![]() |
#1 |
![]() Öcalan'dan Başbuğ'a yanıt ![]() Başbuğun 'Terör ve siyaset ağaları var' sözlerini yanıtlayan Öcalan, Ordu ağalığın bugüne kadar gelişmesinde başat rol oynadı. Ordu önce kendine bakmalı ve kendini sorgulamalıdır. Seksen yıldır Kürtlerin her türlü demokratik gelişimini engelleyeceksin sonra da terör ve siyaset ağalarından bahsedeceksin. Fevzi Çakmak-İsmet İnönü çizgisi, Genelkurmayın ana çizgisi haline geldi. Kürtleri bir dağ köşesine sıkıştıracaksınız. Ondan sonra silah kullanma diyeceksiniz. Her şeyini ellerinden alırsanız onlar da silaha sarılırlar' dedi. Abdullah Öcalan, avukatlarıyla görüştü. Edinilen bilgilere göre görüşmede Barzani ve Talabani'nin PKK ilişkilerini değerlendiren Öcalan, 'Talabani eskiden PKK'ye karşı birçok operasyona katıldı. Barzani PKK'ye karşı operasyonlara daha az katıldı. Talabani Kürtlere, bize karşı bir oyunun içinde yer alırsa, kendisi kaybeder. Biz kaybetmeyiz, ben kaybetmem, Kürtler kaybetmez. Kürtler çok bilinçlidir, kendilerini savunabilecek iradeye sahiptirler' dedi. Öcalan, 'Türkiye ve İran'ın Kürtlere ilişkin politikaları var. Ancak iki ülkenin politikası aynı değil. İran'ın politikası çok farklı. İran, ciddi olarak Kürtlere yönelmez. Kendisine göre bir politikası var' ifadelerine yer verdi. Öcalan, şöyle devam etti: İnönü ingilizlerin adamıydı 'Bir arkadaş Adıyaman Cezaevinden bana gönderdiği güzel bir mektupta diyor ki; 'Andrew Mango'yu bilirsiniz. Kendisi Türkiye özellikle Mustafa Kemal konusunda Türkler tarafından da Genelkurmay tarafından da bir otorite olarak kabul ediliyor. Geçenlerde Andrew Mango'ya 'demokratik açılım hakkında ne düşünüyorsunuz?' sorusu soruluyor ve Andrew Mango; 'Kürt açılımı Atatürk'ün devrimcilik ilkesinin bir gereği ve devamıdır' diyor ...' Andrew Mango'yu bilirim ama hiç okumadım. Fakat aynı değerlendirmeyi ben daha önce defalarca yaptım. Mustafa Kemal'in gerçek düşüncesi farklıdır demiştim. Şimdikilerin Atatürkçüyüz demesinin Atatürkle ne ilgisi var, bunlar Atatürk'ü de tanımıyor. Mustafa Kemal'in gerçek çizgisi şu an Atatürkçü geçinenlerin çizgisi gibi değildir. Mustafa Kemal'in 10 Şubat 1922 tarihindeki özerklik vurgusu, fikirleri var. Mustafa Kemal bazılarının söylediği gibi Kürt düşmanı değildir. Mustafa Kemal, İngilizlerin adamı değildir. O daha çok Lenin'le mektuplaşıyordu, Lenin'e dayanarak ayakta kalmak istiyordu. Daha çok Sovyetlere dayanarak bu mücadeleyi yürütmek istiyordu. Mustafa Kemal, mücadelesinde İngilizlere dayanmadı. İngilizlere dayansaydı bu kadar başarılı olamayacağını biliyordu. Fevzi Çakmak, İsmet İnönü, bunlar İngilizler adına hareket ediyordu ve İngilizlerin adamıdırlar. Bunlar Mustafa Kemal'i İngiliz politikalarıyla çembere aldılar. Mustafa Kemal'i yıprattılar, pasifleştirdiler. Mustafa Kemal'in etrafında güvenebildiği Ali Fuat Cebesoy, Fethi Okyar gibi birkaç samimi arkadaşı vardı. Fevzi Çakmak, İsmet İnönü, ittihatçılarla birlikte Mustafa Kemal'i pasifleştirdiler. İzmir Suikastini yaptırdılar. Şeyh Sait olayını kullandılar, bu olaydan sonra Musul'u aldılar. Bu politikalar tamamen İngilizlerin politikasıdır. İngilizler böylece kendi politikalarını uyguladılar. Fevzi Çakmak, İsmet İnönü ve İttihatçılar yoluyla Türkiye'yi kontrollerine aldılar. Ve bugüne kadar gelindi. Ordu içinde gerçekten demokrat olan, demokrasiyi bilen, özümseyen Cemal Madanoğlu gibi bazı subaylar vardı, bunların biraz sol eğilimleri vardı. Onlara da ne olduğu ortada. Bu çizgi ta 1920'lerden bu yana Mustafa Kemal'in etrafını kuşatmış, çemberini daraltmış, etkisizleştirmiştir. İşte Mustafa Kemal'e yapılan suikast bu yüzdendir.' Çiller CIA ajanıydı 'Aynı İngiliz politikaları daha sonra da devam etti. Tansu Çiller 1992'ye kadar hiç piyasada yoktu, bilinmiyordu. Birden bire Doğru Yol Partisi'nin başına getirildi. Demirel Amerika'nın adamıdır. Demirel üzerinden, bir CIA ajanı olan Tansu Çiller'i Başbakan yaptılar. Ve yeşil ışık yakma olayı da o zaman oldu. Yani bir CIA ajanını Türkiye Başbakanı yaptılar ve Türkiye'yi de yeşil ışık yakarak ona teslim ettiler, ona bağladılar. İngilizler Çiller ve Doğan Güreş'e 'size yeşil ışık yaktık, Kürtlerin üstüne gidebilirsiniz, dediler. Çiller, Doğan Güreş, 1990'larda tarihin görmediği zülmü Kürtlere uyguladılar. Binlerce faili meçhulle, binlerce güzel insanı öldürdüler. Biliniyor, birçok güzel yurtsever insanı katlettiler. Ergenekon bunun en korkunç örneğidir. Kürtlerle Türkler arasında düşmanlık yarattılar. Başta Kürt iş adamları olmak üzere birçok faili meçhule izin verdiler. 'Size sınırsız destek veriyoruz, Kürtlere istediğinizi yapın' dediler Çiller'e. Çiller de arkasına Amerika, İngiltere ve devletin gücünü alarak Kürtlere karşı her türlü uygulamaya girişti. Daha ne olsun? Bir başbakanın ajan olması kadar daha kötü ne olabilir? O zamanki gazeteler de ajan olduğunu yazdı. Ordunun bazı genarelleri bunun farkındaydı. Karadayı ve Kıvrıkoğlu Amerikancı değiller. Karadayı, Kıvrıkoğlu gibiler bunun farkındaydı. Karadayı'nın olduğu bir toplantıda aynen 'bu kadını etkisizleştirelim, güçten düşürelim, bir an önce gönderelim' deniliyor, Çiller kastedilerek. Hatta Tansu Çiller'i öldürmeyi planlıyorlar ve bu planı da bize uygulatmak istediler ve bu olay böylece bize kadar geldi. Çok şaşırdım. Biz kabul etmedik. Yine Doğan Güreş'in zehirleme meselesi de var, zehirlemeyi yapıp bize mal etmek istiyorlardı.' Başbuğa'a yanıt verdi 'Başbuğ, siyasi ağalardan ve terör ağalarından bahsediyor. Zaten biz daha önce bu eleştiriyi yapmıştık. İşte Şemdin, Çürükkaya onlar hakkında ağır eleştiriler olmuştu. Başbuğ, bölgede siyaset ağaları var diyor. Kim ağalığın bugüne kadar gelişmesinde rol oynadı, ağalara kim destek verdi? Bu sistemin ayakta kalmasını kim istedi? Bu ağalıkta en az onlar kadar sizin de payınız var. Ordunun bunda rolü var. Bürokrasinin rolü var. Ordu ve bürokrasi ağalığın bugüne kadar gelişmesinde başat rol oynadılar. Ordu önce kendine bakmalı ve kendini sorgulamalıdır. Seksen yıldır Kürtlere baskı yapacaksın, Kürtlerin her türlü demokratik gelişimini engelleyeceksin, Kürtlerin en basit insani duygularının bile gelişimine izin vermeyeceksin, insani hak talebini bastıracaksın sonra da terör ve siyaset ağalarından bahsedeceksin. 1920'de İngiltere Fevzi Çakmak'ı gönderiyor ve Fevzi Çakmak gelip Genelkurmay Başkanı oluyor. İsmet İnönü de İngiltere'nin adına hareket ediyor. Bu ikisi diğer ittihatçılarla birlikte Mustafa Kemal'i etkisizleştiriyor. Fevzi Çakmak-İsmet İnönü çizgisi, Genelkurmayın ana çizgisi haline geldi. İşte şimdiki ordu, bu ikilinin çizgisinin devamıdır. Bunu iyi anlamak lazım. Genelkurmayın bu çizginin dışına çıkmasına da izin vermezler. Ordu içinde bazı demokrat subaylar var, olmuştur, halen de var. Sol'a yakın subaylar, bu sorunları çok iyi bilen subaylar var ama bunlar etkisiz ve güçleri yok. Ordu da halen işte bu ikilinin çizgisindedir. Başbuğ da bunu çok iyi biliyor. Siyaset ağalarını istemiyorsanız demokratik siyasetin önünü açacaksınız. Demokratik siyasetten korkacaksınız, demokratik siyasetin önünü açmayacaksınız, sonra da siyaset ağaları var diyeceksiniz. Bunda sizin de payınız var. Bütün bunların yanında bir de bölgeye kapitalizmi koymuşsunuz, her türlü politikanızı ekonomiyle destekliyorsunuz. Halkı kuşatmak için bu ağalara her türlü ekonomik destek veriyorsunuz. Bu halk ne yapacak? Ya demokratik siyasetin önü açılacak ya da bu şekilde devam edecek. Kürtleri bir dağ köşesine sıkıştıracaksınız. Ondan sonra silah kullanma diyeceksiniz. Herşeyini ellerinden alırsanız onlar da silaha sarılırlar. Demokratik siyasetin önünü açmazsan Cudi'deki adam kendini korumak zorunda. Zaten içinde bulunduğu kültür başka türlü davranmasına uygun değil. Kandil'deki Zağrostaki adam için de öyle. Ya demokratik siyaset alanı açılacak ya da dağı korunma alanı olarak görmeye devam edecekler.' Hiç mi vicdanları yok 'Şimdi Baykal, Bahçeli, kimler adına siyaset yapıyorlar? Bunların siyasetinin Türklerle Türklükle hiç bir ilgisi yok. MHP'nin yaptığı Türkçülük değil. MHP yüz yıldır sonradan oluşturulmuş bir Türkçülüğü esas alıyor. Daha doğrusu MHP ittihatçılığın devamıdır. İttihatçılığı da, İttihatçıların Türkçülüğünü de dış güçler oluşturmuştur. Bunları oluşturanlar Türk bile değiller. Bugünkü MHP, İttihatçıların devamıdır. Her gün insanlar ölüyor. Bahçeli ve Baykal bunu görmüyorlar mı, hiç mi vicdanları yok? Nasıl buna seyirci oluyorlar, anlamak mümkün değil.' Tüm sorumluluk bana yüklendi 'Kürtler için yıllardır Akademilerin açılması gerektiğini söylüyorum. Onu bile yapmıyorlar doğru dürüst. DTP'nin binlerce onbinlerce kadro yetiştirmesi lazım. Neden yapmıyorlar? Çünkü teorik kavrama düzeyleri buna elvermiyor. Gerçi Türkiye'deki bütün partiler böyledir. Hatta daha geridir. Yine de DTP içlerinde en iyisidir. Ama yine de yeterli değil. Başarılı olmak istiyorlarsa onbinlerce insan, kadro yetiştirbilmelidir. Ahmet İnsel bile diyor ki, bütün sorumluluk Öcalan'ın omuzlarına yüklenmiş. Çok doğru bir tespit. Türkiye'deki bazı aydınlar da bunu farketmiş. Çözüm için düşüncelerimi ilettim. Artık yapabileceğim bir şey yok. Yol Haritasında da belirttim; demokratik çözüm için elimden geleni yine de yapmaya da hazırım ama bu şartlarda daha fazlasını yapmamın mümkün olmadığını da söyledim. Zaten daha fazlasına güç getirmek fiziken de mümkün değil. Devlet de bütün sorumluluğu üzerime yıkıyor, DTP ve PKK de bütün sorumluluğu bana yüklüyor. Bu bir zulümdür. Büyük bir zulümdür. Burada hareket serbestim yok. Buradaki şartlarda en ufak bir düzeltme yapmayacaksın hem de sorumluluğunu bana yükleyeceksin. Hem önümü açmayacaksın hem de sorumluluğu bana yükleyeceksin. Bu doğru değil. 2005'te PKK'ye ve DTP'ye çok kızdım. Mücadele edeceksiniz doğru dürüst edin dedim, ciddi olun. Ya bu işi iyi yapın ya da bırakın dedim. Ben bunları boşuna söylemedim. O zaman hem PKK'ye hem de DTP'ye 'eğer beni temsil edecekseniz ciddi olmak zorundasınız' dedim. PKK de DTP de bana daha fazla sorumluluk yüklemekten vazgeçmeliler. Kendileri ne yapıyorlarsa yapsınlar. DTP ve PKK'ye eleştiriler 'Savaşırlar mı, savaşı büyütürler mi teslim mi olurlar karışamam. Kendilerinin bileceği bir iştir. DTP ve PKK bana daha fazla sorumluluk yüklemeye devam ederlerse bu doğru olmaz. DTP, bazen çok sivri konuşuyor ama bazen de ne söyleyeceğini bilemiyor. DTP de bu siyasi yöntemlerle, bu şekilde Kürtlere hitap edemez bundan sonra. Herkes sorunu benim omuzlarıma yığıyor ama ben bu şartlarda nasıl bir şeyler yapabilirim. Eğer bu sorunu ben çözeceksem, katkım alınacaksa önüm mutlaka açılmalıdır. Savaşmak da barışmak da onların bileceği bir şey, öyle herşeyi benim omuzlarıma yıkmasınlar, ben burada onlara bir mucize sunamam. Devlet de daha fazla üzerime sorumluluk yüklerse ben burada isyan edeceğim. Ama bundan sonra olup bitenin sorumlusu olmayacağım. PKK de DTP de önderlik yapamıyorlar, bu rolünü oynayamıyorlar. Kendi önderliklerini oluşturamıyorlar. Bunun için ciddi bir çaba da yok. Böyle giderse devlet AKP eliyle Kürtleri kendisine çekecek, operasyonlara bile gerek kalmayacak. PKK de DTP de kendi önderliklerini oluşturmaları gerekitiğini göremiyorlar mı? Tüm Kürtlerin katılacağı Konferans ya da Kongrenin kararları çok önemlidir. Hayret ediyorum, siyasetçiyiz diyorlar, bu Kongre'nin önemini nasıl anlamıyorlar? Bu konferans çok önemlidir. Bu Konferans ya da Kongre tarzında olabilir. DTP Kongre'sinde her kesimden yeni isimleri katabilmeliler. Bu gibi yeni katılımlarla DTP, tüm Türkiye'yi herkesi kapsayan bir yapıya kavuşabilir.' Müzakerede herşey anlaşılır 'Ekim'de mutlaka demokratik müzakerelere başlanabilinmelidir. Demokratik müzakere olursa çözüm gelişir. Müzakereden neden çekiniyorlar ki? Bir araya gelirler, sorunu müzakere ederler ve çözüme giderler. Bundan çekinilecek, bundan korkulacak ne var? Meclis de öylesine toplanmamalı, sorunu sorumluluğuyla karşılayabilmeli, öyle tartışmalı. Yok sen şunu söyledin, şunu yaptın, yok sen de şunu söyledin, şunu yaptın gibi siyaset anlayışı artık terkedilmeli. Müzakere aynı zamanda kimin çözümsüzlükten yana kimin çözümden yana olduğunu ortaya çıkaracaktır. Müzakere olursa kim barış istiyor kim savaş istiyor; kim adalet istiyor kim adaletsizliği; kim faili meçhullerden yana kim hukuktan yana; kim karanlık Türkiye'den yana kim aydınlık bir ülkeden yana? Müzakere olursa barış ve çözüm istemeyenlerin maskesi düşecek. Müzakere olursa kim tam bağımsızlıktan yana ortaya çıkacak. Kim Amerikancı ortaya çıkacak. Müzakere ve barış olunca Türkiye'nin Ortadoğu'da yıldızı parlayacak. Ve Türkiye model olur. Önüm açılırsa Türkiye'de barış ve çözüm istemeyenlerin maskesini düşürürüm. Kim çözümden kardeşlikten yana ortaya çıksın. O zaman da bırakın, Türk halkı benim hakkımda kararını verirsin.' Türkler böyle siyaset yapmaz 'Müzakereyle toplumsal bir uzlaşma olacak. Toplumsal uzlaşmayla toplumun demokratik nitelikleri artacak. Toplumsal uzlaşma herkesin yararına, bundan herkes kazanır, toplum kazanır. Müslümanlığın ilkeleri de bunu gerektiriyor, kardeş olmayı gerektiriyor. Toplumsal uzlaşmayı sağlayan, hedefleyen bütün felsefeler ve ilkeleri de bunu gerektiriyor, uzlaşmayı gerektiriyor. Müzakere yapılsın, diyalog olsun, kim bölücüdür kim değildir, kim teröristtir kim değildir her şey açıkça tartışılsın. O zaman bazı kesimlerin ne kadar fanatik, ne kadar ırkçı, ne kadar faşist oldukları ortaya çıkaçaktır. Müzakereden daha kolay ve doğru yol var mı? Şimdi bazıları neden müzakereden kaçıyor? Bunların Türklükle ne ilgisi var? Türkleri tanırım, siyaseti de böyle değildir, ahlakı da böyle değildir. Türkler böyle siyaset yapmaz. Türkler bölücü siyaset yapmaz, ta 1071'den beri bu böyledir.' Süreç her şeye gebe 'Her türlü gelişmeye gebe günlere girdik. Nasıl gelişecek, nasıl çözülecek hep birlikte göreceğiz. ABD, AKP'ye çöz diyor. Ama AKP daha sorunu bilmiyor. Başbakan biraz anlamış ama AKP, nasıl yürüyeceklerini bilmiyorlar. ABD, çözüm istiyor ama öyle faşizan bir yapı var ki, nasıl çözeceğini bilemiyor. ABD, AKP'ye sol bir darbe yaptıramaz, çünkü AKP'nin sosyal bünyesi buna uygun değil. Hükümetin durumu ortada. Bu durumda ne olabilir? Herşey olabilir. Bugün olan da tıpkı 1920'lerdeki gibidir. Kürtlere dünya kadar silah vermişler. Kırk milyon Kürdü Türk ile savaştıracaklar. Bunu göremiyorlar mı? Kırk milyon Kürtle savaşan Türkiye nasıl bütün kalır, nasıl bölünmez? Durum bu kadar açıkken nasıl görülmüyor? Işte sana 1920'lerdeki durumun aynısı. Artık nasıl savaşırlar nasıl barışırlar kendileri bilir. Artık kent isyanları mı olur, halk savaşı mı olur, kimse bilemez. Ama olup bitenden sorumlu olmayacağım.' Kürtleri satmayacağımı biliyorlar 'Bundan sonra PKK'nin, Kürtlerin üzerine bir müddet gitmeye devam edecekler. Bunu bir müddet daha deneyecekler. Ancak bunda da başarılı olamayacaklar, başarı sağlamaları da mümkün değil. Beni biliyorlar, beni tanıyorlar. Benim Kürtleri satmayacağımı biliyorlar. Benden daha ne yapmamı bekliyorsunuz? Kürtlerin durumu ortada. Çözüm yolunu yazdım. Devlet şimdi inceliyordur. Talabani, Barzani'nin ellerinde birçok imkan var. Eskisiyle kıyaslanmayacak kadar imkanları var. Ancak bu imkanlarını kullanmıyorlar. Bazı kaygılarla kullanmıyorlar. Yeni bazı şeyler de geliştiremiyorlar. Biz burada birçok çözüm geliştiriyoruz, Kürtlerin birliği için birçok çözüm, öneri sunuyoruz. Bunları bile alıp değerlendiremiyorlar. Orada da birçok çözülme yaşanıyor, partileri çözülüyor. Birçok muhalif parti ortaya çıktı. Burada Kürtler için mücadele ettiğini söyleyen bazıları her sıkıştığında Talabani ve Barzani'ye kaçıyorlar, onlara sığınıyorlar. Biz ne yapalım, ne yapmamızı öneriyorsunuz diye soruyorlar. Ancak Türkiye gibi onlar da Amerika'ya bağlılar, böylece her şey tekrar tekrar Amerika'ya dönüyor. Amerika kukla gibi her iki tarafı da oynatıyorlar. Her ikisi de ABD'ye dayanarak ayakta kalmaya çalışıyor.' Eski tarz siyaset bırakılmalı 'Herkes eski tarz siyasetini geride bırakmalı. Amerika bile yıllardır destek verdiği Gladio'yu bıraktı. Eski tarz infaz, Gladio gibi yöntemleri Amerika bile terketti. Amerika eskiden bu Gladio için 'bizim çocuklar' derdi. 'Bizim çocuklar ne yapıyorlar?' derdi. Şimdi ise, 'bizim çocuklar büyüdü kendi ayakları üstünde yürüsünler, yürüyebilirler' diyor. Ama Türkiye kendi başına yürüyemiyor, yürümeyi bilmiyor. Türkiye'de gerici bir ideolojiye saplanmışsınız. Bilimcilik, dincilik, cinsiyetçilik ve milliyetçilik dört tane batağa saplanmışsınız. Sonra da ayakta duramıyorsunuz. Devleti daha yakından tanıdım, epeyce tecrübe edinebildim. Türk Kürt kardeşliğini savunuyorum. Bu anlamsız savaşı gerçekten bitirmek, bu ölümleri durdurmak istiyorum.' İşçiler kentlilerin eşkiya isyanında 'Kojin Karatani'nin bir makalesini okudum. Anti-kanserojen diye bir kavram kullanmış toplum için. Çok doğru. Karatani'yi daha önce hiç okumadım ama bu ifadeyi aynen daha önce kullanmıştım. Japon bir filozof. Önemli düşünceleri var. Ancak eksik. Toplumu iyileştirmek için anti-kanserojen hücreler yaratmak lazım diyor, çok doğru. Ben de bu toplumu -kapitalist toplumu- kanserojene olarak nitelemiştim. Ve bundan kurtulmak üzerine de oldukça yoğunlaştım. Karatani önemli düşüncelere ulaşmış, önemli tespitlerde bulunmuş ancak benim düşüncelerim Karatani'nin düşüncelerinden çok daha geniş. Savunmamın Dördüncü Cildinde daha geniş değerlendirmeler yaptığım görülür. Marx için de şu yeni değerlendirmeye ulaştım: Köylülerin eşkiya isyanı neyse işçilerin de kapitalizme isyanı odur. Bunu aşan bir durum yoktur. Köylülerin eşkiyalığı ile kent eşkiyalığı aynı şeydir. Köylülerin eşkiyalığı yerini kent eşkiyalığına bırakmıştır.' Bitlis tarihi rolünü idrak ediyor Öcalan, sözlerini 'Bitlis'teki halkımıza selamlarımı iletiyorum. Bitlis'in durumu biraz farklıdır, orada oynanan oyunlar tekeller üzerinden oynanıyor. Bitlis halkı bu tekellerin kendisine bir faydasının olmadığını, kendisine karşı oynanan oyunların farkına varmıştır. Tarihi rolünü yeni idrak ediyor. Yüksekova, Hakkari, Van halkımıza özel selamlarımı iletiyorum. Adıyaman, Kandıra, Erzurum, Bakırköy, Tekirdağ Cezaevlerinden gelen mektuplar var. Hepsine tüm cezaevindeki arkadaşlara tüm halkımızı selamlıyorum' diyerek tamamladı. ANF 23 Eylül 2009 tarihli Görüşme Notu'dur
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|