AK Gençliğin Buluşma Noktası
Haberler Dünyadan ve Ülkemizden son dakika haberler burada.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 10-25-2009, 11:50   #11
Kullanıcı Adı
rıfat gökalp
Standart
Askeri Savcılık ne kadar güvenilir?






Askerî savcılık, birçok önemli soruşturmayı sonuçsuz bıraktı. Bunun son örneği Ergenekon kapsamında tutuklanan eski üsteğmen avukat Serdar Öztürk'ün ofisinde ele geçirilen 'Eylem Planı'na ilişkin soruşturma.

Belgenin, Genelkurmay Harekat Başkanlığı Bilgi Destek Dairesi 3. Bilgi Destek Şube Müdürlüğü'nde hazırlandığı iddia ediliyordu. 4 ayrı kurumdan alınan bilirkişi raporunda belgenin altındaki imzanın Çiçek'in imzasına benzediği belirtildi. Ancak dosya kapatıldı. Çiçek'in farklı imza atmasının nedeni de araştırılmadı.

Darbe günlükleri: Genelkurmay Askerî Savcılığı, Ergenekon soruşturmasının ikinci iddianamesinde ana suçlama olarak yer alan Özden Örnek'e ait 'darbe günlükleri'ne ilişkin soruşturma açmadı. Askerî savcılık, darbe günlüklerini görmezden geldi. Aksine Nokta Dergisi'nin genel yayın yönetmeni Alper Görmüş hakkında 'iftira ve hakaret suçundan' dava açıldı. Görmüş beraat etti. Görmüş'ün avukatı Ümit Kardaş, Genelkurmay'a dilekçe yazarak, soruşturma yapılmasını talep etti. Kardaş'a şu cevap verildi: "Konuyla ilgili tutarlı bilgi, belge bulunmadığından hiçbir şey yapılmamıştır."

Nokta dergisi basıldı: Nokta Dergisi, Nisan 2007'de 'Genelkurmay'ın 2004'teki STK'larla işbirliği planını açıklıyoruz." başlığıyla bir haber verdi. Genelkurmay Askerî Savcılığı, Nokta'nın bilgisayarlarına el konulmasını istedi. Ancak mahkeme bilgisayarlardaki bilgi ve belgelerin kopyalanmasına karar verdi. Askerî savcılık, belgenin içeriğinden çok sızdıranı bulmaya yönelik soruşturma yaptı.

'Hipnozlu sorgu'nun iddianamesi hazırlanmadı: Kayseri'de gözaltına alınan astsubaylara hipnoz uygulanarak sorgulama yapıldığı iddia edildi. İşkenceyle ifadesi alınan Astsubay Ali Balta hakkında 7 ay geçmesine rağmen iddianame hazırlanmadı.

Dağlıca ve Aktütün araştırılmadı: 16 askerin şehit olduğu Dağlıca baskınının istihbarat bilgisinin, baskından dokuz gün önce 'ivedi' kaydıyla yetkili birimlere ulaştırıldığı iddia edildi. Ancak TSK konuyla ilgili derinlemesine bir araştırma yapmadı.


Konu rıfat gökalp tarafından (10-25-2009 Saat 11:53 ) değiştirilmiştir..
rıfat gökalp isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 10-25-2009, 12:15   #12
Kullanıcı Adı
FarukARSLAN.
Standart
Ne demişlerdi 5 Eylül'de?..

Savcı Öz'e çağrı "YAPANI BUL!" diye emir buyurmuştu paşamız!..

Neymiş? Dinci ve yandaş medyanın manşetlerden indirmediği SÖZDE...plan ortada kalmış..
Neymiş? SAVCILAR ÖRTBAS PEŞİNDE İMİŞ!..
Ama ASKER TAKİPTE İMİŞ!..

HADİ BAKALIM; MASKE DÜŞTÜ KEL GÖRÜNDÜ MÜ DESEK YERİ OLUR ACEP?
FarukARSLAN. isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 10-25-2009, 13:20   #13
Kullanıcı Adı
ishakyilmaz
Standart


MANTIKSIZLIĞINDA BU KADARINA PES!!ALENEN BELGENİN KENDİSİNE AİT OLDUĞU ORTAYA ÇIKMASINA RAĞMEN HALA KIVIRIYOR!
ishakyilmaz isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 10-25-2009, 16:16   #14
Kullanıcı Adı
ishakyilmaz
Standart


FIRILDAK ALBAYIMIZA BAKAR MISINIZ,HER EVRAKTA AYRI BİR İMZA KULANIYORMUŞ..
ishakyilmaz isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 10-26-2009, 12:05   #15
Kullanıcı Adı
ishakyilmaz
Standart
Islak mıydı, kuru muydu?
Dursun Çiçek Albay’ın, “AK Parti ve Gülen’i Bitirme Planı”ndaki imzası “ıslak” çıkmış.

Islak ve kurunun teknik karşılığını bilmiyorum. Anladığımı yazayım:

İmza Dursun Çiçek’e aitmiş.

Belge de “sahte” değil, dibine kadar “gerçek”miş.

Şimdi ben, “Madem bir kâğıt parçasıdır, neden bu kadar büyütüyorsunuz?” dediğim için, posta kutuma zarif küfür mesajları bırakan psikolojik savaş artıklarından ve bazı Ergenekon çocuklarından özür bekliyorum.

Bekliyorum ama... Özür dilemezler...

Daha bilenmiş ve kararlı devam ederler eylemlerine.

Çünkü, düşünceye küfürle karşılık veren büyüklerinden öyle öğrenmişler.

Necati Doğru ağabeyleri, “Hangi elin kaleminden, ne amaçla çıktığı, ne amaçla Ergenekon sanığı avukatın yazıhanesine konulduğu, yazıhaneye konulduktan sonra da 80 yıllık süzme sızdırma devlet gazeteciliğinin yeni ve taze bir türüne ‘al yayınla’ diye gönderilen belgenin aslında 24 saat içinde netleşmesi gerekirdi” diyecek, biz serinkanlı bir değerlendirme bekleyeceğiz.

Hikmet Bila ağabeyleri, “Komik bir manzara... Bir o kadar da içler acısı... Biri havaya bir fotokopi attı, bütün Türkiye, rüzgârda uçuşan kâğıt parçasının peşinde koşuyor” diyecek, biz suhulet ve anlayış bekleyeceğiz.

Bekir Coşkun ve “bidon kafa”giller olmadık hakaretler yağdıracak, darbeyi tedvire memur edilenleri değil, darbeye muhatap olanları sarakaya alacak, biz bu efkârın (!) müsademesinden “hayır” bekleyeceğiz.
Bu arkadaşların da özür

borcu var...

Derhal özür dileyecekler...

Hemen...

Diyecekler ki, “Türkiye’deki cari darbe geleneği ve psikolojik savaş gerçekliğini gözetmeden, belgenin birileri tarafından uydurulmuş olduğunu yazdık... Özür
dileriz. Bu ülkede darbeler olmuştur, bu türden belgeler hazırlanmıştır, bundan sonra da hazırlanacaktır...”

Böyle diyecekler.

Biz de düşüneceğiz: Özürlerini kabul etsek mi, etmesek mi?

İşin bir de, “bürokratik dayanışma” boyutu var elbette.

Bunu anlıyoruz...

Genelkurmay Başkanı, belge için, “kâğıt parçasıdır” demişti.

Bir bölük siyasetçi balıklama atlamıştı iddianın üzerine.

Bürokratik karar mekanizmalarını işgal edenler, belgede imzası bulunan şahsı değil, belgeyi yayınlayan Taraf gazetesini hedef tahtasına oturtmuştu. Soruşturmalar, davalar açmıştı, filan...

Bütün bunlar olmuştu

Kimse de sormamıştı...

Genelkurmay Başkanlığı’nın görevlendirdiği askeri savcılar aradılar, taradılar, soruşturdular, incelediler, sonunda Dursun Çiçek imzalı “halka karşı psikolojik savaş belgesi”nin “tırt” olduğu hükmüne vardılar.

Bu nasıl oldu?

Belgede imzası bulunan şahıs soruşturmadan yırttı ama malum belgeyi yayınlayan (ve büyük bir gazetecilik başarısına imza atan) Taraf gazetesi birdenbire “sanık” mevkiine terfi ediverdi.

Bu nasıl oldu?

Daha da önemli soru şu:

Dursun Çiçek, belgenin kimden ve nereden sadır olduğu soruşturulurken, kırk yıldır kullandığı imzasını terkedip, mahkemeye “kolpa” bir imza numunesi gönderdi.

Bunu niçin yaptı?

Bu soruları sorun ki, size “gazeteci” diyebilelim.

Konuyla alakasız (belki de alakalı) bir ek:

Sen postal yalayacaksın, “Ergenekon” sanıklarına kefil olacaksın, köşeni ticari işlerine alet edeceksin rezil olmayacaksın, refikin “özür dileme” yürekliliği gösterdiği için rezil olacak ve bu ülkede gazetecilik yapamayacak, öyle mi?

Hadi git yat...

Ahmet Kekeç..STAR
ishakyilmaz isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 10-26-2009, 12:06   #16
Kullanıcı Adı
ishakyilmaz
Standart
Ya istifa ya özür
Son yılların en hararetli tartışması hiç şüphesiz 'AKP ve Gülen'i Bitirme Planı' diye manşet yapılan belgedir. 12 Haziran'dan bu yana Türkiye bu belgeyi tartışıyor. İlk defa Taraf Gazetesi'nin yayınladığı habere göre TSK bünyesinde çalışma yapan bir grup AK Parti ile ilgili 'kirli tezgâh' hazırlamıştı.

Bu tezgâha göre bazı komplolar kurulacak ve iktidar partisi halkın gözünden düşürülecekti. AK Parti'nin bölünüyor görünmesi için parti içinden 'ajan' ayarlanacaktı mesela. Hedefin diğer ucunda ise 'Fethullah Gülen hareketi' bulunuyordu. Zayıf karakterli bazı kişilerin televizyonlara çıkarak Gülen hakkında karalama kampanyası yapması planlanmıştı. Dinî kisveli bazı kişilerin 'hazırda bekletildiği' ifade ediliyordu. Daha korkuncu, Ergenekon zanlısında yakalanan bu belgeye göre 'ışık evler' diye belirtilecek bazı öğrenci evlerinde 'silah ve mühimmat bulunması temin edilecek'ti. Korkunç bir şey! Devlet milyonlarca insanın oy verdiği bir partiye ve gönül verdiği bir sivil toplum hareketine tuzak kurabilir mi? Ele geçen belgeye göre evet!

Ne var ki belge üzerine fırtınalar kopartıldı. Ta ki hafta içindeki gelişmeye kadar. Türkiye, şok bir haberle sarsıldı. İddiaya göre fotokopisi üzerine aylardır tartıştığımız 'AKP ve Gülen'i Bitirme Planı'nın aslı savcılığa ulaşmıştı. Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılara ulaşan belgenin orijinali kriminal incelemeye alınmış ve altındaki ıslak imzanın Albay Dursun Çiçek'e ait olduğu tespit edilmişti. Bir ihbar mektubuyla ulaştırılan belgenin aslını gönderen subay 'Her şey imha edildi, ancak bunu kurtarabildim.' diyordu. İşte bu, Türk demokrasisi için tam bir dönüm noktasıdır. Sadece Türk demokrasisi değil, Türk basını için de bir dönüm noktasıdır. Neden mi?

Bahsi geçen belgenin fotokopisi Ergenekon kapsamı içinde tutuklanan avukat Serdar Öztürk'ün bürosunda ele geçirilmişti. Öztürk, emekli bir üsteğmendi. Öztürk bu belgenin avukatlık ofisine polisler tarafından konulduğunu iddia etti. Bizim medyanın bir bölümü bunun üstüne balıklama atladı. Hal böyle olunca baskını düzenleyen emniyet yetkilileri daha kapıyı açmadan başlayan ve sanık avukatının gözetiminde yapılan kamera çekimlerini ortaya koydu. Her halükarda Ergenekon'u destekleyenlerin kolu kanadı kırılmış oldu.

'HATA YAPMIŞIZ' DİYEN GAZETECİLERE İHTİYAÇ VAR

Belgenin ortaya çıkmasından 3 gün sonra askerî savcılık bir hukuk skandalına imza attı. Bahsi geçen belgenin henüz ellerine geçmediğini ifade eden askerî savcılık belgenin sahte olduğunu açıkladı. Komik ama acı bir teşebbüstü bu. Zira belgenin sahte olduğu beyan edilirken 'TSK'da hazırlanmadığı kanaatine varıldı' deniyordu. Askerî savcılık görmediği belge üzerine nasıl bir kanaate varmış olabilirdi ki! Her neyse... Buna da balıklama atladı bizim medyanın bir bölümü. Dolayısıyla çuvalladı...

Bütün bunlar yaşanırken belge üzerinde oynama olup olmadığına dair bir takım bilimsel incelemeler yapıldı. Bütün incelemeler belgede imzası bulunan Albay Çiçek'in imzasıyla aynı olduğunu ortaya koyuyordu. Albay, askerî yetkililer tarafından sivil mahkemeye verilmedi. Buradaki direnç TSK'ya olan güveni sarsıyordu ama ya bunun farkına varılamıyordu ya da gizlenen bir gerçek vardı. Sonunda Albay mecbur kalıp mahkemeye geldi. Albay Çiçek askerî savcılıkta yepyeni bir imza atmış, bahsi geçen belgedeki imzanın kendine ait olmadığını iddia etmişti. Sivil savcılar kendisine ait 20 imzayı ortaya koyunca Albay'ın 'Adaleti yanıltma suçu' işlediği de ortaya çıkıyordu. Albay, imzasını sadece bir kere o da askerî savcılıkta değiştirmişti. Bu bile başlı başına skandaldı. Ortada sadece etik bir sorun yoktu; aynı zamanda hukuken suç sayılan bir eylem gerçekleştirilmişti...

Eldeki belgelere göre tutuklanması istendi ve tutuklandı. Ancak İstanbul Başsavcılığı şüpheli bir şekilde son dakikada bir nöbetçi hâkim atadı ve Dursun Çiçek 24 saati dolmadan serbest bırakıldı. Ortada müthiş bir telaş vardı. Tutuklanışını dikkate almayan birileri 'tutuksuz yargılanmayı' beraat kararı gibi sundu. Bunu medya yaptı. Kimden teşvik gördü, kime yaranmak istedi bilemem; ama bu yaklaşım ya hukuk terimlerinden habersiz olmanın ifadesiydi ya da kasıtlı bir aklama hareketinin bir parçasıydı. Bunun ölçüsü o kadar kaçtı ki bazen koca koca haber kanalları (maalesef en çok da NTV gibi önemli bir kanal) 'kirli tezgâh'ı 'İrtica ile mücadele belgesi' diye anonsladı. Sanırsınız TSK irtica ile mücadele etmek için belge hazırlamış, bunun üzerine bu belgeyi hazırlayanlar üzerine baskı kurulmuş. Oysa durum çok vahimdi; devletin millete tuzak kurması gibi ağır bir itham vardı ortada...

Bu arada akredite edilmiş gazetecilerle yapılan Genelkurmay toplantılarında bu belge ile ilgili atıp tutmalar oldu. Askerî savcılığın konuyu 'Bu belgeyi kim sızdırdıysa yakalayın' şeklinde komik formülüne çanak tuttu medya. Tamam; sızdıranı da bulsunlar; ancak bu belgenin hesabını vermek zorunda olanlar önce hesap vermeli ki sızdıranın cezaya çarptırılmasının da bir manası olsun. Akredite olmanın dayanılmaz ağırlığı içinde kaleme sarılan bazı köşe yazarları oldu. Hatta birileri ısrarla benim ve Star Gazetesi genel yayın yönetmeninin adını vererek (daha açıkçası hedef göstererek) sanki belge aklanmış, paklanmış gibi mangalda kül bırakmadı. Belgenin aslı ortaya çıkınca yüzleri kızardı mı bilemiyorum; ama tarih huzurunda çok zor bir duruma düştüklerinden şüphem yok...

Bu belge ortaya çıktığından beri siyaset ağır bir sınavdan geçti. Ergenekon avukatlığını yapan bir partinin bu belgenin aslı çıktığında halktan özür dilemesi gerekmiyor mu? CHP özür dilemeli. Sadece CHP değil, onca kriminal raporu dikkate almayarak sadece askerî kaynakların yönlendirmesine boyun eğerek haber ve köşe yazanların bu millete özür borcu var. Kaçacak yer kalmadığında 'soruşturmanın gizliliği' deyip meslektaşlarını savcılara şikâyet eden bazı meslek erbabının da özür dilemesi gerekir. Zira hem gerçeğin en can alıcı kısmını yazmayarak malum plana örtülü bir destek verdiler hem de bunu yazan meslektaşlarını hedef göstermeyi elden bırakmadılar. 'Her şey imha edildi ancak bunu kurtarabildim.' diyerek hukukun üstünlüğüne vurgu yapan şerefli Türk subayı son anda tarihe yanlış bir not düşülmesine engel olmuş. Son anda 'bu konuda hata yapmışız' diyecek şerefli gazetecilere de ihtiyaç olduğu kesin... [email protected]

Genelkurmay Başkanı şimdi ne yapacak?

Sebebini kimse bilmiyor; ancak bu belgenin ortaya çıktığı andan itibaren Genelkurmay Başkanımız Orgeneral İlker Başbuğ, bunun doğru olmadığına inanıyor ve bunu kamuoyuyla paylaşıyor. Bu bir yönetici için çok büyük bir risktir; hele bu yönetici 2 bin yıllık bir ordunun başındaysa... 'Ya doğruysa' deyip araştırması gerektiği halde; hatta hukuken bu konuda kendisine sorumluluklar düştüğü halde ta işin başında kestirip atması ya bilgilendirme hatası olduğunu ya da bu krizin Genelkurmay Başkanı tarafından yanlış yönetildiğini akla getiriyor. Üstelik Başbakan'ın bu konuya verdiği önemi bile bile bu yola girdi Başbuğ. AK Parti'nin sivil yargıya müracaat ederek inceleme başlatmasına rağmen tartışılan belgeye ısrarla 'Kâğıt parçası' diyerek tereddütsüz bir reddetme yolunu seçti.

Daha da kötüsü, devletin genetik kodlarını zorlayarak teamüle aykırı hareket etti Sayın Başbuğ. Nedir teamül? Bir devlet yetkilisi hakkında bir şüphe oluşursa o kişi hemen açığa alınır ve 'soruşturmanın selameti açısından' denerek kamuoyunun tepkisi göğüslenmiş olur. Bu, idari bir soruşturmadır; adli soruşturmanın seyri başkadır. Türkiye'nin bir ucunda bir okul müdürü hakkında bile ciddi bir iddia ortaya atılsa aynen böyle yapılır. Önce geçici olarak işten el çektirilir. Daha sonra bir müfettiş gönderilerek durum netliğe kavuşturulur. Bu arada da kamu vicdanının zedelenmemesi sağlanır. Genelkurmay Başkanlığı öyle yapmadı. Türkiye'yi ayağa kaldıran belgede imza sahibi olmakla suçlanan hatta önce tutuklanıp sonra şaibeli bir şekilde 'tutuksuz yargılanması'na karar verilen Albay'ın işine devam etmesini sağladı. Yani açığa bile almadı. Aslında benzer olaylarda da Genelkurmay böyle yapıyor. Ama yanlış. Çünkü hakkında ağır ithamlar bulunan kişilere sivil hayatta nasıl bir hukuki süreç uygulanıyorsa asker kişilere de aynı sürecin işletilmesi gerekir. Aksi takdirde zanlıların korunup kollandığına dair çok ciddi endişeler ve şüpheler oluşur. Cumartesi günü TSK tarafından yapılan açıklama da bu endişe ve şüpheleri artırıyor.

Şimdi belgenin gerçeği elde olduğuna göre Başbuğ'un ne yapacağı önemli. Bu ülke bir muz cumhuriyeti olmadığına göre Genelkurmay Başkanı'nın hukuki sürece riayet etmesi şart. Aslında belgenin aslı ortaya çıktığına göre Başbuğ'un bu belgede başka yetkililerin de adının geçip geçmediğini söylemesi gerekiyor. Çünkü fotokopisi tartışılırken ısrarla şöyle diyordu bazı uzmanlar: 'Bu iş sadece bir albayın tek başına yapabileceği bir şey değil.' Manzaranın tamamı karşımıza çıktığında Başbuğ'un durumu da net anlaşılacaktır.

Ekrem Dumanlı..ZAMAN
ishakyilmaz isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 10-26-2009, 12:06   #17
Kullanıcı Adı
ishakyilmaz
Standart
Gel açık açık konuşalım paşam
AK Parti ve Gülen cemaatine yönelik eylem planındaki imzanın Genelkurmay karargahında görevli Albay Dursun Çiçek’e ait olduğu iddiası, ıslak imzalı orijinal belgenin ortaya çıkmasıyla yeni bir boyut kazandı.

Tarih yeniden yazılıyor.

Yılmaz Özdil, Bekir Coşkun, Oray Eğin, Hikmet Bila, Necati Doğru ve Fatih Altaylı başta olmak üzere “kağıt parçası” lafı üzerinden yalana sarılanlar, mutlaka durum muhakemesi yapacaklardır.

Özür dilemek de bir erdemdir. Tıpkı Taraf Gazetesi’nin NTV’ye yaptığı gibi...

Turpun büyüğü ise heybede...
Sorunu yargıya havale edip gelişmeleri sağduyuyla izlemek yerine kameralar karşısına geçerek sert bir üslup ve ses tonuyla “kağıt parçası” diyen Genelkurmay

Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ da nefsini teste tabi tutmalıdır.

Özellikle “Gereğini yaparız” sözünü hatırlayarak...

Başbakan yerden göğe kadar haklıdır; devlet de TSK da bu lekeyi kabul etmez. Ayrıca, etmemelidir.

Ne var ki, Cuma günü ıslak imzayla ilgili haberlerin medyaya yansıması üzerine Genelkurmay’dan yapılan “İhbar mektubu ve mektubun odağındaki gelişmelerin öncelikle medyada yer alması kaygı verici” açıklaması, işin ciddiyetine vakıf olunmadığı izlenimini doğurmuştur.

Medyanın kamuoyunu bilgilendirme, kamuoyunun da bilgi alma hakkı, anayasadan kaynaklanan temel haktır. Medya, görevini yapmaktadır.

Kaldı ki, medyanın tek ayıbı, varsın, bu olsun. Esası bırakıp usul üzerine hüküm inşa etmenin, akli açıklaması var mıdır? Belgenin içeriği daha vahim değil mi?

Karargahta; AK Parti içindeki ajanların harekete geçirilmesi, hükümete karşı irtica söyleminin güçlendirilmesi, Ergenekon sanığı subaylara sahip çıkılması, milliyetçi parti tabanlarının genişletilmesi, Kurtlar Vadisi’ne müdahale edilmesi ve Gülen cemaatinin yıpratılması gibi hedeflerle işlenmiş bir plan, en büyük ayıp değil mi?

Daha da ötesi, suç sayılmaz mı?

Nitekim, planın uygulamaya konduğuna dair güçlü emareler var. Gelin şu sorulara cevap bulalım: Kurtlar Vadisi’nin konsepti değişmedi mi? AK Parti içindeki ajanlar harekete geçmedi mi? Emniyetteki operasyonlar nasıl tetiklendi? Cemaate yönelik yıpratıcı yayınlar nasıl yoğunlaştı? Milliyetçi-Ulusalcı akımlar gazlanmıyor mu?

Şimdi... Sayın Paşam, gelin açık açık konuşalım. Kızmadan, darılmadan...

Eğer Genelkurmay karargahında böyle bir plan hazırlanmış ve belge orijinalse, iki türlü yorumlanabilir; 1-Genelkurmay başkanının haberi yoktur, 2-Genelkurmay başkanının bilgisi dahilinde hazırlanmıştır.

İki yorum da vahimdir. İlkinde karargahına sahip olamayan kudretsiz bir general, diğerinde suç işlemiş bir general fotoğrafı çıkar.

Üçüncü yol varsa, buyurun...

Şamil Tayyar..STAR
ishakyilmaz isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 10-26-2009, 12:20   #18
Kullanıcı Adı
BlueMoon
Standart
vay hainler !

bir de plan genelkurmayda açıklanmadı dediler

kendileri de yalan söylemiş oldu kamuoyuna...
BlueMoon isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 10-26-2009, 14:47   #19
Kullanıcı Adı
ishakyilmaz
Standart
"Eylem Planı"nda sıcak gelişme

İstanbul Cumhuriyet Savcılığı mektupta adı geçen 6 asker ifade vermeye çağırıldı ve 35 bilgisayarı Genelkurmay'dan istedi.
ishakyilmaz isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 10-26-2009, 16:40   #20
Kullanıcı Adı
ishakyilmaz
Standart


İrtica ile Mücadele Eylem Planı'nın orijinalini Ergenekon savcılarına ileten subayın, Türkiye'de taşları yerinden oynatacak ihbar mektubuna ulaşıldı.

CUNTACI SUBAYLAR HALEN iŞBAŞINDA

Sayın Savcım, Kuşaklar boyu TSK'ya hizmet etmiş bir aileye sahip olmaktan onur duyan bir subayım. Son dönemde TSK'nın tarihinde hiç olmadığı kadar itibar kaydına uğraması, beni ve benim gibi vatanını ve milletini seven bir çok silah arkadaşımı son derece rahatsız etmiştir. Dosta güven, düşmana korku vermiş ordumuzun kendi milleti nazarında güven kaybediyor olması çok acı bir durumdur. Kendi milletine karşı psikolojik harekat yapan, toplumu bölen ve toplumun değerlerini karşısına alan bir TSK'nın hayal edilmesi mümkün olmadığı nasıl bir gerçekse, TSK'nın tamamının böyle olmadığı da bir gerçektir.

İHBAR MEKTUBUNUN TAM METNİ İÇİN TIKLAYIN

HALKA PSİKOLOJİK HAREKÂT

Maalesef, önceleri doğru ve gerekli olduğuna inandığım ancak şu an içinde bulunmaktan büyük pişmanlık duyduğum, sadece 3'üncü dünya ülkelerine özgü bir şekilde kendi vatandaşına "psikolojik harekat" uygulayan ve bunun adına da "bilgilendirme faaliyeti" şeklinde masum ve haklı görünen bir maske uyduran bir cunta oluşumunda birçok arkadaşımla birlikte görev aldım. Bu oluşum ilk başta gayet haklı gerekçelerle kurulan ve gerçek görevi düşmana karşı psikolojik harekat uygulamak olan Psikolojik Harekat Daire Başkanlığı'nı kendine maşa olarak kullanıyordu. Bu güzide kurumun imkan ve kabiliyetlerinden yararlanılarak devletin vali, kaymakam, savcı, hakim gibi önemli kadrolarında görevli personeli de dahil olmak üzere insanlarımız haklarında oluşturulan 'Bilgi Fişi' adı verilen belgelerle tek tek fişlendi. Cunta yapılanmasının organize ettiği yasal dayanağı bulunmayan faaliyetlerin kamuoyuna yansıması sonucu kurumumuz yıprandı, adı "Bilgi Destek Daire Başkanlığı" olarak değiştirilmek zorunda kalındı ve görev alanı daraltıldı
ishakyilmaz isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim
dursun çiçek, dursun çiçek ifade


Konuyu Toplam 8 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 8 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
webmaster blog çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi