin tekrar ediyorsun kâbilinden "Allah Hayy’ın "Hayy"ını kaldırır, Allah demeye başlar. Allah dediği zaman, kulla, İlâhî ceryan kalır. Kul kendi çizgi¬sinin dışında kalmış olur. O kadar müthiş bir şeydir ki, kulluktan alıp, İlâhî ceryanda bütünleştirerek gönlü baştan sona kadar yakar. Böyle bir gönlün karşısında nefs, onunla mücadele etmek, ona çelme takmak mecâlini bulamaz. Bu mümkün değildir. Çünkü nefs daha ayağa kalkmadan gönül bunu hisseder. Nefsin ayağa kalkacağını hissettiği anda gönül pençesini atar. Onun için bu tarikte bulunan kardeşlerimize özellikle tavsiyem bu zikirlerin hazzını içlerinde duydukları gibi, kendilerinin bu zikirden doğacak mes'uliyeti de hatırlamalarıdır. Bu mes'uliyet şudur: "Allah Hay" ve "Allah Hu" zikirleri çeken bir gönlün, nefsi ayağa kalktığı zaman hissetmiyorsa, zikirlerini eksik yapmışlardır. Demin söylediğimiz gibi akü başlârı paslıdır. Neden? Çünkü bu zikrin şaşırması mümkün değildir. Geylânî eğitiminde olan bir kimse, bu zikirleri yaptıktan sonra, ertesi gün nefsinin büyük bir hatasına uğrarsa, sonradan da her kul gibi tövbe etmeye hakkı vardır. Tövbe ederse şunu düşünmelidir. Nasıl olur da ben onu daha ayağa kalkmadan yakalayamadım, benim zikirimde rahatsızlık var demesi lâzımdır. Bu çok hassas bir şeydir. Eğer bu hassas nokta, yı kaybederek bir Kâdîrî müridinin nefsinin, dışardaki, sokaktaki insanlar gibi nefis azgınlığının farkına varmadan onun altında kalırsa çok ayıp eder. Çünkü, zikir onu uyanık tutmaktadır. Gönlün uyanıklığı, nefsin yapacağı hatayı, sevk edeceği sıkıntıyı önceden keşfedip ensesine yapışmaktır. Demin verdiğim misalde insanlar bir taraftan İlâhî nimetlere ulaşma ve cennetin arzusuyla yaşarken, diğer taraftan yolda giderken çok üstüste gördükleri güzel arabalar, zenginlikler, yiyecekler, apartmanlar ve köşkleri gördükçe, onların dünyasal varlıkları yanında, nefisleri belli bir kabarıklık kazanır. O zikri yapan her hangi bir kimse bu görüntü karşısında nefsinin o tarafa doğru bir el kaldıracağı sırada pat diye, zikir kendiliğinden gelir gönle oturur yeniden. "Allah Hayy," demeye başlar, nefs artık deliğinden çıkacak cesareti bulamaz. Çünkü ona Allah'ı hatırlattığı için pişmandır. Eğer o apartmana özenmeseydi, bu zikre geçmeyecekti, ben bunu zorla zikre geçirdim der. Bu kadar ince, hassas ve mükemmel bir yapıdır. . — Hocam Kâdirîliğin temeli olan "Allah Hay", "Allah" ve "Hû" zikirlerini biraz daha açık anlatabilir misiniz? — Açık anlatabilmek için, şunu söylemek istiyorum. Bir defa zikirlerde, bilhassa Kâdirîler, Kelime-i Tevhidi okurken, (Lâ ilâhe illallâh) "Lâ" dedikleri zaman, karınları hizasından, başlarına kadar, başını kaldırmaları lâzım. Bu, yoktur, ben yokum! "Lâ İlâhe" evvelâ ben yokum! sonra da hiç bir güç yoktur. "İllallâh" Allah vardır diye başıyla evvelâ kaldırdığını, "Lâilâhe" deyip, sağa doğru bir teveccüh edip, başında, başka hiç bir gücün olmadığını, sonra sol tarafına doğru, tam kalbinin hizasına doğru "İllâllah" deyip indirmesi lâzım. Bu, Allah'ın mutlak kudretinin dışındaki her türlü görüntüyü sıyırma operasyonudur. Tevhid zikri böylece Allah'ın varlığının ve sıcaklığının dışındaki kesret âleminden gelen cızırtıları sıyırma operasyonudur. "Lâ İlâhe İllallah" dediği zaman, gönlüne indirmesi lâzım İllâllahı." Bu operasyon sırasında gönül yavaş yavaş senkronize olmaya başlar, siz onu indirirken tam kapağın üzerine düşüremezseniz bile, o sağa, sola giderken, siz ona sağa, sola giderek yaklaşıp, gönle düşürmeniz lâzım. Kelime-i Tevhîdin o sırrını. Burda bir şey söylemek isterim: "Lâ ilâhe İllallahe İllâllah" zikrinin böyle olduğunu Hz. Fâtıma bulmuştur, o tarif etmiştir. Hz. Fâtıma'nın ümmete lütfettiği bir hususiyettir. Bu tarz hazırlanmış bir gönlün zikrini, aynen "Allah Hayy" ve "Allah Hu" zikirlerinde içtima etmek lâzım. "Allah Hayy" derken de Allah'ı bütün vücudun içinden fişkırtmak, "Hayy'ı" da kalbin üzerine getirip dökmek lâzım. "Allah Hayy" "Allah Hayy" "Allah Hayy".... bu zikir, bu şekilde söylenirken, mutlaka sür'atlenmesi lâzım gelir, niçin süratlenmesi lâzım gelir? Gönül Allah kelimesinin âşığıdır. "Hayy" kelimesi de kalbi diriltmiştir. Gönül daha hızlı söylemeyi ister. Yani o senin kendi verebileceğin bir motif değildir. "Allah Hayy" "Allah Hayy" "Allah Hayy"... Bu çark böyle dönmesi lâzım gelir. Böyle döndüğü zaman, gönlün içerisine yavaş yavaş ceryan kendiliğinden dökülüyor demektir. Ondan sonra "Allah! Allah! Allah!"... der. Çünkü kalbin tık, tık, tık, demesi "Allah, Allah, Allah," nabzınızı tutturduğunuz zaman, veya kalbin sesini büyüterek ekrana aldığınız zaman tik, tak diye çıkmaz, Allah diye çıkar. Yani kalbin atışının nağmesi Allah'tır!. Onun için Allah zikrine gelirken de aynıdır. "Allah! Allah! Allah!... "Hu! Hu! Hu!"... arkasından Allah kelimesi de gönlün içine yüklene, yüklene.. gönlü iyice inkişaf ettirir, genişletir, sonsuz boyutlar açıldıktan sonra, yalnız o vardır. O zaman yalnız "O" demek lâzım. "Hu" demek lâzım. Bu zikrin tamamlanması böyledir. Rabbim hepimize sırrı tevhîdi ve muhabbetullahı nasip buyursun. Âmin.
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|