AK Gençliğin Buluşma Noktası
Yeni Şafak , Akit ve Milat "Yeni Şafak" ve "Vakit" Gazetesi köşe yazıları / Vakit'ten Hafızalardan Silinmeyen Habercilik Başarıları..



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 05-10-2009, 22:52   #11
Kullanıcı Adı
FarukARSLAN.
Standart
Akşam Gazetesi'nden yalan haberciliğe devam!



28 Şubat sürecinde halktan büyük ilgi gören kasetleri medya tarafından makaslanıp montajlanarak hakkında soruşturma açılmasına sebep olunan İmdat Kaya, 7 Nisan 2004 tarihinden bu yana Türkiye'de yaşıyor.



Akşam gazetesi, büyük bir yalana imza attı. 7 Nisan 2004 tarihinden beri Türkiye’de yaşayan İmdat Kaya Hocaefendi’nin Amerika’da olduğunu ve yurda dönmek için Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan yardım istediğini yazdı.

Gazetemiz, Akşam gazetesinin Amerika’da olduğunu öne sürdüğü İmdat Kaya Hocaefendi’ye ulaştı. Vakit’e konuşan İmdat Kaya Hocaefendi, “Bu haberin tamamı yalan. Ben Türkiye’ye geleli 3.5 sene oldu. 7 Nisan 2004 tarihinde Türkiye’ye geldim. Hakkımdaki davaların tamamı sonuçlandı. Benim hakkımda yalan ve düzmece haber yapan Akşam gazetesi yöneticileri hakkında maddi ve manevi dava açacağım. Akşam gazetesi, benim aramadı, bu nasıl habercilik. Bu tamamen masa başı haber. Benim Amerika'da olduğumu ispat edemezlerse, kendilerini namussuz, alçak, şerefsiz, ahlaksız ve müfteri ilan edeceğim” dedi.


Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Serdar Turgut’a, İmdat Kaya’nın 3.5 senedir Türkiye’de olduğunu ve kendisinin suçlanmasına rağmen aranmadığını hatırlattık.

Serdar Turgut, muhabirimizin, “Bu doğru habercilik mi? Suçlanan kişinin görüşünü almadan haber yapmak doğru mu?” sorusuna, “Onlara girmeyelim hakikaten. Teşekkür ederim” diyerek telefonu kapadı.

İSPATLAMA ÇAĞRISINA NASIL CEVAP VERDİ?

Akşam gazetesi muhabiri ise, haber hazırlarken İmdat Kaya ile görüşmediğini itiraf etti. Ertürk, İmdat Kaya’nın, “Benim Amerika'da olduğumu ispat edemezlerse, kendilerini namussuz ve müfteri ilan edeceğim” şeklindeki açıklamasına ise, “Telefonunu verir misiniz, ben de ulaşayım…” dedi.

Akşam gazetesi muhabirinin sorularımıza verdiği cevaplar şöyle:

- İmdat Kaya’nın Amerika’da olduğunu ve Türkiye’ye gelmek istediğini manşete taşımışsınız. İmdat Kaya, 7 Nisan 2004 tarihinden bugüne Türkiye’de ve yargılandığı hiçbir dava yok. Buna rağmen nasıl haber yaptınız?

Emre Kahyaoğlu, Başbakanla görüştükten sonra kendisiyle görüştüm. Kendisi bana söyledi.

- Şimdi ben de ‘Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün arkadaşıyım, temsilcisiyim, okul arkadaşıyım’ desem, bana inanacak mısınız?

(…)

- İmdat Kaya Hocaefendi’ye ulaştınız mı?

Hayır. İmdat Kaya’ya ulaşmadım ama Emre Kahyaoğlu Bey’in dediklerine inandım. Yalan söyleyecek hali yoktu herhalde.

- Vallahi yalan söylemiş…

İmdat Kaya’ya ulaşabilecek miyiz?

- Ben kendisine ulaştım. Kendisi size maddi ve manevi tazminat davası açacağını söyledi. “Benim Amerika'da olduğumu ispat edemezlerse, kendilerini namussuz ve müfteri ilan edeceğim” dedi.

Telefonunu verir misiniz, ben de ulaşayım…

- Kendisi size güvenmiyor ve konuşmayacağını, mahkemede hesaplaşacağını söyledi.

Anladım, anladım. Biz de kendisine ulaşmak isteriz tabii.

- Neden haberi yapmadan suçladığınız kişiye ulaşmak istemediniz?

Bu kişi (Emre Kahyaoğlu) Başbakanla görüştü, yanında gazeteciler de vardı. Dediğine inandık Kahyaoğlu’nun.

- Emre Kahyaoğlu kim? Siz tanıyor musunuz. İmdat Kaya ise bilinen ve tanınan biri…

Bu kişi ile görüşmeyi haberleştirdik.

- İmdat Kaya’yı aramanız gerekmez miydi? Bu doğru habercilik mi?

Varsa telefonu seviniriz. Ben de kulaklarımla duyayım. Bu yaptığım habercilik. İmdat Kaya ve avukatlarına ulaşmama yardımcı olursanız sevinirim.

- Habercilikte suçlanan kişiye (konuşsun ya da konuşmasın) ulaşmak gerekmez mi?

Başbakanla görüşen kişiden doğrudan demeç aldık. Araştırdık, soruşturduk. Söyledi işte.

- Gazeteciler işletilemez mi? Komik duruma düşmez mi? Örneğin Yeniyüzyıl gazetesi muhabiri Haki Okutucu’yu bir arkadaşı işletmiş ve ‘Fethullah Gülen evleniyor’ demişti. Muhabir bu bilgiyi araştırmadan haberleştirmiş ve manşet olmuştu. Yalan haberin ardından bir sürü dava açıldı, Haki Okutucu gazeteden atılmıştı… Belki İmdat Kaya ile görüşseydiniz, bu haber bile olmazdı…

Anladım. Teşekkür ediyorum.

/ Vakit
4 Ekim 2007

Konu FarukARSLAN. tarafından (08-24-2009 Saat 02:03 ) değiştirilmiştir..
FarukARSLAN. isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-14-2009, 15:23   #12
Kullanıcı Adı
Necip Fazıl
Standart
Kendini asma, cevap ver!

Eşinin sık sık Brezilya'ya gittiği iddialarının ETÖ iddianamesine girmesinin ardından TV ekranlarından “Evlendikten sonra biri çıkıp karımın tek başına yurt dışına çıktığını ispat ederse intihar ederim” diyen Uğur Dündar'a; eşinin kendisi yanında olmadan defalarca yurtdışına gittiği yönündeki tarihleri sorduk... Dündar, detaylı açıklama yapmak yerine, asistanı aracılığı ile kaçamak cevaplar verdi.




Ergenekon soruşturmasına yönelik 2. iddianamede karısının Brezilya'ya gittiğine dair iddiaların yer alması üzerine sunuculuk yaptığı televizyonda savcıları eleştirip “Evlendikten sonra biri çıkıp karımın tek başına yurt dışına çıktığını ispat ederse intihar ederim” diyerek şov yapan Uğur Dündar'ın doğru söylemediği belirlendi. Uğur Dündar'ın manken eşi Yasemin Baradan (Jasmin Mroz)'ın yanında Uğur Dündar olmadan defalarca yurt dışına çıktığı belirlendi.

66 yaşında olan Uğur Dündar, kendisinden 28 yaş küçük olan 1971 doğumlu eşi Yasemin Baradan ile ilgili bazı iddiaların yer alması üzerine haber sunduğu televizyon kanalında Ergenekon iddianamesini hazırlayan savcılara ateş püskürmüş ve “Biri evlendikten sonra karımın tek başına yurt dışına çıktığını ispat ederse intihar ederim” demişti. Yasemin Baradan'ın, Uğur Dündar ile 30 Ekim 1993 tarihinde evlendikten sonra, yanında Dündar olmadan defalarca yurt dışına çıktığı belirlendi.
Vakit'in ele geçirdiği belgelere göre Yasemin Baradan, Uğur Dündar ile evlendikten sonra 031538 ve 760065 nolu pasaportlar ile birçok defa yanında Uğur Dündar olmadan yurt dışına çıktı.

YASEMİN BARADAN'IN DÜNDAR OLMADAN YURT DIŞINA ÇIKTIĞI TARİHLER
Vakit'in ortaya çıkardığı bilgilere göre Yasemin Baradan ile Uğur Dündar'ın, evlendikten sonra ilk yurt dışı seyahatlerini 22 Aralık 1993 tarihinde beraber yaptığı görülüyor. Uğur Dündar'la evlendikten sonra Yasemin Baradan'ın yanında kocası olmadan yurt dışına yaptığı ilk seyahatin ise 31 Ağustos 1995 tarihinde gerçekleştiği görülüyor.

BARADAN'LA İLGİLİ İDDİALAR ERGENEKON'A BÖYLE YANSIMIŞTI
Bilindiği gibi 2. Ergenekon iddianamesinde İlhami Yangın isimli şahıstan Akşam Gazetesi yazarı Gülay Kömürcü'ye gönderilen, Kömürcü'den de Turhan Çömez'e aksettirilen bir elektronik postada Uğur Dündar ile eşi hakkında bazı iddialar yer almıştı. Gülay Kömürcü'ye gönderilen mailde Uğur Dündar'ın eşi Yasemin Baradan'ın sık sık Brezilya'ya gittiği ve birtakım fotoğraflar olduğu öne sürüldü.

İŞTE DÜNDAR'IN CANLI YAYINDAKİ O SÖZLERİ
Bu bilgilerin iddianamede yer alması üzerine ise Uğur Dündar canlı yayında savcıları sert bir dille eleştirmiş, “Benim eşim evlendikten sonra hiçbir zaman tek başına yurt dışına çıkmadığı gibi hayatında Brezilya'ya gitmedi. Evliliğimiz döneminde Brezilya'ya gittiğini biri çıksın ispat etsin. Ben şu dakikada görevimi bırakacağım. Hatta intihar bile ederim. Bu namus meselesi” ifadelerini kullanmıştı.

YASEMİN HANIM LATİN AMERİKA HAYRANIYMIŞ
Canlı yayında eşinin tek başına yurt dışına çıkmadığını iddia eden Uğur Dündar, eşi ve ailesiyle ilgili 13.06.2004 tarihli Hürriyet'te Ayşe Arman'a verdiği bir röportajda eşinin Latin Amerika kültürüne olan ilgi ve sevgisini dile getirmişti.

DÜNDAR CEVAP VERMEDİ, YERİNE ASİSTANI KONUŞTU
Sorularımıza cevap vermeyen Uğur Dündar, kim olduğu tarafımızca bilinmeyen ve asistanı olduğunu iddia eden Türkan Aydınlı aracılığı ile sorularımıza cevaben yolladığı metinde şu satırlara yer verdi: “Anlaşılan birileri sizi fena halde işletiyor! Ben Sayın Uğur Dündar'a 1992 yılından bu yana asistanlık yapmaktayım. Yasemin hanım'ın yurt dışına çıkışlarında -bir zorunluluk olmamakla birlikte- yanında mutlaka eşi veya annesi, ya da çok yakın bir akrabası bulunmuştur. Yakın akrabalarının soyadları tutmadığı için, güvendiğiniz kaynaklar(!) bu gerçeği görememişler! Haberinizi yanlış bilgiler üzerine oluşturduğunuzu bir kez daha belirterek uyarıyor, aile namus ve şerefine iftirada ısrar edilmesi halinde sayın Uğur Dündar'ın her türlü yasal girişimde bulunacağını bilmenizi rica ediyoruz.”

İşte Yasemin Baradan'ın yanında kocası Uğur Dündar olmadan yurt dışına çıkış yaptığı seyahatlerin tarihleri:

Çıkış: Giriş: Havaalanı:
31.8.1995 19.11.1995 Atatürk Havaalanı
09.03.1997 11.03.1997 Atatürk Havaalanı
27.03.1997 31.03.1997 Atatürk Havaalanı
27.11.1997 01.12.1997 Atatürk Havaalanı
14.01.1998 13.03.1998 Atatürk Havaalanı
21.06.1998 02.07.1998 Atatürk Havaalanı
27.08.1998 29.08.1998 Atatürk Havaalanı
30.09.1998 02.10.1998 Atatürk Havaalanı
12.04.1999 25.04.1999 Atatürk Havaalanı
03.01.2004 24.04.2005 Atatürk Havaalanı
07.03.2006 16.04.2006 Atatürk Havaalanı
26.04.2007 05.09.2007 Atatürk Havaalanı
10.01.2009 12.01.2009 Atatürk Havaalanı


VAKİT

Konu FarukARSLAN. tarafından (06-05-2009 Saat 15:56 ) değiştirilmiştir..
Necip Fazıl isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-14-2009, 15:42   #13
Kullanıcı Adı
FarukARSLAN.
Standart
VAKİT'TEN AYDIN DOĞAN'A :




Gazetemizi `din istismarcısı´ olarak suçlayan Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Doğan `porno yayın yapmak´tan mahkum olmuştu.

Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Aydın Doğan’ın sahibi olduğu Tempo Dergisi’ni, “akla hayale gelmez cinsi sapıklıkları görüntüleyen fotoğraflar” yayınlamaktan mahkum etmiş ve ceza Aydın Doğan’ın siciline geçmişti.

SAVCILIK DAVA AÇTI

CNN Türk, Kanal D, Hürriyet, Milliyet, Radikal, Posta ve daha birçok yayın organının patronu olan Aydın Doğan’ın sahibi olduğu Tempo dergisinin 14 Şubat 1996 tarih ve 7 sayılı nüshasında, “tümü porno nitelikte seksi görüntüleyen fotoğraflar” ile “pornografik düzeyde yazılar” yayınlaması üzerine Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı tarafından dava açıldı.

Aydın Doğan’ın işyerlerine yapılan tebligatlara rağmen açılan davanın hiçbir duruşmasına katılmayan medya patronu Aydın Doğan, sonunda Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından 1996/344 esas sayılı dosyadan Türk Ceza Kanunu’nun 426. maddesine aykırı davrandığından “suçlu” bulundu. Mahkeme Aydın Doğan’ı 1 milyar 867 milyon 590 bin lira ağır para cezasına mahkum etti.



BENZER DAVASI ÇOK!

Davayı karara bağlayan hakim, Aydın Doğan hakkında aynı mahkemede çok sayıda benzer dava olduğu için verdiği cezayı ertelemedi ve herhangi bir ceza indiriminde de bulunulmasına gerek görmedi.

Karar Aydın Doğan’ın avukatları tarafından temyiz edildi. Dosyayı yeniden inceleyen Yargıtay 5. Ceza Dairesi, kararda herhangi bir hukuka aykırılık olmadığına karar verdi ve Aydın Doğan’ın cezasını 1998 yılında onayarak kesinleştirdi.

“Porno yayıncılık” suçundan mahkum olan Aydın Doğan’ın bu cezası adli siciline işlendi ve Doğan, para cezasını 1999 yılında ödeyerek cezanın infaz edilmesini sağladı.


BAŞTAN SONA PORNO

1997/1638 nolu mahkeme kararında şöyle denildi: Derginin baştan sona çıplak kadın-erkek fotoğrafları ile dolu olup, bu fotoğrafların tümü porno nitelikte olduğu, cinsel uzuvları görünen... Seks yapan (...) ilişkiler sergileyen kadın fotoğrafları, kadın-erkek cinsi münasebetlerini görüntüleyen fotoğraflar bulunmakla, çeşitli cinsel hareketleri pornografik düzeyde anlatan ve sergileyen yazılar olduğu görülmektedir. Bu anlatımlar halkın ar ve haya duygularını incitici, cinsel arzuları istismar ve tahrik edici nitelikte olup, argo ve edep dışı kelimelerle dolu olduğu anlaşılmaktadır.”


Firikikçi patron

Aydın Doğan, gazetelerinde çıplak kadın resmi kullanılmasını savunmuş ve “Son zamanlarda Atatürk kadını çok kapalı kaldı. Biraz da frikiki falan olsun diyordum” demişti. Aydın Doğan’ın, 9 Eylül 2002 tarihinde Zaman Gazetesi’nde yer alan açıklamaları aynen şöyle:

-TBMM’de porno yayıncılıkla ilgili suçlamaları cevaplandırırken, müstehcenliğe karşı olduğunuzu söylüyorsunuz. Gazetelerinizde ve ekranlarda müstehcenliğin sergilenmeye devam ettiğini düşünen bazı okurlar ve seyircilerin merakını tatmin için soracağım. Mesela, Hürriyet’in arka sayfasında mutlaka haber değeri taşımayan bir çıplak kadın resmi oluyor. Bu hoşunuza gidiyor mu?

- Aşırıya kaçmamak kaydıyla. Milliyet Gazetesi’nde derdim ki Doğan Heper’e, “Her gün birinci sayfada güzel bir kadın görmek istiyorum.” Ama çok apaçık olmayan bir resim olmasını isterdim. Hatta, işte Atatürk kadını falan derdim. Son zamanlarda Atatürk kadını çok kapalı kaldı. Biraz da frikiki falan olsun diyordum.
-Niye peki “kadını” kullanıyorsunuz?


Bu görsel bir şeydir. Ben birinci sayfasında güzel kadın olan bir gazeteye daha çok bakarım. Benim yanımda şimdi bıyıklı, ter kokan bir adam mı olsun, senin gibi güzel bir hanım mı olsun?

-Aman efendim, benim frikikim yoktur, frikik istiyorsanız.

(Gülüyor) Ama bakar erkekler. E kadınlar da daha güzel bir kadına daha çok bakar. Ölçüsünü iyi koymak kaydıyla, bunun bence hiç yadırganacak tarafı yok.


-Arka sayfa güzellerinin ölçüsü iyi yani?...


Arka sayfada da onları Hürriyet bir gelenek haline getirmiş, okurlar da benimsemiş ki, Hürriyet bu kadar başarılı. Ben geldim onu kucağımda buldum. Devam etmesinde bir sakınca görmüyorum.


“BAKAN DEĞİL, MİLİTAN!”

Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Doğan’ın sahibi olduğu Hürriyet gazetesinde Adalet Eski Bakanı Şevket Kazan’a ağır hakaretlerde bulunduğu ortaya çıktı. Hürriyet gazetesi, Şevket Kazan hakkında, “Bakan değil, militan..” demiş ve “İn, yoksa indiririz..” tehditvari manşet haber yapmış. Hürriyet gazetesinin 17 Şubat 1997 tarihli manşet haberinde, Adalet Eski Bakanı Kazan’ın Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız’ı cezaevinde ziyaretini eleştirmiş ve “Bakan değil, militan..” denilmişti. Hürriyet gazetesi, Kudüs Gecesi sanıklarının ziyaretini, “İn, yoksa indiririz..” başlıklı haberle sunmuştu.

/ VAKİT
23 Ocak 2008 Perşembe

Konu FarukARSLAN. tarafından (05-14-2009 Saat 16:03 ) değiştirilmiştir..
FarukARSLAN. isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-17-2009, 13:21   #14
Kullanıcı Adı
FarukARSLAN.
Standart SEV de mason kuruluşu çıktı!
SEV de mason kuruluşu çıktı!


Ergenekon davası kapsamında aranan ve ABD'de olduğu belirlenen Çağdaş Eğitim Vakfı (ÇEV) Başkanı Gülsever Yaşer ile tutuksuz sanık emekli Orgeneral Şener Eruygur'un mütevelli heyetinde bulunduğu Sağlık ve Eğitim Vakfı (SEV), Türkiye Büyük Locası kayıtlarında “Loca kuruluşu” olarak geçiyor. SEV, Ergenekon iddianamesinde de ADD, ÇYDD ve ÇEV ile birlikte eylem birliği içinde gösteriliyor. Daha önce de SEV, ÇYDD ve ÇEV'in Dünya Kiliseler Birliği'nden yüklü miktarda maddi yardım gördükleri ve Protestan misyonerliği ile olan ilişkileri MİT raporuyla ortaya çıktı.

FİNANSÖR MASON LOCALARI

Türkiye Büyük Locası'nın Mimar Sinan dergisinde yayınlanan ve Loca'nın internet sitesinde de yer alan 2008 yılı faaliyet raporunda, “Loca'nın kurduğu kurumlar” olarak şu ifadeler yer alıyor: “Sağlık ve Eğitim Vakfı (SEV), Cüzamla Mücadele Cemiyeti, Yoksul ve Hasta Öğrencilere Yardım Vakfı geçmişte veya günümüzde Türkiye Büyük Locası'nın kurmuş olduğu yardım amaçlı vakıflardır.”

“ATATÜRKÇÜ Ö
ĞRENCİLERE BURS VERİYORUZ”

Loca'nın raporunda SEV ve diğer bağlı kuruluşlar aracılığıyla yapılan faaliyetler şöyle özetleniyor: “Türkiye Büyük Locası Atatürkçü öğrencilere burs vermektedir. Ülkemizde eksik olmayan doğal afetlerde, Türkiye Büyük Locası her defasında insanlık görevini aynî ve nakdî yardım şeklinde yerine getirmiştir. Türkiye Büyük Locası'nın 100. yılı 2009'da kutlanacaktır, o tarihe yetişecek yeni sosyal projeler üzerinde çalışılmaktadır. Yukarıda sayılanların dışında, Localar bireysel olarak muhtelif yardımlar yapmaktadır. Cumhuriyet Bayramı ile onu izleyen Atatürk Haftasında, Atatürk, demokrasi ve laiklik konularında konferanslar verilmekte, halka açık paneller tertip edilmektedir. 16 Aralık Türkiye Büyük Locası'nın kuruluş günü kutlamaları çerçevesinde, halka açık panellerle konserler tertip edilmektedir.

CYDD-ÇEV-SEV'LE İLGİLİ MİT RAPORU


ÇEV ve ÇYDD'nin faaliyetleri ile ilgili MİT raporu ilk olarak, 2005 yılında ‘misyonerlik' haberi yapan Üsküdar Gazetesi'nin sahibi Adnan Odabaş'ın davalık olmasıyla gündeme gelmişti. Türkiye'de Protestan Misyonerliği yapan ve Türkan Saylan'la işbirliği yaptığı ileri sürülen Sağlık Eğitim Vakfı (SEV) haberle ilgili Üsküdar Adliyesi'nde tazminat davası açtı. Dava sürerken Odabaş, SEV'in Dünya Kiliseler Birliği'ne bağlı Amerikan Board ile ilişkili olduğunu ve Türkiye'de faaliyet gösterdiğini savundu. Bu iddialar üzerine Üsküdar 4. Asliye Hukuk Mahkemesi, MİT'ten bilgi istedi. 2 Mayıs 2005 tarihinde mahkemeye cevap gönderen MİT, Odabaş'ın iddialarını doğruladı. MİT'in verdiği bilgileri değerlendiren mahkeme, SEV'in tazminat talebini reddetti.


/ VAKİT
17 Mayıs 09
FarukARSLAN. isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-24-2009, 20:54   #15
Kullanıcı Adı
FarukARSLAN.
Standart Sahte profesör!
Sahte profesör!


Laikçi kesimin ve kartel medyasının ‘profesör' diye lanse ettiği, "türban Sümerlerde fahişeler takardı" diyen Muazzez İlmiye Çığ'ın değil profesör, doktor bile olmadığı ortaya çıktı. Vakit'e itirafta bulunan Çığ, “Ben profesör değilim. Bana zorla bu unvanı takıyorlar. Ben müzede uzman olarak çalıştım” dedi.
Masonlar Locası tarafından inançlı kesimlere ve özellikle başörtülülere yönelik bir hakaret ve iftira kampanyası amaçlı bir “proje” olarak devreye sokulan Muazzez İlmiye Çığ olayının gerçek yüzü aralanmaya başlandı. Masonlar Locası'nda verdiği derslerde “Sümerolog Profesör” olarak takdim edilen ve daha sonra laikçi kesim ve kartel medyası tarafından kamuoyuna bu sıfatla lanse edilen Çığ'ın değil profesör, doktor bile olmadığı, Sümeroloji bölümünün kapısından dahi geçmediği ortaya çıkarken, ülkenin gerçek Sümerologları bu duruma isyan ediyor.

“İLMİYE PROFESÖR VE SÜMEROLOG İSE, BİZ NE OLUYORUZ?”

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Dekanlığı ve Sümeroloji Bölüm Başkanlığı yetkilileri, bu konuda defalarca basın-yayın organlarını uyardıklarını, ancak ısrarla adı geçen kişiden “profesör” ve “Sümeroloji uzmanı” olarak bahsedildiğini söylediler. Sümeroloji Bölüm Başkanlığı kayıtlarında Muazzez İlmiye Çığ adında ne bir öğrenci kaydı, ne de doktora veya tez çalışması yapmış bir akademisyen adı mevcut. Sümeroloji Bölüm Başkanlığı ve Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'nden Vakit muhabirine konuşan etkili profesörler, “Bu araştırmalar oldukça pahalıdır ve belirli çevrelerin yardımları sonucu ancak yapılabilmektedir. Ancak ne yazık ki aynı çevreler, zaman zaman siyasi birtakım konularda akademik unvanlı kişileri kullanmak isteyebiliyor. Sümerlerde başörtüsüyle ilgili polemikte Sümeroloji Bölümü'nden hiçbir akademisyen, istenilen tarzda görüş bildirmedi. Bunun üzerine İlmiye Çığ adında bir proje devreye sokuldu. Ancak bu konu artık siyasi olmanın da dışına çıkıp, Türkiye'deki gerçek Sümerologları yok sayan bir noktaya geldi. Şayet İlmiye Çığ profesör ve Sümerolog ise, bizler neyiz?” diye sordu.

ÇIĞ İTİRAF ETTİ: BEN PROFESÖR DEĞİLİM, BANA ZORLA PROF. UNVANI KOYDULAR

Hakkındaki iddiaları sorduğumuz Muazzez İlmiye Çığ, kendisini çekemeyen bazı hocaların olduğunu belirterek, “Ne söylerlerse söylesinler. Umurumda değil. Benim yazdığım bir sürü kitap ve makale var” dedi. “Sümerelog olmadığınız, profesörlük unvanınızın olmadığı belirtiliyor?” sorusuna, “Ben Sümer dilinin etimolojisi üzerinde çalıştım. Ben profesör değilim. Bana zorla bu unvanı takıyorlar. Ben profesör olduğumu iddia etmiyorum. Ben müzede uzman olarak çalıştım. Sümeroloji alanında araştırma ve incelemelerim oldu” dedi. “İstanbul Üniversitesi'nden doktora aldığınız söyleniyor. Doktora tezinizin konusu nedir?” sorusuna ise, “Benim doktora tezim yok. Bana şeref doktorası verdiler. Hakkımda daha kim bilir neler söylerler. Ben hayatımı yaşıyorum” diye konuştu.

MASONLUK VE “İLMİYE REFORMU”

Sümeroloji değil, Hititoloji mezunu olan ve hiçbir akademik unvanı olmadığı halde pek çok gazetede “profesör” olarak lanse edilen Muazzez İlmiye Çığ, pek çok yerde konferanslar vermeye devam ediyor. Muazzez İlmiye Çığ ismini ilk meşhur eden Masonlar Locası, Muazzez İlmiye Çığ konferanslarına yeniden başladı. Konferansın duyurusunda “İlmiye Hemşire” ibaresi dikkat çekti. Yakın tarihe kadar Loca etkinliklerine katılmaları bile tartışma konusu olan kadınların yeni dönemde Locada etkin görev aldıklarının göstergesi kabul edilen bu gelişme, kısa süre önce Mason Locasında iktidar savaşını kazanan ve “ulusalcı kanat” olarak nitelendirilen Salih Evcilerli'nin “reformları” arasında sayılıyor.

İLMİYE TARİHİ KATLEDİYOR

İlmiye Çığ, Sümerler'de sadece fahişelerin örtülü olduğunu iddia ederken, Sümer dönemi tabletlerde toplumun bütün kesimlerinin örtülü olduğu gerçeğini örtbas ediyor. Çığ'ın sırf günümüzde başörtülülere hakaret için tarihi tahrif edici iddiaları Sümerologların büyük tepkisini çekiyor. Ankara'da bulunan Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde çözümlemesi yapılmış ve sergilenmekte olan kil tabletlerde o dönemin yöneticilerinin eşlerinin de dahil olmak üzere toplumun bütün katmanlarının vücutlarının tamamını örttükleri görülebiliyor. Ancak örtünmenin şekli konusunda sınıfsal farklar olduğu görülüyor. Sümer toplumunda her şey gibi örtünme biçimleri de kanunlarla belirlendiğinden, fahişelik yapanların toplumda belli olması, böylece aileye yönelik korumacı bir tedbir alınması maksadıyla kimin nasıl örtüneceği hususunda belli kıstaslar getiriliyor. Fahişelerin aynı cins kumaştan tek tip ve tek renk bir kıyafet giymeleri zorunlu hale geliyor. Bu nedenle “fahişe kıyafetinin” nasıl olması gerektiği yine kanunla belirlenmiş oluyor. İlmiye Çığ ise, sanki toplumun diğer kesimleri örtünmüyormuş gibi, sadece fahişe kıyafetiyle ilgili kısmı ön plana çıkartarak, Sümerlerde fahişe olmayan saygın kadınların adeta mini etekle gezdiği gibi bir sonuca gidiyor. Sümerologlar, böyle bir tarih okuma ve yazımının kabul edilemeyeceğini belirtirken, “Üstelik Sümerler gibi, bıraktıkları yazılı metinleri dolayısıyla hakkında neredeyse her şeyi bildiğimiz bir medeniyet, bugünkü kısır siyasi çekişmelere alet edilerek, tarih bilimi katlediliyor” diyorlar.


/ VAKİT
23 Mayıs '09

Konu FarukARSLAN. tarafından (05-24-2009 Saat 21:00 ) değiştirilmiştir..
FarukARSLAN. isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 06-05-2009, 16:01   #16
Kullanıcı Adı
FarukARSLAN.
Standart
İşte Peşkeş, İşte CHP


Türkiye-Suriye sınırındaki mayınlı arazinin temizlenmesi konusundaki tartışmalar devam ediyor. Mayınlı arazilerin temizlenmesi konusunda; “Bu toprakları İsrail'e peşkeş çekmeye niyetliyseniz referanduma gidelim” diye feryat eden CHP lideri Deniz Baykal'ın, 1996 yılında Türkiye'nin İsrail ile zoraki işbirliğine gitmesi için yapılan askeri eğitim ve işbirliği anlaşmasına göz yumduğu ortaya çıktı.


MEĞER BAYKAL PEŞKEŞE GÖZ YUMMUŞ!..

Gazze'deki İsrail vahşetinin yaşandığı dönemlerde Hamas düşmanı kesilen CHP'lilerin bugünlerde İsrail karşıtı safta yer almaları dikkat çekiyor. Türkiye-Suriye sınırındaki mayınlı arazilerin “İsrail'e peşkeş çekildiğini” ileri süren CHP lideri Deniz Baykal'ın, 23 Şubat 1996'da imzalanan ve Siyonist İsrail'e hizmet eden Türkiye-İsrail Askeri Eğitim İşbirliği Anlaşması'nın yapıldığı 52. Hükümet döneminde (30 Ekim 1995 - 6 Mart 1996) Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olduğu öğrenildi. Bugün İsrail'e karşı çıkıyormuş gibi görüntü oluşturan Baykal'ın, dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı ve İkinci Başkanı Çevik Bir ile İsrail Savunma Bakanı David İvry arasında İsrail'de imzalanan ihanet anlaşmasına itiraz etmediği ortaya çıktı.

GAZZE'Yİ HATIRLADILAR

CHP, Meclis Genel Kurulu gündemindeki Türkiye ile Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesi ve ihale işlemleri ile ilgili tasarıya sert tepki gösteriyor. Tasarıyı “Ver-kurtul” yasası olarak nitelendiren CHP, tasarının yasalaşması halinde Anayasa Mahkemesi'ne taşıyacaklarını dile getiriyor. Gazze'deki İsrail vahşetine sessiz kalan ve Filistin halkının temsilcisi Hamas'ı terörist olarak gören CHP'liler, Türkiye-Suriye sınırındaki mayınlı arazilerin temizlenmesinin gündeme gelmesi üzerine birden Gazze dostu oluverdi. CHP Muğla Milletvekili Gürol Ergin, tasarıyı Türkiye'nin Güneydoğu'sunda ikinci bir Gazze olacağını belirterek, “Bu tasarıyı yasalaştırdığınızda ülkemizde ikinci bir Gazze'yi bizzat yaratmış olacaksınız” demesi dikkat çekti.

ASIL PEŞKEŞ ASKERİ İŞBİRLİĞİ ANLAŞMALARIDIR

Kara Kuvvetleri Komutanlığı'ndan emekli Binbaşı Yakup Evirgen, Vakit'e yaptığı açıklamada, 1990'lı yıllarda Türkiye ile İsrail arasında yapılan anlaşmaların hep İsrail lehine işlediğini söyledi. 1996 yılında Türk-İsrail Askerî Eğitim ve İşbirliği Anlaşması'yla Türkiye'nin hava sahasının İsrail'e peşkeş çekildiğini söyleyen Evirgen, şunları söyledi: “Nisan 1996'da 8 adet İsrail F-16 uçağı Konya semalarında eğitim uçuşu yapmıştır. Bu tarihten itibaren eğitime ilave olarak her yıl Türk-ABD-İsrail uçaklarının katıldığı birleşik hava tatbikatları yapılmıştır. Siyasilerin geçmişte yaptıkları ile bugün yaptıkları arasında çok fark vardır. Geçmişte yaptıklarını unutan siyasiler, bugün sırf muhalefet olsun diye bazı şeylere karşı çıkıyor. Bunu anlamlı bulmuyorum. 1996 tarihli askeri eğitim ve işbirliği anlaşması asla muhalefet görmedi. Bu anlaşmalardan Türkiye lehine işleyen hiçbir şey yok. Bu anlaşmalardan Türkiye'nin ne kazandığı sorgulanmalıdır.”

İŞTE O ANLAŞMANIN İÇERİĞİ

Yıllardır Türkiye'nin aleyhine işleyen Türkiye-İsrail Askerî Eğitim ve İşbirliği Anlaşması'nın içeriği şöyle:

¥ İsrail uçaklarının eğitim amaçlı olarak Türk hava sahasını kullanması.
¥ İsrail ve Türk donanmalarının Akdeniz'de ortak tatbikat düzenlemeleri.
¥ İki ülke istihbarat birimlerinin işbirliği yapması.
¥ Ortak eğitim yapılması.
¥ Askeri eğitim alanında karşılıklı bilgi ve deneyimlerin değişimi.
¥ Askeri akademiler ve karargahlar arası karşılıklı ziyaretlerin yapılması.
¥ Savaş gemilerinin karşılıklı ziyaretler yapması
¥ Askeri, sosyal ve kültürel alanlarda bilgi ve personel değişimi ile askeri tarih, müze ve arşiv konularında işbirliği.

/ VAKİT
4 Haziran '09


FarukARSLAN. isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 06-20-2009, 18:25   #17
Kullanıcı Adı
Necip Fazıl
Standart
O komutandan AK Parti'ye ağır hakaretler

Daha önce kızının evini askerlere taşıtan, köpeğine emir eri görevlendiren Tümamiral Cem Gürdeniz'den şok sözler...


Anaların babaların evladını vatanı korumaları için gönderdiği asker ocağında süs köpeğine bakıcı yapan, kızının evini askerî araç kullanarak erlere taşıtan Tümamiral Ramazan Cem Gürdeniz'den inciler:


- Ben bir Cem Gürdeniz'im, Ben bir markayım, ben bir amiral değilim;
Kimsenin masasına meze olamam.

- Zannediyorlar ki amiraller çok bilgili, onları kültürsüz guruplarıyla baş başa bırakıyorum.
Deniz Kuvvetleri benim şanımı kullanıyor.

- Herifler beni yere atıp fırlattı bunu kabul edemem,
Gemilerimi neden vermediniz.

- Halk yaptığı hatayı anlayacak yüzde 46'lık aptal kesim ne yaptığını görecek.
Türk halkı karaktersiz ki, siz ne diyorum en büyük sorun İslamizasyon, al işte islamize ettiler. Bunlar tek şeyden anlarlar devrim. Ama şu ibne AKP mahfetti.


İLGİLİ HABER: MEHMET ÇİĞE BUNU DA YAPTIRDILAR

Necip Fazıl isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 07-23-2009, 15:26   #18
Kullanıcı Adı
FarukARSLAN.
Standart
Aydın Doğan'ı bitiren belge!
Vakit'in ele geçirdiği 3 Nisan 2009 tarihli belgede, Alman ortağı Axel Springer'e hisse satışında hile yaparak vergi kaçırdığı için 1 milyar TL ceza kesilen Doğan Grubu için, “Deniz Feneri e.V davasında bizim lehimize haberler yayınlamıştır ve kendileriyle her zaman işbirliği yapma konusunda güvenebileceğimizi göstermiştir” ifadelerine yer veriliyor.

Ortağı Axel Springer'e hisse satışında usulsüzlük yaptığı tespit edilen ve bu yüzden yaklaşık 1 milyar TL'lik ceza kesilen Doğan Yayın Holding'in, Alman iç istihbaratından sorumlu Anayasayı Koruma Teşkilatı ile işbirliği yaptığı iddia edildi. Ergenekon davasının ikinci iddianamesinde de Aydın Doğan'ın Alman istihbaratı ile olan ilişkisi medyaya yansımıştı. İddianamede SESAR Başkanı İsmail Yıldız'ın, emekli Tuğgeneral Levent Ersöz'e, “Aydın Doğan, Alman istihbaratıyla olan ilişkisinin deşifre edildiğini düşündüğü için zor durumda” şeklinde bahsetmişti. Şimdi de Aydın Doğan'la ilgili olarak Almanya istihbaratı olarak bilinen, Anayasayı Koruma Teşkilatı'nın Alman İçişleri Bakanlığı'na, “Deniz Feneri e.V. davasında bizim lehimize haberler yayınlamıştır ve bununla birlikte kendileriyle her zaman işbirliği yapma konusunda güvenebileceğimizi göstermiştir” ifadelerini içeren ilginç bir yazı gönderdiği ortaya çıktı.

“KANAL 7 VE STV DİNCİ, DOĞAN MEDYA ALMANYA YANLISI”

Vakit'in elde ettiği şok belgeye göre, 3 Nisan 2009'da Anayasayı Koruma Teşkilatı Başkanı Heinz Fromm imzasıyla Alman İçişleri Bakanlığı'na gönderilen, “Türk Medyası” başlıklı yazıda, Alman Axel Springer'in ortağı olan Doğan Yayın Grubu'na övgüler dizilirken, ‘dinci' olarak nitelendirilen Kanal 7 ve Samanyolu TV için “Deniz Feneri e.V davasında Anayasamıza aykırı haberler yayınlamışlardır” şeklinde ifadeler kullanılıyor. Aydın Doğan'la ilgili olarak İçişleri Bakanlığı'na gönderilen yazının Sol Parti (Die Linke) milletvekillerinin Doğan'a kesilen vergi cezası nedeniyle verdikleri soru önergesinden bir hafta sonra gönderilmesi ise dikkat çekiyor.
Aydın Doğan Medyası ve Alman devleti arasında ortak çalışma yapılacağı belirtilen Heinz Fromm imzalı şok yazıda şöyle deniliyor: “Aydın Doğan'ın medyası Türk halkı arasında çok sayıda okur ve seyircisi olan önemli bir ortaktır. Adı geçen Yayınevi (Doğan Grubu), Deniz Feneri e.V. davasında bizim lehimize haberler yayınlamış ve bununla birlikte kendilerine her zaman işbirliği yapma konusunda güvenebileceğimizi göstermiştir. Oysa dinci televizyon kanalları Kanal 7 ve STV Samanyolu TV, Deniz Feneri e.V. davasında Anayasamıza aykırı haberler yayınlamışlardır. Bu vesile ile Aydın Doğan Grubu ile Federal Anayasayı Koruma Teşkilatı arasında yapılan işbirliği sayesinde Almanya'da yaşayan yerli Türk halkının dini ve sosyo-politik entegrasyonunu iyileştirme amaç edilmiştir.”

AYDIN DOĞAN'IN VERGİ CEZASI ALMANYA'DA SORU ÖNERGESİNE GİRDİ

Alman iç istihbaratından sorumlu Anayasayı Koruma Teşkilatı'nın Deniz Feneri e.V davası nedeniyle Almanya'yı koruduğu için Doğan medyasını öven ve işbirliği içerisinde olunduğu belirtilen yazı, Deniz Feneri e.V davasının Alman iç istihbaratı tarafından tertiplendiğine dair iddiaları güçlendirirken, Sol Parti (Die Linke) milletvekillerinin hükümetin cevaplandırması için verdiği önergede Aydın Doğan'ın vergi cezasıyla ilgili sorular ise dikkat çekiyor. 3 Nisan tarihli yazıdan bir hafta önce 27 Mart'ta aralarında Türk asıllı vekillerin de bulunduğu Sol Parti (Die Linke) milletvekillerinin Alman Federal Hükümeti'ne verdiği soru önergesinde, Aydın Doğan'a verilen vergi cezası eleştiriliyor.

ERGENEKON VE DOĞAN'A DESTEK SORULARI…
Alman Parlamentosu Bundestag'da 52 üyesi bulunan ve dördüncü parti konumundaki Die Linke Partisi milletvekilleri tarafından verilen önergede, Alman Hükümeti'nden Türkiye'deki Ergenekon davasının asıl amacının suçluları yargılamak değil de, siyasi iktidarın muhalif entelektüellere, medyaya ve demokratik kuruluşlara karşı kullandığı bir baskı aracı olduğuna dair Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin taşıdığı endişeye katılıp katılmadığının cevaplandırması istenirken, Aydın Doğan'a kesilen vergi cezasının da Axel Springer ortaklığıyla bir ilgisinin olup olmadığı soruluyor. Önergede dikkat çeken diğer sorular şöyle:

İŞTE O SORULAR…

Federal Alman Hükümeti, Doğan Yayın Holding'in vergi kanunlarına aykırı davrandığı için milyonlara varan para cezasına çarptırıldığı hakkında ve vergi kanunlarına aykırılık suçlamasında Doğan Holding'in Axel Springer'e yapılan hisse satışının rol oynayıp oynamadığı konusunda ne derece bilgi sahibidir?
Federal Alman Hükümeti, Türkiye Gazeteciler Sendikası'nın “Doğan Yayın Holding'e verilen ceza, eleştirel medyayı sindirmek maksadıyla iktidarın siyasi bir kararı olduğu” şeklindeki görüşüne katılıyor mu?
Federal Alman Hükümeti, Çağdaş Gazeteciler Derneği'nin “Türkiye'de aydınlar susturulmak isteniyor” görüşüne katılıyor mu?

ALMAN BÜYÜKELÇİLİĞİ'NE VE DOĞAN HOLDİNG'E SORDUK

Öte yandan Vakit'in elde ettiği şok belgelerle ilgili olarak Almanya'nın Türkiye Büyükelçiliğine ve Doğan Holding'e; Alman istihbaratının Türkiye'deki bir medya kuruluşuyla ilgili ne tür bir işbirliği içerisinde olabileceği ve Alman iç istihbaratından sorumlu Anayasayı Koruma Teşkilatı'nın İçişleri Bakanlığı'na gönderdiği yazıyla ilgili yazılı sorular yönelttik. Ancak gazetemizin baskıya girdiği saate kadar yazılı sorularımıza cevap gelmedi. Konuyla ilgili Almanya'nın Türkiye Büyükelçiliğinin ve Doğan Holding'in cevapları merak konusu oldu.
Sol Parti (Die Linke) milletvekillerinin Aydın Doğan'a verilen vergi cezasına tepki gösterilen soru önergesinden tam bir hafta sonra Alman iç istihbaratından sorumlu Anayasayı Koruma Teşkilatı Başkanı Heinz Fromm imzasıyla İçişleri Bakanlığı'na gönderilen 03.04.2009 tarihli resmi yazıda, “Doğan Grubu'yla yapılan işbirliğinin önemine” değiniliyor

ALMAN İSTİHBARATININ DOĞAN'LA İŞBİRLİGİNİ ORTAYA KOYAN ŞOK BELGE:


--



--



--




/ Vakit
9 Haziran 2009

Konu FarukARSLAN. tarafından (07-23-2009 Saat 15:33 ) değiştirilmiştir..
FarukARSLAN. isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 07-24-2009, 16:25   #19
Kullanıcı Adı
FarukARSLAN.
Standart Küçük Paşa'ya Nazi yardımı
Küçük Paşa'ya Nazi yardımı

Vakit, Ergenekon savcılarının Alman resmi makamlarından talep ettiği ve 3. iddianameye de giren ırkçı Alman DVU Partisi lideri Gerhard Frey'in Almanya'daki Azerbaycan Alman Dostluk Derneği üzerinden Ergenekon tutuklusu emekli Tuğgeneral Veli Küçük'e gönderdiği paraların dekontunu ele geçirdi. Dekontlarda, DVU Partisi lideri Gerhard Frey'in Almanya'daki Ergenekoncu oluşumun ismi olan Azerbaycan-Alman Dostluk Derneği üzerinden Veli Küçük'e, 2, 17 ve 25 Şubat 2004 tarihlerinde sırasıyla 4 bin 500, 8 bin ve 7 bin 600 Avro para gönderdiği belirlendi.

“DARBE OLMUYOR, EKSİKLİK GÖRÜYORUM”

Ergenekon savcılarının yakın takibe aldığı Ergenekoncuların Almanya bağlantısı, gazetemizin Alman Gerhard Frey'den Veli Küçük'e gönderilen paraların dekontunu ele geçirmesi ile yeni bir boyut kazanırken, Küçük'le ilgili Almanya'daki ırkçılarla yaptığı görüşmelere dair daha önce de şok eden bilgiler ortaya çıkmıştı. Veli Küçük'ün, 2003 yılında Almanya'nın en ünlü faşistlerinden Gerhard Frey'in sahip olduğu Alman National Zeitung gazetesine verdiği demeçte “Türkiye uzun yıllardır askeri darbe görmemiştir. Bunu bir eksiklik olarak görüyorum” dediği ve Ergenekoncuların 2001'den 2007 yılına kadar Almanya'daki oluşumlardan 1 milyon Avro para yardımı aldığı iddia edilmişti.

KÜRT KÜLTÜR MERKEZİ'Nİ HAVAYA UÇURUP, TÜRKİYE'NİN ÜSTÜNE ATACAKLARDI

Ergenekon tutukluları Veli Küçük ve Kemal Kerinçsiz'in Almanya'daki Türk düşmanı Nazilerle kurduğu yakın ilişkiler neticesinde, Ergenekoncuların en önemli merkezlerinden Türk Ortodoks Kilisesi'ne 380 bin, Noel Baba Derneği'ne 90 bin, Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi Genel Başkanı Taner Ünal'a 15 bin Avro yardımın yanı sıra, Veli Küçük'e de Hollanda ve Almanya gezileri için para ödendiği bildirilmişti. Vakit'in, Veli Küçük'e ödenen paraların dekontunu ele geçirmesiyle Ergenekoncuların Almanya'dan para aldığına dair iddialar doğruluk kazanırken, Azerbaycan-Alman Dostluk Derneği çatısı altında bir araya gelen Almanya'daki oluşumun, Köln şehrindeki Kürt Kültür Merkezi'ni havaya uçurarak olayı Türk istihbarat birimlerinin üzerine yıkmak ve İstanbul Ermeni Patrikhanesi'ne canlı bomba göndererek kaos çıkarmak istedikleri ifade ediliyor.

İŞTE O BELGELER:



--



--


/ VAKİT
24 Temmuz 2009
FarukARSLAN. isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 07-25-2009, 06:36   #20
Kullanıcı Adı
Necip Fazıl
Standart

Akaydın, ALDAŞ'a yoldaş doldurdu!

Yönetim Kurulu Başkanlığını Mustafa Akaydın'ın yaptığı Antalya Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı finans şirketi olan ALDAŞ'ın, yönetim ve personel kadrosuna yandaşlar dolduruldu. Daha önceki dönemde 20 olan ALDAŞ personel sayısı 40'a çıkarılarak yandaşlar oraya yerleştirildi

Antalya'nın altyapı problemlerine idari ve teknik çözümler bulmak amacıyla belediye şirketi olarak kurulan ve yönetim kurulu başkanlığını ÜAK eski Başkanı Mustafa Akaydın'ın yaptığı ALDAŞ'ta, son günlerde yönetim ve personel kadrosunda ilginç gelişmelerin yaşandığı öğrenildi. Üniversiteler Arası Kurul (ÜAK) Başkanı iken, Cumhurbaşkanlığı, YÖK Başkanlığı seçimleri ve özgürlüklerin önünü açan kanun değişikliği süreçlerinde rektörleri sık sık toplayıp, “Türkiye laiktir laik kalacak” sloganları attırarak birçok provokasyona ev sahipliği yapan Akdeniz Üniversitesi eski Rektörü Mustafa Akaydın başta Akdeniz Üniversitesi'nden olmak üzere 32 arkadaşını, CHP Antalya İl Başkanı'nın kızını, SHP eski İl Başkanını ve daha pek çok CHP sempatizanını belediyede göreve getirdiğini itiraf etmişti.

AKAYDIN DÖNEMİNDE PERSONEL SAYISI İKİ KATINA ÇIKTI


Akaydın şimdi de Antalya Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı, Dünya Bankası'ndan kredi alınması maksadıyla müşavir firma olarak kurulan ALDAŞ'ta Menderes Türel'in yönetim kurulu başkanı olduğu dönemde 20 civarında olan personel sayısını 40'a yükselttiği kaydedildi.

GELİR GELMEZ VEKİL OLAN GENEL MÜDÜRÜ ASİL YAPMIŞ

Akdeniz Üniversitesi eski Rektörü Mustafa Akaydın, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı olduktan hemen sonra Akdeniz Üniversitesi'nden 32 arkadaşını göreve başlatarak dikkatleri üzerine çekmişti. Akaydın göreve gelince ilk icraat olarak içme suyuna yüzde 10 zam yaparak eleştirilere muhatap olmuştu.
Akaydın CHP'li üyeler tarafından ALDAŞ Yönetim Kurulu Başkanlığına seçildikten sonra Menderes Türel döneminde ALDAŞ genel müdürlüğünü vekaleten yürüten Kıvanç Bülent Kuzay'ı asaleten atadığı belirlendi.

GENEL MÜDÜR YEŞİM KUZAY'IN OĞLU

Ömer Lütfü Topal'ın sekreteri Yeşim Kuzay'ın oğlu olan Kıvanç Bülent Kuzay'ın memurluk kadrosunda henüz on yılını doldurmadan asaleten genel müdürlük görevine getirilmesinin ALDAŞ yönetim kurulu içerisinde bazı üyelerce tartışma konusu yapıldığı kaydedildi.

FİNANS SEKTÖRÜNE ARKEOLOG PERSONEL


Daha çok finans sektörü olarak bilinen ALDAŞ'a Arap Dili ve Edebiyatı mezunundan tutun da arkeoloğa kadar çok sayıda
CHP sempatizanı yeni kadro alımı yapılmasının tepkiyle karşılandığı öğrenildi.


GENEL MÜDÜR İDDİALARI DOĞRULADI



Diğer taraftan konu ile ilgili gazetemize açıklama yapan ALDAŞ Genel Müdürü Kıvanç Bülent Kuzay; yeni kadro istihdamıyla birlikte ALDAŞ'ın personel sayısının 37'ye ulaştığını doğruladı. Genel müdürlüğe birkaç ay evvel asaleten atandığını da doğrulayan Kuzay, “Ben şimdi görevi asaleten yürütüyorum. Birkaç ay önce atandım. Burası belediyeye bağlı bir mühendislik firması, siyasi bir makam veya merci değil. Biz mühendislik yapıyoruz. Proje çalışıyoruz. O yüzden bu aralar çok popüler konular bu konular. Bu mecraya çekilmemeliydi” dedi.



“AKAYDIN YÖNETİM KURULU BAŞKANIMIZ”



Kuzay; Başkan Akaydın'ın kadro istihdamında kendilerine tavsiye ve önerisinin olup olmadığına dair sorumuz karşısında ise gülerek: “Sayın Mustafa Akaydın Yönetim Kurulu Başkanımız. Biz sadece büyükşehir belediyesinin bir şirketi değiliz. Bizim ortaklarımız arasında AKP'li belediyeler de var. Örneğin Hakan Tütüncü yönetim kurulu üyemiz. Biz sadece Antalya'da değil, daha önce Denizli ve Muğla Belediyelerine de hizmet verdik. Bunu hiçbir zaman siyasi parti farkı gözetmeksizin dün de çalıştık, bugün de. Önceki gün Gaziantep'deydim oranın belediyesi de biliyorsunuz AKP'li. Onlarla da görüşmelerimiz devam ediyor. Belediyelere hizmet eden şirketlere bir önyargı oluyor ama burası öyle bir yer değil.”



CHP ZİHNİYETİ DEĞİŞMİYOR



Öte yandan Mehmet Moğultay Adalet Bakanı olduğu dönemde, bakanlıkta kadrolaştığını itiraf ederek, soranlara ‘elbette kendi adamlarımı yerleştireceğim' demişti.



Vakit
Necip Fazıl isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim
ak parti, akit, akpartiforum, chp, chp gerçekleri, deniz baykal, dilipak, ergenekon, etö, gündem haberleri, habercilik, habervaktim, hasan karakaya, mhp, unutulanlar, vakit, vakit gazetesi, vakit haberciliği, vakit manşetler, ülke gerçekleri


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi