![]() |
#1 |
![]() Laikliği; kısaca, "Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması" olarak tanımlayanlar; Türkiye'de 3 Mart 1924'te, diğer yasal düzenlemelerin yanı sıra, "Şer'iye Nezareti" kapatıldıktan sonra, bunun yerini alacak bir "Diyanet İşleri Başkanlığının" varlığını, anlamaz ve anlatamazlar.
(Aynı gün Efkal Nezareti kapatılarak, Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne dönüştürülmüş; Harbiye Nezareti kapatılmış, "Tevhid-i Tedrisat/ Eğitimin Birliği" yasası çıkartılmış ve hilafete son verilerek, Osmanlı Ailesi yurt dışına sürülmüştü) * * * Yukarıda değindiğim üzere; laikliği, "din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması", olarak tanımladığımız zaman; devletimizin, on binlerce cami, imam ve müezzinine maaş ödemesini anlamakta, zorlanırız. Hatta bu durumda, devletimizin laik bir devlet olmadığını bile düşünebiliriz ki; böyle düşünen yazar-çizer taifesi olduğu gibi, kimi akademisyenlerimizin de, bu işe pek aklı ermemektedir. Aslında sorun, laiklik tanımının yanlışlığından kaynaklanmaktadır. Laiklik sadece, "din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması", değildir. Laiklik; "bir toplumda yönetenlerin, yasaları ve kuralları koyma konusundaki yetkilerini, din dışı bir kaynaktan almaları", demektir. Ve laikliği, böyle doğru bir biçimde tanımladığımız zaman, devletimizin imam ve müezzinlere verdiği maaşı ve bunun nedenini anlayabiliyoruz. * * * Laiklikle karıştırılan kavramlar üzerinde durmayacağım. Fakat bunların en önde gelenleri; "hoşgörü" (tolerans), "din ve vicdan özgürlüğü" ve "sekülarizm" (çağdaşlaşma) dır. Bugün, sekülarizm üzerinde durmak istiyorum. Bu kavram iyi anlaşıldığı zaman, Türkiye'deki din-devlet ilişkilerinin daha iyi anlaşılması mümkün olacaktır. Sekülarizm; başta İngilizce ve Almanca olmak üzere, Anglo-Sakson dillerinin büyük bir bölümünde, laiklikle eşanlamlı olarak kullanılmaktadır. Bugün, Almanca bir sözlüğe bakar ve laikliğin ne olduğunu görmek isterseniz, karşılığı laikliktir. Aynı şeyi İngilizce, ya da bir başka Anglo-Sakson dilindeki sözlükte görebilirsiniz. Oysaki bu iki sözcük; gerek köken, gerekse anlam açılarından farklıdır. Laiklik, eski Yunancadan gelen bir sözcüktür. "Din insanı", yani rahip ve rahibeler dışında kalan insanlara, eski Yunan'da "laikos" derlermiş. Daha sonra bu sözcük, Fransızca'ya laiklik olarak geçmiş ve bizde bu sözcüğü, Fransızca'dan almışız. Buna karşılık "sekülarizm", Latince'den gelen bir sözcük ve Roma döneminden kalma "Zamana ait" anlamına geliyor. Değerli toplumbilimcimiz Niyazi Berkes; sekülarizmi, "çağdaşlık" olarak Türkçemize kazandırmış. "Seküler" çağdaş, "sekülarizm" çağdaşlık... * * * Eğer günümüze uyarlarsak; çağdaş bir toplum, ekonomik ve toplumsal sorunlarını çözmüş olan toplumdur. Din ve devlet arasındaki çatışma ve sürtüşme, sona ermiştir. Yüzyıllarca süren kavgaların sonunda, artık toplumsal barışa ulaşılmıştır. Ne devlet, din kurumundan bir şey talep etmektedir; ne de, din kurumunun devlet düzeni ile ilgili bir talebi vardır. Bugün Avrupa'nın hemen her ülkesinde; içinde, "Hrıstiyan" sözcüğü geçen isimleri olan, partiler vardır. Fakat bu partilerden hiçbiri, iktidara geldikleri zaman, ülkelerinin düzenini, "Hz. İsa'nın dönemindeki düzene", dönüştüreceklerini dile getirmemektedir. Buna karşılık Türkiye'de, din ve devlet arasındaki çatışma noktalanamamıştır. Çok ufak bir azınlık da olsa; Türkiye'de kimi "İslamcılar", Türkiye'de bir "İslam şeriatı düzeni" kurmanın, umut ve hayali içindedir. Ve bunlar, Sünni-Hanefi mezhebi mensuplarıdır. İşte devletimiz, bu düşünceleri izlemek ve önlemini almak zorundadır. Ve bunun aracı da, Diyanet İşleri Başkanlığı ve devletin imam ve müezzinlere ödediği maaşlardır. Ancak bu durumda devlet, müftülükler kanalıyla, camileri denetleyebilmektedir. * * * Aleviliğin ne olduğu konusundaki düşüncelerimi yazacak yerim kalmadı. Ancak şu kadarını söyleyeyim ki; Aleviler, Osmanlı'da, kendilerini saklamak ve unutturmak yoluna gitmişler ve ancak Cumhuriyetimizle birlikte, nefes almışlardır. Ve bu nedenle, hem Atatürkçülükten, hem de laik düzenimizden mutludurlar ve ödün vermezler. Ve bu nedenden ötürü; devletimiz, Alevi cemaatleri kontrol gereğini duymamıştır. Fakat devlet kimi dini cemaatlere bir şeyler vermeye başlayınca, Alevi vatandaşlarımız da, (haklı olarak), taleplerini dile getirmeye başlamışlardır. AKP'nin Alevi yaklaşımını, bu bakış açısı altında değerlendirmek gerekir. Konuya, ileride gene döneceğiz. TOKTAMIŞ ATEŞ
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() Yazının sonundanda anladığım gibi verme yüz, sonra ister astar.
|
|
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|