08-08-2009, 11:24 | #1 |
Ali Karahasanoğlu "Paksüt ve Kaçmaz, cezadan böyle kaçıyor!"
Son zamanlarda sıklıkla karşılaştığımız benzer olay tekrarları var. Dadıların, küçük çocuklara eziyet etmeleri. Anne-baba dışarı çıkıyor... Küçük çocuk dadıya emanet. Ama dadı, çocuğa hiç tahmin edilmeyecek işkenceleri reva görüyor. Bu ihtimali dikkate alan bazı aileler de, evin içine gizli kamera yerleştiriyorlar. Ve kendileri evden çıkınca, çocuklarına neler yapıldığını kameraya kaydediyorlar! Ve eve döndüklerinde kayıtları bir izliyorlar ki, amanin ki, ne amanin! Çocuğa tokat atmalar mı dersiniz, yerden yere vurmalar mı, büyük bir insanla kavga ediyormuş gibi vuruşmalar mı? Böyle bir durumda, anne-baba ne yapacak? Tabii ki savcılığa gidecek. Çocuklarının dadı tarafından eziyete uğradığını, delilin de kamera kayıtları olduğunu söyleyecekler. Şimdi sorun şu: “Herhangi bir mahkemede karar alınmadan yapılan bu kayıtlar, hukuken geçerli midir? Dadının cezalandırılması için yeterli midir?” Olaya şeklî açıdan yorum getirirseniz, “Mahkeme kararı olmaksızın dadının görüntüleri kayda alınmıştır. Bu yasak bir işlemdir. Dadı değil, yetkisiz şekilde kayıt yapan anne-baba cezalandırılmalıdır” diyebilirsiniz. Ama şekilcilikten biraz uzaklaşarak, işin özü açısından olaya bakarsanız, kayıtları usulî eksiklik sebebi ile tek başına delil olarak kabul etmeseniz de (çünkü mahkeme kararı alınmadan kayıt yapılmış), kayıtlarda tesbit ettiğiniz görüntüleri sorgulayarak, gerekirse şahit, gerekirse mağdurun ifadesi ile, sanığın ifadesi ile, aynı saatlerde yaşanan diğer olayların sorgulanması ile izinsiz kayıttaki bilgilere paralel bilgilere ulaşabilirsiniz. “Bu sıcak gündemde, nereden çıktı bu ‘dadı-eziyet edilen çocuk’ muhabbeti” diyeceksiniz. Gündemle çok yakından alakalı bir örnek, bu aslında. Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt olayında da uygulanması gereken bir prosedürdü. Şimdi Sincan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz’ın dinlenmesi olayında da uygulanması gereken bir prosedürdü bu... Aynı zamanda, diğer izinsiz veya şeklî açıdan tam olarak usule uygun karar alınmadan yapılmış dinlemeler için de birebir örnekti bu. Ne deniliyor: “Osman Paksüt Anayasa Mahkemesi üyesi olduğu için, ancak kendi mahkemesinin heyeti dinlenmesine karar verebilir!” Devam ediliyor: “Dışarıdan birisi ile yaptığı konuşmada, karşı telefonun dinlemesi olsa bile, bu karar, Paksüt için suçlama sebebi olamaz.” Peki, çocuğa eziyet eden dadı olayında, kayıtları seyrettiğimiz halde, hiçbir şey olmamış gibi, dadıya ceza vermeden olayı kapatabilir miyiz? “Ne yapalım efendim. Mahkemeden karar alınsaydı” diyerek, dadıyı hiçbir araştırma yapmadan kurtarır mıydık, yoksa diğer ek delillerle, kayıtların doğruluğunu araştırmaya mı çalışırdık? Tabii ki kayıtlardaki olayların doğruluğunu diğer delillerle ispatlamaya çalışırdık. İşte aynı şekilde, Paksüt olayında da, “Karar olmadan yapılan dinlemeler delil olmaz” denileceğine, diğer delillerle, dinlemelerdeki olayların varlığı isbatlanmaya çalışılmalı ve kayda alınan telefon görüşmelerindeki hukukdışı eylemlerin ispatlanması yönüne gidilmeliydi. Yapmadık. Hikayeden bir karar ile, olayı kapattık. Şimdi Osman Kaçmaz olayında aynı şey tekrarlanıyor. Hakim bey ve onu savunanlar diyorlar ki, “Dinleme kararı usulsüzdü. Dolayısı ile deliller geçersiz.” Soruyorsunuz, “Peki iddia edilen şeyler doğru mu? Onları açıklar mısınız?” Adeta alay edercesine, “Elinizde delil yok ki.. Ben de inkar edersem, ne yapabilirsiniz ki?” İşte yaşanan budur. En ince ayrıntısına kadar filme kaydedilmiş bir cinayetin failinin, “Film izinsiz çekildi. Delil olmaz. Beni mahkum edemezsiniz” diyerek, cezadan kurtulması gibi bir durum.. Ve maalesef, hukukçular da, bu savunmaları ciddi ciddi dinliyorlar.. “Delil usule aykırı olarak elde edilmiş olsa bile, sen şu işi bir açıkla bakalım” diyen yok.. Bundan sonra diyecek olacak mı, birlikte izleyip, göreceğiz. vakit
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|