Ertuğrul ÖZGÜL
05-08-2009, 07:51
Fatih Altaylı'nın gazetesinin hakkımda yaptığı tam sayfa haber Türk basın tarihine kara harflerle geçecek cinsten...
Eğer ben de sadece internetteki bilgi çöplüğüne dayanıp Altaylı hakkında yazı yazmaya kalksam ne Altaylı'nın PKK'ya yataklık ettiği kalır ne de çok ilginç nedenlerle Doğan grubundan ayrıldığı. (Ekşi sözlükten sildirilen maddeyi söylüyorum)
Bakın varsayımlardan söz ederken bile ailesine, çocuğuna zarar vereceği için internet balonunu burada yazmaktan kaçınıyorum. Bilerek "iftira" atma olayını geçtim, o iftira nedeniyle hedef tahtasına konduğum için (gelen tehdit ve küfür mektuplarını da mahkemeye sunacağım) iki gündür sağda solda "Acaba biri gelip saldırır mı?" duygusuyla yaşadığım tedirginliği de geçtim, insan göz göre göre sadece birini aşağılamak için internet bilgi çöplüğünde bu kişi hakkında bulduğu her bilgiyi doğrulatmadan habere koyar mı?
Gelin haberi okurken bizi kahkahalarla güldüren hatalara bakalım..
1. Hata= Başlık: "Katil Zanlısını Savunan Danışman Profesör" Katil zanlısını savunan hiçbir yazım olmadı. Bu konuyu ilk haber yapan gazete bile düzeltmeyi yayınladı. (Gerçi özür dilemedi, onuncu sayfada yer verdi ama bu da bir şey... Hukuk yoluyla hakkımı aramaya devam edeceğim). Aksine işin içine halkla ilişkiler şirketi karışınca bu olayın gündemdeki kapsamının benim tartışmaya açtığım şekliyle tartışılması gerektiği ortaya çıktı.
2. Hata= "Ali Atıf Bir... Cem'in babası Nida Garipoğlu'nu savundu"... Nida Garipoğlu'nu savunan hiçbir yazım olmadı. Nida Garipoğlu tutuklu ama suçu henüz sabit değil. Çünkü yargılanmadı. Bu nedenle de medyaya aynı Ergenekon'daki gibi "masumiyet karinesini" (hiç kimse yargılanıp suçu sabit görülene kadar suçlu ilan edilemez) kuralını anımsattım.
3. Hata= " Burgaz Rakı'nın danışmanı olduğu iddialarını reddeden Ali Atıf Bir... Böyle bir konu gündemde bile değil. İlk gazete doğrudan Garipoğlu'nun danışmanı olduğumu kendi kafasından uydurmuştu... O da yalanlandı. Çünkü değilim, hiç olmadım, danışmanlık ile ilgili tek bir kelimelik görüşmem bile olmadı! Ancak Altaylı kendi gazetesinde çıkan haberi bile yorumlayamamış olacak ki kendi köşesinde bu sefer de "danışmanı olmadığımı ancak danışmanlığı almak için yazı yazdığımı iddia etti!'' Burgaz Rakı'nın marka danışmanlığını istediğimin kanıtlanması için Burgaz Rakı'nın "Evet istedi" diye bir açıklama yapması gerekmez mi?" Ve lütfen en azından kendi aranızda toplanıp bir karar verin. "bir gün danışmanı, bir gün danışmanlığını almak isteyen adam" şeklinde haber yapmak sizi daha da komik duruma düşürüyor!!! Her iki gazetenin de sadece saldırı amacı taşıdığı buradan bile belli değil mi?
4. Hata= "Ticari kuruluşlara reklam ve danışmanlık hizmeti veren ve aynı zamanda köşe yazarlığı yapan, reklam dünyasının önemli isimlerinden... (Burada yanlış ve eksik akademik yaşamım var)"... Ben öncelikle tam 25 yıldır üniversite öğretim elemanıyım. Yani üniversite hocasıyım. İşin mutfağından yani asistanlıktan geldim. Bir lisans, biri Amerika'dan iki yüksek lisansım var. Doktoradan sonra da yardımcı doçentlik, doçentlik, profesörlük jürilerini geçip profesör oldum. 9 yıl Açıköğretim Fakültesi dekanlığı, 2 yıl Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Enstitüsü Müdür Yardımcılığı, 2 Yıl Anadolu Üniversitesi İletişim Fakültesi (seçimle), 2 yıl Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi (atamayla) dekanlığı yaptım. Tüm bu sürelerde de Amerika'da ve Avrupa'da örnekleri görüldüğü gibi, hatta daha da "makbul" olduğu gibi, kriz sonrası dönemde de neredeyse "danışmanlık" deneyimi olmayanı üniversitelerde barındırmayacakları bilindiği gibi, uzmanlık alanımda firmalarla işbirliği içinde oldum. Hâlâ da oluyorum. Sektörü zerre kadar bilmeyen hoca sizce iletişim sektörüne öğrenci yetiştirebilir mi?
5.Hata= "Mediacat'te çıkan yazılarıyla tanınmaya başladı..." 1997 yılında Para dergisinde çıkan yazılarımla tanınmaya başladım. 2000-2007 yılları arasında Hürriyet'ye yazdım. 2007'den bu yana da çok şükür Bugün'deyim. Bu süre içerisinde de nasıl trilyonlarca reklam alan gazetelerin yazı işlerindeki beş-on kişi, reklam veren firmalarla kendisi arasına "Çin Seddi" çekmeyi başardıysa ben de hoca olarak yaptığım danışmanlıklarımla yazdığım yazılar arasına "Çin Seddi" çekmeyi başardım. Benim tek kişilik bir yazı işlerinden ne farkım var ki? Üstelik bende gazeteci ahlakının yanında hocalık ahlakı da var. Şunu da belirteyim, internet gazeteciliğiyle birlikte "uzman" yazarlar daha fazla önem kazanmaya başladı. Uzman-danışman yazarları olmayan gazeteler artık ciddi tehlikedeler.
6. Hata= "Mesleği reklamcılık..." Üniversite reklam ajansı dışında reklamcılık yapmadım. Öz mesleğim öğretim üyeliği... Hiçbir zaman reklam dünyasının önemli isimlerinden olmadım, reklamcı olmadım. Bilimsel bilgiye dayanarak "reklam eleştirmenliği'' yapmakla reklamcı olmayı ayırt edemeyen bir gazetecilik anlayışı nasıl olur onu da anlamış değilim!!! (Bu mantığa göre Atilla Dorsay ünlü sinemacı olur!!! Olur mu vallahi önüne gelene haber yaptırırsan her şey olur!!!) Ama Türkiye'de akademik alanda reklam biliminin önemli isimlerinden olduğum söylenir. Sektöre kazandırdığım onlarca başarılı öğrencim de kanıtıdır...
7. Hata= "Gittiği mekanları yazmak, izlediği filmleri eleştirmek" Bunlar hobilerim değil. Ertuğrul Özkök'ün Hürriyet Cuma ekinde verdiği görevle yaptığım işlerdi. Daha sonra Bugün'de de okurlarıma hizmet için zaman zaman yapmaya devam ediyorum. İnşallah bir hafta sonu ekimiz olduğunda daha fazlasını yapmak isterim...
8. Hata= "Ratinglerle Oynadığı Söylendi. Doğan Grubu'na danışmanlık hizmeti veren Bir, Anadolu Üniversitesi tarafından ölçülen TV ratingleri ile anıldı. Hangi evlere rating ölçümü yapacak panellerin konulacağını karar merci durumunda olan Bir'in AGB danışmanlığı yaptığı dönemde Kanal D'nin ratingleri düştü. Bu düşüşün arkasında türkü programı jüri üyesi olan Ali Atıf Bir'in Pakize Suda ile atışmalarının olduğu iddia edildi".
Neresini düzelteyim... Doğan Grubu'na değil Hürriyet gazetesine danışmanlık yaptım. Türkü programı jüri üyeliği yaptığımda da AGB denetçisi değildim. Hatta denetçiliği bırakmamın üzerinden üç yıl geçmişti... İnsan biraz kafa çalıştırıp hesap yapar ama değil mi? Geçireceğim diye internet geyiğini alıp oraya koymaz... Artık buna da gülmeyeceksek neye güleceğiz? Umarım haberi yapan da yaptıran da düştükleri gülünç durumun farkına varıp biraz utanmışlardır...
11 yıl Anadolu Üniversitesi'nde asistanlarımla birlikte TİAK adına AGB'yi yöntem bilimsel açıdan denetledim. Ayrıca Kazakistan ve Azerbaycan'da televizyon denetimleri yaptım. TV izleme ölçümü denetimi yapabilen sayılı uzmandan biriyim. Televizyon denetimini bilen her kişi denetçinin ratinglerle oynamasının da mümkün olmayacağını bilir. Denetçiliği bıraktıktan üç yıl sonra program yapıp Pakize Suda ile tartışmam ne alaka onu ben de çözemedim!!!
Denetçiliği bırakmamanın nedeni şu: Cem Uzan siyasete girince Star haber ratingleri yanlı haber algısı nedeniyle düştü. O dönemde CNN/Türk'te program yaptığım için, F.Altaylı gibi denetim mekanizmasının nasıl çalıştığını bilmeyen Hakan Uzan TİAK'a CNN/Türk'te program yaptığım için Star'ın ratinglerini düşürdüğümü söyledi. TİAK üyeleri denetim sürecini bildikleri için Star'ın baskısına boyun eğmediler ve denetçiliği sürdürdüm. Ancak daha sonra Uzan grubundan "çocukları var dikkat etsin" tehdidi geldi. Ben de daha fazla strese dayanamayıp istifa ettim. Star'ın ratingleri de düşmeye devam etti. Hâlâ AGB temel olarak benim kurduğum örnekleme modeli ile ölçüm yapmaktadır.
9. Hata= "Bekçi Sırrı ile Çelik karakterlerini uzun süre eleştiren Bir, Koç grubu ile Doğan Grubu arasında reklam krizi çıkardı"... Ben Bekçi Sırrı ile Çelik karakterlerini eleştirmedim. Bekçi Sırrı reklamdan çıkarılınca Bekçi Sırrı'yı canlandıran Şafak Sezer'in Çelik ile çok iyi bir ikili oluşturduğunu ve bu taktikten vazgeçilmemesi gerektiğini yazdım. Bekçi Sırrı ve Çelik ikilisinin anımsamaya ve beğeniye katkısı olduğunu rakamlarla kanıtladım. Hele de şu anda Vodafone reklamlarında harikalar yaratan Şafak Sezer'i gördükten sonra. Hâlâ da öyle düşünüyorum. Hürriyet'ten bu nedenle ayrılmamanın basın özgürlüğü açısından değerlendirilmesini ise büyük gazeteci, yüce insan F.Altaylı'ya bırakıyorum...
10. Hata= "Bir televizyon programında 'Bunlar götürülecek kadınlar' deyince Seray Sever elindeki kahve fincanını suratına fırlattı. Bu bir televizyon programı değil, programın içerisi kadın erkek ilişkilerini hicveden doğaçlama bir skeçti. Gerçek değildi yani... Ancak aynen son olayda olduğu ve F.Altaylı'nın gazetesinin çarpıttığı gibi çekemeyenler tarafından "gerçek" gibi sunuldu. Hâlâ internet bu olayı öyle biliyor.
11. Hata= "Basın Konseyi tarafından uyarıldı"... Köytür olayında, o dönemde de Hürriyet baş yazarı olan Basın Konseyi Başkanı Oktay Ekşi'ye "Hürriyet yazarına göz yumuyor " diye baskı yapılınca Basın Konseyi kendi kendine gelin güvey olup haddini aşıp, anlamadan dinlemeden olayı özünden koparıp beni kınadı. O dönemde Köytür CHP'lilerin arpalığı olarak hizmet görüyordu. Verimsiz çalıştığı için de sürekli batıyordu. CHP'li yöneticiler, har vurup harman savrulmak üzere Ecevit'ten milyonlarca dolar kredi talep etmekteydi. Ben de Köytür, ıslah edilmeden kamu kaynaklarının tahsis edilmesinin sonuçsuz kalacağını yazdım. Köy-tür öngördüğüm gibi battı. Zaten batmasa büyük olasılıkla özellikle doğuda kontrolsüz üretimleri kuş gribi sırasında büyük sorun olacaktı. O gün de konuyu özünden koparıp danışmanlığa getiren halkla ilişkilerci İzmir Tolga idi... (Aslında duayen reklamcıdır).
Gördüğünüz gibi Altaylı'nın köşesinde ve gazetesinde bana çakmak için yaptığı haber komedi düzeyinde yanlışlar içeriyor. Bu duruma gülmek mi gerekir ağlamak mı ben karar veremedim. Siz karar verin.
Çekirgelik
"Akıllı görünme çabası, çoğu zaman akıllı olmayı engeller. " (La Rochefoucauld)
Ali Atıf BİR - bugün
Eğer ben de sadece internetteki bilgi çöplüğüne dayanıp Altaylı hakkında yazı yazmaya kalksam ne Altaylı'nın PKK'ya yataklık ettiği kalır ne de çok ilginç nedenlerle Doğan grubundan ayrıldığı. (Ekşi sözlükten sildirilen maddeyi söylüyorum)
Bakın varsayımlardan söz ederken bile ailesine, çocuğuna zarar vereceği için internet balonunu burada yazmaktan kaçınıyorum. Bilerek "iftira" atma olayını geçtim, o iftira nedeniyle hedef tahtasına konduğum için (gelen tehdit ve küfür mektuplarını da mahkemeye sunacağım) iki gündür sağda solda "Acaba biri gelip saldırır mı?" duygusuyla yaşadığım tedirginliği de geçtim, insan göz göre göre sadece birini aşağılamak için internet bilgi çöplüğünde bu kişi hakkında bulduğu her bilgiyi doğrulatmadan habere koyar mı?
Gelin haberi okurken bizi kahkahalarla güldüren hatalara bakalım..
1. Hata= Başlık: "Katil Zanlısını Savunan Danışman Profesör" Katil zanlısını savunan hiçbir yazım olmadı. Bu konuyu ilk haber yapan gazete bile düzeltmeyi yayınladı. (Gerçi özür dilemedi, onuncu sayfada yer verdi ama bu da bir şey... Hukuk yoluyla hakkımı aramaya devam edeceğim). Aksine işin içine halkla ilişkiler şirketi karışınca bu olayın gündemdeki kapsamının benim tartışmaya açtığım şekliyle tartışılması gerektiği ortaya çıktı.
2. Hata= "Ali Atıf Bir... Cem'in babası Nida Garipoğlu'nu savundu"... Nida Garipoğlu'nu savunan hiçbir yazım olmadı. Nida Garipoğlu tutuklu ama suçu henüz sabit değil. Çünkü yargılanmadı. Bu nedenle de medyaya aynı Ergenekon'daki gibi "masumiyet karinesini" (hiç kimse yargılanıp suçu sabit görülene kadar suçlu ilan edilemez) kuralını anımsattım.
3. Hata= " Burgaz Rakı'nın danışmanı olduğu iddialarını reddeden Ali Atıf Bir... Böyle bir konu gündemde bile değil. İlk gazete doğrudan Garipoğlu'nun danışmanı olduğumu kendi kafasından uydurmuştu... O da yalanlandı. Çünkü değilim, hiç olmadım, danışmanlık ile ilgili tek bir kelimelik görüşmem bile olmadı! Ancak Altaylı kendi gazetesinde çıkan haberi bile yorumlayamamış olacak ki kendi köşesinde bu sefer de "danışmanı olmadığımı ancak danışmanlığı almak için yazı yazdığımı iddia etti!'' Burgaz Rakı'nın marka danışmanlığını istediğimin kanıtlanması için Burgaz Rakı'nın "Evet istedi" diye bir açıklama yapması gerekmez mi?" Ve lütfen en azından kendi aranızda toplanıp bir karar verin. "bir gün danışmanı, bir gün danışmanlığını almak isteyen adam" şeklinde haber yapmak sizi daha da komik duruma düşürüyor!!! Her iki gazetenin de sadece saldırı amacı taşıdığı buradan bile belli değil mi?
4. Hata= "Ticari kuruluşlara reklam ve danışmanlık hizmeti veren ve aynı zamanda köşe yazarlığı yapan, reklam dünyasının önemli isimlerinden... (Burada yanlış ve eksik akademik yaşamım var)"... Ben öncelikle tam 25 yıldır üniversite öğretim elemanıyım. Yani üniversite hocasıyım. İşin mutfağından yani asistanlıktan geldim. Bir lisans, biri Amerika'dan iki yüksek lisansım var. Doktoradan sonra da yardımcı doçentlik, doçentlik, profesörlük jürilerini geçip profesör oldum. 9 yıl Açıköğretim Fakültesi dekanlığı, 2 yıl Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Enstitüsü Müdür Yardımcılığı, 2 Yıl Anadolu Üniversitesi İletişim Fakültesi (seçimle), 2 yıl Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi (atamayla) dekanlığı yaptım. Tüm bu sürelerde de Amerika'da ve Avrupa'da örnekleri görüldüğü gibi, hatta daha da "makbul" olduğu gibi, kriz sonrası dönemde de neredeyse "danışmanlık" deneyimi olmayanı üniversitelerde barındırmayacakları bilindiği gibi, uzmanlık alanımda firmalarla işbirliği içinde oldum. Hâlâ da oluyorum. Sektörü zerre kadar bilmeyen hoca sizce iletişim sektörüne öğrenci yetiştirebilir mi?
5.Hata= "Mediacat'te çıkan yazılarıyla tanınmaya başladı..." 1997 yılında Para dergisinde çıkan yazılarımla tanınmaya başladım. 2000-2007 yılları arasında Hürriyet'ye yazdım. 2007'den bu yana da çok şükür Bugün'deyim. Bu süre içerisinde de nasıl trilyonlarca reklam alan gazetelerin yazı işlerindeki beş-on kişi, reklam veren firmalarla kendisi arasına "Çin Seddi" çekmeyi başardıysa ben de hoca olarak yaptığım danışmanlıklarımla yazdığım yazılar arasına "Çin Seddi" çekmeyi başardım. Benim tek kişilik bir yazı işlerinden ne farkım var ki? Üstelik bende gazeteci ahlakının yanında hocalık ahlakı da var. Şunu da belirteyim, internet gazeteciliğiyle birlikte "uzman" yazarlar daha fazla önem kazanmaya başladı. Uzman-danışman yazarları olmayan gazeteler artık ciddi tehlikedeler.
6. Hata= "Mesleği reklamcılık..." Üniversite reklam ajansı dışında reklamcılık yapmadım. Öz mesleğim öğretim üyeliği... Hiçbir zaman reklam dünyasının önemli isimlerinden olmadım, reklamcı olmadım. Bilimsel bilgiye dayanarak "reklam eleştirmenliği'' yapmakla reklamcı olmayı ayırt edemeyen bir gazetecilik anlayışı nasıl olur onu da anlamış değilim!!! (Bu mantığa göre Atilla Dorsay ünlü sinemacı olur!!! Olur mu vallahi önüne gelene haber yaptırırsan her şey olur!!!) Ama Türkiye'de akademik alanda reklam biliminin önemli isimlerinden olduğum söylenir. Sektöre kazandırdığım onlarca başarılı öğrencim de kanıtıdır...
7. Hata= "Gittiği mekanları yazmak, izlediği filmleri eleştirmek" Bunlar hobilerim değil. Ertuğrul Özkök'ün Hürriyet Cuma ekinde verdiği görevle yaptığım işlerdi. Daha sonra Bugün'de de okurlarıma hizmet için zaman zaman yapmaya devam ediyorum. İnşallah bir hafta sonu ekimiz olduğunda daha fazlasını yapmak isterim...
8. Hata= "Ratinglerle Oynadığı Söylendi. Doğan Grubu'na danışmanlık hizmeti veren Bir, Anadolu Üniversitesi tarafından ölçülen TV ratingleri ile anıldı. Hangi evlere rating ölçümü yapacak panellerin konulacağını karar merci durumunda olan Bir'in AGB danışmanlığı yaptığı dönemde Kanal D'nin ratingleri düştü. Bu düşüşün arkasında türkü programı jüri üyesi olan Ali Atıf Bir'in Pakize Suda ile atışmalarının olduğu iddia edildi".
Neresini düzelteyim... Doğan Grubu'na değil Hürriyet gazetesine danışmanlık yaptım. Türkü programı jüri üyeliği yaptığımda da AGB denetçisi değildim. Hatta denetçiliği bırakmamın üzerinden üç yıl geçmişti... İnsan biraz kafa çalıştırıp hesap yapar ama değil mi? Geçireceğim diye internet geyiğini alıp oraya koymaz... Artık buna da gülmeyeceksek neye güleceğiz? Umarım haberi yapan da yaptıran da düştükleri gülünç durumun farkına varıp biraz utanmışlardır...
11 yıl Anadolu Üniversitesi'nde asistanlarımla birlikte TİAK adına AGB'yi yöntem bilimsel açıdan denetledim. Ayrıca Kazakistan ve Azerbaycan'da televizyon denetimleri yaptım. TV izleme ölçümü denetimi yapabilen sayılı uzmandan biriyim. Televizyon denetimini bilen her kişi denetçinin ratinglerle oynamasının da mümkün olmayacağını bilir. Denetçiliği bıraktıktan üç yıl sonra program yapıp Pakize Suda ile tartışmam ne alaka onu ben de çözemedim!!!
Denetçiliği bırakmamanın nedeni şu: Cem Uzan siyasete girince Star haber ratingleri yanlı haber algısı nedeniyle düştü. O dönemde CNN/Türk'te program yaptığım için, F.Altaylı gibi denetim mekanizmasının nasıl çalıştığını bilmeyen Hakan Uzan TİAK'a CNN/Türk'te program yaptığım için Star'ın ratinglerini düşürdüğümü söyledi. TİAK üyeleri denetim sürecini bildikleri için Star'ın baskısına boyun eğmediler ve denetçiliği sürdürdüm. Ancak daha sonra Uzan grubundan "çocukları var dikkat etsin" tehdidi geldi. Ben de daha fazla strese dayanamayıp istifa ettim. Star'ın ratingleri de düşmeye devam etti. Hâlâ AGB temel olarak benim kurduğum örnekleme modeli ile ölçüm yapmaktadır.
9. Hata= "Bekçi Sırrı ile Çelik karakterlerini uzun süre eleştiren Bir, Koç grubu ile Doğan Grubu arasında reklam krizi çıkardı"... Ben Bekçi Sırrı ile Çelik karakterlerini eleştirmedim. Bekçi Sırrı reklamdan çıkarılınca Bekçi Sırrı'yı canlandıran Şafak Sezer'in Çelik ile çok iyi bir ikili oluşturduğunu ve bu taktikten vazgeçilmemesi gerektiğini yazdım. Bekçi Sırrı ve Çelik ikilisinin anımsamaya ve beğeniye katkısı olduğunu rakamlarla kanıtladım. Hele de şu anda Vodafone reklamlarında harikalar yaratan Şafak Sezer'i gördükten sonra. Hâlâ da öyle düşünüyorum. Hürriyet'ten bu nedenle ayrılmamanın basın özgürlüğü açısından değerlendirilmesini ise büyük gazeteci, yüce insan F.Altaylı'ya bırakıyorum...
10. Hata= "Bir televizyon programında 'Bunlar götürülecek kadınlar' deyince Seray Sever elindeki kahve fincanını suratına fırlattı. Bu bir televizyon programı değil, programın içerisi kadın erkek ilişkilerini hicveden doğaçlama bir skeçti. Gerçek değildi yani... Ancak aynen son olayda olduğu ve F.Altaylı'nın gazetesinin çarpıttığı gibi çekemeyenler tarafından "gerçek" gibi sunuldu. Hâlâ internet bu olayı öyle biliyor.
11. Hata= "Basın Konseyi tarafından uyarıldı"... Köytür olayında, o dönemde de Hürriyet baş yazarı olan Basın Konseyi Başkanı Oktay Ekşi'ye "Hürriyet yazarına göz yumuyor " diye baskı yapılınca Basın Konseyi kendi kendine gelin güvey olup haddini aşıp, anlamadan dinlemeden olayı özünden koparıp beni kınadı. O dönemde Köytür CHP'lilerin arpalığı olarak hizmet görüyordu. Verimsiz çalıştığı için de sürekli batıyordu. CHP'li yöneticiler, har vurup harman savrulmak üzere Ecevit'ten milyonlarca dolar kredi talep etmekteydi. Ben de Köytür, ıslah edilmeden kamu kaynaklarının tahsis edilmesinin sonuçsuz kalacağını yazdım. Köy-tür öngördüğüm gibi battı. Zaten batmasa büyük olasılıkla özellikle doğuda kontrolsüz üretimleri kuş gribi sırasında büyük sorun olacaktı. O gün de konuyu özünden koparıp danışmanlığa getiren halkla ilişkilerci İzmir Tolga idi... (Aslında duayen reklamcıdır).
Gördüğünüz gibi Altaylı'nın köşesinde ve gazetesinde bana çakmak için yaptığı haber komedi düzeyinde yanlışlar içeriyor. Bu duruma gülmek mi gerekir ağlamak mı ben karar veremedim. Siz karar verin.
Çekirgelik
"Akıllı görünme çabası, çoğu zaman akıllı olmayı engeller. " (La Rochefoucauld)
Ali Atıf BİR - bugün