AK Gençliğin Buluşma Noktası
Sanatçılar (Ak Parti Forum) Sanatçılar ile ilgili paylaşımlar..



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 11-15-2010, 14:32   #1
Kullanıcı Adı
Asi_isyankar
Arrow Ahmet Kaya'yı Saygı, Sevgi ve Rahmetle Anıyoruz...
Aramızdan ayrılışının 10.cu Yıl dönümünde
Sevgili Ahmet Kaya'yı Saygı, Sevgi ve Rahmetle Anıyoruz.
Hiçbir zaman unutulmayacak güzel insana bin selam olsun...


YouTube Video
ERROR: If you can see this, then YouTube is down or you don't have Flash installed.


http://www.youtube.com/watch?v=OFn38QoNO2Q

 

Asi_isyankar isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 11-15-2010, 14:38   #2
Kullanıcı Adı
Asi_isyankar
Standart
Herkesin yukardaki hiç görülmemiş ve duyulmamış konuşmalarını
dinlemesini tavsiye ederim...


Asi_isyankar isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 11-15-2010, 15:12   #3
Kullanıcı Adı
EZEL
Standart
Furkanca Bakış hazımsızlık yapıyorsun sana yakışmıyor ....
EZEL isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 11-15-2010, 15:47   #4
Kullanıcı Adı
merve
Standart
Ne olmuş buralarda
merve isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 11-15-2010, 17:56   #5
Kullanıcı Adı
Asi_isyankar
Standart
Türkçe küfreden polisimizi bile özledim

'Benim annem, kardeşlerim, dostlarım, çocuklarım, karım, herkes orada, o ülkede yaşıyor. Ve ben Mecnun'un Leyla'yı sevmesi gibi seviyorum ülkemi.'


Yarın Ahmet Kaya’nın ölümünün onuncu yılı. Onunla Paris’te ölmeden önce son röportajı yapmıştım. Zaman’da çıkan bu röportaj çok tartışılmış ve tepki almıştı. ‘Bir vatan haini’yle görüşmekle itham edilmiştim. Aradan on yıl geçti. Türkiye’nin nereden nereye geldiğini görmek için bu söyleşiyi ölüm yıldönümünde sizlere sunmak istedim. Okuyun, insanların ne kadar kolay ihanetle suçlandığını ve hayatlarının nasıl karartıldığını Ahmet Kaya üzerinden siz de görün.

Ahmet Kaya ile ölümünden önce yapılan son söyleşi:



Bir ödül töreninde, Kürtçe şarkısına klip çekmek istediğini ve klibi yayımlayacak televizyonlar aradığını söyledi ve bütün hayatı değişti! Suçlamalar, davalar, kelepçeler, mahkemeler ve yurtdışına uzanan adı konmamış bir sürgün! Peki ama, Kürtçe şarkı söylemenin yasak olmadığı bir ülkede, yıllardır Türkçe şarkılar söyleyen Kürt asıllı Ahmet Kaya’nın, Kürtçe bilmediği halde, bir Kürtçe şarkıyı kasetine koymak istediğini dile getirmesi neden bu denli tepki aldı?
Sorunun kendisi kadar cevabı da çetrefil!
Çünkü o, ‘Başım Belada’ gibi bir şarkıyı, yaşamları boyunca başları belaya girmemiş ve girmeyecek olan insanların bile zihnine kazımış bir şarkıcı. ‘Belalı şarkılar’ yaptığı için mi ‘başı belada’dır, yoksa ‘başı belalı’ olduğu için mi ‘başım belada’ nakaratlı şarkılar yapmaktadır bilinmez; fakat o, son dönemde yaşadığımız demokratik daralmanın ve ‘yangına körükle giden’ biz gazetecilerin kurbanıdır!
‘Öcalan posteri önünde resim’ çektirmekten ‘PKK’yı övücü sözler’e, ‘Arabamı o şerefsizlerin ülkesine bıraktım’ aforizmasından ‘bölücülüğe’ bir yığın ‘provokatif suçlama’nın muhatabıdır. Medyada yer alan bu iddialardan dolayı hakkında açılmış davalar DGM’de sürerken o, yaklaşık bir yıldır sürgün yaşadığı Fransa’da, ‘dilini bilmediği, kültürünü anlamadığı, sorunlarını paylaşmadığı, yemeklerini sevmediği’ insanların arasında, yapayalnız kendini aramaktadır. ‘Türkçe küfreden polislerini bile özlediği’ ülkesine döneceği günlerin hayaliyle Paris’in göbeğinde İngilizce öğrenmektedir. Dilin tükendiği yerde sessizliğe gömülüp, kaderi gibi takip edeceği yeni şarkılar mırıldanmaktadır…

Bir ödül töreninde, Kürtçe şarkınıza klip çekeceğinizi ve klibi yayımlayacak televizyonlar aradığınızı söylemeniz bütün bir hayatınızın değişmesine sebep oldu. Bu belalar başınıza nasıl açıldı?

Benim başım hep beladaydı zaten. Son zamanlarda bunun nedenleri üzerine çok düşündüm; ben Türkiye’nin alışageldiği bir ‘sanatçı’ tipi çizmiyorum. Hayatın farkındayım, akıllıyım, beni içine almaya çalıştıkları normlara uymuyorum. Medya benden başka türlü malzeme çıkaramıyor; çünkü ‘kim nerede-kiminle’ programlarının aktörü olmuyorum. Düşünebiliyorum, ailemle ve inandığım geleneksel değerler üzerine inşa edilmiş bir yaşam sürdürüyorum, vergimi ödüyorum, namussuzluk yapmıyorum.

Bunlar bir insanın başının hep belada olması için yeterli olmasa gerek?

Bütün bunların ötesinde bir de bütün haksızlıkların farkında olan ve buna karşı çıkan bir yanım var. Eh, bir de sistemi eleştiren ve her daim muhalif bir adamım. Benim başım nasıl belada olmasın?

Apo posteri önünde resim çektirdiniz mi?

Bakın; siz gazetecisiniz. Sizin ürettiğiniz o gazeteyi kimlerin okuyacağına siz mi karar verirsiniz, yoksa okur mu gazetesini seçer? Ben konser yapıyorum, insanların bir kısmı gelip şarkı dinleyerek, bir kısmı dans edip halay çekerek, bir kısmı sloganlar atarak deşarj oluyor. Benim bu insanları seçme hakkım olabilir mi? On binlerce insanın bulunduğu konser salonunda biri Apo posteri açmışsa bunun benimle ne ilgisi olabilir?

Peki ya PKK’yı övücü sözler…

Bakın ben terörün her türlüsüne ömrüm boyunca karşı oldum, lanet ediyorum teröre, neden öveyim PKK’yı?

Nereyi bölmüşüm


Nedir sizin PKK ile ilişkiniz o halde?

Bu soruyu ben soruyorum. Lütfen beni PKK ile ilişkilendirmeye çalışanlar ispat etsinler, ben nereye üye olmuşum? Hani üyelik belgelerim? Kime yardım etmişim, hani makbuzlarım? Ben nereyi bölmüşüm, nerede sınırları? İki tane konser fotoğrafı çekip aslı çarpıtılan iki tane cümleden yola çıkarak bir insanın hayatına bu kadar kıyılabilir mi? Soruyorum. Bunların cevabını istiyorum. Ve bunu bana değil, babası bir gecede ‘hain ve bölücü’ ilan edilen 12 yaşında, Türkiye’de okula giden kızıma izah etsinler. Başka bir şey istemiyorum. Bu arada çantasında PKK konseri verdiği iddiasıyla açılan davaya ilişkin herhangi bir bilgi ve belge bulunamadığı için düşme noktasına gelen davasının mahkeme tutanaklarını gösteriyor Kaya.
Bakın “PKK’cılara konser verdi” diye haber yaptılar sonra mahkeme belge istediğinde. “Bizde bir belge yok” diye cevap vermişler. Şimdi ne diyeyim ben?

Türkiye’de sizin hakkınızda en çok tepki çeken şey “Arabamı şerefsizlerin ülkesinde bıraktım.” cümlesi oldu. Nasıl söylersiniz böyle bir şeyi?

Yaa gözüm ben manyak mıyım ki böyle bir şey söyleyeyim? Aklı başında olan bir insan nasıl olur da kendisinin de bir parçası olduğu ülke hakkında böyle çirkin bir şey söyler! Ayıp bir şey, benim annem, kardeşlerim, arkadaşlarım, dostlarım, abim, çocuklarım, karım, ailem herkes orada, o ülkede yaşıyor. Ve ben Mecnun’un Leyla’yı sevmesi gibi seviyorum ülkemi.

Nereden çıktı o halde bu söz?

Ben “3 tane şerefsizin yüzünden ülkemde arabama bile binemedim” dedim. Ertesi gün bir gazetede manşete, ‘Arabamı şerefsizlerin ülkesinde bıraktım!’ Böyle bir şey olabilir mi? O gazetenin muhabiri bile geldi bana “Abi vallahi ben böyle bir şey yazmadım, oradan ayarlamışlar” dedi. Yorumu size bırakıyorum.

Fakat ben hâlâ anlamış değilim. Kürtçe şarkı söylemenin yasak olmadığı bir ülkede yıllardır Türkçe şarkılar söyleyen Kürt asıllı Ahmet Kaya’nın Kürtçe bilmediği halde bir Kürtçe şarkıyı kasetine koymak istemesi neden yoğun tepki aldı?

Evet doğrudur, yıllardır Türkçe şarkılar söyleyen bir insanım; Kürt asıllıyım ve ne yazık ki Kürtçe bilmem. Bu kadar masum bir talebimin karşılığında ben, uygar, çağdaş, demokratik, insan haklarına saygılı olduğunu iddia eden, bir kültür mozaiği oluşturduğunu iddia eden ülkemden ne beklerdim biliyor musunuz? Bu Kürtçe şarkıyı okuduktan sonra, en azından bu dili kullanan milyonlarca vatandaşına saygı adına, bu şarkıya çekeceğim klibi alıp-televizyonlarda yayımlayıp, bu ülkede bütün kültürlerin yaşama imkânı olduğunu, bütün dillerin var olma imkânı olduğunu, şarkılardan korkulmaması gerektiğini göstermesini. Kaldı ki okuduğum şarkı çok güzel bir sevda ve ayrılık şarkısıydı.

İsyanım haksızlığa


Peki ya sert mizacınız?

“Ben bir suç işlemedim ama her insan gibi hatalarım var. Üslupta bir yanlışlık yapmış olabilirim. Ne yapayım yani mizacım sert, yanlış anlaşılıyorum ama art niyetsiz bir yüreğim var, kimseye benden bir kötülük gelmez. Eğer zaman zaman isyan ediyorsam bu haksızlıklara karşı dayanamıyor oluşumdan kaynaklanıyor, yoksa hiç kimseyi üzmek istemem. Ülkemin insanlarının daha mutlu, özgür, barış içinde yaşamasından başka hiçbir derdim yok. Fakat ülkemdeki haksızlıklar beni üzüyor ve sert mizaçlı yapıyor. Sonra da ne desem ters anlaşılıyor. Barış diyorum savaş anlıyorlar, demokrasi diyorum faşizm gibi algılıyorlar, ülkemi sevdiğimi söylüyorum vatan haini diyorlar. Bildiğim bir şey var ki; yüreğim ve beynim büyüdükçe sicilim bozuluyor ama ıssız bir insanlık anlıyor beni.

En çok neleri özlediniz Türkiye’de?

Sokakta Türkçe küfreden polisimizi bile özledim gözüm, gerisini sen düşün. Kükürt kokan havasını, içilemeyen suyunu, Boğaz’da balık kokusunu, ülkemi, hüzünlü şarkılarla bile yaşama umutla sarılmasını bilen ülkemin insanlarını…

EYÜP CAN

15/11/2010 - Radikal...

Konu Asi_isyankar tarafından (11-15-2010 Saat 18:07 ) değiştirilmiştir..
Asi_isyankar isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 11-15-2010, 19:38   #6
Kullanıcı Adı
Menderesay
Standart
Selam olsun...
Menderesay isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 11-15-2010, 19:59   #7
Kullanıcı Adı
unnamed
Standart
bende ekleme yapmak istiyorum...
Cenab-ı Hak tarafından iradesi elinden alınmayıp intihar eden sevgili Nirvana'ya selam ederim...
neden kıydın be abi kendine
  Alıntı ile Cevapla
Alt 11-16-2010, 21:55   #8
Kullanıcı Adı
Asi_isyankar
Standart
Ve çiçekler ekersiniz

Bugün Ahmet Kaya'nın ölümünün 10. yıldönümü. Üç isim var ki her anıldığında hâlâ burnumuzun sızısı dinmiyor. Hrant Dink, Kazım Koyuncu ve o.

Yılmaz Güney, Jim Morrison, Edith Piaf gibi isimlerle Paris’teki Père Lachaise Mezarlığı’nda yatan
Ahmet Kaya, bugün mezarı başında anılacak. Kaya’nın mezar taşında ‘Sürgün Acısı’ şarkısının sözleri yazılı : "Tarifi imkansız acılar içindeyim/Gurbette akşam oldu yine/ Rüzgar peşindeyim/Yurdumdan uzak yağmurlar içindeyim..."

Sahne 1: Seksenli yıllar Malatya’sı. Muhafazakâr, içe kapalı bir şehir. 12 Eylül sonrasının kasveti elle tutulur halde. Sokaklar bir tek
Ahmet KayaAhmet Kaya avaz avaz: “Başkaldırıyorum.”
şarkılarına direnemiyor. Polis arabaları da, seyyar kasetçiler de, kahveler dolusu delikanlılar da, hatta evlere kapatılmış genç kızlar bile onu dinliyor. Toplum sessiz,
Sahne 2: Askere giden bir avukat arkadaşımız anlatıyor. Ağzında bir Ahmet Kaya ezgisi ortalıkta volta atıyor. Bir bakıyor bir ağaç dibinde başka bir er de aynı durumda. Sonra köşeyi dönüyor, biri çömelmiş ıslıkla çalıyor ‘Şafak Türküsü’nü. Sigara molası verenler ‘An Gelir’ makamındalar. Astsubaylar da bile bir ‘Bahtiyar’ havası. “Sanki hepimiz az önce Gülhane Konseri’nden çıkmışız gibi.”

Sahne 3: İstanbul Bağdat Caddesi. Evinin penceresinden yüksek sesle
Ahmet Kaya çalan genci polise şikâyet ediyorlar. Çocuk ağlamaklı: “Ben milliyetçi bir gencim. Sevgilimi etkilemek için çalıyordum. ‘Aramakmış oysa sevmek, özlemekmiş oysa sevmek’ demek suç mu ya!”

Sahne 4: Dönemin en popüler devrimci müzik grubunun düzenlediği bir kır gezisi. Uzun uzun
Ahmet Kaya’nın neden lümpen, neden karşı-devrimci, neden popülist biri olduğuna dair öyküler anlatıyorlar. Sevmiyorlar onu. Fazla ‘orta yolcu’ geliyor. Ama itiraf etmeden de duramıyorlar: “Sesi çok güçlü. ‘Hep Sonradan’ da çok iyi şarkıdır.”

Sahne 5: Bugünün pop şarkıcılarından biri daha toy bir gençken elinde gitar ona özeniyor. “Siyasi yanından hazetmem. Ama onun gibi güçlü vokal çok az. İbo bile ‘Saza niye gelmedin’i onun gibi söyleyemiyor.” Bir Adanalı olarak dilinden düşürmüyor ‘Kafama sıkar giderim’i.

Bütün bu sahneleri birbirine bağlayan harç şu: Ahmet Kaya’nın karşı konulmaz, içimize işleyen sesi… Hepimizi fetheden, en çok direnenlerin bile hüznüne sızan, en olmadık yerde bile rakı kadehine eşlik etmesine karşı koyamadığımız şarkıları… Hakikaten ‘özgün’ ve hakikaten iyi müziği… Kabul edelim, bu memleketin ortak mirası diye bir şey varsa tam orada bir yerde duruyordu Ahmet Kaya. ‘Allah’ına kadar’ buralıydı çünkü. Bıçkın, haşarı, isyankâr, efkârlı, fazlasıyla erkek, bir o kadar da sulu gözdü. Dinlemeye karşı koyamayacak kadar içliydi. Sezen Aksu ve Âşık Mahsuni’nin ortalaması gibi bir şeydi yani.
Ama artık her şarkısında gözlerimizi dolduran şey bu değil yalnızca. Biz onun ölümüyle, linç gibi biten o süreçte başka bir şeye de dertleniyoruz. Onun şarkıları bu memleketin ortak vicdanına dokunuyordu. Bugün barışı konuşmakta bile zorlanan insanların ortak hüznüydü. Tarihimizde sözün bittiği yerde kurulan diyalog zeminiydi. Bazıları için kerhen de olsa, bazıları için gizli kaçamağa da dönse, en uzaktakiler bile ‘Resitaller’ konserinde onunla birlikte haykıranlarla aynı dili konuşuyordu. Kestirmeden söyleyelim. 10 milyonlar sattı Ahmet Kaya albümleri. O 10 milyon kişi bir daha aynı ezgiyi söylemedi bu ülkede.

Üç isim...

Bu memleket çok değerini yitirdi Cumhuriyet tarihi boyunca. Ama bazıları çok acıttı. Üç isim var ki, her anıldığında hâlâ burnumuzun sızısı dinmiyor. Biri Hrant Dink. Sırtımızı dönmekte inat ettiğimiz bir sorunun sözcüsü olarak sırtından vurularak dağladı yüreğimizi. Diğeri Kazım Koyuncu. Gencecik yaşta kanserden ölümü, bu memlekette insanın, doğanın değerinin bir bardak çay kadar olmadığını anlattı bize. Ve ortak vicdanımızı dağlayan Ahmet Kaya. Bugün en çok o vicdanı arıyoruz. İçinde sürgünlük, Anadoluluk, kentlilik, köylülük, memleket hasreti, Kürt sorunu, yoksulluk, eşitsizlik, adalet hatta ‘Alamancılık’, sonradan görmelik, haşarılık, maçoluk olan bir konser verdi yaşamı boyunca. Bu sayede Ahmet Abi’nin vapuruna binmeyen kalmadı. Şimdi kaptanı öldürdükten sonra, denizdeki dalgayla, vapur seferlerini düzenlemekle, çöreklenmiş kirli sisle uğraşıp duruyoruz. O yüzden ‘Hep Sonradan’ koyuyor her şey.

NOT:
Bu yazının ana fikri sevdiceğim Nacide Berber’e aittir. Bir feminist olarak ‘maço’ Ahmet Kaya’ya olan gizleyemediği duygusal bağını böyle açıklamaktadır. Bu yazı onunla birlikte ve ona ithafen yazılmıştır. Bir de başta Atilla Lök olmak üzere, Ahmet Kaya gecesi yapıp efkârlandığımız tüm arkadaşlara…

‘Bir tek dileğim var…’

Ölümünden sonra ilk defa Türkiye’de Ahmet Kaya adına bir anma düzenlenecek. Gülten Kaya’nın düzenlediği ve 11 Aralık’ta Lütfü Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda gerçekleşecek olan anma gecesinde Ümit Kıvanç’ın ‘Uçurtmam Tellere Takıldı’ belgeseli de gösterilecek. Bir saatlik bu belgesel, Ahmet Kaya’nın hayatından kesitlerle dolu olduğu kadar, Magazin Gazetecileri Derneği gecesinde yaşananlara da odaklanıyor. Ümit Kıvanç’ın deyimiyle ‘Ahmet Kaya kimdir’ kadar, ‘Biz bu adama ne yaptık’ sorusunu da soruyor. Belgeselde, tıpkı diğer Ümit Kıvanç belgesellerinde olduğu gibi sadece Ahmet Kaya konuşuyor. Kıvanç’ın kullandığı görüntülerin neredeyse her karesinde söylediği bir şey var Ahmet Kaya’nın: “Ben bu memleketin bütünlüğünü savundum. Bir tek dileğim var, öldükten sonra bu memleketi sevmedi demesinler.

Ahmet Kaya benim için...

* Sırrı Süreyya Önder: ‘Puşt zulasının kurbanı’dır
* Tuğrul Eryılmaz: Kürt diline karşı yürütülen inkar politikalarını Türklerin de gündemine sokan önemli bir müzisyendir
* Cengiz Candar: Bir haksızlık kurbanı ve aynı zamanda haksızlığa başkaldırıdır
* Çınar Oskay: Bana artık kimsenin “Güneşi tutacağız, göreceksin” diye şarkılar söylemediğini fark ettiren adamdır.
* Sefer Levent: İsyanın en güzel sesidir
* Ertuğrul Mavioğlu: ‘Ezdirmem sana kendimi kafama sıkar giderim’dir
* Uğur Vardan: ‘Beni tarihle yargıla’ diyordu rahmetli. Ona zamanında ‘Suçlu, bölücü, şerefsiz, hain’ diyenler şimdi ‘Kemküm, özür dileriz’ peşinde. Neyse ki tarihin belleği, kimin ne olduğunu ve nasıl yargılanacaklarını kaydetmiş durumda. Kısacası ‘Başları belada’... Dolayısıyla Ahmet Kaya
* Pınar Öğünç: Katalizördür. Sesiyle, sözüyle her nevi Türkiye ortamında kimyasal tepkimeyi hızlandırır. İlimsel tarif, “Hızlandırır, ama ona bir şey olmaz” diyor. Ahmet Kaya’ya olmuş işte.
* Muhittin Danış: Katlanılır, tadında bir serserilik, haksızlıklara ve adaletsizliğe karşı isyandır.
* Berrin Karakaş: Çocukluğumda “Şafak Türküsü” şarkısını dinlememi yasaklayan herkese “ınadına Ahmet Kaya’dır.
* Nazan Özcan: ‘Kadınlar, kadınlar dağlara doğru’dur
* Onur Ünlü: Türkiye’dir. Sağcısı solcusu, zengini yoksulu, inançlısı ateisti, entelektüeli lümpeni... Herkesin sevdiği adam’dır. ‘Onun gibi 10 kişi daha olsa Türkiye başka bir ülke olurdu’dur.
* Derviş Şentekin: Türk müziğinin Deniz Gezmiş’idir. Komünist olmalısın, diyen sestir.
* Şenay Aydemir: ‘Başkaldırıyorum’dur.
benim için aynı zamanda bir ‘karakter analizcisi’dir...
Bağış Erten
16 Kasım 2010 / Radikal Gazetesi
Asi_isyankar isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 11-16-2010, 22:25   #9
Kullanıcı Adı
Menderesay
Standart
Alıntı:
Asi_isyankar Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Ve çiçekler ekersiniz

Bugün Ahmet Kaya'nın ölümünün 10. yıldönümü. Üç isim var ki her anıldığında hâlâ burnumuzun sızısı dinmiyor. Hrant Dink, Kazım Koyuncu ve o.

Yılmaz Güney, Jim Morrison, Edith Piaf gibi isimlerle Paris’teki Père Lachaise Mezarlığı’nda yatan
Ahmet Kaya, bugün mezarı başında anılacak. Kaya’nın mezar taşında ‘Sürgün Acısı’ şarkısının sözleri yazılı : "Tarifi imkansız acılar içindeyim/Gurbette akşam oldu yine/ Rüzgar peşindeyim/Yurdumdan uzak yağmurlar içindeyim..."

Sahne 1: Seksenli yıllar Malatya’sı. Muhafazakâr, içe kapalı bir şehir. 12 Eylül sonrasının kasveti elle tutulur halde. Sokaklar bir tek
Ahmet KayaAhmet Kaya avaz avaz: “Başkaldırıyorum.”
şarkılarına direnemiyor. Polis arabaları da, seyyar kasetçiler de, kahveler dolusu delikanlılar da, hatta evlere kapatılmış genç kızlar bile onu dinliyor. Toplum sessiz,
Sahne 2: Askere giden bir avukat arkadaşımız anlatıyor. Ağzında bir Ahmet Kaya ezgisi ortalıkta volta atıyor. Bir bakıyor bir ağaç dibinde başka bir er de aynı durumda. Sonra köşeyi dönüyor, biri çömelmiş ıslıkla çalıyor ‘Şafak Türküsü’nü. Sigara molası verenler ‘An Gelir’ makamındalar. Astsubaylar da bile bir ‘Bahtiyar’ havası. “Sanki hepimiz az önce Gülhane Konseri’nden çıkmışız gibi.”

Sahne 3: İstanbul Bağdat Caddesi. Evinin penceresinden yüksek sesle
Ahmet Kaya çalan genci polise şikâyet ediyorlar. Çocuk ağlamaklı: “Ben milliyetçi bir gencim. Sevgilimi etkilemek için çalıyordum. ‘Aramakmış oysa sevmek, özlemekmiş oysa sevmek’ demek suç mu ya!”

Sahne 4: Dönemin en popüler devrimci müzik grubunun düzenlediği bir kır gezisi. Uzun uzun
Ahmet Kaya’nın neden lümpen, neden karşı-devrimci, neden popülist biri olduğuna dair öyküler anlatıyorlar. Sevmiyorlar onu. Fazla ‘orta yolcu’ geliyor. Ama itiraf etmeden de duramıyorlar: “Sesi çok güçlü. ‘Hep Sonradan’ da çok iyi şarkıdır.”

Sahne 5: Bugünün pop şarkıcılarından biri daha toy bir gençken elinde gitar ona özeniyor. “Siyasi yanından hazetmem. Ama onun gibi güçlü vokal çok az. İbo bile ‘Saza niye gelmedin’i onun gibi söyleyemiyor.” Bir Adanalı olarak dilinden düşürmüyor ‘Kafama sıkar giderim’i.

Bütün bu sahneleri birbirine bağlayan harç şu: Ahmet Kaya’nın karşı konulmaz, içimize işleyen sesi… Hepimizi fetheden, en çok direnenlerin bile hüznüne sızan, en olmadık yerde bile rakı kadehine eşlik etmesine karşı koyamadığımız şarkıları… Hakikaten ‘özgün’ ve hakikaten iyi müziği… Kabul edelim, bu memleketin ortak mirası diye bir şey varsa tam orada bir yerde duruyordu Ahmet Kaya. ‘Allah’ına kadar’ buralıydı çünkü. Bıçkın, haşarı, isyankâr, efkârlı, fazlasıyla erkek, bir o kadar da sulu gözdü. Dinlemeye karşı koyamayacak kadar içliydi. Sezen Aksu ve Âşık Mahsuni’nin ortalaması gibi bir şeydi yani.
Ama artık her şarkısında gözlerimizi dolduran şey bu değil yalnızca. Biz onun ölümüyle, linç gibi biten o süreçte başka bir şeye de dertleniyoruz. Onun şarkıları bu memleketin ortak vicdanına dokunuyordu. Bugün barışı konuşmakta bile zorlanan insanların ortak hüznüydü. Tarihimizde sözün bittiği yerde kurulan diyalog zeminiydi. Bazıları için kerhen de olsa, bazıları için gizli kaçamağa da dönse, en uzaktakiler bile ‘Resitaller’ konserinde onunla birlikte haykıranlarla aynı dili konuşuyordu. Kestirmeden söyleyelim. 10 milyonlar sattı Ahmet Kaya albümleri. O 10 milyon kişi bir daha aynı ezgiyi söylemedi bu ülkede.

Üç isim...

Bu memleket çok değerini yitirdi Cumhuriyet tarihi boyunca. Ama bazıları çok acıttı. Üç isim var ki, her anıldığında hâlâ burnumuzun sızısı dinmiyor. Biri Hrant Dink. Sırtımızı dönmekte inat ettiğimiz bir sorunun sözcüsü olarak sırtından vurularak dağladı yüreğimizi. Diğeri Kazım Koyuncu. Gencecik yaşta kanserden ölümü, bu memlekette insanın, doğanın değerinin bir bardak çay kadar olmadığını anlattı bize. Ve ortak vicdanımızı dağlayan Ahmet Kaya. Bugün en çok o vicdanı arıyoruz. İçinde sürgünlük, Anadoluluk, kentlilik, köylülük, memleket hasreti, Kürt sorunu, yoksulluk, eşitsizlik, adalet hatta ‘Alamancılık’, sonradan görmelik, haşarılık, maçoluk olan bir konser verdi yaşamı boyunca. Bu sayede Ahmet Abi’nin vapuruna binmeyen kalmadı. Şimdi kaptanı öldürdükten sonra, denizdeki dalgayla, vapur seferlerini düzenlemekle, çöreklenmiş kirli sisle uğraşıp duruyoruz. O yüzden ‘Hep Sonradan’ koyuyor her şey.

NOT:
Bu yazının ana fikri sevdiceğim Nacide Berber’e aittir. Bir feminist olarak ‘maço’ Ahmet Kaya’ya olan gizleyemediği duygusal bağını böyle açıklamaktadır. Bu yazı onunla birlikte ve ona ithafen yazılmıştır. Bir de başta Atilla Lök olmak üzere, Ahmet Kaya gecesi yapıp efkârlandığımız tüm arkadaşlara…

‘Bir tek dileğim var…’

Ölümünden sonra ilk defa Türkiye’de Ahmet Kaya adına bir anma düzenlenecek. Gülten Kaya’nın düzenlediği ve 11 Aralık’ta Lütfü Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda gerçekleşecek olan anma gecesinde Ümit Kıvanç’ın ‘Uçurtmam Tellere Takıldı’ belgeseli de gösterilecek. Bir saatlik bu belgesel, Ahmet Kaya’nın hayatından kesitlerle dolu olduğu kadar, Magazin Gazetecileri Derneği gecesinde yaşananlara da odaklanıyor. Ümit Kıvanç’ın deyimiyle ‘Ahmet Kaya kimdir’ kadar, ‘Biz bu adama ne yaptık’ sorusunu da soruyor. Belgeselde, tıpkı diğer Ümit Kıvanç belgesellerinde olduğu gibi sadece Ahmet Kaya konuşuyor. Kıvanç’ın kullandığı görüntülerin neredeyse her karesinde söylediği bir şey var Ahmet Kaya’nın: “Ben bu memleketin bütünlüğünü savundum. Bir tek dileğim var, öldükten sonra bu memleketi sevmedi demesinler.

Ahmet Kaya benim için...

* Sırrı Süreyya Önder: ‘Puşt zulasının kurbanı’dır
* Tuğrul Eryılmaz: Kürt diline karşı yürütülen inkar politikalarını Türklerin de gündemine sokan önemli bir müzisyendir
* Cengiz Candar: Bir haksızlık kurbanı ve aynı zamanda haksızlığa başkaldırıdır
* Çınar Oskay: Bana artık kimsenin “Güneşi tutacağız, göreceksin” diye şarkılar söylemediğini fark ettiren adamdır.
* Sefer Levent: İsyanın en güzel sesidir
* Ertuğrul Mavioğlu: ‘Ezdirmem sana kendimi kafama sıkar giderim’dir
* Uğur Vardan: ‘Beni tarihle yargıla’ diyordu rahmetli. Ona zamanında ‘Suçlu, bölücü, şerefsiz, hain’ diyenler şimdi ‘Kemküm, özür dileriz’ peşinde. Neyse ki tarihin belleği, kimin ne olduğunu ve nasıl yargılanacaklarını kaydetmiş durumda. Kısacası ‘Başları belada’... Dolayısıyla Ahmet Kaya
* Pınar Öğünç: Katalizördür. Sesiyle, sözüyle her nevi Türkiye ortamında kimyasal tepkimeyi hızlandırır. İlimsel tarif, “Hızlandırır, ama ona bir şey olmaz” diyor. Ahmet Kaya’ya olmuş işte.
* Muhittin Danış: Katlanılır, tadında bir serserilik, haksızlıklara ve adaletsizliğe karşı isyandır.
* Berrin Karakaş: Çocukluğumda “Şafak Türküsü” şarkısını dinlememi yasaklayan herkese “ınadına Ahmet Kaya’dır.
* Nazan Özcan: ‘Kadınlar, kadınlar dağlara doğru’dur
* Onur Ünlü: Türkiye’dir. Sağcısı solcusu, zengini yoksulu, inançlısı ateisti, entelektüeli lümpeni... Herkesin sevdiği adam’dır. ‘Onun gibi 10 kişi daha olsa Türkiye başka bir ülke olurdu’dur.
* Derviş Şentekin: Türk müziğinin Deniz Gezmiş’idir. Komünist olmalısın, diyen sestir.
* Şenay Aydemir: ‘Başkaldırıyorum’dur.
benim için aynı zamanda bir ‘karakter analizcisi’dir...
Bağış Erten
16 Kasım 2010 / Radikal Gazetesi
tşk...
Menderesay isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim
ahmet, barışçı, demokrat, duyulmamış, görülmemiş, kaya, konuşmaları, konuşması, onuncu, yıldönümü


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi