fatih kısaparmak balon baskılı balon AKP İle Başlayan Siyasal Süreç Ve Gerçekler (2. Bölüm) - AK Parti |AKParti Forum |AK Gençlik |Recep Tayyip Erdoğan |AKPARTİ Gençlik Forumu|

PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : AKP İle Başlayan Siyasal Süreç Ve Gerçekler (2. Bölüm)


Hüdaverdi
05-20-2008, 07:14
ÖZLÜ SÖZ : Bir milletin büyüklüğü; nüfusunun çokluğu ile değil, akıllı ve fazilet sahibi kişilerin sayısı ile belli olur.

VİCTOR HUGO



Kıssadan hisse olarak anlatılan ve gerçekten ibret alınması gereken bir hikaye vardır. Bu hikaye şöyle anlatılır; Zamanın birinde çok zengin ve gün görmüş bir adam vardır. Çevresinde faziletli davranışları ve yardım severliği ile tanınan biri olarak bilinirdi. Kendisi gibi yetiştirdiği oğlunu bir gün karşısına alarak ona şöyle demiş;

- Evladım; seni iyi yetiştirmeye gayret ettim, sana yüklü bir servet bıraktım, ben öldükten sonra bıraktığım yerden devam ederek yoluna devam et. Ancak sana 1000 altın emanet bırakıyorum, bunu gezip-dolaşarak " dünyanın en ahmak insanına " vereceksin ve bu sana vasiyetimdir diyerek 1000 altını oğluna emanet eder. Hak vaki olur ve bir müddet sonra bu iyilik sever faziletli adam rahmeti rahmana kavuşur.

Bir müddet geçtikten sonra babasının vasiyetini yerine getirebilmek için oğul yola koyulur. Atının sırtında çok uzun bir zaman dolaşır fakat "dünyanın en ahmak" insanınıda bulamaz veya cesaret ederek herhangi bir kimseye "siz ahmakmısınız" diyemeyecek kadar da çekinir.

Ümitsiz bir şekilde günlerce dolaşmanın vermiş olduğu yorgunlukla geri dönmeye karar verirken kendi kendine de şöyle der; " Eğer 1000 altının verileceğini bilirlerse herkes ahmaklığı kabul eder, ama bunu bilmeden kime diyebilirim ki, kimse de bunu kabul etmez " diye düşünürken yolu bir Arap kabilesine düşer.
Bir de ne görsün, bütün kabile bir şenliğin içinde, bir sevinç bir coşku ki, deme gitsin. Biraz ilerledikten sonra bir bakıyor ki, bir adamı çıplak etmişler, boynuna bir ip bağlayarak, vücudunu karalar vurarak atların bağlandığı kazıklara bağlamışlar.

Adam hayretler içinde, atlarla birlikte bağlanan, karalar vurularak çıplak bırakılan bu adamın halini orada bulunan birine sorar;

- Bu kimdir, niçin bu hale getirilmiş ?

- Bu bizim eski kabile başkanımızdı, yenisini seçtiğimizden dolayı eskisini bu hale getiriyoruz, bu bizim geleneğimizdir.

- Peki! yeni seçtiğiniz başkanınızda akibetinin böyle olacağını biliyor mu?

- Evet!

- Beni yeni başkanınıza götürebilirmisiniz?

- Tabi götürebiliriz, buyrun gidelim, diyerek yeni başkanın huzuruna çıkmak için şenlik çadırına doğru giderler.

Adam, içinden şöyle geçirir " herhalde babamın dediği dünyanın en ahmak insanını buldum " diyerek bir yandan da sevinir.

Yeni başkanın huzuruna " dışarıdan gelen bir misafir " olarak takdim edildikten sonra başkan sorar;

- Yabancı, kabilemize hoşgeldin, seni buralara kadar getiren şey nedir? diye sorar.

-Sayın başkan, ben buralara kadar, babamın bir vasiyetini yerine getirebilmek için geldim.

- Nedir babanın vasiyeti?

- Babam bana 1000 altın vererek bunu "dünyanın en ahmak insanına" ver dediği için yolum buralara kadar düştü.

- Peki! buldun mu?

- Evet! buldum.

- Peki! kimdir bu ahmak?

- Sizsiniz! der adam.

Hiddetlenerek ayağa fırlayan yeni başkan sert bir şekilde;

- Be kendini bilmez adam, şimdi bir emrimle kellen uçurulur, sen hangi cesaretle benim ahmak olduğumu söylüyorsun, bu kadar insan beni kendilerine baş seçtiler, eğer ahmak olsaydım beni hiç seçerler miydi?
Adam gayet sakin bir şekilde ve hiç istifini bozmadan gayet yumuşak bir ses tonuyla şöyle der;

- Sayın başkan! sizden evvelki başkan nerede şimdi?

- Geleneğimiz gereği, çıplak olarak ve karalar sürülerek atların yanına bağlanmış.

- Sizde başkanlıktan düşürüldüğünüzde akibetiniz böylemi olacak?

- Evet! der, yeni başkan,

- Sayın başkan, daha siz hayatta iken, kendi akibetinizi gözlerinizle görmenize rağmen dört günlük dünya için bu başkanlık saltanatı değer mi, ve bunu kabul etmek aptallık değilde nedir? der adam.
Bu sözler üzerine düşünceye dalan yeni başkan birden kendi kabilesinin yetkililerine seslenir;

- Adam! doğru söylüyor, benim akibetimde eski başkan gibi olacağına ve bu duruma göre gerçekten "ahmak" bir insanım konumuna düşüyorum, akibetimi gözlerimle görmeme rağmen bundan hiç ders almıyorum. Beyler! ya bu geleneği kaldırırsınız, ya da ben başkanlıktan istifa ediyorum diyerek bu geleneğin yeniden gözden geçirilmesini ve kaldırılmasını ister.

Bu hikayede, günümüzde başkalarının emri altında kendi halkının istem ve arzularına rağmen, sadece kariyerlerini, siyasi geleceklerini, dünya mal ve saltanatı için boyunduruk altına girerek, akibetlerini de görmelerine rağmen hâlâ belli bir saltanat dönemi için nasıl teslim olduklarını görüyoruz. Özellikle ABD'nin çıkarları doğrultusunda hareket etmek için siyasi olarak görevlendirilen bir çok insan belli bir müddet sonra bir paçavra gibi kenara bırakılmışlar. Siyasi hayatlarında daima halkının yanında olan ve dış güçlerin emrivakilerine reddiye çeken insanlar ise daima el üstünde tutulurken, diğer işbirlikçileri ve uzlaşmacıları ya halk sevmemiştir ya da bir kenarda unutulmuşlardır.

Geçen yazımda AKP'yi kurarak, Milli Görüş camiasından ayrılan ekibin niçin ve nasıl ayrıldıklarını kısmi olarak yazmama rağmen herhalde iyi okunup anlaşılamamış olacak ki, hâlâ bildik suçlamalar ve indi görüşler serdedilmektedir. Bu konulara bundan sonraki yazılarımda değinmeye çalışacağım.

Geleceğin başbakanı olacağını Erdoğan'a verecekleri destekle kanıtlayan ABD ve siyonist örgütler, aralarındaki siyasi trafiğide o dönemde sıklaştırdılar. El-Aziz gazetesinde Vahit Şekerci imzasıyla çıkan yazıda şöyle deniliyordu; "1977 yılı başlarında önce Tayyip Erdoğan, Amerika rüyasını gerçekleştirdi ve ABD vatandaşlığına geçti. Erdoğan'ı daha sonra Abdullah Gül izledi ve böylece Gül için ABD serüveni başlamış oldu.

Abdullah Gül ile samimi olan CNN muhabiri Ruşen Çakır, 10 Ekim 1993 tarihinde yapılan Refah Partisi'nin Büyük Kongresi'inden iki gün önce Ankara'ya gelerek Abdullah Gül'ün misafiri oldu. Ruşen Çakır, bir Yahudi kuruluşu olan Carnegie Endowment'in başkanı olan ve aynı zamanda üst düzey bir masan olan Morton Abramowitz ile Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan'ın görüşmesini sağladı. Abdullah Gül'ün en önemli ziyarete 19-28 Şubat 1997 tarihinde gerçekleşmiştir. Çünkü 24 Şubat'ta ABD'deki Türkiye Büyükelçiliği'nde Amerika Jewish Comitte (Amerikan Yahudi Konitesi) ile bir görüşme yaptı ve bu görüşmede; "Yahudilerin en rahat olduğu ülke Türkiye " diyerek İsrail ile işbirliği içine girmek istediği mesajı verdi.

Merve Kavakçı'nın ABD vatandaşlığı bahane edilerek milletvekilliğinden düşürülmesinin asıl amacı başörtülü olmasının yanı sıra bir de Milli Görüş mensubuyetiydi, oysa onun ABD vatandaşlığı ön plana çıkarılmıştı. Erdoğan ve Gül'ün ABD vatandaşlığına ses çıkarmayan derin güçler ve özellikle CHP, bu konuda hiç sesiz kalırlar mıydı? Biri C.Başkanı, diğeri Başbakan olan bu iki şahsiyetin, ABD vatandaşı olmaları bilinerek mi ses çıkarılmıyor, yoksa vaziyet bozulmasın hesapları mı yapılıyor acaba?

Seçimlerde %34'le işbaşına gelen AKP, göstermelik oyunlarla Erdoğanın başbakanlığı engellenmiş ve yerine Abdullah Gül başbakan olmuştu. ABD'nin Irak'ı işgal etmek için Türkiye'nin güneyini kullanmak için meclis teskeresine ihtiyacı vardı. Amerika bu teskerenin geçmesini istemişti, oysa teskere geçmemişti. Bu teskerenin geçmemesi için en çok uğraşan Erbakan Hoca'dı. Kendisinden ayrılarak AKP'ye geçen eski arkadaşlarını gece saat 1 ve 2'ye kadar telefonla arayarak onlara şunu söyledi; "Eğer teskereye evet oyu verirseniz yedi ceddiniz bu vebalin altından kalkmaz, sizin oylarınızla geçecek teskere ile Irak'ın Müslüman halkı katledilecek " diyerek bir çok milletvekilini vaz geçirmeyi başarmıştı. CHP'nin ve Erbakan'ın sözünü dinleyen eski arkadaşları teskerenin geçmesini engellemişlerdi. Bunun üzerine Başbakan A.Gül; "O gün istifa etmeyi düşündüm " diyebilecek kadar ABD politikalarına ne kadar bağlı olduğunu ispat etmişti. Zaten onları bu zirveyede taşıyan bu bağlılık değil miydi?

Birici teskerede istediğini alamayan AKP, ABD'ye olan sadakatini tescil ettirebilmek için ikinci teskere ile güven tazeledi. İkinci teskere ile İspanya ve İngiltereden kalkan bombardıman uçakları, İncirlikte yakıt ikmâli yaparak Irak'a 4990 sorti yaptı.

Savunma Bakanı Vecdi Gönül 25 Mart 2006'da: "ABD'nin Irak savaşında Türkiye'nin gösterdiği işbirliğine işaret ederek Türk hava sahasından 4990 sorti gerçekleştirildiğini ve İncirlik üssünün kullanıldığını " açıkça belirtmişti.

Başbakan olarak Erdoğan'ın ABD işgali ile ilgili söylediği şu sözler çok manidar ve üzerinde çokça düşünülmesi gereken sözlerdir, şöyle söylemişti Erdoğan: "Ahlaken karşı olduğumuz Irak operasyonuna (işgal demekten kaçınıyor MNY) siyaseten evet diyoruz." Siyasetleri gereği katledilen Irak'ın Müslüman halkının bir nevi katilleri olarak kendilerinede bir pay çıkarabiliyorlar mı acaba?

1 Eylül 2004'te Resmi Gazetede yayınlanan Dışişleri Bakanlığı tebliğiyle 7 deniz limanı 6 hava limanı ABD'ye açılarak, İslâm topraklarının tamamen işgaline zemin hazırlamak suretiyle lojistik destek sağlanmıştır. Eğer bu limanları Erbakan veya diğer siyasi bir lider ABD'ye peşkeş çekmiş olsaydı yer yerinden oynardı. Buna rağmen halk bu Amerikancı ve siyonist İsrail menşeli siyasetlerine rağmen daha da destek vererek ikici kez iktidara %47 vererek getirmiştir.

AKP iktidarı döneminde ABD'ye uyum içinde yapılan siyasetlerin dozu şimdiye kadar hiçbir T.C hükümetleri tarafından bu kadar bir teslimiyetle yapılmadı. Ortadoğuya kendince bir düzen vermeyi aklına koyan Amerika, elbetteki Türkiye'nin burada yapacağı desteğe çok önem verdiğinden dolayı AKP'ye destek vererek işbaşına getirmiştir. İslâm dünyasında belirginleşen Kur'an'a dönüş hareketini engelleyebilmek için İSLÂMİZASYON hareketine girişmiştir. Yani kendi kontrolünde bir İslâm'a izin verme projesi olarak meseleye müdahil olma istek ve girişimidir.

İşte bu proje etrafında ikna edilen muhafazakar, demokrat ve çağdaş Müslümanlara ihtiyaçları vardı, bunu da Tayyip Erdoğan ve ekibi ile temin ederek gerçekleştirdiler.

Konuza gelecek yazımda devam edeceğim.



M. Necip YAVUZER - Velfecr

19/05/2008