Ahmed Arvâsî Hoca’nın vefâtı münâsebetiyle -1-
Malum olduğu üzere, Sevgili Peygamberimizin mübârek torunlarından, mütefekkir, ilim ve gönül ehli, büyük eğitimci ve dâvâ adamı, merhûm Seyyid Ahmed Arvâsî Bey, 31 Aralık 1988 Cumartesi günü saat 11.00 sularında, daktilosu başında, Türkiye Gazetesi’nde yayınlanacak olan makalesini hâzırlarken, Allahü teâlâ’nın rahmetine kavuşmuş idi; vefâtının üzerinden 19 sene geçmiş bulunmaktadır.
Seyyid Ahmed Arvâsî Hoca’nın âhirete intikâlinden bugüne kadar, muhtelif yerlerde [Amasya, Bağcılar, Güngören, Fâtih, Bâyezîd, Konya, Büyükçekmece ve Ümrâniye’de] âcizâne 4 konferans verdim, 4 panelde de birer tebliğ sundum.
Şimdi de, Cihân hâkimiyetimizin ve Türk-İslâm Medeniyeti’mizin temel taşlarından olan Hoca Ahmed Yesevî’ye benzetilen merhûm Seyyid Ahmed Arvâsî hakkında 2-3 makâle yazarak bereketlenmek istedim.
Merhûm Seyyid Ahmed Arvâsî beyefendiyi, ilk olarak bundan 37 sene önce, yani 1970 yılında, ben Balıkesir Ordonat Okulu’nda Yedek Subay Kursu’nda iken vicâhen tanıdım [O da, Necati Eğitim Enstitüsü’nde Öğretim Üyesi idi].
Seyyid Ahmed Arvâsî Hoca’nın akıl, zekâ, ilim ve fehminin derinliğini; îmânının kuvvetini; millet ve memleket sevgisinin enginliğini; milletin birliği ve memleketin dirliği için olan büyük gayretlerini; iyi bir gençlik yetişmesi için olan büyük çabalarını, Türk devletinin gelişmesi, bütünlüğü ve kıyâmete kadar devâm etmesi için taşıdığı büyük aşk ve şevkini, daha o günlerde, yakînen müşâhede etmiştim.

Asrımızın Ahmed Yesevî’si
Şüphesiz ki, Türk fikir hayâtına yaptığı önemli katkıları bilinen ve eserleriyle birçok temiz gencin yetişmesini sağlayan merhûm hocamızı doğru bir şekilde tanımak ve tanıtmak bir bahtiyârlıktır.
Bulunduğu her toplumda muhakkak tesîr icrâ eden ve onbinlerce, hattâ yüzbinlerce insanın hayrânlığını kazanan merhûmu, doğru bir şekilde tanıyabilmek için, -zaman zaman kendi müşâhedelerimizi de katacak olmakla birlikte- mümkün mertebe, kendi dilinden, kendi kaleminden ve kendisini daha yakından tanıyan dostlarının kalemlerinden ve sözlerinden tanıtmaya çalışacağız.
Önce, onun inancı, fikrî yapısı, düşüncesi, tesbîtleri, fikriyâtı, arzûları, temennîleri, ümîdleri ve hedefleri hakkında kendi kaleminden bir nakil yapalım:
“..... Ben, İslâm îmân ve ahlâkına göre yaşamayı en büyük saâdet bilen, Türk milletini iki cihânda azîz ve mes’ut görmek isteyen ve böylece İslâm’ı gâye edinen Türk milliyetçiliği şuûruna sâhibim. Benim milliyetçilik anlayışımda aslâ ırkçılığa, bölgeciliğe ve dar kavmiyet şuûruna yer yoktur. İster azınlıklardan gelsin, isterse çoğunluktan gelsin, her türlü ırkçılığa karşıyım. Bunun yanında, Şânlı Peygamberimizin “Kişi, kavmini sevmekle suçlanamaz”, “Kavminin efendisi, kavmine hizmet edendir” ve “Vatan sevgisi îmândandır” tarzında ortaya koydukları yüce prensiplere de bağlıyım.
İnanıyorum ki, hem Türk, hem Müslümân olmak, hem de muâsır dünyâya öncülük etmek mümkündür. Ecdâdımız, bütün târihleri boyunca bunu denediler ve başarılı oldular. O hâlde, bizler niye bu târihî misyonumuzu yerine getirmeyelim?
......
Kesin olarak îmân etmişimdir ki, Müslümân Türk milleti ve onun devleti güçlü ise, İslâm dünyâsı da güçlüdür. Aksi bir durumda, bütün Türk dünyâsı ile birlikte İslâm dünyâsı da sömürülecektir.
Gâlibâ bu durumu en iyi idrâk edenler de düşmanlarımızdır. Onun için bütün İslâm dünyâsını esîr almak isteyen şer kuvvetlerin ilk hedefi, Türk devleti ve Türk milleti olmuştur. Târihten ibret almasını bilenler, bunu ayân-beyân göreceklerdir. Durum günümüzde de aynıdır.
Onun için diyorum ki; Türk devletini yıkmak ve Türk milletini parçalamak isteyen bölücüler, yalnız Türklüğe değil, İslâm’a da ihânet etmektedirler.....”
Bu tesbitler, son derece önemli tesbitlerdir. İnşâallah konuya devâm edeceğiz...

İSTİKAMET
Ahmed Doğrusözlü