02-10-2012, 23:10 | #1 |
ANNE KARNINDA Kİ DÖNÜŞÜMLER
ANNE KARNINDA Kİ DÖNÜŞÜMLER
ALPEREN GÜRBÜZER Anne karnında yavrunun gelişmesiyle ilgili tüm organlar leğen kemiği (pelvis) bölgesinde yer alır. Zira sağlı sollu birer yumurtalık (ovaryum), iki döl yatağı kanalı, rahim(uterus) ve vajina (hazne) kısım kadın genital bölgesini oluştururlar. Cenin ya da fetüsün konaklayacağı alan ise rahim (döl yatağı) duvarıdır. Belli ki burası vajina bölgesinden tamamen ayrı bir iç organ pozisyonundadır. Allahü Teala; “...Sizi annelerinizin karınlarında üç türlü karanlık içinde yaratılıştan yaratılışa geçirerek yaratmıştır, İşte bu Rabbiniz olan Allah’tır” (Zümer, 6) beyanıyla insan embriyonunun geçirdiği safhaların varlığına işaret eder. Şöyle ki; embriyonun temeli 23’er kromozomluk anne ve babadan gelen gamet hücrelerin (n+n) birleşmesiyle oluşan 46 kromozomluk zigot (2n) safhasına dayanır. Yani başlangıçta sperm ve ovum hücresinin izdivacı sonucu teşekkül eden zigot, akabinde oluşan fetüsün anne karnında 9 aylık süre içerisinde geçirdiği karanlık aşamalar sahne alır. Derken nihayetinde nur topu bir bebeğin doğuşuna şahit oluruz. Demek ki; önce zigotun mitoz bölünmesi sonucunda 2, 4, 6, 8, 16 kombinasyonlu hücreler oluşuyor, daha sonra oluşan bu hücrelerin her biri ana hücreden devr aldıkları bilgi kodları sayesinde başkalaşım ve dönüşüm süreci yaşıyorlar. Böylece değişim ve dönüşüm sürecinin bir gereği olarak hücrelerin birleşmesinden dokular, dokuların birleşmesiyle organlar, organların bir araya gelmesiyle de Yüce Allahın tüm âleme eşrefi mahlûkat ilan ettiği insan meydana gelmiş oluyor. İşte karanlıktan aydınlığa yürüyüş denilen olay bu şekilde gerçekleşip, aynı zamanda yaşanan bu embriyolojik süreç bize ister istemez yukarıda zikredilen ayette geçen üç karanlık safhaları hatırlatıyor. Malum bu evrelerin birincisi hücre aşaması, ikincisi doku aşaması, üçüncü aşama ise ete kemiğe bürünmüş halimiz denen tüm organları kapsayan evredir. O halde embriyo deyip geçmemek gerekir. Çünkü embriyonal hücreler önce endoderm, mezoderm, ektoderm olarak aşama aşama gelişim kaydedip, daha sonra bunlar insan bedenini oluşturacak değişik tipte doku ve organlara çevrilecektir. Böylece insana ait tüm biyolojik enformasyon tamamlanmış olacaktır. Görüyorsunuz tüm azalar köken itibariyle aynı zigotun parçaları (hücreleri) olmasına rağmen bir anda birbirinden farklı fonksiyonlar icra eden organlar olarak karşımıza çıkabiliyor. Mesela kulak işitmek için, göz görmek için, dil tatmak için, sinir iletişim için, iskelet sistemi vücuda dayanıklılık sağlamak için, mide sindirim yapmak için yaratılmışlardır. Keza bir hadisi kutside geçen; “Ben bir kulumu sevdim mi gören gözü, işiten kulağı tutan eli olurum” dediği mucizevî olay her ne kadar arif insanlar için söylenmişse de, bu hadisi kutsi aynı zamanda her doğan çocuğun Müslüman olarak doğması hasebiyle, yaratılış safhasındaki yaratılanı da kasteder niteliktedir. Zira embriyonun geçirdiği evreler başlı başına bir ilim hazinesi hükmünde. Baksanıza Tıp camiası bu dönüşüm zincirin halkalarını çözmek için yıllarını vermiş, hala da vermeye devam ediyor. Madem ilim Allah'ın, o halde ilmin sırlarına vakıf olma gayreti gereği bu yolda durmak yok yola devam demeli. Belli ki dünya döndükçe bu tür tefekkür hamlelerini izleyeceğiz gibi. Tabiî ki ayrıntılarda boğulmadan ilim yolunda ter döküp Yaratana teslim olup kaydıyla. Malum olduğu üzere insan programının tüm şifrelerini bağrında taşıyan ilk nüve zigottur. Fakat zigot ikiye bölününce her şey tamamlanmış olmuyor, dahası var. Yukarıda da belirttiğimiz üzere zigotun hemen ardından devam eden evrelerin varlığı söz konusu. Yani 12–16 hücrelik bir kitle oluşmasıyla birlikte morula, blastula, gastrula, embriyo veya fetüs (cenin) gibi birbiri ardı sıra dizilen hücre bölünmesi aşamaların gelişim ve dönüşümleri de kapsar. İşte doğum öncesi yaşanan bu safhaların tümüne prenatal devre denmektedir. Mesela bu safhalardan morula safhasında döllenen hücre artık rahime kavuşmuş durumdadır. Blastula evresinde ise hücre taşlı yüzük biçiminde olup, taşlı kısım trofoblast adını alır. Bu arada taşlı yüzük kısmın içi ise embriyoblast diye nitelenir. İşte parmağımıza taktığımız taşlı yüzüğe benzettiğimiz blastulanın alt ünitesi olan trofoblast sayesinde rahime tutunma işlemi gerçekleşip, böylece implantasyon (gömülme) eylemi vuku bulmuş olur. Bu arada unutmamak gerekir rahime tutunma işleminde birinci derecede rol sahibi flolikül hücreleridir. Şöyle ki; söz konusu hücreler daha önceden yumurta hücresinin etrafını sarıp korpus luteuma dönüştükten sonra en nihayetinde hormon salgılayan bez haline gelirler. Öyle ki oluşan bu bezlerden blastulanın rahime tutunması için hem progesteron hormonu salgılanıyor, hem de yeni yumurta oluşumlarına geçit vermeyecek fonksiyonlar için östrojen hormonu salgılanmaktadır. Trafoblastlar aynı zamanda embriyonun beslenmesinde rol oynayacak plasenta imal ederler. Peki, Embriyoblast ne işe yarar derseniz, hiç kuşkusuz onlarda yeni oluşacak bebeğin tepeden tırnağa kadar sistematiğini çıkarırlar. Nitekim hamileliğin sekizinci gününde embriyoblastlar ektoderm ve endoderme dönüşüp üçüncü haftanın başına gelindiğinde her iki tabaka arasında mezoderm tabakasının teşekkül etmesiyle birlikte blastula safhası sona erip gastrula safhasına geçiş yapılır ve ardından üçüncü haftanın sonuna gelindiğinde embriyo devresi gerçekleşir. Artık dördüncü ayın bitiminde bütün safhaların sona erdiğinin göstergesi olan bebek oluşur ki bu yavruya fetüs denmektedir. Yani Kur’an’ın işaret ettiği üç karanlık safha nihayet tamamlanmış olur. Böylece 9 ay sonunda anne karnından nur topu canlının doğuşuyla birlikte ilahi hikmet gereği her dem canlar yeniden tazelenir. Anlaşılan embriyolojik gelişim an be an planlı ve programlı bir ilahi kudretin devreye girmesiyle vuku bulan bir mucizevî hadisedir. Allah Resulü (s.a.v); “Her birinizin yaratılış mayası ana rahminde nutfe olarak 40 gün derlenip toplanır. Sonra aynen öyle (40 gün daha) kan pıhtısı (aleka) olur. Sonra yine öyle (40 gün daha) et parçası (mudga) halinde kalır. Ondan sonra melek gönderilir. Ona ruh üfler ve dört kelimeyi yazar: rızkını, ecelini, amelini, şaki veya said olacağını” diye beyan buyurmuşlardır. Nitekim onuncu haftanın sonunda aleka safhası bitip 14’üncü haftanın sonuna kadar tamamlanacak olan mudga dönemi başlar. Derken bu sürelerin akabinde insan şeklini alan bir cenin olup anne karnında 9 aylık bir konaklamanın ardından dünyaya adım atmış oluruz böylece. Vesselam. http://www.facebook.com/pages/Alperen-G%C3%BCrb%C3%BCzer/141391522610124?sk=wall
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|