Ak_Kelebek
05-08-2008, 10:52
AKParti hakkında kapatılma dâvasını işitince, hele baştan aşağı incir çekirdeğini doldurmayan saçma sapan ithamlarla dolu mahut iddianameyi okuyunca, evvelâ böylesine hukuk dışı bir dâvada, AK Parti ’nin savunma yapmaması gerektiğini düşünmüştüm. Sonucu baştan belli olan bir dâvada savunma yapmaya ne lüzum vardı ki?...
Lâkin, daha sonra ‘tarihe not düşmek’ için, İddianame’ye cevap verilmesi gerektiği kanaatine sahip oldum. Zira, ‘yargının sefaleti’ni gelecek nesillere gösterecek bir belge gerekiyordu. AK Parti’nin savunmasında bu husus, ‘Bu bağlamda söyleyeceklerimiz, tarihe ve tanıklık ettiğimiz çağa düştüğümüz notlar olarak görülmelidir. AK Parti olarak bu açıklamaları, aziz milletimize ve devletimize karşı üstlendiğimiz görev ve sorumluluğun bir gereği olarak görüyoruz’ şeklinde ifade edilmiştir.
Bir tarafta Yargıtay Başsavcısı’nın iddianamesi, diğer tarafta AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın savunması var. Hukukçu gözüyle baktığınızda, ilkinin ne derece subjektif, ideolojik, siyasÎ, çağdışı ve hukuka aykırı olduğunu; ikincisinin ise bir devlet ve hukuk adamı ciddiyeti ve tutarlılığı içinde kaleme alındığını görüp esef ediyorsunuz.
* * *
Savunmada, ‘Bu iddianame, hukuk sisteminin en temel karakteri olan objektiflik, nesnellik, nedensellik ve rasyonelliğe dayanmamakta; en iyimser yaklaşımla bir algılama sorununun varlığını ortaya koymaktadır’ deniliyor. Kusura bakmasınlar ama bunun bir ‘algılama sorunu’ olduğunu söylemek, ‘iyimser’ değil, bir hayli ‘safiyane’ bir yaklaşım olur.
Savunmadaki şu tesbit, Türkiye’deki jakoben oligarşiyi tasvir bakımından fevkalâde önemlidir: ‘Dayatmacı, dışlayıcı ve ayrıştırıcı bir siyasÎ anlayışa karşı, demokratik ve lâik bir hukuk devleti olan Cumhuriyetin değer ve niteliklerini birleştirici ortak paydalarımız olarak siyasÎ rekabetin üzerinde tutmaya çalışan bir partiyi, Cumhuriyetin niteliklerine aykırı bir oluşum olarak göstermeye çalışmak ciddÎ bir paradoksu yansıtmaktadır’ . Gerçekten de ‘Şeflik Dönemi’ nden intikal eden CHP faşizmi ve güdümündeki bürokratik oligarşi, Cumhuriyetin niteliklerine en büyük zararı vermiş ve Türkiye’yi, Atatürk’ün en önemli ilkesi olan ‘çağdaş uygarlığın’ dışına itmiştir. Savunmada kaydedildiği gibi, ‘AK Parti’nin sosyolojik gücü ile siyasÎ perspektifinin ürettiği sinerji, Cumhuriyetimizin mayasında bulunan modernleşme hedefine odaklanmıştır’. Bir ‘çelişkiler yumağı’ olan bu çağdışı iddianamenin gerçek modernleşme ve muasırlaşmanın farkında olmadığı da ortadadır.
Savunmada işaret edilen şu noktanın da iyi değerlendirilmesi gerektiğine inanıyoruz: ‘Bu iddianame, Cumhuriyetimizin niteliklerinin halkımızca yeterince sahiplenilmediği varsayımına dayanmakta, milletimizin devletine ve Cumhuriyetine olan sadakatini tartışmalı hâle getirmektedir’. Savunmada da belirtildiği gibi, aslında bu dâvada Türk milleti, milletin değer yargıları, millet iradesi, millÎ egemenlik, demokrasi ve siyaset yargılanmaktadır. Bu jakoben tâifesine sormak lâzım: Partileri kapatabilirsiniz, lâkin milleti nasıl fesheder, nasıl kapatırsınız?...
* * *
Açıkça, bir daha altını çizerek belirtelim ki, ‘Bu dâva hukukÎ değil, siyasÎ bir dâvadır’; millet iradesine siyasallaştırılmış yargı üzerinden yürütülen bir dayatmadır ve hiçbir hukukÎ meşruiyeti de yoktur.
Milletimiz bu dâva konusunda çoktan hükmünü vermiştir. Unutulmasın ki, hukukÎ meşruiyetin de ötesinde bir ‘sosyal meşruiyet’ vardır ve Türk toplumu bu dâvayı meşru kabul etmemektedir.
Bir zamanlar ‘Yassıada Mahkemesi’ vardı. Lâkin, aziz milletimiz bu sözde mahkemeyi ve onun utanç verici kararlarını hiçbir zaman meşru ve haklı bulmadı. Türkiye’nin yeni bir ‘Yassıada Mahkemesi rezaleti’ yaşaması istenmiyorsa, yetkililerin irfanını açık tutması gerekir
H.Celal Güzel
Radikal
Lâkin, daha sonra ‘tarihe not düşmek’ için, İddianame’ye cevap verilmesi gerektiği kanaatine sahip oldum. Zira, ‘yargının sefaleti’ni gelecek nesillere gösterecek bir belge gerekiyordu. AK Parti’nin savunmasında bu husus, ‘Bu bağlamda söyleyeceklerimiz, tarihe ve tanıklık ettiğimiz çağa düştüğümüz notlar olarak görülmelidir. AK Parti olarak bu açıklamaları, aziz milletimize ve devletimize karşı üstlendiğimiz görev ve sorumluluğun bir gereği olarak görüyoruz’ şeklinde ifade edilmiştir.
Bir tarafta Yargıtay Başsavcısı’nın iddianamesi, diğer tarafta AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın savunması var. Hukukçu gözüyle baktığınızda, ilkinin ne derece subjektif, ideolojik, siyasÎ, çağdışı ve hukuka aykırı olduğunu; ikincisinin ise bir devlet ve hukuk adamı ciddiyeti ve tutarlılığı içinde kaleme alındığını görüp esef ediyorsunuz.
* * *
Savunmada, ‘Bu iddianame, hukuk sisteminin en temel karakteri olan objektiflik, nesnellik, nedensellik ve rasyonelliğe dayanmamakta; en iyimser yaklaşımla bir algılama sorununun varlığını ortaya koymaktadır’ deniliyor. Kusura bakmasınlar ama bunun bir ‘algılama sorunu’ olduğunu söylemek, ‘iyimser’ değil, bir hayli ‘safiyane’ bir yaklaşım olur.
Savunmadaki şu tesbit, Türkiye’deki jakoben oligarşiyi tasvir bakımından fevkalâde önemlidir: ‘Dayatmacı, dışlayıcı ve ayrıştırıcı bir siyasÎ anlayışa karşı, demokratik ve lâik bir hukuk devleti olan Cumhuriyetin değer ve niteliklerini birleştirici ortak paydalarımız olarak siyasÎ rekabetin üzerinde tutmaya çalışan bir partiyi, Cumhuriyetin niteliklerine aykırı bir oluşum olarak göstermeye çalışmak ciddÎ bir paradoksu yansıtmaktadır’ . Gerçekten de ‘Şeflik Dönemi’ nden intikal eden CHP faşizmi ve güdümündeki bürokratik oligarşi, Cumhuriyetin niteliklerine en büyük zararı vermiş ve Türkiye’yi, Atatürk’ün en önemli ilkesi olan ‘çağdaş uygarlığın’ dışına itmiştir. Savunmada kaydedildiği gibi, ‘AK Parti’nin sosyolojik gücü ile siyasÎ perspektifinin ürettiği sinerji, Cumhuriyetimizin mayasında bulunan modernleşme hedefine odaklanmıştır’. Bir ‘çelişkiler yumağı’ olan bu çağdışı iddianamenin gerçek modernleşme ve muasırlaşmanın farkında olmadığı da ortadadır.
Savunmada işaret edilen şu noktanın da iyi değerlendirilmesi gerektiğine inanıyoruz: ‘Bu iddianame, Cumhuriyetimizin niteliklerinin halkımızca yeterince sahiplenilmediği varsayımına dayanmakta, milletimizin devletine ve Cumhuriyetine olan sadakatini tartışmalı hâle getirmektedir’. Savunmada da belirtildiği gibi, aslında bu dâvada Türk milleti, milletin değer yargıları, millet iradesi, millÎ egemenlik, demokrasi ve siyaset yargılanmaktadır. Bu jakoben tâifesine sormak lâzım: Partileri kapatabilirsiniz, lâkin milleti nasıl fesheder, nasıl kapatırsınız?...
* * *
Açıkça, bir daha altını çizerek belirtelim ki, ‘Bu dâva hukukÎ değil, siyasÎ bir dâvadır’; millet iradesine siyasallaştırılmış yargı üzerinden yürütülen bir dayatmadır ve hiçbir hukukÎ meşruiyeti de yoktur.
Milletimiz bu dâva konusunda çoktan hükmünü vermiştir. Unutulmasın ki, hukukÎ meşruiyetin de ötesinde bir ‘sosyal meşruiyet’ vardır ve Türk toplumu bu dâvayı meşru kabul etmemektedir.
Bir zamanlar ‘Yassıada Mahkemesi’ vardı. Lâkin, aziz milletimiz bu sözde mahkemeyi ve onun utanç verici kararlarını hiçbir zaman meşru ve haklı bulmadı. Türkiye’nin yeni bir ‘Yassıada Mahkemesi rezaleti’ yaşaması istenmiyorsa, yetkililerin irfanını açık tutması gerekir
H.Celal Güzel
Radikal