12-10-2009, 07:55 | #1 |
Ahmet Kekeç "İmralı’daki güneşiniz böyle bir adam işte!"
Bu yazı, bazı DTP’lileri üzecek... Üzülsünler... Onlar da, “Biz Kürt halkının temsilcisiyiz. Varsa yoksa İmralı... İmralı’daki zat muhatap alınmadan hiçbir şey hallolmaz” dediklerinde üzüyorlar. Konuya girmeden önce, dostça bazı şeyler söylemek istiyorum. BİR- DTP, “Türkiye partisiyiz” savıyla ortaya çıkmıştı... DTP’den önceki partiler de bu iddiayı seslendiriyordu. Biz de, “Öyle diyorlarsa öyledir” deyip, fazla kurcalamıyorduk. Fakat, pratik teoriyi aştı, süreç içinde DTP etnik duyarlıkların kendisini ifade ettiği biricik siyaset kanalına dönüştü. Olmadı... İKİ- Tamam, DTP’nin (genellikle Kürt oylarına dayandığı için) bir temsil özelliği ve değeri var. Fakat, Kürt oylarına dayanan yegane parti DTP değil... Bunu, bölgedeki oy dağılımına bakarak anlamak mümkün. Dolayısıyla “temsil” iddiası havada kalıyor. ÜÇ- Meşru siyaset yapmaya çabalayan ve sadece halkın oylarına dayandığını öne süren DTP’nin, bir an önce “İmralı” fetişi ve “Önder” yüceltmesinden kurtulması gerekiyor... Tamam, “önderleri”ne gereken ihtiramı göstersinler. Ama, “Her işin başı İmralı... İmralı’daki güneşimiz” söylemimden de kurtulsunlar. Bu yazı, “İmralı’daki güneş”in bazı tuhaf halleriyle ilgili... Daha önce de yazmıştım, tekrar olacak... Olsun... Seveni, tapanı, hâşa “Rab” mesabesinde benimseyeni çok olabilir ama, bu “güneş” bana hiç güven vermiyor. Tuhaf bir adamla karşı karşıyayız. Bir zamanlar, henüz “Stalinist” örgütlenmesinin başındayken, Türkiye’den giden gazetecilere, “TSK’nın öncü ve modernleştirici rolünden” sözediyordu. Hatta, daha da ileri gidip, bölgedeki “feodal gericiliğe” karşı, öncü modernleştirmecilerin işbirliği yapmaları gerektiğini öğütlüyordu. Bir ara kendisini Atatürk’e benzetmişti. Doğu Perinçek’in “2000’e Doğru” dergisi de, olumlu tarafından bakarak, bunu kapak yapmıştı. İkinci karede, uçakta gözleri bağlı olarak “vatan”a getirilen Abdullah Öcalan görüntüsü var. Hani, Levent Göktaş olduğu sanılan görevli, “Vatana hoş geldin Öcalan” demişti ya... Türk matbuatı henüz “bebek katili yakalandı” psikozundan çıkamamış, bir taraftan da PKK sempatizanları Öcalan’ın yakalanışını protesto etmek için kendilerini yakıp duruyor... Tam o günlerde ilginç bir laf etti önderlik, “işbirliğine hazırım” dedi. Benzeri şeyleri mahkemede de söylemişti. Hayır, bu “işbirliği çabası”nı yargılamak için söylemiyorum... Madem “önderlik”tir, kimlerle ne düzeyde ilişki kuracağına, hangi modernleştirici mahfillerle işbirliği tesis edeceğine kendisi karar verecektir... Bir gün, Emre Kongar’la dirsek dirseğe verip “Bu feodalizm bizi yedi bitirdi hacım, bir an önce modernleşelim” dese, onu bile yadırgamam. Öcalan budur, PKK böyle bir harekettir zaten... Nitekim, demokratik açılım sürecinde “önderlik cephesi”nden gelen açıklamalar, bunu teyid eder cinstendi. Mesela, “Önder”, Baykal’ın “açılım” konusundaki eleştirilerine hak veriyor... “Eve dönüş” projesinin “devlet aklı” olduğunu, AK Parti’nin rol çaldığını, “iyi çalışılması” durumunda, iktidar partisinin bölgedeki gücünün azaltılacağını söylüyor. Bütün mesele AK Parti’ymiş gibi... AK Parti giderse, ortada “Kürt meselesi” kalmayacakmış gibi... İlerici mahfillerle “kankalık” durumları devam ediyor gördüğünüz gibi... Önderlik, süreçten, muhtemelen “gerici” saydığı (elini taşın altına koymuş) AK Parti’nin değil, “ilerlemeci” ve “modernleşmeci” refiklerinin kârlı çıkmasını istiyor. Size de tuhaf gelmiyor mu bu durum? Bana tuhaf geldiği için “ikinci baskı”ya gerek duydum.
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|