![]() |
#1 |
![]() Adalet ve Kalkınma Partisi'nin, Milliyetçi Hareket Partisi'nin, Cumhuriyet Halk Partisi'nin her fırsatta dönüp Demokratik Toplum Partisi'ne 'PKK'ya terörist deyin' diye seslenmesi ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın AKP'ye dönüp 'Laikseniz ispat edin' demesi arasında bir fark var mı?
AKP'liler bu karşılaştırmama kızacaktır belki ama son tahlilde maalesef durum da bu. Türkiye, herkese kendisinin ne olduğunu değil olmadığını ispat etmesinin gerektiğinin sık sık söylenebildiği bir ülke. Başbakan'ın, 'Onlar PKK'yı terörist ilan etmedikçe görüşmem' demesinin üstünden daha bir hafta geçmeden Yargıtay Başsavcısı'nın, 'Siz laik değilsiniz, gidin laik olduğunuzu mahkemede ispat edin' davası geldi. Şimdi AKP'nin önünde olası iki yol var: 1. 'Ben laik olduğumu defalarca söyledim, şimdi ispat etmeme gerek yok, zaten halkın yüzde 47'si beni böyle seviyor' demek, bir anlamda mahkemeyi reddetmek, savunma vermemek, 'Ben Anayasa'ya ve laikliğe sadığım, meşruiyetimi de halktan alıyorum, size ne oluyor' demek; 2. Mahkemeye çıkıp 'Ben laikliğe sadık olduğumu daha önce defalarca söyledim, şimdi sadakatimi yeniden ispat etmem gerekiyorsa onu da yaparım. Benim eylemlerim ve söylemlerim laikliğe aykırı değildir, zaten aykırı olsaydı halktan yüzde 47 oy da alamazdım' demek. Bu iki olası savunma çizgisinden şimdilik birincisini tercih ediyor AKP. Ama dün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın tonu düşürmesi, 'Demokrasi ve hukuk çizgisinde kendimizi savunacağız' demesi, yavaş yavaş gerçeğe dönülmekte olduğunu gösteriyor. Türkiye'de özellikle yüksek mahkemelerimiz, laikliğin uygulanma biçimini değiştirmek istemiyorlar. Eğer AKP ve Başbakan Erdoğan'ın esas derdi laiklik ilkesi değil de bunun uygulama biçimiyse, mevcut laiklik uygulamalarından şikâyete konu olanlarını değiştirmek için bundan sonra çok daha geniş uzlaşmalara ihtiyaç olduğu anlaşılıyor. Ortada şu an için bir uzlaşma zemini yoksa, o zemin ortaya çıkana kadar beklemekten, o zemini oluşturmak için çalışmaktan başka bir çare de bizim kendimize özgü demokrasimiz içinde gözükmüyor. Peki AKP, mahkemede kendisinin ne kadar laiklik yanlısı olduğunu anlatsa bu savunma partiyi kapanmaktan kurtarır mı? Her şeyden önce mahkemenin sonucunu şimdiden tahmine çalışmak, peşin hükümler vermek doğru olmaz. AKP'nin kapatılmayacağına inanmak ve güvenmekten başka bir şansı olduğunu da sanmıyorum. Peki AKP, hakkında açılan davayı düşürmeye veya sonucunu kendi lehine çevirmeye yönelik Anayasa değişikliklerine girişmeli mi? Bence hayır. Çünkü böylesi girişimler, Türkiye'deki kör topal kuvvetler ayrılığı rejimine, hukuk devleti ilkesine ve yargı bağımsızlığına onarılması imkânsız darbeler vurmak anlamına gelir. Mahkemenin peşin hükümlü olduğunu söylemek, sistemle kökünden bir kavgaya girişmek demektir, Türkiye'nin laiklik temelinde ikiye bölünmesi demektir, sistemin dışına çıkmak demektir. Mahkeme kararlarını beğenmesek bile onlarla birlikte yaşamayı öğrenmeli, sistemi düzeltmek için demokrasi dışı arayışlara yönelmemeliyiz. Hele hele olası bir Anayasa değişikliğini ilk gün Nazlı Ilıcak'ın önerdiği gibi referanduma sunmak, Türkiye'de laiklik ilkesinin referanduma sunulması anlamına gelir, bundan uzak durulmalıdır. Meselenin eninde sonunda gelip dayanacağı nokta, kaçınılmaz biçimde AKP'nin laikliğe ve Anayasa'nın temel ilkelerine olan sadakatidir. İsmet Berkan Radikal
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|