11-24-2007, 18:26 | #1 |
ALABİLDİĞİNE YALNIZLIK
Yine o anlardayım. “ Ben kimim? ” diye sorduğum o koca anlarda... Nefesim her zamankinden daha derin şimdi... Zoraki bir iç çekme, zorla tebessüm ediyor yalnızlık. Benim dışımda akıp giden hızlı bir hayat.
Beynim allak bullak, ani bir hareketle silkmek istiyorum her şeyi... Yeniden doğmak, yeniden başlamak için neler vermezdim ki diyorum... Fakat, çaresiz bir insanın kendini kandırması gibi beyaz bir yalan bu. O zaman üstünü örtseydim geçmişin, sonra yorgan iğnesiyle dikseydim, manasızca geçirdiğim yamalı kılıfın ağzını... Açmak mümkün olmasaydı bir daha. Ya da toprağın altına gömseydim, en uzak dağların eteklerinde unutulmuş çukurlara... Yeni tohumlar ekseydim, aynı şekilde verimli olur muydu acaba? Ya da ben daha biçmeden kurur muydu onlar da Bugün güneş sanki ters yönünden doğdu, ya da ben yine ters tarafımdan kalktım... Şimdi ise, batışını merak ediyorum, keşke doğarak batsa... Bu ne kadar imkansızsa, senin gelmen de o kadar imkansız! Arada bir beyaz bulutlar sinsice sırıtıyor, utanmadan bir de kara bulutların haberciliğini yapıyor. Keşke bir av tüfeğim olsa... Bulutları vuramazdım ama, belki kaçardı kara bulutlar o korkuyla... Sessiz sessiz teselli eder gibi dinliyordum sessizliğimi, hiç bu kadar sessizliği sevmemiştim belli ki. Bu melânkoliyi hiç bir müziğin melodisi bozsun istemiyordum. İlk kez duru halini benimsemiştim yalnızlığın... Havanın kapalılığına inat, pencere açıktı. Bir tek rüzgâr eşlik ediyordu bana. Bugün, her zamankinden daha sakindi, ılık ılık yüzüme dokunup, tekrar kayboluyordu hain rüzgâr. Ama onu öyleyken bile seviyordum. Kulağımda, en zıt haliyle yeşeren hayatın sesleri yankılanıyordu... İçimden alay ediyordum, onun bu derece basitliğiyle. Bana göre rotasını şaşırmıştı çünkü... Bana benzeyen varlıkları düşündüm; varla yok arasında kaybolan hayatları, her gece hiç usanmadan sönen ışıkları, sonra da yalınlığı... Hiç bir şey, hangi eki alırsa alsın, yalın hali kadar güzel değildi bence... Bunları yazarken, rüzgâr; bazen küser gibi oluyor, ama bu anın kahramanı olduğunu bilir gibi tekrar dönüp, estiriyordu odamdaki kalıntıları. Konuşmadan anlaştığım ve varlığından yüzde yüz emin olduğum tek varlıktı rüzgâr... Bu kadar sade geçmemişti hiç bir gündüz vakti... İlk defa içimde ürperen bir şeye rastlamadım, ilk defa sütsüz içiyordum kahvemi. Hiç düşünmeden attığım iki şeker ise, bugün ilk defa, rüzgâra benzemişti. O, kahveye eşlik ediyordu, rüzgâr da bana. Güzel bir ikili olmuştuk. Kime anlatsam, hiç şüphesiz gülerdi bu halime... İşte yine derin hislerin göğsümü kabarttığı an. Aslında seviyordum övünebilmeyi, bunu sessiz de olsa yapabilmek güzeldi... Karanlığın ışığa muhtaçlığı gibi tabiîleşmişti artık herşey. Giderek yok oluyordu bu atmosfer. Gökyüzü kararmak için sabırsızlanıyor, güneş yine beni dinlemiyordu... İçimden rüzgâra veda etmek geldi. Çünkü, yalnızlığımda, ondan başka bana eşlik edecek varlıklar, çekinmeden boy gösteriyorlardı. Lâmbalar, mumlar… Hepsi geceme ortak olacaklardı çok geçmeden. Dilediğimiz gibi yalnız kalamayacaktık işte. Oysa; ben onu o sade haliyle hatırlamak istiyordum. Hiç bir etken onun sadeliğini çalamazdı. Hiç bir etken onun kadar bana özdeş olamazdı... Kalkıp pencereyi kapatmalı artık. Herşey yerli yerinde kalmalı. Aslında bu gün hava daha kararmadan karaydı... Fatma Bak
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
11-24-2007, 18:39 | #2 | |
ALABİLDİĞİNE YALNIZLIK
Alıntı:
|
||
11-24-2007, 18:50 | #3 |
ALABİLDİĞİNE YALNIZLIK
Yalnızlığın bu kadar güzel,derin duygularla anlatıldığı çok nadir, mükemmel bir yazı...
Çok teşekkürler Selahattin,yine yaptın yapacağını ;) |
|
11-24-2007, 18:59 | #4 |
ALABİLDİĞİNE YALNIZLIK
ben tesekkur ederim arkadaslar ;) begenmeniz yeterli
bazen iyi oluyor boyle alip goturuyor |
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|