AK Gençliğin Buluşma Noktası
Haberler Dünyadan ve Ülkemizden son dakika haberler burada.


Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 03-26-2011, 21:14   #1
Kullanıcı Adı
HaArP
Standart AK parti 'ılımlı' değil, 'uyumlu' olsun Stratejisi !


AK Parti iktidarıyla birlikte ABD ve müttefikleri, Türkiye'deki İslam'ın Yahudilik ve Hıristiyanlıkla 'uyumlu' hale geleceğini düşündü. Onlara göre, Türkiye zaman içinde Müslüman coğrafyalarda yaşananlara kayıtsız kalacak, Türkiye 'model' olarak sunulacaktı. Beklenen olmadı
11 Eylül'e ilişkin çok şey söylendi, CIA'in önceden bilgi sahibi olduğu yönünde belgeler yayınlandı ve filmler yapıldı. Ama biz olayın 'İslam ve Müslümanların yaşadığı coğrafyaya karşı düşmanlığı' boyutuna bakmak istiyoruz. Sovyetler'in dağılmasından sonra düşman arayışına giren ABD ve Batılılar, İslam ve Müslümanlığa saldırmak için fırsat elde etmişti. Sovyetler ve Komünistlere karşı İslam'ın cihat rengi olan 'yeşili' kullanan Haçlı Batı, artık bu rengin solarak 'sarı'ya dönüşmesi gerektiğine inanmaya başlamıştı. Müslümanların radikal ya da ılımlı olması Batı'nın umrunda değildi. Nitekim 11 Eylül'den 9 yıl kadar önce en ılımlı Müslümanların yaşadığı Bosna'da Sırp katliamını seyreden, bazen Sırplara yardım eden Batı on binlerce insanın ölümünden haz almıştı. ABD 2 yıl seyrettikten sonra rakip Avrupa'yı potansiyel tehlikeyle karşı karşıya bırakmak amacıyla 'yarım yamalak' da olsa Müslüman Bosna'nın bağımsızılığını doğuracak Kasım 1995 Dayton Anlaşması'nı kabul ettirip savaşı durdurdu. Tabii ki bunu Rusya'yı sıkıştırmak için yapmıştı. Müttefikler, Suudi parasıyla radikalleşen Çeçenleri de bahane edip Rusya'nın Çeçenistan katliamlarına göz yumacaktı. Batı petrol ve doğalgaz bağlamında stratejik konumda olan Çeçenler üzerinden Rusya'yla pazarlık yapmıştı. Nitekim 2008'deki Gürcistan olayları dolaylı da olsa bu pazarlığı kanıtlayacaktı. Nabucco projesi bunun ekonomik ve politik bir yansımasıdır. Batı, Şii ılımlı Türk olan Azeri Müslümanlar yerine Haçlı mantıklı Ermenilerin Karabağ işgaline seyirci kalmıştı. Yani Batı'nın Müslümanları hedef alması için ille radikal olmaları gerekmiyor. Şii ya da Sünni olmalarına bakmıyor. Örneğin 10 yıla karşın Sünni Taliban Afganistan'da çok güçlü. İran'la uzlaşamayan Batı, Taliban'a 'Afganistan'ı beraber yönetelim' diyor.

İKİ GÖRÜŞ ORTAYA ÇIKTI
11 Eylül sonrası 'Neo-Con'cu Yahudi ve Hıristiyan çevreler, radikal İslam'ın bataklığı olarak gördükleri Suudi Arabistan'dan uzaklaşılması gerektiğini, Şiilere yanaşmanın daha başarılı sonuçlar getirebileceğini savunmaya başlamıştı. Onlara göre Şiilik'te ruhban sınıfı var, onlar da İsa'nın 12 havarisi gibi 12 İmam'a inanıyor. İsa bir çok yönden Hazreti Ali'ye çok benzemekte. Ancak Suudi Arabistan ve benzer Körfez ülkelerinin ABD çıkarları açısından (petrol) ne denli önemli olduğunu bilen Amerikan sistemi, bu ülkelerden vazgeçilemeyeceğini de biliyordu. Bu ülkelerle yeni türden ilişki yeni süreci başlatabilirdi. Yani Suudiler radikal din anlayışından uzaklaştırılacak ve Batı'nın yeni İslam anlayışının hizmetine sokulacaktı. Bölge Batı'nın yeni İslam'ına inanıp 'uyumlu' olarak yaşantısını buna göre ayarlayacak.

'İÇİ BOŞALTILMIŞ İSLAM'
Batı'ya göre İslam siyasal ve sosyal içeriğinden boşaltılacak, insanlar egoist olmaya yönlendirilecek. 'İslam'ın çirkin yüzü' gösterilecek, insanlardan İslam'a karşı savaşta ABD ile hareket etmeleri istenecek. Batı, Suudi ve Körfez ülkelere 'Ilımlılaşın yoksa Şii tehlikesinden biz bile kurtaramayız' diyecek, diyor. 3 yıldır Yemen ve son günlerde Bahreyn, Suudi Arabistan, Kuveyt ve Umman'da yaşananlar en somut kanıtı. Tıpkı Suudi ordusunun 15 Mart'ta Bahreyn'e girip ayaklanan Şii halka güç gösterisinde bulunması gibi. Somalili korsanların peşinde dolaşmak bahanesiyle bölgeye gelen İran savaş gemileri de Şii Husilere silah yetiştiriyordu. Bu durum Kızıldeniz girişini (İsrail ve Süveyş Kanalı'na giden yolu) kontrol eden, Suudi Arabistan'a komşu olan Yemen'i çatışmaların odağı haline getirecektir. Batı'ya göre Yemen, Somali, Sudan'da, İslam aleminde insanların, din yerine günlük maddi işlerle oyalanmaları sağlanmalı. Türkiye dahil Arap ve İslam aleminde hızla yaygınlaşan eğlence, evlenme programları bu amaçla kullanılmakta. Körfez ülkelerinde memurlar mesainin % 60'ını borsa takip ederek geçiriyor. Batı, dinin sulandırılması, yeni hikayeler üretilmesiyle ilgilenmekte. Batı talimatıyla başta Yemen, Pakistan, Endenozya, Mısır olmak üzere İslam ülkelerinde din dersi müfredatı değiştirildi. Mübarek'in izniyle ABD, eğitim sisteminin düzenlenmesi için onlarca uzman Mısır'a gönderdi, başlarına Yahudi kökenli bir kadını atadı. Mübarek ilk, orta ve liselerde din ve tarih derslerini %70 azaltmış, Kuran-hadis derslerinin % 45'ini kaldırmıştı. Benzer şeyler Yemen, Fas, Pakistan ve Cezayir'de yapıldı.Yayınlarda insanlardan 'uyumlu olmaları' isteniyor.
Aynı öğütler İslamcı parti, örgütlere de veriliyor: 'Uyumlu olun, yardımcı olalım.' Batı'ya göre Müslümanlık ruhsuz bir ibadete dönüştürülmeli. Ve böyle bir İslami inancı uygulayabilmek için Arap olmayan Müslüman ülkeler daha uygun. Bu nedenle Şah zamanında İran, Malezya, Endonezya, Pakistan ve şimdi Türkiye Batı için önemli. Batı, kafaları karıştırmak için dinler ve kültürlerarası diyalog ve işbirliğinden söz etmeye başlamıştı. Papa ise 2006'da Vatikan'ın diyalog söylemini unutarak İslam ve Peygamberine saldırmaktan çekinmemişti.

PARÇALAMA SÜRECİ
Müslüman ülkelerin tümünün komşularıyla problemleri var. Sorunları aşamayan ülkeler kolay ele geçirilir. Bu nedenle Irak'taki ılımlı Sünni Kürtlerle ılımlı Şii Arapların ortaklığı Batı için önemli. Irak'ta İran destekli Şiilerle işbirliği yapan ABD, Lübnan'daki İran destekli Şii Hizbullah'a ise savaş açmış durumda. Çünkü Hizbullah, Şiiliğin başkaldırışını simgelemekte ve İsrail'i yenmekteydi. İslamcılar tarafından yönetilen Sudan Batı'nın hedefi. Mayıs 2005'te Batı baskısıyla imzalanan anlaşma sonrası ABD, İsrail ve Batı destekli güneyli Hıristiyanlar, 2011'de referandumla Sudan'dan ayrıldı. Güney Sudan Mısır ve Kuzey Sudan için yaşamsal öneme sahip Nil üzerinde tasarruf hakkına sahip olacak. Batı, Irak'tan sonra Sudan'ın parçalanmasıyla Müslüman ülkelerde parçalanma sürecini başlatmak istiyor. Belki bu nedenle Irak'ı yöneten Pual Bremer 15 Ekim 2005'te, yazdığı anayasayı kabul ettirerek bölgenin federal ve bölünmüş ülkelere ayrılmasının sinyalini verdi.

SALDIRI TÜRKİYE'YE TEPKİ Mİ?
Suriye ise direndiği için ABD, İsrail saldırılarıyla karşı karşıya. Batı, Türkiye'nin bölgesel rolünden ve İsrail-Suriye arabuluculuğundan hoşnut değildi. Belki bu nedenle İsrail Başbakanı Olmert, 23 Aralık 2008'de Ankara'da Erdoğan'la görüştükten 5 gün sonra Gazze'ye saldırı kararı vermişti. Bazı kaynaklar Türkiye'nin bölgesel rolünden hoşlanmayan Mübarek'in, Olmert'i cesaretlendirdiğini sızdırmıştı. Belki bu nedenle başta Hıristiyan Batı İsrail'in Gazze saldırısına ses çıkarmadı, 1600 Filistinlinin ölümüne seyirci kaldı...
İRAN TÜRKİYE ÇATIŞMA SENARYOSU
TÜRKİYE bir model olarak ön plana çıkıyor. AK Parti iktidarı herkesin ilgisini çekti. Bu merak, 1 Mart tezkeresinin reddi ve Erdoğan'ın bölgede yıldızının parlamasıyla daha da arttı. Sonraki politikalar AK Parti'nin bölgesel ününe ün katmış, örnek olmaya başlamıştı. Hamas lideri Ahmet Yasin 2004'te öldürüldüğünde Erdoğan'ın İsrail'i terörist ülke diye tanımlaması, Hamas lideri Halit Meşal'i 2006'da Ankara'da misafir etmesi ve ABD'nin Irak'taki katliamlarını kınaması Arap ve İslam aleminde büyük ilgi uyandırmıştı. Bu ilgi ise Erdoğan ve arkadaşlarına ABD ve İsrail'in ilgisini daha da artırmış ve 'Neden bu örnekten taktiksel olarak faydalanmayalım' dedirtmişti. Arap olmayan radikal Şii İran ile Arap olmayan ılımlı Sünni Türkiye arasında tercih yapmak zorunda kalabilecek olan Batı iki ülkenin avantaj ve dezavantajlarını hesaplayarak yeni oyununun detayları üzerinde çalışıyordu. Çünkü Batı'ya göre iki ülkedeki siyasal yapı kendisinin çıkarlarına hizmet edecek şekilde değerlendirilebilir ve gerektiğinde birbirine karşı kullanılabilir. Kullanma sonunda geriye ya Batı'yla uyumlu Sünni Türkiye ya da aynı uyumu zorunlu olarak gösterecek, nüfusunun % 30'u Azerilerden oluşan AK Parti tarafından yönetilen Müslüman Türkiye deneyiminden etkilenmiş ılımlı Şii İran kalabilir. Üstelik her ikisi de Arap değil, farklı versiyonlarda da olsa İsrail'e kafa tutuyor. Biri Şiilik adına din devleti kurmuş, Batı'ya kafa tutuyor diğeri Sünni gelenek, Osmanlı kültüründen gelmiş dindar insanların yönetiminde farklı bir yol deneyen Batı yanlısı, demokratik ve tartışmalı laik bir Türkiye. Bu nedenle ünlü CIA'ci Graham Fuller'in 'Sufi Türk-Osmanlı islamiyet anlayışı gerçek İslam'ı temsil eder' deyimi çok önemli. Batılı araştırmacıların beklentilerine göre AK Parti sistemle bütünleştikçe kadro ve yandaşları dinin gerçek öğretilerinden uzaklaşacak. Batılı uzmanlar, İslamcı partilere, 'AKP gibi NATO, ABD, AB ile uyumlu çalışırsanız sizi iktidara getiririz' diyor. Onlar için önemli olan AK Parti yönetiminde bir Türkiye'nin, bölgede Batı'ya olan tepkileri yumuşatması. Bu Türkiye'nin Müslüman ülkelere kabul ettirmek için İslami motiflerin ağır basacağı bir ülkeye dönüştürülmesinde mahsur yok. AK Parti'nin uygulayacağı İslam modeli Batı'nın umurunda değil.
'TÜRK İSLAMCILARI DEĞİŞİR' DEDİLER
BATI'ya göre Türkiye'deki İslamcılar ne Cezayir, ne İran İslamcılarına benziyor. Onlara göre Türk İslamcıları değişebilir. Ve Batı bu durumu belirginleştirip bu örneği 'İşte model Müslüman ülke' diye pazarlamayı planlıyor. Onlara göre önemli olan AK Parti'nin 'ılımlı' değil 'uyumlu' Müslüman olması. Onlara göre AK Parti dinsel anlamda da Hıristiyanlık ve Yahudilik ile de uyumlu olduğunu göstermeli. böyle bir İslam'a inananlar Filistin'de, Irak'ta yaşananlara kayıtsız kalacaktır... Batı yüz yıllık planlarla coğrafyamızı bu hale getirdi. Şimdi, 21. yüzyılın planını yapıyor. Arap-Yahudi savaşı bitince Kürtler devreye sokulacak. Acem,Arap, Türk ve Kürtlerle savaş gündeme alınacak. Batı bu planlarını başarıyla işlerse Sevr'in 100. yıldönümünde yani 2020'de Türkiye ve bölge yeni sürprizlere hazır olmalı. AK Parti'nin bölgesel politikalarından rahatsız olan batılı güçler, Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. yıl kutlamalarının önüne geçmeyi bile planlamakta. Bunu son günlerde bölgede yaşanan tehlikeli süreçlerle yapmaya çalışacaktır...

YARIN: HEDEF TÜRKİYE, PLAN TÜRKİYE'Yİ KUŞATMAK

http://www.aksam.com.tr/akp-ilimli-d...n--29093h.html

 


Konu Katade tarafından (03-26-2011 Saat 22:26 ) değiştirilmiştir..
HaArP isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 03-27-2011, 14:25   #2
Kullanıcı Adı
HaArP
Standart
Batılı hedef Türkiye'yi kuşatmak

Bugün yaşananlar 100 yıl önceden farklı değil... Olan bitenin hedefi Türkiye. Batı, Türkiye'nin son 8 yılda 'kontrolleri dışında' yükselen etkinliğinden rahatsız. Türkiye'yi kuşatıp etkisizleştirmek, bölgeyi kontrol altına almak istiyor
Tunus'ta halk sokağa döküldüğünde Batı hiç ilgilenmedi. Çünkü kimse Tunus gibi önemsiz bir ülkede başını komünist ve milliyetçilerin çektiği bir ayaklanmayla meşgul olmak istemiyordu. Üstelik Bin Ali bu çapulcuları yenebilecek güçteydi. Ancak Tunus halkı Batı'nın beklentisini boşa çıkarttı. Geç de olsa sonunun geldiğini anlayan Bin Ali Batı desteğini aradı ve 'Ben gidersem radikal İslamcılar gelir'' dedi. Batı oralı olmadı. Böylece halkına 23 yıl kötülüklerin en kötülerini yapan Bin Ali 23 günlük halk ayaklanmasıyla kaçmak zorunda kaldı. Hem de Batı kölesi Suudi Arabistan'a. Batı ise 'Bu halk devriminden 'nasıl yararlanırımın' hesaplarını yapmaya başladı.

KADDAFİ'YE GÖZ YUMULDU
42 yıldır Mübarek yönetimi altında her şeyini kaybetme aşamasına gelen Mısır halkı 'Ben de varım' dedi, 17 günde bölgenin en rezil liderini devirdi. Mübarek 30 yıl hizmet ettiği Batı'ya 'Gidersem İslamcılar gelir' diyerek kurtarılmasını bekledi ama boşuna. Batı'nın başka hesapları vardı. Libya'daki gelişmeler Batı'yı elini çabuk tutmaya, daha ciddi davranmaya itti. Kaddafi'nin hemen gitmesine yeşil ışık yakmadı, planının olası değişiklikleri uğruna Libya halkının öldürülmesine göz yumdu. Yandaşları tarafından yönetilen Fas, Cezayir, Yemen, Bahreyn, Kuveyt, Suudi Arabistan, Ürdün ve Umman'daki halk ayaklanmalarını şimdilik görmemezlikten geliyor.

'TÜRKİYE'Yİ KONTROL' PLANI
Coğrafyamızdaki durum 100 yıl öncesinden farklı değil. O zaman da Batılı güçler, Osmanlı'yı çökertip bölgeye egemen olmak istiyordu. Bugün de aynı güçler Türkiye'nin kontrolleri dışında yükselen siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel ve psikolojik etkinliğini engelleyerek hem bölge hem de Türkiye'yi kontrol etmek istiyor. Bence olup bitenin en önemli hedefi Türkiye. Batı son 7-8 yılda başarılı çevre açılımlarıyla güç kazanan Türkiye'yi benzer şekilde çevresinden kuşatmayı ve etkisizleştirmeyi amaçlıyor. İşte bu nedenle tümü yerli malı devrimler karşısında başlangıçta neye uğradığını şaşıran Batı, bu devrim süreçlerinin bir yerinden devreye girmeye çalışıyor. Çünkü bu coğrafyadan kolay kolay vazgeçmeyecek. İsrail'i bu coğrafyada kurmanın nedeni bu. Bu nedenle Arap ülkelerindeki yeni süreçlerin gidişatına bakarak gerektiğinde bu gidişatı savsaklamaya, amaçlarından saptırmaya ve son olarak durdurmaya çalışacaktır. Kargaşa içine çekilen bir Arap alemi (hatta İran) şimdiye kadar olduğu gibi İsrail'i rahatlatacaktır. Nitekim olayların başladığı günden itibaren hiç kimse İsrail ve Filistin halkına yönelik saldırılarıyla ilgilenmemekte. Ayrıca bunca kalkışmaktan sonra Arap halkları Batı destekli iktidarları deviremezse o zaman bu coğrafyada demokrasi bir sonraki bin bahara kalacaktır. Buna da en çok Batı sevinecektir. Çünkü bu ülkelerde iktidarlarını sürdürecek olan faşist liderler şimdikinden çok daha fazla Batı hizmetinde olacaklar.

İKİNCİ PLAN DAHA KARIŞIK
Batı'nın alternatifli ikinci planı daha ilginç. Batı, değişim yaşayacak ülkelerde iktidara gelmesi olası ve 'AKP gibi olmak istiyoruz' diyen 'İslamcı' parti ve gruplarla işbirliği yapabileceğinin sinyallerini veriyor. Temel koşul İslamcıların Batı politikalarıyla 'uyumlu' olmaları. Batı'ya göre kendisiyle uyumlu ve halklarının desteğine sahip Arap Sünni İslamcıları Şii İran'a karşı kullanmak çok daha kolay olacaktır. Ancak Batı her olasılığa karşın da tedbir almadan edemeyecektir. Çünkü bu İslamcılarının uyumlu olmalarının garantisi yok ve kolay kolay da olamayacaktır. Çünkü bu İslamcılar halklarının vicdanında özel yeri olan Filistin konusunda kolay taviz veremeyeceklerdir. Filistin davasından vazgeçen herhangi bir Arap İslamcı parti 'İslamcı olma meşruluğunu kaybedecektir. Batı'nın en önemli sınavı da bu olsa gerek. Yani Batı tüm alışkanlıklarından vazgeçmeyi ve barışı için çalışmaya hazır olduğunu kanıtlamak istiyorsa Filistin sorununu çözmeli. Washigton ve Batılı ülkeler Mısır gibi stratejik öneme sahip bir ülkeyi kaybetmemek için her yola başvuracaklar. Ellerindeki en önemli silah % 10'luk Hıristiyan Kıptiler. Yani dinsel ayrılıklar. Körfez ülkelerinin tümünde de farklı oranlarda Şiiler yaşıyor. En ilginç olanı Katar. Şimdiki Emir 1995'te babasına darbe yaparak iktidarı ele geçirdi. 2 yıl sonra BOP'nin Washington'da tartışıldığı sırada 150 milyon doları cebinden vererek El-Cezira televizyonunu kurdurdu. Televizyonun Taliban ve Kaide propagandasını nasıl yaptığını herkes hatırlamakta. Şimdi ise bir merkezin propaganda aygıtı olarak çalışmakta. Demokrasi sözcülüğüne soyunan Emir Şeyh Hamed uçaklarını Libya'ya göndermekten geri kalmamıştır. Tüm Arap halklarına 'ayaklanın' çağırısı yapan El-Cezire ne ilginçtir ki Katar ile ilgili hiç bir kelime söylememektdir.
Kilit ülke SURİYE
SURİYE ve Lübnan'da durum farklı ve karışık. Lübnan'da İsrail saldırganlığına direnen ve hatta yenen, Suriye ve İran destekli Hizbullah var. Hizbullah Lübnanlıların % 35'ni oluşturan Şiileri temsil etmekte. Geri kalanlar Sünni, Dürzi, Alevi, Hıristiyan Maruni, Ermeni ve Katolik. Böyle bakıldığına demokrasinin bu ülkede nasıl uygulanabileceği çok önemli değil. Buradaki temel kriter bu ülkedeki dengelerin İsrail için ne kadar tehlikeli olup olmayacağı. Suriye ise Ortadoğu denklemlerinde en önemli ülkelerden. Çünkü Arap iktidarlar içinde Batı'ya teslim olmayan tek ülke. Bu avantaj Suriye lideri genç Esad ve öncesinde babası Hafız Esad'ı güçlü kılmaktaydı. Oysa genç Esad yönetimindeki Suriye siyasal, sosyal ve ekonomik sıkıntılar yaşamakta. Esad'ı sevmesine rağmen Suriye halkı, iktidarın babadan oğula geçmesini sindiremiyor. Suriye halkı derin yolsuzluklardan bıkmış durumda. Olayı mezhepsel boyuta çeken bazı güçler nüfusun % 15'ni oluşturan, iktidarın kilit noktalarını kontrol eden Alevilerin yolsuzlukları yaptığını söylüyor. Esad ise reform ve demokratik açılım adımlarını yavaşlatmak ve çevresindeki eski ekipleri temizleyememekle suçlanıyor. Ama herkes Esad'ın Türkiye'yle dostluk ilişkileri geliştirmekle konumunu güçlendirdiğini bilmekte. Bu nedenle Suriye'nin karıştırılması diğer ülkelerden daha önemli. Çünkü Suriye'siz İran'ın işi zor. Suriye ve İran'dan destek alamayan Hizbullah ve Hamas'ın İsrail karşısında direnmesi zorlaşacaktır. Suriye'siz Türkiye'nin bölgesel politikasının başarı şansı azalacaktır. Suriye'yle imzalanan vizesiz serbest bölge projesi Lübnan ve Ürdün ayakta kalsa bile işe yaramayacaktır. Yani Başbakan Erdoğan'ın 'Biz bize yeteriz' söylemi havada kalacaktır.
OYUN YENİ BAŞLIYOR
17 Şubat'ta Kaddafi'ye karşı ilk halk ayaklanmaları başladığında Batılı güçler gelişmeleri izlemeyi tercih etti. Ne zaman ki Kaddafi ordusu Bingazi'ye dayandı o zaman Batılı ülkeler BM Güvenlik Konseyi'den bildik kararı çıkarttılar. Nasıl olsa tüm dünya duygusal olarak Libya halkından yanaydı. Bunu fırsat bilen batılı ülkeler planlarını uygulamaya başladı. Türkiye BM'de alınan ilk karara verdiği koşullu destekle Batı'nın gerçek niyeti arasında sıkışıp kaldı. Oysa Batılı ülkeler bu niyetlerini ayaklanmanın ilk günlerinde muhalefeti temsil eden Geçici Ulusal Konsey'le temasa geçerek kanıtlamıştı. Batılı ülkeler son yıllarda Kaddafi ve oğlu Seyfulislam'ın 'ılımlı İslamcı' çizgisinden umut kesmiş ve Libya için yeni plan yapmanın gereğine inanmıştı. Bu nedenle Mısır, Tunus ve Sudan'ın komşusu olan Libya için yeni senaryolar duyabiliriz. Libya'ya yönelik orta ve uzun vadeli bir ambargonun uygulanması ve sonrasında iki kesimli bir federal Libya'dan söz edilebilir. Petrol (çok kaliteli) ve doğalgaz zengini Libya'yı tam 100 yıl önce işgal eden ve Kaddafi muhalifleriyle temasa geçen İtalya bile tüm askeri üslerini batılı ülkelerin emrine verdi. Libya'nın yeni bir Irak olması kaçınılmaz görünmekte. Libya'da oyun yeni başlıyor. Çünkü Kaddafi geri adım atmayacak, teslim olmayacak, muhalefet ise tüm ülkeyi kontrol edecek güçte değil ve olmayacak.
Yarın: TÜRKİYE OYUNU NASIL BOZDU?

http://www.aksam.com.tr/batili-hedef...k--29252h.html
HaArP isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 03-27-2011, 16:53   #3
Kullanıcı Adı
Gönülden
Standart
Batının Ortadoğu üzerindeki sinsi emellerini Hüsnü Mahali'nin kaleminden okumak ve nasiplenmek faydalı olacak...yazının yarın devamını da burda buluruz inşallal üsdat...
Artık hesaplar birbirini tutmuyor...kimse dayatmacı bir yönetim şekli istemiyor özgürlüğünü kendisi kazanıp başkasının esaretini redediyor..bir tarafda ise batı bunun hesabını yıllar evvelinden yapmış atılacak adımları bile kendi çizdiği sınırlar ile engelleyebiliyor



Gönülden isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 03-27-2011, 17:08   #4
Kullanıcı Adı
HaArP
Standart
Alıntı:
Gönülden Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Batının Ortadoğu üzerindeki sinsi emellerini Hüsnü Mahali'nin kaleminden okumak ve nasiplenmek faydalı olacak...yazının yarın devamını da burda buluruz inşallal üsdat...
Artık hesaplar birbirini tutmuyor...kimse dayatmacı bir yönetim şekli istemiyor özgürlüğünü kendisi kazanıp başkasının esaretini redediyor..bir tarafda ise batı bunun hesabını yıllar evvelinden yapmış atılacak adımları bile kendi çizdiği sınırlar ile engelleyebiliyor


Artık zihinler açılıyor Allah'ın izniyle... Bu itibarla artık 'Batı' yerine 'İlluminati' yahut 'Masonlar' diyebiliriz...! Çünkü bunlar Tüm Dinlere ve insanlığa düşman ! Fransa deyince Aklımıza sarkozy geliyor ! 'Sarkozy'yi seçtiren İlluminati ona 'Avrupa'nın Firavunu' diyor !

http://www.netpano.com/haber/1960/AV...RAVUNU/SARKOZY
HaArP isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 03-29-2011, 01:54   #5
Kullanıcı Adı
HaArP
Standart
Erdoğan planı çözdü oyunu bozdu

Batı'nın 'Uyumlu İslam planında' yararlanmayı düşündüğü Erdoğan, aynı Abdülhamit gibi Batı'nın yüzyıllık planını sezdi, oyunu bozdu. Batı rahatsız. Bölgedeki gelişmeleri Türkiye'yi sıkıştırmak için kullanmayı düşünüyor. Ama Türkiye artık 'hasta adam', Erdoğan ise 'Abdülhamit' değil
Kasım 2002'de AK Parti seçimi kazandığında Batı, şoku çabuk atlatıp durumdan yararlanmanın hesaplarını yapmaya başlamıştı. 'Ilımlı İslamcı' bir parti işine yarayabilirdi. Ancak Batı yeni duruma göre hesap yaparken ilk sürprizle karşılaştı. Dönemin Başbakanı Abdullah Gül, bölge turuna çıkarak Irak işgalini engellemeye çalıştı. TBMM'nin 1 Mart Tezkeresi'ne 'hayır' demesi, Amerika'nın Irak, bölge ve Türkiye için yaptığı tehlikeli planları engellemesi Batı'yı şoke etmişti. Daha önemli sürpriz Başbakan Erdoğan'ın İsrail Başbakanı Şaron'u Ankara'da misafir etmemesi ve Mart 2004'te Hamas lideri Ahmet Yasin öldürüldüğünde İsrail'i terörist devlet olarak tanımlamasıdır. Yani Batı, 'ılımlı' AK Parti'den model olarak yararlanma olasılığını düşünürken İsrail kompleksinden de kurtulamıyordu. Üstelik Erdoğan bu konuda hiç geri adım atmıyor tersine İsrail konusundaki tavrını giderek sertleştiriyordu. Önce Hamas lideri Meşal (Şubat 2006'da) Ankara'da misafir edildi. Peşinden Erdoğan, Davos'ta Peres'e 'one minute' dedi. Gazze Katliamı ve Mavi Marmara saldırısını herkes bilmekte. Ankara'nın onay almadan çevresindeki Arap ve Müslüman ülkelerle (hatta Balkan ve Kafkas ülkeleri) ilişki geliştirmesi Batı'yı kızdırıyordu. İsrail ise kasıtlı olarak Türkiye'yi düşman görmeye, buna göre stratejik planlar yapmaya başlamıştı. Tıpkı 100 yıl önce İsrail'i kuran Siyonistler ve destekçisi emperyalist ülkeler gibi.
BÖLGE GERÇEĞİNİ İYİ ANLAMIŞTI
Oysa Erdoğan İsrail'i Suriye'yle barıştırmak ve Hamas'ı İsrail konusunda yumuşatmak için çok yoğun çaba harcamıştı. İsrail'i tanımayan Pakistan'ın Dışişleri Bakanı ile İsrailli meslektaşını bile Ankara'da buluşturdu. Çünkü Erdoğan bölge gerçeğini anlamış ve Batı'nın son 100 yıllık planlarının özünü çok iyi kavramıştı. Erdoğan'a göre İsrail sorunu çözülürse tüm coğrafya barış, istikrar, dostluk ve kalkınma içinde olacaktı. Bundan tüm coğrafya halkları ama daha öncelikli olarak Türkiye kazanacaktı. Çünkü bu coğrafyanın en gelişmiş ülkesi Türkiye. Aynı Erdoğan Suriye ve İran ile sıcak diyaloglar kurarak ABD ve Batı'nın Irak'ta ve Irak üzerinden doğu Arap bölgesine yönelik tüm planlarını da bozdu. Bu ise 'ılımlı' AKP'den hoşlanan ve ondan yararlanmak isteyen Batı'yı tedirgin ediyor ve zaman zaman da kızdırıyordu. AB belki de bu nedenle Türkiye konusunda bildik ikiyüzlü politikalarını ısrarla sürdürüyor ve Kıbrıs konusunu sürekli kendi gündeminde tutuyordu.
VE TARİH BAŞA DÖNÜYOR
1900'lü yıllarla birlikte Osmanlı'yı çökertmek, Filistin'i Yahudilere vermek için yoğun çaba harcayan Batılılar 100 küsur yıl sonra aynı oyunu farklı formatlarla oynamaya çalışıyor. Filistin'e sahip çıkmasından dolayı Abdülhamit'i deviren Batılı ittifak şimdi Erdoğan'ı farklı silahlarla sıkıştırmaya çalışıyor. Ama bu kez durum çok farklı. Türkiye artık Avrupa'nın hasta adamı' değil ve Türklerle Arapları düşman eden İttihaçı zihniyetler ne Türkiye ne de Arap ülkelerinde var. Araplar Türkiye'yi çok seviyor. Batı'yı en çok da rahatsız eden de bu. Arap düşmanlığı yapan seri sonu aydınlar bu oyunun baş artistleri. Ama işe yaramayacak. Çünkü Arap ve İran halkları Türkiye'nin son dönem politikasından çok şey öğrendi. Herkesin ortak hayranlık nedeni Erdoğan'ın coğrafyaya ilgisi ve sorunlarına karşı duyarlılığı. Bölgenin en önemli ülkesi Türkiye'nin onurlu politikaları. Bu tavır devam ettiği sürece hiçbir güç Türkiye'nin yükselen yıldızını gölgeleyemez. Batı'nın da en zor sınavı bu olsa gerek. Çünkü güçlü ve kararlı Türkiye engelini aşamayan Batı, yeni yüzyılla ilgili planını istediği şekilde şekillendiremeyecektir. Yani Erdoğan'ın samimiyetle üstlendiği Medeniyetler İttifakı projesine ilgi göstermeyen, AB kapılarını Türkiye'nin yüzüne kaptan Batı alternatif planlar hazırlayabilir. Bu planların başoyuncusu İsrail olduğu sürece tarih bizi 100 yıl öncesine geri götürecektir.
BÖLGE, KOMPLOLARI İYİ BİLİYOR
Abdülhamit döneminin tüm komplolarından ders alan bölge halkları ve başta AK Parti, Mehmet Akif'in dediği gibi 'tarihin tekerrür etmesine izin vermeyecektir'. Arap ülkeleri ve hatta İran da kendine göre bir gerekçeden dolayı Türkiye'yi model olarak görmekte. Bunu yalnızca İslamcılar değil laikler, liberaller, muhafazakarlar, milliyetçiler ve diğerleri yapıyor. Tunus halkı Türkiye'den esinlenerek kendi devrimini yapmıştır. Çünkü Tunuslu gençler yaklaşık 30 yıldır bavul ticareti için Türkiye'ye geliyor; gördükleri, öğrendikleri her şeyden etkilenerek ülkelerine dönüyor ve çevrelerindekilere anlatıyordu. Tunuslu laikler bile ülkelerindeki laik sistemle Türkiye'deki laik anlayışı karşılaştırıyordu. Mısır'daki durum bundan farklı değildi. Mısırlılar da medya çağında Türkiye'de olup biten her şeyi yakından gözlemliyordu. 2009 başlarında Gazze'ye yardım götüren ve aralarında AK Partili milletvekillerinin bulunduğu gruba Mısır polisi El-Ariş Limanı'nda müdahale ettiğinde Mısır halkı ''Türkler Arap olmamalarına rağmen Filistinli kardeşlerimize yardım götürüyor ama Arap aleminin lideri olması gereken Mübarek'in polisi onları copluyor' diye Mübarek'ten daha fazla nefret ediyor ve bileniyordu. Erdoğan Davos'ta İsrail Cumhurbaşkanı'na 'Siz katilsiniz' deyip salonu terk ettiğinde Mısırlı ve Arap Birliği Genel Sekreteri olan Amro Musa orada kalmış ve başta Mısır tüm Arap halklarının nefretini kazanmıştı. Mısır halkı Erdoğan ve Türkiye'nin diğer onurlu tutumlarını da hatırlayarak bildik devrimini gerçekleştirdi. Erdoğan 'Mübarek gitsin' dediğinde, Tahrir meydanını dolduran milyonlarca Mısırlı 'Yaşasın Türkiye' diye bağırıyordu.
LİBYA, TÜRKLERİ HİÇ UNUTMADI
Libya'da durum daha farklı. Libyalılar 1975'ten itibaren Türk şirket ve işçileriyle tanışmış ve 80 sonrası her yıl on binlercesi Türkiye'ye gelip tanıma fırsatı bulmuştu. Libyalılar Osmanlıların 1551'de kendilerini Haçlı saldırılarına karşı koruduğunu unutmamıştı. Suriye halkının Türkiye hayranlığı ise çok daha anlamlı. Çünkü Arap halkları arasında Türkiye'ye en çok benzeyen Suriyelilerden geçen yıl bir milyondan fazlası Türkiye'ye geldi, hayran kalarak ülkelerine döndü. Türkiye'yi ziyaret eden İranlıların sayısı ise yıllık 1,3 milyon. Üstelik İran halkının
% 30'u Türk kökenli Azeri. Farklı etnik ve mezhepsel kökenlerine rağmen Iraklılar da dengeli tutumundan dolayı Türkiye'ye olumlu bakıyor. Özetle tüm Arap coğrafyasında Türkiye'ye yönelik sevgi ve hayranlığın yayılması sürecin ne denli ilginç bir şekilde geliştiğini yansıtmakta.
DERS ALINDI ABDÜLHAMİT OLMAZ
Türkİye'ye yönelik sevgi, saygı Batı'yı endişelendirmekte. Çünkü Batı bir zamanlar yararlanmak istediği ancak süreç içinde kendisi için tehlike oluşturabilecek bu saygınlığın önüne geçmeyi başaramıyor. 'Yeni Osmanlılık' gibi söylemlerle bunu denemeye kalkan Batı, Erdoğan engelini aşma planları üzerinde çalışıyor. Çünkü ne yaparsa yapsın Erdoğan'ın tek kriteri var: 'Mazlumdan yana zalimlere karşı olmak.' Kimin zalim kimin mazlum olduğunu Batı çok daha iyi bilmekte ama gereğini yapmamakta. İşte Erdoğan'ın da tehammül edemediği de bu. Batı bu nedenle Erdoğan'dan hoşlanmıyor. Tıpkı yüzyıl önce Abdülhamit'ten hoşlanmadığı gibi. Çünkü Abdülhamit de Batı'nın yüz yıllık planını sezmiş ve adımlar atmıştı. Batı ile İttihat ve Terakki, adımların önünü kesmiş ama Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunu önleyememişti. Bakalım bu kez iç ve dış ittihaçılar Türkiye önderliğinde coğrafyanın 'İttihat'ı yani birliğini önlemek için nelere başvuracak. Bakalım yeni yüz yıllık planı gören Türkiye satranç tahtasında Batı'nın hangi hamlesine nasıl cevap verecek.
TÜRKİYE ÖNDE, BATI SİNİRLİ
Şimdilik Türkiye önde gidiyor. Batı'nın sinirli hali bunu kanıtlıyor. Batı sinirlendikçe Türkiye ve coğrafyamız kazanıyor demektir. Ama 1-2 maç kazanıp lig şampiyonu olunamayacağı gibi 1-2 maç kaybedenler de kulübü kapatıp gitmeyecekler. Anlaşılan İslam alemi stadyumunda hep gergin maçlar oynanacak. 100 yıl öncesinin tekrarı olan bu maçların böyle devam etmesine 'dur' demenin koşulu tribünlerdeki seyircilerin sahaya inerek satılmış hakemleri kovması. Türkiye bunu yapmaya çalıştığı için coğrafya halkları tarafından seviliyor, sevildikçe de Batılılar sinirleniyordu. Tıpkı 100 yıl öncesinde olduğu gibi! Batılıar bu hastalıktan kurtulmak istiyorsa o zaman Filistin halkının insanca yaşama talebine samimi olarak ilgi göstermelidir. Kaddafi gibi hemen işgalci İsrail'in askeri hedeflerini bombalamalı. Diyelim bunu da yapmadı. Coğrafyamızda yaşanan süreçlerin sonucu ortaya çıkacak yandaşı iktidarların da onayını alarak İsrail'e gidip '100 yıl önce Yahudileri bu topraklarda istemeyen Arap ve Müslümanlar artık seni Yahudi devleti olarak tanıyor, dost olmak istiyor' diyebilir ve barış için ikna edebilir. Bunu yapmadığı sürece ki asla yapmayacak, coğrafyamızda olup biten her şeyden kuşkulanırım.
NEFRETİN NEDENİ GENETİK
Çünkü bana göre Batı bu coğrafyadan genetik nedenlerden nefret ediyor. Yani hala İstanbul Fethi'nin, Kosova savaşlarının, Endelüs'ün ve Çanakkale'nin intikamını alma hesapları yapıyor. Bu nedenle Batı Türkiye'den rahatsız. Bu nedenle coğrafyamızdaki son gelişmeleri Türkiye'yi sıkıştırmak için kullanmayı düşünmekte. Ama boşuna çünkü bugünkü Türkiye 100 yıl öncesinin Osmanlısı değil ve Erdoğan, Abdülhamit'in başına gelenlerden yeterince ders almıştır.
Hüsnü MAHALLİ

http://www.aksam.com.tr/erdogan-plan...u--29381h.html
HaArP isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.




boşanma avukatı webmaster blog çarşamba pasta

çarşamba koltuk yıkama çarşamba webtasarım