Ertuğrul ÖZGÜL
11-27-2013, 21:56
Çok güzel hareket bunlar..
Çok güzel!..
Özlediğimiz birliktelikler bunlar..
Eski dönemin kartel medyasına bakıyorduk..
Kendi içlerinde kanlı bıçaklı olsalar bile..
Hürriyet’iyle, Milliyet’iyle.. Vatan’ıyla Cumhuriyet’iyle..
Bir dindar siyasetçi, tartışmalı bir ifade kullandığında..
Hemen hepsi tek manşetle çıkıyordu..
Hepsi, aynı konuya odaklanmış..
Değişik açılardan, odaklandıkları konuyu işliyorlar..
Biz yıllardır, dini hassasiyeti olan medyada da, bu birlikteliğin olmasını arzu ettik.
Toplantılarda dile getirdik..
Dindarlarla ilgili konularda, “Ortak hareket edelim” önerisinde bulunduk..
Ama maalesef bunu gerçekleştiremedik.
Bizim manşete taşıdığımız konuyu Türkiye gazetesi hiç görmedi.. Zaman son sayfada gördü.. Milli Gazete orta sayfada gördü..
Kimisi, “O konunun haber değeri yok ki” dedi..
Kimisi, “Onun haber değeri, ancak bu kadarcık” dedi..
Kimisi “Fincancı katırlarını ürkütmeyelim” dedi..
Kimisi “Sizin sırtınızda yumurta küfesi yok ki!” dedi..
Bir başka haberde, belki özneler yer değiştirdi.. Ama birbiriyle hiçbir ortak noktası olmayan bir medya görüntüsü, değişik versiyonu ile yine karşımıza çıktı..
İçimizde uhde olarak kalan bir örnek vereyim..
Milli şairimiz M. Akif Ersoy için, olumsuz cümleler sarfeden, sonrasında da tüm dindarları kastederek “Biz bunları belliyoruz” diye aklı sıra argo bir ifade ile hepimize hakaret eden Yalçın Işımer isimli bir subay vardı..
“Biz bunları belliyoruz” dediği günün ertesinde, ben isterdim ki dindar medya, tek manşetle cevap versin..
Olmadı..
Akit manşete çıkardı, söylenmesi gerekeni: “Bellendiniz paşam..”
Telefon etti bazı okuyucular..
“Niçin ‘paşam’ diyorsunuz.. Korkuyor musunuz? Böyle hakaret eden adama, ‘paşam’ denir mi?”
Cevabımız şöyle oldu: “Doğru, haklısınız. Keşke, diğer gazeteler de ‘Bellendiniz’ deyip, arkasından da ‘Paşam’ yerine, ‘Paşa’ deseydiler.. Ne yaparsınız; herkesin sustuğu yerde, deliliğin de işte böyle bir sınırı oluyor!..”
Bunun gibi, daha birçok konuda yalnız kaldık.
İletişimsizlik ve kopukluk; dini hassasiyeti olan medyada, her birinin ayrı “vazgeçilmezler”i varmış gibi bir görüntü oluşturdu.. “Her birinin haram-helal çizgisi” farklı imiş gibi bir izlenime sebebiyet verdi..
Hatta aynı cemaate bağlı gazete ile televizyon bile..
Birbirinden kopuk görüntüler verdi..
Hep, “Birimize bir şey olursa, diğerimiz kalsın bari” çekingenliği hakimdi.
Batıla karşı bu birbirinden kopuk yayın çizgisi günleri, geldi geçti..
Şimdi, o günlere nazaran, çok daha özgürlükçü bir siyasi iktidar döneminde yaşıyoruz..
Ama bakıyorum da, özellikle cemaatle bağlantılı medya, müthiş bir birliktelik ile mücadele veriyor..
“Hıristiyanlarla.. Ateistlerle.. Lakiçilerle diyalog”u bize öğreten abilerimiz..
Kendilerine dersanelerin okula dönüştürülmesi konusunda diyalog öneren Milli Eğitim Bakanlığı temsilcilerinin toplantısına..
Onlarca muhabir yolluyor..
Kameralarla görüntüler alınıyor..
Birçoğu dinle-imanla ilgisi olmayan dersanecilerin hükümete yönelik sergiledikleri “posta koyma” tavırlarını, televizyonlarında, gazetelerinde geniş geniş ve tek bakış açısı ile kullanıyorlar..
Hep birlikte, tek noktaya odaklanmışlar..
Her biri, aynı konuyu seçmiş.. Kendi üslupları ile, sayfalarında/ekranlarında en vurucu ifadeyi yakalamaya çalışıyorlar..
Çok güzel hareketler bunlar..
Ama sadece dersanelerde olmasın (dersane konusundaki bakış açısının yanlışlığı hususundaki ihtirazi kaydımı saklıyorum) bu birliktelik..
Dini hassasiyeti olan insanları ilgilendiren, her konuda olsun..
Akit’e yönelik Pazar günkü saygısız gösteriye, bu arkadaşlarımız da bir dokunsunlar şöyle..
“Dersane konusunda ayrıyız ama.. Akit’i, üç tane şamaniste de, yedirtmeyiz yani!” desinler..
Samanyolu’nu basın toplantısına çağırmayı unutan, muhabirler geldiğinde de engel çıkartmayarak bir kasıt olmadığı görüntüsü veren bakanlık yetkililerini eleştirsinler ama..
Hiçbir toplantısına Akit’i davet etmeyen, Akit’i yok saymaya kalkışan, görmezden gelmeye çalışan, anamuhalefet partisi genel başkanına da, “arz-ı muhabbet”le yaklaşmasınlar..
Tutarlı olalım..
Birlik olalım..
Samimi olalım..
Tek yürek olalım..
Görelim, hep birlikte atılan manşetlerin gücü, hangi dağları deliyor..
Çok güzel!..
Özlediğimiz birliktelikler bunlar..
Eski dönemin kartel medyasına bakıyorduk..
Kendi içlerinde kanlı bıçaklı olsalar bile..
Hürriyet’iyle, Milliyet’iyle.. Vatan’ıyla Cumhuriyet’iyle..
Bir dindar siyasetçi, tartışmalı bir ifade kullandığında..
Hemen hepsi tek manşetle çıkıyordu..
Hepsi, aynı konuya odaklanmış..
Değişik açılardan, odaklandıkları konuyu işliyorlar..
Biz yıllardır, dini hassasiyeti olan medyada da, bu birlikteliğin olmasını arzu ettik.
Toplantılarda dile getirdik..
Dindarlarla ilgili konularda, “Ortak hareket edelim” önerisinde bulunduk..
Ama maalesef bunu gerçekleştiremedik.
Bizim manşete taşıdığımız konuyu Türkiye gazetesi hiç görmedi.. Zaman son sayfada gördü.. Milli Gazete orta sayfada gördü..
Kimisi, “O konunun haber değeri yok ki” dedi..
Kimisi, “Onun haber değeri, ancak bu kadarcık” dedi..
Kimisi “Fincancı katırlarını ürkütmeyelim” dedi..
Kimisi “Sizin sırtınızda yumurta küfesi yok ki!” dedi..
Bir başka haberde, belki özneler yer değiştirdi.. Ama birbiriyle hiçbir ortak noktası olmayan bir medya görüntüsü, değişik versiyonu ile yine karşımıza çıktı..
İçimizde uhde olarak kalan bir örnek vereyim..
Milli şairimiz M. Akif Ersoy için, olumsuz cümleler sarfeden, sonrasında da tüm dindarları kastederek “Biz bunları belliyoruz” diye aklı sıra argo bir ifade ile hepimize hakaret eden Yalçın Işımer isimli bir subay vardı..
“Biz bunları belliyoruz” dediği günün ertesinde, ben isterdim ki dindar medya, tek manşetle cevap versin..
Olmadı..
Akit manşete çıkardı, söylenmesi gerekeni: “Bellendiniz paşam..”
Telefon etti bazı okuyucular..
“Niçin ‘paşam’ diyorsunuz.. Korkuyor musunuz? Böyle hakaret eden adama, ‘paşam’ denir mi?”
Cevabımız şöyle oldu: “Doğru, haklısınız. Keşke, diğer gazeteler de ‘Bellendiniz’ deyip, arkasından da ‘Paşam’ yerine, ‘Paşa’ deseydiler.. Ne yaparsınız; herkesin sustuğu yerde, deliliğin de işte böyle bir sınırı oluyor!..”
Bunun gibi, daha birçok konuda yalnız kaldık.
İletişimsizlik ve kopukluk; dini hassasiyeti olan medyada, her birinin ayrı “vazgeçilmezler”i varmış gibi bir görüntü oluşturdu.. “Her birinin haram-helal çizgisi” farklı imiş gibi bir izlenime sebebiyet verdi..
Hatta aynı cemaate bağlı gazete ile televizyon bile..
Birbirinden kopuk görüntüler verdi..
Hep, “Birimize bir şey olursa, diğerimiz kalsın bari” çekingenliği hakimdi.
Batıla karşı bu birbirinden kopuk yayın çizgisi günleri, geldi geçti..
Şimdi, o günlere nazaran, çok daha özgürlükçü bir siyasi iktidar döneminde yaşıyoruz..
Ama bakıyorum da, özellikle cemaatle bağlantılı medya, müthiş bir birliktelik ile mücadele veriyor..
“Hıristiyanlarla.. Ateistlerle.. Lakiçilerle diyalog”u bize öğreten abilerimiz..
Kendilerine dersanelerin okula dönüştürülmesi konusunda diyalog öneren Milli Eğitim Bakanlığı temsilcilerinin toplantısına..
Onlarca muhabir yolluyor..
Kameralarla görüntüler alınıyor..
Birçoğu dinle-imanla ilgisi olmayan dersanecilerin hükümete yönelik sergiledikleri “posta koyma” tavırlarını, televizyonlarında, gazetelerinde geniş geniş ve tek bakış açısı ile kullanıyorlar..
Hep birlikte, tek noktaya odaklanmışlar..
Her biri, aynı konuyu seçmiş.. Kendi üslupları ile, sayfalarında/ekranlarında en vurucu ifadeyi yakalamaya çalışıyorlar..
Çok güzel hareketler bunlar..
Ama sadece dersanelerde olmasın (dersane konusundaki bakış açısının yanlışlığı hususundaki ihtirazi kaydımı saklıyorum) bu birliktelik..
Dini hassasiyeti olan insanları ilgilendiren, her konuda olsun..
Akit’e yönelik Pazar günkü saygısız gösteriye, bu arkadaşlarımız da bir dokunsunlar şöyle..
“Dersane konusunda ayrıyız ama.. Akit’i, üç tane şamaniste de, yedirtmeyiz yani!” desinler..
Samanyolu’nu basın toplantısına çağırmayı unutan, muhabirler geldiğinde de engel çıkartmayarak bir kasıt olmadığı görüntüsü veren bakanlık yetkililerini eleştirsinler ama..
Hiçbir toplantısına Akit’i davet etmeyen, Akit’i yok saymaya kalkışan, görmezden gelmeye çalışan, anamuhalefet partisi genel başkanına da, “arz-ı muhabbet”le yaklaşmasınlar..
Tutarlı olalım..
Birlik olalım..
Samimi olalım..
Tek yürek olalım..
Görelim, hep birlikte atılan manşetlerin gücü, hangi dağları deliyor..