|
12-01-2011, 09:03 | #1 |
Ahmet KEKEÇ "Nifak tohumu ekmeye devam ediyorum"
Bu, belki de yazacağım son “Dersim yazısı” olacak... Gelişmeler neyi icbar ettirir, bilmiyorum. Bu konuda yazmak istemiyorum çünkü... İşin kötü tarafı şu: Meseleye neresinden yaklaşırsanız yaklaşın, Kemal Kılıçdaroğlu aleyhinde bir durum oluşuyor. Kılıçdaroğlu hakkında da yazmak istemiyorum çünkü. Durumu tartışmalı, liderliği tartışmalı, siyasetteki varlığı tartışmalı biri hakkında mütemadiyen kalem oynatmak, takdir edersiniz ki, çok da sevimli bir iş değil. Üstelik, “Başbakan’a laf edemiyor, sürekli Kılıçdaroğlu yazıyor” diyen CHP yandaşlarına da söz söyleme imkanı doğuyor. Hem, neresini yazacaksın ki? Kendi kendini imha eden, söyledikleri ve söyleyemedikleriyle kendi meşruiyet alanını daraltan, kendi iddiasının altını boşaltan, kendi liderliğini tehlikeye atan bir siyasetçi... Çok şey vehmetmişlerdi... Doğan Medya Grubu’nun da dolduruşuyla, kuş konduracağını, çok farklı bir sosyal demokrat lider portresi çizeceğini, gerçekte “solcu ve özgürlükçü” olacağını, resmi devletle ödeşeceğini, “sosyal demokrat” düşünceyi Kemalizm’in stepnesi olmaktan çıkaracağını söylemişlerdi. Bu vehimleri boşa çıkardı. Gitti, Silivri Cezaevi önüne çadır kurdu. Kendini, Ergenekon örgütü sanıklarının savunusuna adadı. Kaya gibi adamların (Soner Yalçın ve takımının) eylemlerine sahip çıktı. Demek ki çapı, yeteneği, görgüsü bu kadarmış. Hayır, elbette “iyi” bir insan... Mütevazı, empati duygusu yüksek, toleransı geniş... İyi de bir aile babası... Bunu, refikası hanımefendinin beyanlarından biliyoruz. Fakat, Dersim meselesindeki tavrıyla tavan yaptı, “Bu iş Kemal Bey’le de olmayacak galiba” diyenlerin elini güçlendirdi. Diyordu ki, “Başbakan özür dilesin...” Özür dilendi. Bu defa, “Özür yetmez, arşivler açılsın” buyurdu. Muarızların, “Hadi açalım, şu geçmişin günahlarını konuşalım” teklifiyle karşılaşınca da, “Dersim’de bir isyan vardı. Devlet bunu bastırmak için harekât yapmıştır” demeye başladı. Kemal Bey, eskiden de ne konuştuğunu, lafın nereye gideceğini bilmezdi. Dersim meselesi, bu konuda da tavan yaptırdı. Nerede durduğu, neyi savunduğu, Dersim meselesini hangi tarafıyla ele aldığı belirsiz: “Dersim’de katliam yapılmıştır” diyenlere kızıyor... “Hayır, katliam yapılmamıştır” diyenlere kızıyor... Özür dileyenlere kızıyor... Dilemeyenlere kızıyor... Arşivleri açmayanlara kızıyor... “Hadi arşivleri açalım, bir araştırma komisyonu kuralım” diyenlere kızıyor. Herkese kızıyor, herkese laf yetiştiriyor ama “Bu mesele niçin CHP içinde konuşulamıyor, niçin konuşanlar ihraç tehdidiyle susturuluyor?” sorusuna cevap veremiyor. Madem Dersim’de katliam olmamıştır ve bir isyanı bastırma harekâtı söz konusudur, o zaman “Özür yetmez, devlet tazminat ödesin, toprakları iade etsin...” talebi de nerden çıktı? İşine geldiğinde “katliam”, işine gelmediğinde “isyanı bastırma harekâtı...” Hangisi? Son beyanlarından birinde de, “Dersim konusunu size sömürtmeyeceğiz... Başka kapıya!” diyordu. Peki o zaman, kendiniz sömürün... Başkalarının bu konuya müdahil olmasını istemiyorsanız, kendi aranızda konuşun ve işin esasını ortaya koyun. Dersim’de ne oldu? Bilelim de ona göre konuşalım ve durduk yerde “nifak tohumları” ekmeyelim.
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
12-01-2011, 12:11 | #2 |
|
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|