AK Gençliğin Buluşma Noktası
Köşe Yazıları Köşe yazıları burada paylaşılıyor.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 07-23-2010, 18:32   #1
Kullanıcı Adı
HaArP
Standart Ali Bulaç'tan referanduma boykot!
Ali Bulaç'tan referanduma boykot!


Turkıye'nin tanınmış yazarlarından Ali Bulaç'ın haftalık olarak yayınlanan Özgün Duruş Gazetesi'nde `Evet` mi, `hayır` mı? başlıklı yazısında referandumu neden boykot edeceğini yazdı.

Ali Bulaç*

`Evet` mi, `hayır` mı?

12 Eylül 2010 günü halkoyuna sunulacak kısmi anayasa değişikliğine İslami, muhafazakâr, dindar, sağcı camianın ‘evet’ diyeceğini anlıyoruz.

12 Eylül 2010 günü halkoyuna sunulacak kısmi anayasa değişikliğine İslami, muhafazakâr, dindar, sağcı camianın ‘evet’ diyeceğini anlıyoruz. Bunun anlaşılır politik sebepleri vardır. ‘Hayır cephesi’nde CHP, MHP, BDP, Ergenekoncular ve ulusalcılar toplanmış bulunuyor. Bu konjonktür İslami camiayı –biraz da AK Parti iktidarına destek verme amacıyla- referandumda ‘evet’ oyu kullanmaya sevk ediyor.

‘Evet’ veya ‘hayır’. Bu, ayrı bir konu. Ben şu dört noktaya dikkat çekmek istiyorum:

1) Kısmi anayasa değişikliği sadra şifa olmayacaktır. Türkiye’nin temel sorunlarının çözümü için hukuki zemin yeni bir anayasa yapmayı zorunlu kılmaktadır. AK Parti, eline geçirdiği fırsatı kullanamadı. 2002’de 368 milletvekili çıkardı, 2007’de yüzde 47 oy aldı, gele gele bizden bu kısmi anayasa değişikliğiyle yetinmemizi istiyor.
2) ‘Kısmi’ de olsa, temel bir anayasa değişikliği sadece uzman hukukçuların ve siyasilerin kafa kafaya verip yapabilecekleri bir iş değildir. Toplumun belli başlı kesimlerinin müzakere yöntemini izleyerek sürece katılması ve müzakere süreci sonucunda oluşacak mutabakatla değişikliklerin tespit edilmesi lazımdı. Hiç değilse AK Parti ehliyle ve geniş katılımlı müşavere ve müzakereye tenezzül etseydi, dördüncü maddede içine girdiği hatadan kendini koruyabilirdi.

3) Anayasa Mahkemesi, CHP’nin iptal istemini reddetti, ama kendisi ve HSYK ile ilgili öylesine ibare değişiklikleri yaptı ki, eskisine göre AYM ve HSYK’nın sistem içindeki imtiyazlı konumlarını daha da tahkim etmiş oldu. 12 Eylül referandumu, bu imtiyazları halkın onayından geçirmiş olacak.

4) Değiştirilmesi öngörülen maddelerden biri “kadınlara ve çocuklara pozitif ayrımcılık” hükmünü getirmektedir. Buna göre daha önce “kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliğin hayata geçmesini sağlamakla yükümlüdür” (10. Md.) şeklindeki hükme, “Bu maksatla alınacak tedbirler, eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz” ibaresi eklendi. Aynı şey çocuklar, yaşlılar ve özürlüler ile harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler için de söz konusudur.
İbarenin kendisinde bir çelişki olduğu açıktır. Şöyle ki: Bir yandan anayasa maddesi “kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir” diyecek, öte yandan “kadına ilave avantajlar sağlamayı öngören tedbirler alındığında, yani kadını erkeğe göre daha avantajlı konuma geçirdiğinde bu düzenlemeler eşitlik ilkesine aykırı yorumlanmayacak.” Dahası anayasaya göre devletin yükümlüğü “eşitliği sağlamak” iken, ilave tedbirler alındığında devlet bu yükümlülüğünü yerine getirmeyecek, aksine eşitlik ilkesine aykırı hareketleri eşitlik ilkesine uygun olarak görecek ve yürütecektir.

Bunun gündelik pratikte nasıl işleyeceğini somut bir olay üzerinden anlamaya çalışalım: Diyelim ki bir firmaya iki kişi müracaat ediyor. Biri dört çocuklu erkek, diğeri kocası çalışan, orta sınıf seviyesinde geliri olan bir kadın. İkisinin de aynı evsafta liyakat ve ehliyete sahip olduklarını düşünelim. Anayasa gereği firma sahibi, kadını işe almak zorundadır. Erkeği tercih edecek olursa, kadın onu şikâyet eder ve davayı kazanıp işe girer.

Bunun toplumsal sonuçları muhtemelen şöyle tezahür edecektir: Pozitif ayrımcılığı öngören bu anayasa maddesine göre işe giren kadının toplumsal hayata katacağı artı değer, kazandığı parayla daha çok kredi kartına dayalı harcamalar yapması, marka elbiseler alıp giymesi, daha çok kozmetik kullanması, daha lüks otellerde tatile çıkması olacaktır. Daha önce kocası evin geçimini üstlenmekten dolayı evde son söz sahibi iken, şimdi kadın da iktisadi gelire sahip olması dolayısıyla evin riyasetine ortak olmaya başlayacaktır, zaten yasalar riyaseti erkeğin elinden almış bulunmaktadır.

Bunun evin huzuru, ailenin devamı, çocukların bakımı, terbiyesi, eğitimi ve yetişmesiyle ilgili boyutlarının ne hale geleceğini düşünelim. Dahası kocası eşinden ev hanımlığı-annelik-kadınlık görevlerini yerine getirmesini isteyecek olsa, bu kadının iki yükümlülük üstlenmesi anlamına gelecektir. Sabahtan akşama kadar firmada çalışacak; akşam da eve gelir gelmez yatıncaya kadar evinin işlerini (yemek, çamaşır, evin toparlanması, çocuklar vs. işleri) de yürütecektir.

Dört çocuklu erkeğin işe alınmaması durumunda ortaya çıkacak manzara bellidir: 6 kişilik bir evin geçiminden sorumlu bir erkek, işsiz kalmaya devam edecektir, çocuklarını okutamayacak, sağlıklarıyla yeterince ilgilenemeyecek, böylelikle topluma 6 kişiden müteşekkil ilave bir yük binecektir.

Bireysel fıtratın bozulması durumunda nasıl insan huzursuzluk ve mutsuzluklara düçar oluyorsa, toplumsal fıtratın bozulması durumunda da benzer huzursuzluklar ve mutsuzluklar baş göstermektedir. Yüce Allah, erkeği kadın üzerinde “kavvam” kılmış (4/Nisa, 34), onu kadının geçiminden, sağlık ve güvenliğinden sorumlu tutmuştur. Bu tabii-fıtri düzendir. Müslüman kadınlara -özellikle başörtülü yazarlara- da virüs gibi bulaşan feminist söyleme göre, kadın ve erkek eşittir, aralarında herhangi bir farklılık olmamalıdır. Pozitif ayrımcılık ise, kadını erkeğe göre ilave avantaj ve imtiyazlarla donatmaktadır. Hepimiz biliyoruz ki, bu anayasa değişikliğini AK Parti hükümetine empoze eden Avrupa’dır. AK Parti, ne yaptığını biliyor mu bilmiyor mu, biz bilemiyoruz. Ama bu anayasa maddesinin geleneksel aile düzenimizi ve toplumsal hayatımızı derin bir sarsıntıya uğratacağını söylemek için kâhin olmaya gerek yok. Zaten iskeleti sallanmakta olan toplumumuz büsbütün çözülecektir.

Ben camiada İslam âlimi, fakihi, kanaat önderi bilinen zatlara; mesela Hayrettin Karaman Hoca’ya, Faruk Beşer, Halil Gönenç, Muhammet Savaş, A. Rıza Demircan, Abdulaziz Bayındır hocalara soruyorum: “Kadına pozitif ayrımcılığın” İslam fıkhı açısından hükmü nedir?

*Özgün Duruş

http://timeturk.com/ali-bulactan-ref...52-haberi.html

 

HaArP isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 07-31-2010, 00:12   #2
Kullanıcı Adı
HaArP
Standart
Anayasa değişikliği İslam'a aykırı mı?
Anayasa değişikliğinin islama aykırı olduğunu ve bu yüzden Hayır oyu verilmesi gerektiğini savunan Ali Bulaç'a Abdullah Büyük ve Hayrettin Karaman hocadan cevap geldi.

Evet” ve “Hayır” demek sıradan bir karar olamaz /Abdullah Büyük/Vakit
Bu iki kelime, gerek İslâm tarihinde ve gerekse dünya tarihinde nice başların gitmesine, nice insanların aziz olarak veya rezil olarak yaşamalarına sebep olmuştur. Bilinçli, şuurlu ve farkında olarak ağızdan çıkan bu karar ifadeleri, gazete sütunlarındaki yazı ve sözlerle noktalanamaz.
Dünyanın döndüğünü “evet”lemiş Galile, engizisyon mahkeme salonunda soluğu almıştır. İslâm tarihinin en azılı inkârcısı Ebu Cehile “hayır” diyen Hz.Yasir ise, “hayır” demenin bedelini başı ile ödemiştir.
Bayram namazlarına iştirak eden nice parti başkanları, devlet başkanları, Çankaya’nın sorumlu nice cumhurbaşkanları namazlarının son rekâtlarında “evet” ve “hayrın” bedelini bir bilinçle söylemezlerse, kıldıkları namazın, çöplüğe atılmış paçavra gibi suratlarına atılacağını haber veren de Peygamberimizdir. Ne demektedirler ilgili sorumlu başkanlar? İlah yoktur, batıl yoktur, şer yoktur; ancak Allah vardır, hayır vardır, hak vardır… Lailahe Hayır demenin, illallah demek de evet demenin neticesidir.
Zaten hayat da iki zıddın, iki farklı bakışın mücadelesi değil midir? Asırlar boyunca yapılan tüm savaşların altında bu iki karar kelimesi yatmıyor mu? 60-70 yıllık hayatının temelini “hayır” diyerek veya “evet” diyerek geçirenlerin dünyasını Kur’an, imtihan, olarak, sınav olarak açıklamıyor mu?
“Evet” merkezli bir hayat ile, “Hayır” merkezli bir hayatın mensupları, sözlerinin, kararlarının mücadelesini vermiyorlar mı? Bundan dolayı inanan insanlar yani müminler, hayatlarında, tevhit kelimesindeki “hayır” kararını, hayatlarının lokomotif kuvveti olarak görürler. “Evet”ler, “Hayır”larına nispetle çok fazladır. Sıradan bir mahalle bakkalımız bile, müşterisinin isteklerine “Yok veya hayır” sözü yerine, “mevcudu kalmadı” demeyi şiar edinir.
Sistem, bir asırdır, inanan insanları, cami dışındaki hayata layık görmedikleri için, Müslümanların “olmaz-hayır” kararlarını isyan olarak algılamış ve darağaçlarını ona göre biçimlendirmiştir. İstiklal Mahkemelerinin gerçek yüzü, bugünkü Ergenekon’dan daha beter desek, mübalağa yapmış olmayız.
Şimdi güncel bir konu ile karşı karşıyayız. Referanduma “Evet” diyenler ile “Hayır” diyenlerin basın-yayın savaşı hızla devam etmektedir. “Hayır” safında bulunanların mazisini göz önüne getirdiğimiz zaman, çok yavan, tatsız, tuzsuz bir çorba gibi, iştahları kaçırdığını görürüz. Mesela, onlardan biri, Edirne’deki mitinginde şöyle nara atıyordu: “Bunlara Osmanlı tokatı atacaksınız, bir daha doğrulamayacaklar.” Ne var ki seçim geldi, Osmanlı tokadı yiyecek olanların, üçüncü defa iktidara gelmemesi için mücadele ediyor aynı zihniyet.
Okuyucularımız, bizi, bu örnekle belli bir partiye lütfen angaje etmesin. Şu anda ülkenin içinde bulunduğu ortam, Ali Bulaçların, Abdurrahman Dilipakların, Şamil Tayyarların; Mehmet-Ahmet Altanlarla, Toktamış Ateşlerle, Gülay Göktürklerle müşterek bazı hizmetleri göğüslemesini gerekli kılan bir ortamdır.
Hatırlayınız şu örneği. Peygamberimiz 35 yaşlarında iken Mekke’de Hılful Füdul isimli bir dernek kurulur. Mazlumların hakkını almak için, zalimlere karşı gelmede anlaşmış faziletli insanların güç birliğidir. Peygamberimize peygamberlik geldiğinde “Eğer bugün Hılful Füdul kurulsa, yine ona üye olurum, ortak olurum” diye buyurmuştur. (Ahmed bin Hanbel, bu hadisi Müsned’inde nakleder)
Şu gerçeği biliyoruz ki, ülkesini ve milletini sevenlerin “evet” ve “hayır” demelerinin altında, maddi menfaat, rütbe, makam, şöhret olamaz. Ne var ki, bir asra yakındır devleti, sistemi kendi inisiyatifleri istikametinde evirip çevirenler, menfaatlerinin, istedikleri gibi yaşama devirlerinin bitmesini istemiyorlar. “Hayır” demelerinin altında, eğer ülke, millet, toplum, toplumsal barış, ortak değerlere sahip olmak, ezilen insanların ezilmesine “dur” demek olsaydı, tevhit kelimesinin başındaki “Hayır” kelimesi Müslümanlar için ne kadar önemli ise, bugünkü “hayır”ların da kendine has bir önemi ve değeri olurdu. Heyhaaat.
Kaliteli insanlar, hangi devirde ve hangi şartlarda yaşarlarsa yaşasınlar, konuştukları konuların, yaptıkları hizmetlerin, geleceğe yönelik projelerinin ayrı bir değeri ve önemi vardır. Sıradan insanlar ise makamı, mevkisi ne olursa olsun, kuvvete dayanan varlığı, kuvvetten kopunca, tarihin çöp tenekesine atılmaya mahkûm olur.
12 Eylül 1980 askeri darbesiyle alakalı bir hatıramı anlatıyor ve haftalık mesajımı burada noktalıyorum: Biz o tarihte Konya’mızın Tutlukır isimli askeri cezaevinde idik. Korsanvari radyolarımızı gizli gizli dinlerdik. O zaman İmam Humeyni hayatta idi. İran İslâm Cumhuriyeti radyosuna soru sorulur ve cevaplar alınırdı. Türkiye’den İmam Humeyni’ye bir soru sorulmuş. Soru şöyle, “Efendim, ülkemizde kestiğimiz kurbanlık hayvanların derilerini zorla elimizden alıyorlar. Bize ne yapmamızı tavsiye edersiniz? İmam cevap veriyor, spiker ise okuyor: Kestiği kurbanlık hayvanın postuna sahip olamayacak olanlara vereceğim bir cevap yoktur.
12 Eylül tarihinde “evet” veya “hayır” kararında, akıl, mantık, mazimiz, yarım asırlık baskı ve dayatma göz önüne getirilerek, şaklabanlara tenezzül ve tevessül etmeden, sorumluluk duygularımızı, halimizle yüzleştirerek verilecek cevap, en güzel cevap, en güzel karar olacaktır inşallah… Yeter ki, hiçbir kurum, zihniyet, biz Müslümanları, “kafeste keklik” olarak düşünmesin ve algılamasın. Çünkü müminler, menfaatlerini değil, haklarını düşünürler. Ülkenin geleceğini düşünürler. Yakın tarihte Türk ve Kürt dedelerimizin ortak kimliğini, canlı fotoğraf olarak günümüze taşımak isterler.


Müslümanlar referanduma katılabilirler mi? /Hayrettin Karaman/Yeni Şafak

Referanduma katılma konusunda din kuralları bakımından tereddüt geçirenlerin bulunduğu anlaşılıyor. Bazı Müslümanlar "Bu anayasanın İslam`a uygun olmadığını, ona veya bazı maddelerine "Evet" demenin, İslam`a aykırı olan bir düzenlemeye "Evet" demek hükmünde olduğunu" ifade ediyorlar. Samimi düşüncelere, yorumlara, kanaatlere saygılı olmakla beraber eğer varsa farklı düşünce ve yorumları da dillendirmek gerekiyor.

Müslümanlar ya bütün düzenlemeleri İslam`a uygun, İslami kaynaklara dayanarak hazırlanmış bir ülkede yaşarlar veya İslam`ı siyasi, sosyal, hukuki... alanlarda kaynak ve bağlayıcı olarak kabul etmeyen laik ülkelerde yaşarlar. "Bu ikinci çeşit ülkelerde Müslümanların yaşamaları caiz midir, her ne pahasına olursa olsun veya imkan var ise İslam ülkelerine göçmeleri gerekir mi" konusu tartışılmıştır; ancak en azından çaresizlik veya daha iyisi bulunmadığı için buralarda yaşayan milyonlarca müslümanın bulunduğu bir vakıadır. Laik ülkelerde Müslümanlar düzeni kökten değiştirme imkanı bulamazlarsa laik kanunlar içinden İslami kurallara veya amaçlara daha uygun olanlarını tercih eder, bunların hayata geçmesi için çaba gösterirler.

Şöyle düşünelim:

Bir parti başörtüsü ile tesettürü serbest bırakacak, İmam Hatip Okullarından mezun olanların da imtihanını kazandığı üniversitelerde okumasına imkan verecek... bir düzenleme yapacağını vaad ediyor, bir başka parti de bunlara karşı çıkıyor. Seçim sandığı ortaya konduğunda Müslümanlar ya seçimi –yukarıda naklettiğim teze dayanarak- boykot ederler veya Müslümanların işine yarayacak düzenlemeleri yapacağını vaad eden partiye oy verirler. Birincisini yaptıkları takdirde Müslümanların dini hayatlarını yaşamaları daha da zorlaşacak, zaman içinde caiz olmayan davranışlara alışkanlık hasıl olacak ve uzun vadede dini korumak da mümkün olmayacaktır. İkincisini yaptıklarında ise –onların iradesi dışında laik kanunlar zaten var olduğu için- oylarını, İslam`a uygun olan veya Müslümanların, korumaları gereken maddi ve manevi değerlerini korumaları bakımından daha iyi bulunan kanunlara, kararlara ve düzenlemelere "Evet" demiş olacaklardır.

Bu vesile ile önemli bir konuya daha dokunmakta fayda görüyorum:

Anayasa değişikliğini hangi partiler teklif etmiş ve referanduma götürmüş olurlarsa olsunlar değişikliğe "Evet" demek, bir partiye oy vermek demek değildir. Vatandaşlar Anayasanın değişen maddelerini okumalı, yapılan değişikliklerin kendine, ülkeye, halka faydalı mı, zararlı mı olduğuna bakmalı ve reyini buna göre kullanmalıdır.

Aklı erenlerin ittifak ettikleri görüş şudur: Eğer referandumdan "Hayır " sonucu çıkarsa ülke en azından on yıl daha geri gidecek ve birçok alanda pek çok sıkıntıya sebep olacaktır.

http://timeturk.com/anayasa-degisikl...74-haberi.html
HaArP isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 07-31-2010, 00:24   #3
Kullanıcı Adı
Gönülden
Standart
Ali Bulaç hocamızı severek okurum kendince tesbitleri var ama bu sefer ona katılmıyoum...eğer açsam önüme gelen 5 yemeğin hepsini beğenmesemde 2'sini yerim..
Hani şimdi kullandığım anayasa bütün dertlerime derman olmuşta ben mi destek vermemişim... yani hayır demek yada boykot etmek ile şimdiki düzeni onaylayıp, getirilecek yeniliklere de kapı kapatmış olmuyormuyuz...herşeyden önce vicdanımızı burda nereye oturtacağız...







Gönülden isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 07-31-2010, 00:31   #4
Kullanıcı Adı
HaArP
Standart
Ali Bulaç sanırım ''Yeni Anayasa'' nın önemine vurgu yapıyor ki bende acizane katılıyorum... Ama bu Hayır demek değildir... endişeleri Tüm Müslümanların endişeleridir...!
HaArP isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi