![]() |
#1 |
![]() Gönül hûn oldu şevkinden boyandım yâ Rasulallah
Nasıl bilmem bu nirâna dayandım yâ Rasulallah Ezel bezminde bir dinmez figândım yâ Rasulallah Cemâlinle ferahnâk et ki, yandım yâ Rasulallah Yanan kalbe devasın Sen, bulunmaz bir şifâsın Sen Bulunmaz bir sehâsın Sen, dilersen rûnümâsın Sen Habib-i Kibriyâsın Sen, Muhammed Mustafa’sın Sen, Cemâlinle ferahnâk et ki, yandım yâ Rasulallah... Yaman Dede Yukarıdaki dörtlüklerin bir tekke veya bir divan şairine ait olduğunu düşündünüz değil mi? Ben de yıllar yılı bu mısraların Osmanlı döneminde yaşamış mutasavvıf bir şaire ait olduğunu düşünmüştüm. Şiirin altında yer alan Yaman Dede imzası, bu düşünceyi pekiştiren en büyük saikti. Fakat bu samimi ifadelerin, “Kayseri Rumlarından iplik Tüccarı Yuvan oğlu “Afurani’den doğma” “Dyamandi”ye ait olduğunu”1 yıllar sonra bir dergide okuyacak, onun Hz. Muhammed’e (sas) olan büyük sevgisine, Mevlâna sevgisinin vesile olduğunu öğrenecektim. ![]() Mevlana sevgisi onu tabiî bir süreç içinde Hz Muhammed (sas) ve Kur’ân sevgisine götürür. Mesnevi’deki : “Sine hâhem şerhâ şerhâ ez firâk Ta be gûyem şerh-i derd-i iştiyâk” beytiyle başlayan Mevlana sevgisi, rüyalarında Mevlana’yı görme arzusu onu yaktıkça yakan bir ateştir. Kendi ifadesiyle “ruhu kanamakta”dır. Bu derin hasretini bir şiirinde şöyle anlatır: “Sultan Veled’in pâyina düştüm de geçende Sordum seni ahım yanarak kalb ü dehende Bir kerrecik olsun gelerek hâbıma (uykuma) sen de Göster bana didârını gel ey Ulu Sultan.” ![]() “Aşkın ile âşıklar yansın Yâ Rasulallah...’’ Peygamber aşkı bu ince ruhu yaktıkça yakar, erittikçe eritir. Bunu Ahmet Kahraman şöyle anlatıyor: “Yaman Dede 1959–1960 döneminde Farsça dersimize geliyordu. Bir gün dersler bitti, okuldan çıktık. Taksim’e doğru gidiyorum. Alman Sefareti (elçiliği) civarında bir mescit var. İşte oradan yukarı doğru tek başıma gidiyorum. Bir baktım Yaman Dede, mescidin duvarına yaslanmış, son nefesini verir gibi bir hali var. Halsiz, mecalsiz, başı hafifçe sağ öne düşmüş, boynu bükülmüş, öyle duruyor. Hemen koşarak yanına gittim ve: ‘Hocam, hayırdır, geçmiş olsun neyiniz var, hasta mısınız?’ dedim. Baktım Hoca ağlıyor. ‘Hocam niçin ağlıyorsunuz, başınıza bir şey mi geldi?’ dedim. Şöyle çok ince, çok tiz, çok gevrek, ipil ipil dökülen bir sesle: ‘Hayır yavrum hayır!’ dedi. ‘ Resulullah (sas) aklıma geldiği zaman, kendimi kaybediyorum, ayakta duracak mecalim kalmıyor, ya bir yere dayanmam gerekiyor veya oturmam icap ediyor.’ 3 Yaman Dede sadece bir âşık değildir, inancını her mahfilde her vesile ile dile getirir. Dede’nin “Dahilek Yâ Rasulallah” na’tının bestekârı Dr. Ali Kemal Belviranlı anlatıyor: ‘Konya’da lise talebesi olduğum günlerde, Hazret-i Mevlana ile ilgili toplantıda bir konuşma dinlemiş, Yüce peygamberimiz (sas) ile Hazret-i Mevlana hakkındaki şiirleri gözyaşlarıyla okuyan bir zâta şahit olmuştum. Bu zât; maruf ve meşhur Yaman Dede, daha doğrusu Yanar Dede idi.’ 4 Evet Resulullah (sas) aşkıyla böyle yanmayan, yana yana erimeyen bir gönlün; “Cemalinle ferahnâk et ki yandım yâ Resulallah”; “Dahilek Yâ Rasulallah” gibi samimi şiirleri yazması ve hayatını bu şiirlerin inceliğiyle yaşaması mümkün olmasa gerek. Yaman Dede, 3 Mayıs 1962 Perşembe günü Hakk’a kavuşur. Anadolu’da yangını âşikâr olmuş ve olmamış nice Dyamandi (Yaman Dedeler) var. Ruhları şad olsun. Tahir TANER / Sızıntı Dergisi Temmuz 2004 sayı:306
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() milliyetçliği ve ırkçılığı baş tacı edenlere en güzel cevap..
Kayseri Rumlarından iplik Tüccarı Yuvan oğlu “Afurani’den doğma” “Dyamandi”namı diğer yaman dede... |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|