Yazmanın da, okumanın da "riskli" olduğu, çoğunluğumuzun da ya buna, ya zamansızlığa ya da parasızlığa sığınarak "okuyup-yazamadığı" bir ülkede yaşamaktan mutlu musunuz? Cehaletini bu kadar kıskançlıkla koruyan, şunun şurasında kaç ülke kaldık ki? Nu mutlu ki, ne dünyada olan bitenden haberdarız, ne de yeni gelişmelerin yaratacağı stresten... Okuyup, yazmak insanlarda müthiş bir suskunluk yaratıyor, inanın.İnsan öğrenip bilmeye başlamaya görsün; Olanaksızdır o insanı, öyle her konuda uluorta konuşturmak.Düşünsenize felaketi.Oysa bizde öyle mi; Değerli vatandaşlarımız, bilmemenin verdiği rahatlıkla sizle kürt sorununu konuşur, Çeçenistan'ı anlatı, üstüne Bosna'yı da boca eder! Irak ve Suriye ile sorunları çözmekle kalmaz, Yunanistan'ı da bir çırpıda buruşturuverir.Değerli vatandaşlarımızın bu ülkelerin adlarını bilmeleri bile küçük çaplı bir mucizedir ama, adını bildikten sonra o ülkeler içi anlatamayacakları şey yoktur.Az kullanılmış bir beyinin avantajıdır bu!... Kişi başına düşen kitap sayısı, tüm dünyada potansiyel okur üzerinden hesaplanıyor.Örneğin bu sayı 65 milyonluk ülkede kaçtır?İşi bilenler, Türkiye'de potansiyel okur oranını, 2.6 kişiden biri olarak belirtiyorlar ki, bu sayı 25 milyon ediyor.1993'de potansiyel okur başına 3.8 kitap basılmış.Bu rakam 1990'da 4.8 1985'de 5.3.Daha da gerilere gidelim mi? 1945 rakamı 10.2, 1950'de 11.4, 1955'de 14.3, 1960'da 21.8, 1965'de ise, sıkı durun 27.8!. Bu rakam 1970'de 20.5'e, 1975'de 13.3'e, 1980'e gelindiğinde ise 5.7'ye iniyor ve günümüze kadar azalarak geliyor. 30 yılda, potansiyel kitap okuru başına düşen basılan kitap sayısı tam 7.5 kat azalmış durumda.Türkiye'deki oran, "yamyam" diye alay edilen Afrika ülkelerinin bile altında inanın! İşte HÜ, Ankara Üniversitesi ve ODTÜ'de yapılan öğrenci araştırmasının sonuçları : Ankete katılan öğrencilerin dörtte biri açık açık, "ders dışı kitap okumam!" demiş.Demek ki, dört kişiden üçü okuyor, iyi!Ancak "Okuyorum" diyenlerin yarısından çoğu, son yıl içinde okuduğu tek kitabın adını ve yazarını söyleyememiş, iyi mi? Ve içlerinden hiç biri, bir yıl içinde okuduğunu ileri sürdüğü dört kitap adı bile verememiş.Oysa dört kitap; bölün 12 aya, üç aya bir kitap düşüyor sadece... Peki bu öğrenciler üniversite kütüphanesine gitimyorlar mı? Gidiyorlarmış, hem de hepsi!Hiç şaşırmayın, çünkü ankete göre yüzde 60.8'i ders çalışmak, yüzde 26.5'i ödev yapmak, yüzde 3.9'u gazete-dergi okumak, yüzde 1'i fotokopi çektirmek ve sadece yüzde 7.8'i kitap okumak için gidiyormuş. Cehaletini üniversitede bile koruyan gençliğe nasıl hayran olmazsınız? Bu pırıl pırıl, tertemiz beyinler sizleri de heyecanlandırmıyor mu? 1980 sonrası, gez-göz-arpacık paşalarının devrini geçiyorum.Hikmetinden sual olunmaz, ahmak devri atlıyorum.Geliyoruz 1984'e.Ülkenin başına ne belalar sardığı yavaş yavaş belirginleşen Arabesk Amerikalı, Özal ailesinin dönemine... 1984-1991 yılları arasında geçen 6.5 yılda, 2.916 yazar, çevirmen ve gazeteci yargılandı.613 yayın toplatıldı.403 yayın imha edildi.59 ton gazete, dergi ve kitap yakıldı, 48 tonu için yakılma kararı alındı.Yazarlara, 2.350 yıla yakın hapis ve milyarlarca para cezası verildi.13 gazete için 387 dava açıldı. Sonra, kökten Amerikalılar devri başladı.1991-1995 arasında geçen 3 yılda, 940 gazete-dergi, 112 kitap toplatıldı.Bunları yazan 172 kişi, toplam 213 yıla mahkum oldu.Tam 23 gazeteci ise, öldürüldü. Dışarıdan bakan birisi olsanız ve bu rakamlar size verilse ne düşünürsünüz? Herhalde "Okumak için etrafa saldıran, ceketini satan, arayıp bulan insanlarla, kitap basmak için çırpınan bir ülke burası diye düşünmez misiniz?Oysa ne okumak için çırpınan, ne de bunları basmak için yırtılan insan sayısı bir avucu geçmiyor.
Kaynak : Hasan Uysal "Aman Cehaletimizi Koruyalım!..."Karikatür-Sayı 67 Kasım 1998 Sayfa 4.