ercaneren
07-13-2010, 21:41
Son yıllarda hemen her gece televizyonlarda siyasi tartışma programları var.
Bu programların bazıları sabahın ilk saatlerine kadar devam ediyor.
Bunca film, dizi, belgesel, müzik-eğlence ve spor programı varken, bu tartışmaları kimler ve neden sabahlara kadar izliyor, bu da ayrı bir inceleme konusu.
Demek ki memleketin hakikaten önemli sorunları var ve azımsanmayacak kadar da dertli insan var.
Aklı başında herkes Türkiye Cumhuriyetinin 1930`ların paradigması ile artık devam edemeyeceğini, değişen Türkiye ve dünya koşullarında yeni bir toplum ve millet tasavvuruna ihtiyaç olduğunu görüyor.
Hitler’in, Musollini’nin, Stalin’in fikirleri ve düzenleriyle birlikte yıllar önce öldüklerinden `habersiz` bizim Kemalistler ise değişim ve dönüşüme direniyorlar.
Akli, nakli, ilmi ne kadar delil getirirseniz getiriniz tavırları değişmiyor.
Hiçbir şekilde ‘ikna’ olmuyorlar.
Avrupa Birliği Kriterleri de, değişen Türkiye ve dünya şartları da onları ilgilendirmiyor.
Sözün ‘bittiği’, kelamın ‘sükut’ ettiği yerde ise ‘ Kurucu irade biziz.Bu ülkeyi biz kurtardık, bu devleti biz kurduk. Laik(laikçi demek istiyorlar, ancak bu kadar açık ifade edemiyorlar) Ulus Devlet paradigması dün de doğruydu, bugün de doğru. Bundan asla taviz verilemez, bu paradigmanın aksine yeni bir anayasa da yapılamaz’ diyerek son noktayı koyuyorlar.
Bir ‘Kurucu İrade’ lafıdır, gidiyor.
Peki! ‘KURUCU İRADE’ kim?
Türkiye Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920’de kuruldu.
‘Bu ilkokul kitaplarında da yazıyor’ diyebilirsiniz!
Doğru!
Ancak ilkokul kitaplarında da Üniversite’de okutulan İnkılap Tarihi Kitaplarında da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Ankara Hacı Bayram Cami’sinde kılınan namazdan sonra dua, tekbir ve salavatlarla açıldığı, Mustafa Kemal’in de bu dua, tekbir ve salavatlara katıldığı, Büyük Millet Meclisi’nin önemli bir kısmının sarıklı cübbeli mollalardan oluştuğu yazmıyor.
Birinci Büyük Millet Meclisi çok büyük fedakarlıklarla, olağanüstü derecede olumsuz şartlar altında çalıştı.
Milletvekillerinin çoğunun cebinde günlük geçimlerini sağlayabilecek kadar bile bir para yoktu.
İstiklal Marşı Şairi Mehmet Akif Ersoy Ankara’nın dondurucu soğuğunda bir kışı paltosuz geçirmek mecburiyetinde kaldı.
Buna rağmen TBMM’nin İstiklal Marşı için koyduğu ödülü red etti.
O günlerin Ankarası irice bir kasaba görünümündeydi.
Doğru düzgün bir otel ve lokanta bile yoktu.
Milletvekillerinin 4-5 tanesi han odalarında birlikte kalıyorlardı.
Bütün bir Kurtuluş Savaşı dönemince Türkü, Kürdü, Arabı, Lazı, Çerkezi, Boşnakı, Arnavutu,Gürcüsü, Pomakı… omuz omuza savaştı.
Maraş’ta Sütçü İmam, Antep’te Karayılan, Urfa’da Urfa Aşiretleri destanlar yazdı.
Mustafa Kemal desteklerini almak istediği Kürt Ağa, Bey ve Şeyhlerine yazdığı mektupların tamamında esas gayelerinin İstanbul’u işgalden, halifeyi ise esaretten kurtarmak ve din-i mübin-i İslamı kurtarmak olduğunu yazıyordu.
1921 Anayasası’nda LAKLİK de yoktu, TÜRKLÜK de.
Lazistan milletvekilleri kendi kıyafetleri ile;
Avrupa’da tahsil görmüş Hasan Hayri Bey başta olmak üzere bir çok Kürt milletvekili de kendi Milli Kürt kıyafetleri ile Meclise geliyorlardı.
Yunan ordusu Polatlı önlerine gelip top sesleri Ankara’dan duyulmaya başladığında bir kısım milletvekilleri başkenti güvenlik nedeniyle Kayseri veya Konya’ya nakil etmeyi tartışırlarken, Dersim Milletvekili DİYAB AĞA ayağa kalkarak ve adeta kükreyerek ‘Begler biz buraya kaçmağa degıl, ölmağa geldığ’ deyince herkes yerine oturuyor, göz yaşları içinde herkes bir birine sarılıyordu.
Mustafa Kemal’in Sultan Vahdeddin’in bilgisi ve desteği ile Smsun’a çıktığı ve daha Kurtuluş Savaşı’nın henüz başlamadığı günlerde 21 Mayıs1919’da Süleymaniye’li Kürt Şeyh Mahmude Berzenci İngiliz kuvvetlerini darmadağın ediyor, Bağdat’a doğru püskürtüyor ve daha sonrasında Mesud Barzani’nin amcasının da aralarında olduğu bir grup Kürt suikastçı Musul’un İngiliz Valisini öldürüyordu.
Hindistan Müslümanları aralarında topladıkları paraları Mustafa Kemal’e gönderiyordu.
Asıl olan gerçek bir birlik ve kardeşlik söylemiydi.
Nitekim Mustafa Kemal Taha Akyol’un da defalarca yazdığı gibi Ocak 1923’te ‘Türkiye halkı söz konusu olurken Kürtleri de beraber ifade etmek lazımdır.İfade olamadıkları zaman kendilerine ait mesele çıkarmaları daima varittir’ diyordu.
Lozan görüşmeleri Kasım 1922’de başladı.
İsmet Paşa Lozan’a Diyarbekir Milletvekili Zülfü Bey’i (Tiğrel) de götürdü ve tüm görüşmeler boyunca Lozan’a Türklerin ve Kürtlerin temsilcisi olarak geldiklerini söyledi.
Lozan’da Misak-ı Milli içinde yer alan Musul Vilayeti’nin (Musul, Kerkük, Erbil, Duhok, Süleymaniye…) İngilizlere bırakılacağı söylentileri çıkınca TBMM kıyamet kopardı ve milletvekilleri asla böyle bir oldu bittiye evet demeyeceklerini haykırdı.
TBMM’deki İslami kanadın önde gelen liderlerinden Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey, 27 Mart 1923’te Mustafa Kemal’in muhafızı Giresunlu Topal Osman tarafından konuşmak üzere çağrıldığı evinde kalleşçe öldürüldü.
‘Katil Çankaya’da’ feryatlarıyla Meclis ayağa kalktı.
Birkaç gün sonra da Topal Osman güvenlik kuvvetleriyle girdiği çatışmada öldürüldü.
Ali Şükrü Bey’in öldürülmesinden 5 gün sonra 1 Nisan 1923 günü Kurtuluş Savaşını gerçekleştiren 1.TBMM fesih edildi.
Yeni ‘SEÇİMLER’ yapıldı.
Haziran sonunda toplanan Meclis 24 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşmasını imzaladı. MUSUL terk edildi.
29 Ekim 1923’te Cumhuriyet kuruldu.
Cumhuriyet’in kurulduğu 29 Ekim 1923’te bile HALİFE vardı ve o da Cumhuriyeti destekledi.
Halifelik 3 Mart 1924’te kaldırıldı.
Halife Abdülmecid Efendi yurt dışına sürgün edildi.
Halifeliğin tamamen kaldırılmadığı TBMM’nin hükmi şahsında mündemiç olduğu da ayrı bir tartışma konusu.
Her şey ‘BİTTİKTEN’ sonra 1924’te yeni bir Anayasa yapıldı. Laiklik ancak 1937’de anayasaya girdi.
1.TBMM’nin 1 Nisan 1923’te fesih edilmesinden, gerçek kurtarıcılardan ‘KURTULDUKTAN’ sonra her şey çorap söküğü gibi çözüldü.
Tarihlere dikkat edin ve 23 Nisan 1920 ile 3 Mart 1924 arasını özellikle inceleyin.
Şimdi ‘KURUCU İRADE kim?’ sorusunu tekrar sorabiliriz.
EVET!
Kurucu İrade kim?
KURUCU İRADE BİZİZ, BİZ!
BİZ 1.TBMM’yi var edenleriz.
1. TBMM’ye SELAM OLSUN!
12.07.2010
Bu programların bazıları sabahın ilk saatlerine kadar devam ediyor.
Bunca film, dizi, belgesel, müzik-eğlence ve spor programı varken, bu tartışmaları kimler ve neden sabahlara kadar izliyor, bu da ayrı bir inceleme konusu.
Demek ki memleketin hakikaten önemli sorunları var ve azımsanmayacak kadar da dertli insan var.
Aklı başında herkes Türkiye Cumhuriyetinin 1930`ların paradigması ile artık devam edemeyeceğini, değişen Türkiye ve dünya koşullarında yeni bir toplum ve millet tasavvuruna ihtiyaç olduğunu görüyor.
Hitler’in, Musollini’nin, Stalin’in fikirleri ve düzenleriyle birlikte yıllar önce öldüklerinden `habersiz` bizim Kemalistler ise değişim ve dönüşüme direniyorlar.
Akli, nakli, ilmi ne kadar delil getirirseniz getiriniz tavırları değişmiyor.
Hiçbir şekilde ‘ikna’ olmuyorlar.
Avrupa Birliği Kriterleri de, değişen Türkiye ve dünya şartları da onları ilgilendirmiyor.
Sözün ‘bittiği’, kelamın ‘sükut’ ettiği yerde ise ‘ Kurucu irade biziz.Bu ülkeyi biz kurtardık, bu devleti biz kurduk. Laik(laikçi demek istiyorlar, ancak bu kadar açık ifade edemiyorlar) Ulus Devlet paradigması dün de doğruydu, bugün de doğru. Bundan asla taviz verilemez, bu paradigmanın aksine yeni bir anayasa da yapılamaz’ diyerek son noktayı koyuyorlar.
Bir ‘Kurucu İrade’ lafıdır, gidiyor.
Peki! ‘KURUCU İRADE’ kim?
Türkiye Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920’de kuruldu.
‘Bu ilkokul kitaplarında da yazıyor’ diyebilirsiniz!
Doğru!
Ancak ilkokul kitaplarında da Üniversite’de okutulan İnkılap Tarihi Kitaplarında da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Ankara Hacı Bayram Cami’sinde kılınan namazdan sonra dua, tekbir ve salavatlarla açıldığı, Mustafa Kemal’in de bu dua, tekbir ve salavatlara katıldığı, Büyük Millet Meclisi’nin önemli bir kısmının sarıklı cübbeli mollalardan oluştuğu yazmıyor.
Birinci Büyük Millet Meclisi çok büyük fedakarlıklarla, olağanüstü derecede olumsuz şartlar altında çalıştı.
Milletvekillerinin çoğunun cebinde günlük geçimlerini sağlayabilecek kadar bile bir para yoktu.
İstiklal Marşı Şairi Mehmet Akif Ersoy Ankara’nın dondurucu soğuğunda bir kışı paltosuz geçirmek mecburiyetinde kaldı.
Buna rağmen TBMM’nin İstiklal Marşı için koyduğu ödülü red etti.
O günlerin Ankarası irice bir kasaba görünümündeydi.
Doğru düzgün bir otel ve lokanta bile yoktu.
Milletvekillerinin 4-5 tanesi han odalarında birlikte kalıyorlardı.
Bütün bir Kurtuluş Savaşı dönemince Türkü, Kürdü, Arabı, Lazı, Çerkezi, Boşnakı, Arnavutu,Gürcüsü, Pomakı… omuz omuza savaştı.
Maraş’ta Sütçü İmam, Antep’te Karayılan, Urfa’da Urfa Aşiretleri destanlar yazdı.
Mustafa Kemal desteklerini almak istediği Kürt Ağa, Bey ve Şeyhlerine yazdığı mektupların tamamında esas gayelerinin İstanbul’u işgalden, halifeyi ise esaretten kurtarmak ve din-i mübin-i İslamı kurtarmak olduğunu yazıyordu.
1921 Anayasası’nda LAKLİK de yoktu, TÜRKLÜK de.
Lazistan milletvekilleri kendi kıyafetleri ile;
Avrupa’da tahsil görmüş Hasan Hayri Bey başta olmak üzere bir çok Kürt milletvekili de kendi Milli Kürt kıyafetleri ile Meclise geliyorlardı.
Yunan ordusu Polatlı önlerine gelip top sesleri Ankara’dan duyulmaya başladığında bir kısım milletvekilleri başkenti güvenlik nedeniyle Kayseri veya Konya’ya nakil etmeyi tartışırlarken, Dersim Milletvekili DİYAB AĞA ayağa kalkarak ve adeta kükreyerek ‘Begler biz buraya kaçmağa degıl, ölmağa geldığ’ deyince herkes yerine oturuyor, göz yaşları içinde herkes bir birine sarılıyordu.
Mustafa Kemal’in Sultan Vahdeddin’in bilgisi ve desteği ile Smsun’a çıktığı ve daha Kurtuluş Savaşı’nın henüz başlamadığı günlerde 21 Mayıs1919’da Süleymaniye’li Kürt Şeyh Mahmude Berzenci İngiliz kuvvetlerini darmadağın ediyor, Bağdat’a doğru püskürtüyor ve daha sonrasında Mesud Barzani’nin amcasının da aralarında olduğu bir grup Kürt suikastçı Musul’un İngiliz Valisini öldürüyordu.
Hindistan Müslümanları aralarında topladıkları paraları Mustafa Kemal’e gönderiyordu.
Asıl olan gerçek bir birlik ve kardeşlik söylemiydi.
Nitekim Mustafa Kemal Taha Akyol’un da defalarca yazdığı gibi Ocak 1923’te ‘Türkiye halkı söz konusu olurken Kürtleri de beraber ifade etmek lazımdır.İfade olamadıkları zaman kendilerine ait mesele çıkarmaları daima varittir’ diyordu.
Lozan görüşmeleri Kasım 1922’de başladı.
İsmet Paşa Lozan’a Diyarbekir Milletvekili Zülfü Bey’i (Tiğrel) de götürdü ve tüm görüşmeler boyunca Lozan’a Türklerin ve Kürtlerin temsilcisi olarak geldiklerini söyledi.
Lozan’da Misak-ı Milli içinde yer alan Musul Vilayeti’nin (Musul, Kerkük, Erbil, Duhok, Süleymaniye…) İngilizlere bırakılacağı söylentileri çıkınca TBMM kıyamet kopardı ve milletvekilleri asla böyle bir oldu bittiye evet demeyeceklerini haykırdı.
TBMM’deki İslami kanadın önde gelen liderlerinden Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey, 27 Mart 1923’te Mustafa Kemal’in muhafızı Giresunlu Topal Osman tarafından konuşmak üzere çağrıldığı evinde kalleşçe öldürüldü.
‘Katil Çankaya’da’ feryatlarıyla Meclis ayağa kalktı.
Birkaç gün sonra da Topal Osman güvenlik kuvvetleriyle girdiği çatışmada öldürüldü.
Ali Şükrü Bey’in öldürülmesinden 5 gün sonra 1 Nisan 1923 günü Kurtuluş Savaşını gerçekleştiren 1.TBMM fesih edildi.
Yeni ‘SEÇİMLER’ yapıldı.
Haziran sonunda toplanan Meclis 24 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşmasını imzaladı. MUSUL terk edildi.
29 Ekim 1923’te Cumhuriyet kuruldu.
Cumhuriyet’in kurulduğu 29 Ekim 1923’te bile HALİFE vardı ve o da Cumhuriyeti destekledi.
Halifelik 3 Mart 1924’te kaldırıldı.
Halife Abdülmecid Efendi yurt dışına sürgün edildi.
Halifeliğin tamamen kaldırılmadığı TBMM’nin hükmi şahsında mündemiç olduğu da ayrı bir tartışma konusu.
Her şey ‘BİTTİKTEN’ sonra 1924’te yeni bir Anayasa yapıldı. Laiklik ancak 1937’de anayasaya girdi.
1.TBMM’nin 1 Nisan 1923’te fesih edilmesinden, gerçek kurtarıcılardan ‘KURTULDUKTAN’ sonra her şey çorap söküğü gibi çözüldü.
Tarihlere dikkat edin ve 23 Nisan 1920 ile 3 Mart 1924 arasını özellikle inceleyin.
Şimdi ‘KURUCU İRADE kim?’ sorusunu tekrar sorabiliriz.
EVET!
Kurucu İrade kim?
KURUCU İRADE BİZİZ, BİZ!
BİZ 1.TBMM’yi var edenleriz.
1. TBMM’ye SELAM OLSUN!
12.07.2010