06-16-2009, 09:35 | #1 |
Ali Karahasanoğlu "Dursun Albay’ın ifadesinden başlasanız ya!"
Türkiye’de işlerin ne kadar sığ bir mantıkla yürütüldüğünü, son tartışma ile bir daha görüyoruz. Tartışma ne? Ergenekon kapsamında bir avukatın yazıhanesinde yapılan aramada (son bilgilere göre de bilgisayarında), silinmiş dosyalar içinde bir belge çıkmış! Belge, TSK’da albay rütbesi ile görevli Dursun Çiçek isimli bir subayın imzasını taşıyor. İçeriğinde de, AK Parti hükümetini devirmek için yapılacak çalışmalardan ve Fethullah Gülen cemaati ile ilgili iftira kampanyalarının nasıl yürütüleceğinden bahsediliyor! Olay, Taraf gazetesinde yayınlanır yayınlanmaz, Genelkurmay Askerî Savcılığı hemen soruşturma açtı. Ardından da yayın yasağı getirdi. Şimdi de Genelkurmay Başkanlığı açıklamalar yapıyor ve şöyle diyor: “Genelkurmay Askerî Savcılığı tarafından açıklandığı şekilde, soruşturmada şu ana kadar elde edilen delillerden Askerî Savcılık, iddia edilen belgenin Genelkurmay Başkanlığı’nın herhangi bir biriminde hazırlandığına ilişkin bir kanaate ulaşamamıştır. Kriminal inceleme sonucunda, belgenin sahte veya gerçek olduğuna ilişkin, Askerî Savcılık kesin bir kanaate varabilecektir.” Açıklamadan anlaşıldığı gibi, araştırma teknik inceleme üzerinden yapılıyor! Oysa kulağımızı tersten tutmanın ne alemi var? Tabiî ki belgeler üzerinden incelemelerimizi yapalım. Belgenin hangi bilgisayarda hazırlanmış olabileceğinin araştırmasını yapalım. Genelkurmay bünyesindeki bilgisayarlarda, böyle bir belgenin düzenlenmiş olabilme ihtimalini araştıralım.. Ama önce suçlanan kişilerin, kendilerinin ifadelerine başvurulması gerekmez mi? Belgenin ele geçirildiği büronun sahibi Av. Serdar Öztürk, konuyu yalanlıyor. Dolayısı ile onun ifadesinden şu anlık bir sonuca varmamız mümkün değil. Zaten Serdar Öztürk sivil cezaevinde tutuklu olduğuna göre, kısa süre içinde kendisinin ifadesinin alınması da pek mümkün değil. Gerçi iddia edildiği gibi, Serdar Öztürk’ün bilgisayarında bu belge silinmiş evrak içinden çıkarıldı ise, teknik inceleme yapılır ve hangi tarihte silindiği ortaya konulup, Serdar Öztürk’ün savunmasının yalan olduğu belgelenebilir. Ancak işin bu yanını sonraya bırakalım.. Askerî Savcılığın iki dakikada kendisine ulaşıp, ifadesini alabileceği, skandalın kilit ismi Dursun Çiçek Albay’ın bilgisine niçin başvurulmadığını soralım.. Evet, belgede imzası olduğu ileri sürülen kişiye sorulmazsa, bu belgenin gerçek mi, sahte mi olduğu nasıl anlaşılacak? (Belki de Dursun Albay’ın ifadesi alındı ama açıklanmıyor! Ancak savcılığın, belge üzerinde teknik inceleme yapıp, bunun sonucunu açıklayıp, belgede imzası olduğu ileri sürülen kişinin verdiği ifadenin ne yönde olduğunu açıklamaması, hayli garip bir durum!) Gerek hukuk davalarında ve gerekse ceza soruşturmalarında, bir belgenin gerçekliği veya sahteliğini araştırma yolunda, ilk adım; imza sahibinin ifadesidir. İmza sahibinin ifadesi nihai kanaat için yeterli değildir. Ama ilk adımdır.. Askerî Savcılık ise ilk adımı atmıyor, onu kenarda tutup, başka işlerle uğraşıyor. Adeta iğne ile kuyu kazmaya çalışıyor! Ne biliyorsunuz, belki Dursun Albay, vicdanı sızladığı için, olayı size hemen anlatacak! Belki de bu belge kendisine tehdit ile düzenlettirilmiştir!.. Dolayısı ile bu konudaki tüm ayrıntıları seve seve size aktaracaktır?! Niye imza sahibine sormuyoruz da, teknik incelemelerle vakit kaybediyoruz! Kaldı ki; Askerî Savcılığın ilgili gazeteden, soruşturmayı yürüten savcılıktan belgenin orijinalini veya kendilerine ulaşmış şeklini istemesi de hayli ilginç! Ne olacak o belge Askerî Savcılığa verilince?.. Büyük ihtimalle fotokopi şeklindeki o belgeden ne anlaşılacak ki? Askerî Savcılık bu konuyu soruşturmaya ve gerçekleri ortaya çıkarmaya gerçekten kararlı ise, Dursun Albay’ın bilgisayarlarını alır önüne, yaptırır incelemesini, çıkartır sonucu ortaya.. Ama Dursun Albay’ın ev ve makamındaki bilgisayarlarını incelemeden, genel bir değerlendirme ile “Teknik incelemede Genelkurmay’a ait olmadığı anlaşılmıştır” sonucuna varılması, ne derece sıhhatli olabilir ki?.. Askerî Savcılık, konuyu araştırmada samimi ve kararlı ise; olayı Ergenekon savcılarına teslim etmelidir.. Kendisine düşecek bir vazife varsa, bunu da Ergenekon savcılarından sormalıdır. Yoksa İstanbul’daki savcının yetkili olduğu olaya hemen dahil olup, sonrasında da soruşturmayı etkileyecek açıklamalar yapmak, olayın ortaya çıkarılmasına değil, üstünün örtülmesinin istenildiğine delildir.. Benden hatırlatması!.. vakit
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|