![]() |
#1 |
![]() Ana ve babaya hürmet, saygı, ikram, ihsan sizin elinizde. Yaparsanız, Hakk’ın sizi sevmesine, cihad sevabına, hac ve umre sevabına, cennet ve cennet nimetlerine nail olursunuz. Şayet onları darıltır, incitirseniz, hem sevaplardan, cennetlerden mahrum kalır ve hem de dünyanız da, âhiretiniz de başınıza zindan olur. ve yine unutma ki, ana ve babalar bizim dünyâya gelmemize sebeptirler. Hocalarımız üstadlarımız, mürşid ve mürebbilerimiz de dünya cifesinden kurtarıp âhiretin ebedî nimetlerine nail olmamıza vesiledirler. Onun için onların hakları ana ve baba hakkından daha ziyâdedir.
Zira dünyâ fânidir. Sonra fitne fesat, meşakkat, hastalıklar, belâlar âlemidir. Buradan gemisini kurtarana ne mutlu!. Fakat âhiret âlemi öyle mi ya? Fitne fesat, zahmet meşakkat, hastalık, sakatlık, belâ, mihnet, hiçbir keder verici şey yok. Sonra rızık kaygusu filân hiçbir şey yok. Her istediğin hemen önünde, her şey emrine amade. Üstelik Hakk’ın cemâlini müşâhade, güzellik üstüne güzellik. Aman yâ Rab, bizleri bu saadet evine kavuşturan üstadlarımıza, hocalarımıza, mürşidlerimize, can kurban. Nasıl ki, ashâb-ı kiram hazerâtı Rasûlüllah SAS’e: (Fidâke ebî ve ümmî yâ rasûlalah) “Anam, babam, canım ciğerim sana feda yâ Rasûlallah!” derler idi. Zaten böyle olmadıkça, ne dostluk ve ne samimiyet olur. Sonra bu ana ve babalara, üstadlara, mürşidlere, hürmet, saygı ihsan - ikram o kadar mühimdir ki, Hak Teàlâ Hazretleri bu gibi bahtiyarlara mükâfâten, bir taraftan ömürlerini ziyâde ediyor. Mallarına bereket vermekle beraber kendilerine tatlı bir hayatla beraber çocuklarını da asilzade, akıllı, zekî, sıhhatli ve tenâsüb-i endam ile eksikli ve kusurlu yaratmaz. Ve aynı zamanda onların da ehl-i cennet olması için hidâyet ve tevfîkini ihsan edip hayırlı, sâlih ameller işleyip insanların da hidâyetlerine sebep olurlar. Ve nihayet ana, baba ve mürşitlerin rızasıyla Allah Teàlâ da onlardan razı olur. Aman Yâ Rab, bu ne nimet ve ne saadet!... Yalnız şu kadar var ki, ana, baba ve her kim olursa olsun, Cenâb-ı Hakk’ın emirlerine muhalefetle emrettikleri vakit bunların sözlerine ve gönüllerinin kırılmasına katiyyen iltifat olunmaz. ve sözleri emirleri kale alınmaz, dinlenmez. Çünkü, her şeyin bir hududu var. Bunların hududu da kendi boylarını aşamaz. Zira Sa’d’in annesi yemin etmişti: Yememek ve içmemek üzere, sebebi de Sa’d müslüman olmuştu. Annesi diyor ki: “Sen eski ecdadının dinine dönmedikçe, ben, yiyip içmeyeceğim.” Bir gün, iki gün, üç gün yememiş amma, oğlu da İslâmiyet’te samimî. Anaya itaat lâzım fakat Hàlık’a isyanla değil. Bütün günahlar da böyle. Her kim bize bu günah işleri işlemekle emretse, biz onların sözlerini dinlemek, mecburiyetinde değiliz. Meselâ, “Namaz kılma” yahut sebepsiz “Oruç tutma” veya “İçki iç” dense veya hırsızlıkla emrolunsa, bunların hiç birisi dinlenmez. Zira hepsi Hâlık-i Zülcelâl’e isyandır, Bu hususda, sûre-i Lokman’da sarâheten ve açıkça (Felâ tutı’hümâ) buyurulmuştur. Efendimiz Sallallahü Aleyhi ve Sellem’in: (Lâ tàate limahlûkin fî ma’sıyetil-hàlık) buyurduğunu da hem unutma hem de bütün müslümanlara duyurmağa gayret eyle. Ana baba, hoca ve mürşidlerimiz ve büyüklerimiz başlarımızın tacıdırlar. Lâkin Allah Teàlâ’ya isyan etmemek şartıyla mukayyeddir. Said b. Vakkas ile Musab b. Sa’d annelerini dinlemedikleri gibi, “Ölürlerse ne yapalım; Müslümanlıktan onların hatırı için dönülür mü?” demişlerdi. Sen bunu unutma ve ezberle: “Halika isyan olan işte mahlûka itaat olmaz.” Vakkas’ın oğlu Sa’d’ın İslâmiyet’le müşerref olduğunu annesi Hamne duyunca oğlunu çağırıp: “Ey oğlum, eğer sen, İslâmiyet’i terk edip eski dinine, Hıristiyanlığa dönmedikçe ben ne yer ne içerim. Tâ ki, ölürüm.” diye yemin etti. Bir diğeri de Sa’d’ın oğlu Mus’ab’dır. Bu Sad’ın annesi de ben hiç konuşmayacağım. Tâ ki, sen eski dinine dönünceye kadar diye yemin etmişti. ve sizin dininiz de annelere, ihsan ile emretmektedir. Ben de sana İslâm’ı bırakıp eski dinine dönmeni emrediyorum, demişse de; bu gayr-i meşru emir ve arzulara uymağa, muvafakat etmeğe İslâm’ın müsaadesi olmadığı kendilerine duyurulmuş; ihsanda ve ikramda ancak İslâm’ın emirlerine uygun olmasının lâzım geldiği pek açık bir şekilde belirtilmiştir. Bu da bizlere çok güzel bir örnektir. “Vazife mukaddestir” diye bir çok defalar tekrarlanan sözlerde, evvel emirde dinin ifâsı anlaşılmalıdır. Dinî emirleri terk edip “Vazife mukaddestir” diye kendilerini aldatanlar bu vakıalardan ders almalıdırlar. Vâlideyne ihsan hakkındaki âyet-i kerimeleri: Sûre-i Ankebût, 9; sûre-i Ahkâf, 16; sûre-i Isrâ, 24-25; sûre-i Lokman, 15’de arayınız. Nüzhetü’l-Mecâlis’in ana ve babaya ihsan kısmında der ki: “Bu ana ve babaya ihsan hakkında Cenâb-ı Hakk’ın emri pek açıktır. Dinlerinden ayrılıp müslüman olan kişilere Hakk Teàlâ, o müslüman düşmanı olan ve çocuklarının İslâm’dan ayrılmasını isteyen bedbaht ana ve babaya kâfir oldukları halde bile, yine ihsan ile emreder. Fakat küfre dönmelerine katiyyen izin vermez, olduğunu beyan etmiştir. Ana ve babaya itaat farz-ı ayn’dır. 54 farzın içindedir. Dikkat ediniz! Muharebelere cihada iştirak de ana ve babanın izni şarttır. Yalnız düşman ağır basar, toplanan asker müdâfaadan aciz kalırsa o zaman cihâd umûma farz olur. Artık ana ve babanın rızaları, müsaadeleri dinlenmez. Şuna da dikkatle bakınız. Hazret-i Ebû Bekir RA’in kızı Esmâ’nın annesi İslâm dinine muarız olduğu halde kızının yanına gelmiş ve ondan bir şeyler istemiş. O da Resûlüllah Efendimize gidip sormuş: —Ya Rasûlallah, anam İslâm dinine girmediği ve kâfir olduğu halde bize geldi ve bizden bazı ihtiyaçlarını istemektedir. Ona istediklerini vereyim mi ve ona sıla edeyim mi? dediler. Cevaben: —Evet, veriniz ve sıla yapınız. Çünkü Allah Teàlâ’nın rızâsı vâlideynin rızâsı içinde olduğu gibi; gadabı da vâlideynin gadabındadır, buyrulmuştur. İyi bakınız ve düşününüz ki, vâlideyn kâfir dahi olsalar evlâda düşen vazife onlara yine ihsan ve ikramdır. Halbuki, küfür ile günahkârlık arasındaki farkı gösterecek bir ölçümüz yoktur. Zira birisinin yolu cehennem; birisinin yolu da cennettir. Arasını nasıl bulursunuz? Birisi Hakk’ın rızâsını, diğeri de Hakk’ın gadabına uğramış olanlardır. Dedeler, neneler de anne baba gibidirler. Kâfir olan ana ve babalar da cihaddan gayri yerde müslüman ana ve babalar gibidirler. Yani onlann da sözlerini dinlemek farzdır. Şunu da tekrar edeyim ki, İs-lâmdan dönmeği, küfür işlemeyi, şirk koşmayı, puta tapmayı, günah işlemeyi emrederlerse sözleri dinlenmez. Kızarlarsa kızsınlar ağlarlarsa ağlasınlar; zarar, günah vebal hep kendilerine aittir
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|