07-16-2010, 10:55 | #1 |
Ali Karahasanoğlu "Albay hikayeyi, paşa da ağlamayı kessin artık!"
Sanık Albay anlatıyor: “Buradakilere baktığınızda terör örgütü şüphelisi olarak görebilirsiniz ama ben Ercan Kireçtepe’ye bakınca Kardak’a gidecek botun benzini olmadığı için kredi kartıyla benzin alan kişiyi görüyorum. O bayrak oradan gidecek diye 3 saat içinde benzini alıp ekmek arası peynir yaparak oraya gittik. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller, dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya’yı arıyor. O da bizi aradı. Ben nasıl ‘Komutanım benzin yok’ diyeyim. Şimdi ise burada terör örgütü üyeliğinden yargılanıyoruz.”
Ali Türkşen Albay bunları anlatırken, kendisi da aynı davanın sanığı olan Koramiral Feyyaz Öğütçü, gözyaşlarını tutamamış, mendille gözlerini siliyormuş! Oysa ben ne albayın anlattığı hikayeyi, ne de gözyaşlarını samimi bulmadım.. Bırakın samimiyeti, TSK için büyük bir ciddiyetsizlik olarak gördüm. Nitekim dünkü duruşmada, mahkeme heyetinden bir üye sormuş: “Siz bayrak dikmeye giderken, bota kendi cebinizden yakıt aldığınızı söylüyorsunuz. Türk Ordusunun, böyle bir durumda harekat planı yok muydu? Askerimizin gemisi yakıtsız mı duruyor? Askerimiz kumanyasız mı kalıyor?" Albayımız hikayesini biraz değiştirerek, şöyle vermiş cevabı: "Bize 'bütün malzemelerinizi alın, sizi uçak bekliyor, onunla Bodrum'a ineceksiniz' dendi. Biz de tüm malzemelerimizi alarak uçağa gittik. Ancak benzinler uçak pilotu tarafından uçağa alınmadı. Hatta dalış tüplerimiz de uçağa alınmadı. Gittiğimiz yere en yakın askeri birlik Aksaz'daydı. Bize harekatın süresi konusunda hiçbir bilgi verilmedi. Sürekli ‘Hâlâ adaya çıkmadınız mı?' diye soruldu. Biz bu kadar zamanla yarışırken, Aksaz'dan benzin bekleyemezdik. Onun için de böyle bir çözüm bulduk." Hemen bu araya, Akşam gazetesindenSerdar Akinan’ın 27 Nisan 2009 tarihli “Kahraman mı, hain mi?” başlıklı yazısından, aynı albayın anlatımı olduğunu tahmin ettiğimiz bölümü alalım: “SAT timleri Bodrum’a gitmek için hazırlanır ve neredeyse bir TIR dolusu malzeme ile Yeşilköy askeri havalimanına gelir. C-130’un pilotu bidonları fark eder, ‘Bunlarda ne var?’ diye sorar. SAT’lar, ‘Benziiiin...’ derler, ‘Zodiak botların kıçında motor var ya... Onları çalıştırmak için lazım olan benzin.’ Pilot gülmez, ‘Uçağa alamam’ der. SAT’lar, çaresiz, o benzinleri dökerler. Bodrum’a inerler ama Kardak’a çıkacak benzinleri yoktur. Gümüşlük yolunda gece yarısı bir benzinci bulurlar. Yanlarına her şey almışlardır ama nakit almamışlardır. Tim komutanlarından biri, cebinden kredi kartını çıkartır. Ve yüzlerce litre benzin alır. Kardak’a o benzinle çıkılır.” “Kahramanlık edebiyatı” ile, bugün yargılandıkları davada kendilerine yöneltilen suçlamaları gözlerden kaçırmaya çalışan albaya: “SATkomandoları sadece İstanbul’da mıdır? İzmir’de, bu komandolardan yok mudur? Allah göstermesin, acil bir ihtiyaç olsa, İstanbul’dan İzmir’e SAT komandosu mu gönderilecektir?” diye sorsak, ne cevap verir acaba? Öyle ya.. Kardak’a çıkmak için, niye İzmir’den gidilmiyor da, İstanbul’dan komando çağrılıyor? Bir anlığına bunu da kabul edelim.. Peki, bu işi planlayan kim ise, bilmiyor mu, “Uçağa benzin bidonu alınmayacağı”nı.. Komandolar, botun benzinini, uçağa koyup götürmeye kalkışıyorlar. Bir de uçağın pilotu ile dalga geçmeye kalkışıyorlar.. Oysa uçak askeri uçak.. Pilot da, kendileri gibi bir subay.. Feyyaz Öğütçü Paşa, bu acıklı tabloya ağlamalıydı aslında.. “Askerimiz bu kadar mı acemi? Bu kadar mı plansız?” demeli, gözyaşlarını bu sebeble tutamamalı idi.. İstanbul’dan “TIR dolusu malzeme”yi Bodrum’a götürme rezaletini.. Buna rağmen albayın, “kendi paramızla peynir ekmek aldık” acındırmasını es geçelim.. Kardak krizinin patladığı günü not alalım: 30 Ocak 1996! Dönemin Başbakanı’nı hatırlatalım: Tansu Çiller.. Kardak krizinin çözümünü “Bizim çocuklar 24 saat içinde bayrağımızı oraya diker” şeklinde formüle eden, dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya’nın ismini altını çizerek yazalım.. 24 Aralık seçimlerinin yeni sonuçlandığını, Refah Partisi’nin birinci parti olarak TBMM’ye girdiğini ve malum cenahın “Erbakan’sız bir hükümet” için planlar yaptığı o günlerde, tam da 31 Ocak 1996 günü, NecmeddinErbakan ile TansuÇiller’in hükümet kurma çalışmaları için görüşeceği bilgisini verelim.. Bugünlerde duruşmaları başlayanBalyoz davasının birinci sanığı Çetin Doğan ile GüvenErkaya’nın, 28 Şubat sürecindeki BÇG’nin mimarları olduğunu belirtelim.. Balyoz Planı’nda da “Yunanistan ile çatışma çıkarılarak sıkıyönetim ilan edilmesi” düşüncesini hatırlatalım.. Ne mi demek istiyorum? Hiçç! Havalar iyice ısınmaya başladı da!
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|