12-13-2012, 02:12 | #1 |
Akit Yazarından Cübbeli!ye "yeter daha fazla saçmalamayın"
http://www.habervaktim.com/yazar/ali...niz-56386.html
Alim zat ile bir embesilin hikâyesini bilir misiniz? Eskiden yazıya başlarken bir "fıkra" veya "hikâye" anlatırdım... Ama, son zamanlarda "ciddi konular" o kadar ağır bastı ki; ne "fıkra" geliyor aklıma, ne de "hikâye!" İşin doğrusu; "Tam yerine rast gelen" fıkra veya hikâye de gelmiyor, eskisi gibi!.. Her neyse; Bugün, "günün mânâ ve ehemmi-yeti"ne binaen bir hikâye anlatalım... ZİNDANDA TEBLİĞ! Efendim; Bir zamanlar, ülkenin birinde "manevi rütbesi yüksek bir zat" yaşarmış... Siz, ona ister "tarikat şeyhi" deyin, isterse "hocaefendi" veya "medrese"de bir alim... İşte bu alim ve fazıl zat, bir gün "iftira"ya kurban gider ve "zindan"a atılır... "Hay Allahım, ne günah işledim de başıma bunlar geldi?" diyerek kendini sorgulamaya başlamışken, atıldığı "karanlık zindan"a gözleri alışınca, bir de bakar ki; zindanın bir köşesinde "biri daha" vardır. O zaman, bu "cezalandırma"nın, aslında bir "mükâfat" olabileceğini düşünür. Öyle ya; Zindandaki bir kişiye "tebliğ"de bulunacak, onu "irşad" edecek ve "İslâm'la şereflenmesi"ne vesile olacaktır. Bu ümit ve şevkle; "Zindan arkadaşı"nı dizinin dibine oturtur ve başlar muhabbete... "Din" ile "diyanet" ile uzaktan yakından ilgisi olmayan, lâf aramızda biraz da "ahmak ve ebleh" olan kişiye, hemen her gün "farklı bir dini konu"dan bahseder... "Ahlâk"tı, "haram"dı, "helâl"di, "zikir"di, "şükür"dü, "ana-babaya saygı"ydı filân derken, her şeyi anlatır. Anlattığı her konunun sonunda da, sorar zindan arkadaşına; "Anladın mı?.. Eğer anlamadıysan söyle, üşenmem, yeniden anlatırım!" O zat; "Anladım" der... Hem zaten, anlatılan konularla o kadar "ilgili"dir ki; gözlerini "mübarek zatın yüzünden" ayıramaz!.. Onun önünde her gün diz çökmekte, gözlerini o zatın yüzünden ayırmamakta ve anlattıklarını da "can kulağı" ile dinlemektedir!.. Böyle böyle; aradan günler ve hatta haftalar geçer... Onun bu halini gören mübarek zat; "Tamam" der, "Bu adam, yüzüme bu kadar dikkatli baktığına ve anlattıklarımı da bu kadar can kulağı ile dinlediğine göre, epey mesafe katetmiş olmalı!" Bu düşünceyle, aldığı mesafeyi "test" etmek ister. "Gel bakalım der; "Anlat bakalım, neler anladığını!" Zindandaki zat; "Şunu anladım" der; "Haftalardır yüzüne bakıyorum... Seyrek sakallarına bakıp, seni birine benzetmeye çalışıyorum... Sonunda çıkardım işte... Benim, köyde bir keçim vardı!.. Onun çenesinde de, seninki gibi sakallar vardı!!!... Sana baktıkça, ona bakmış gibi oluyorum!!!" NE SÖYLERSEN SÖYLE! Hikâye bu kadar... Biliyorum, soracaksınız; "Hikâyeyi anladık da, bu yazının ana fikri ne, ne demek istiyorsun?" Hikâyeden de anladığınız gibi; Haftalar süren "tebliğ amaçlı sohbet-ler"in gelip dayandığı nokta, "köydeki keçi"den ibarettir... Bir aşk derecesinde mübarek zatın yüzüne bakan ve onu "can kulağı" ile dinliyor görünen zat, meğer onun "seyrek sakal"ına bakarken, "köydeki keçisini" hâyâl etmektedir!.. Hikâyeden çıkarılacak "ders" şudur: Senin ağzından çıkan söz, birileri tarafından "son derece dikkatli" ve "can kulağı" ile dinleniyorsa, sanma ki, o birileri bir şeyler anlıyor!.. Senin ağzından çıkan söz veya fıkra, birilerini "kahkaha"ya boğuyorsa, ya da gülmekten yerlere yatıyorlarsa, bil ki onlar "fıkra"ya değil, "senin komikliğine" gülüyorlardır. Hasılı kelâm; "Ahmak"lara, "aptal"lara, "embesil"le-re, "ebleh"lere, "gerzek"lere ve dahi "dunkof"lara "tebliğ" yapılmaz... Onlar, "ümitsiz vak'a"dırlar!.. Doktorların "ne yerse yesin!" dediği bu tiplere, ne söylersen söyle!.. Çünkü onlar; "Kıl"dan, "tüy"den başka bir şeyden anlamazlar... "Tez"leri olmadığı için, "bez"lerle uğraşırlar!.. Sen, onlara "tebliğ" yapayım derken, hoşlarına gidecek "fıkra"lar anlatır ve hatta "futbol" dünyasına bile girersin ama, onlar seni makaraya alır, "maskara"ya çevirir... Kısacası seninle eğlenirler!.. Sen, "İslâm'ı sevdiriyorum" der, "şar-kı"lar söyler, söylenen şarkılarda parmaklarını şıkırdatır ve hatta "dans" edersin ama, onların gözünde "saray soytarısı" olmaktan öteye gidemezsin!.. O halde ne yapacaksın?.. Yapacağın şu; Ya bu işlerden vazgeçecek, "şov-men"liği bırakacak "kendi işine" döneceksin, ya da "son kullanma tarihin gelinceye" kadar, "medyanın maskarası" olmaya devam edeceksin!.. Bunun, başka yolu yok!.. "Kullanıldığını" anlamamakta ısrar edersen; "müzik"ti, "spor"du derken, bir de bakmışsın "kadın programları"na "meze" pardon "malzeme" olmuşsun!.. Oradan da; "Şöhretler mezarlığı"na!.. BU, BENİM DİNİM Mİ? "Hikâyenin anafikri"ni böylece izah ettikten sonra, gelelim günümüze... Başbakan Tayyip Erdoğan, ekrandaki "Muhteşem Yüzyıl" dizisine ateş püskürüp; "Bizim böyle bir ecdadımız yok, biz böyle bir Kanuni tanımıyoruz" dedi ya; ekranlardaki veya gazetelerdeki "dini tartışmalar"a bakıp, ben de diyorum ki; "Bizim, böyle bir dinimiz yok!" Şu hâle bakın; Adamlar ve madamlar, oturmuşlar "Muhteşem Yüzyıl" üzerine "muhteşem bir tartışma" yapıyorlar... Söylediklerini "muhteşem bir üzüntü" ile izledim, saçımı-başımı yoldum... Adam, Muhteşem Yüzyıl'a çakmak" için, bir başka kanaldaki "Osmanlı" dizisinden örnek verip, diyor ki; "Oradaki kadınlar, Osmanlı'nın dini inancına daha uygun giyiniyorlar!" Muhteşem bir saçmalama!.. Be adam, o dizideki kadınlar, evet biraz daha "usturuplu" giyiniyorlar ama, oradaki "öpüşme" sahnesini ne yapacağız?.. Öyle bir "ateşli öpüşme" sahnesiymiş ki, "provası" için bile, "buz gibi göl"ün içinde "tam 5 saat" uğraşmışlar, iyi mi?!?.. Bu mu bizim dizimiz?.. Bu mu bizim dinimiz?.. Bu mu Osmanlı'nın din anlayışı?.. Yeter!.. Daha fazla saçmalamayın!.. http://www.habervaktim.com/yazar/ali...niz-56386.ht Ne eklenir ki
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
12-13-2012, 02:24 | #2 | |
Alıntı:
Daha ne eklenebilir ki? Burada eklenebilecek olan şu Cübbeli Hapishaneden çıktığından Beri AZİZ YILDIRIM muhabbeti yapıyor. Onun şöhretiyle şöhretlenmeye çalışıyor Yani Cübbeli bu konuda tamamen safiyane farkında olmadan bu tür olaylara sebep oluyor durumunda değil.. Aziz Yıldırım'ın buna ihtiyacı olmadığı için Cübbeli ile ilgili konuşmuyor. |
||
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|