ceyhanli
12-11-2007, 18:06
Başarının sırrı; Osmanlının halkına değer vermesi
Dünyanın yönetimine talip veya en azından dünyayı idare etmede söz sahibi olmak isteyen başta ABD olmak birçok ülke, altı asırlık Osmanlı İmparatorluğunun idari yapısını, başarısının sırrını didik didik inceliyor.
Hal böyle iken içimizdeki iflah olmaz, müzmin Osmanlı düşmanlarının son zamanlarda baş gösteren sara nöbetleri devam ediyor. Şeytanın bile aklına gelmeyecek akıl almaz iftiralarda bulunuyorlar. Basiretleri kapalı olduğundan, altı asırlık başarıyı, huzuru göremiyorlar. Belki de görmek istemiyorlar. Gözlerini kapamakla güneşin yok olacağını zannediyorlar. Onlar ne kadar gözlerini kapatsalar da güneş meydanda, herkes bu başarının sırrını çözmeye bundan istifade etmeye çalışmaktadır.
Osmanlının başarısının esas sebebi adalettir. Hangi dinden, hangi ırktan olursa olsun herkesin hukukunu gözetmesi ve hakkını vermesidir. Bunu hakkıyla yerine getirebilmek için de ilme önem vermesidir. Osmanlı bunlara azami dikkat ettiği devirlerde zirveye çıkmış, adalet zayıfladığı zamanlarda da düşüşe geçmiştir. Son devirde adalet zafiyete uğrayıp milletlerin hakkı korunamayınca da çökmüş ve tarih sahnesindeki yerini almıştır.
Aşiretten imparatorluğa
Adalet, dağdaki çabandan, zirvedeki padişaha kadar herkese aynı eşitlikte uygulanırsa gerçek adalet olur. Osmanlı bunda çok hassas davranmıştır. Padişah gerektiğinde, en yakın akrabası olan babasını, oğlunu, kerdeşini, ömrünü devlete hizmet ile geçirmiş paşasını, veziri, vezir-i âzâmını cezalandırmaktan çekinmemiştir. Tarih kitaplarında bunların örnekleri çoktur.
Osmanlıyı başarıya götüren uygulamaların başında, devletin halkına değer vermesi; onları sömürmeyi değil, hizmet götürmeyi esas almasıdır. Yeni fethedilen yerlerin halkına sevgi ile yaklaşmasıdır.
Osmanlılar, fethedilen bölgelere, Anadolu’dan göçen örnek aileler, alperenler (derviş gaziler), ahîler öncülük etmekteydiler. Onlar gâzîlerin yanında hattâ bazan ilerisinde zâviyeler kurarak sonradan gelenler için tutunma ve toplanma merkezleri meydana getiriyorlardı.
Anadolu’dan gelenler, zâviye etrâfında ekseriyâ derviş adı altında, bâzı yükümlülüklerden muaf olarak toprağı işlemekte ve bir Türk köyünün doğmasına yol açmakta idiler. Nitekim Trakya’da köy adlarının büyük çoğunluğu bu gibi derviş, şeyh veya fakihlerin isimlerini bugün bile taşımaktadır.
Osmanlı fetihleri yalnız kılıçla değil, daha çok uzlaştırıcı ve sevdirici bir politika neticesinde gerçekleşmekteydi. Osmanlı idâresinin İslâm dini hükümleri çerçevesinde gayrimüslimlere can ve mal güvenliğiyle dinlerinde serbestlik tanıması, onların gitgide İslâmiyetle şereflenmelerine yol açıyordu. Yine bu durumun neticesi olarak çok defa, geniş bölgeler, şehir ve kasabalar kendiliğinden Osmanlı hâkimiyetini tanımakta idiler.
Osmanlılar alperenler vasıtasıyla ülkeleri içeriden fethediyorlardı. Halkı fethe hazır hale getiriyorlardı. Bunların her biri tasavvuf büyüklerinin sohbetlerinde, dergâhlarda yetişmiş kimselerdi. Dinimizin güzel ahlâkı ile bezenmişlerdi. Hal ile, söz ile, yaşayış ile örnek kimselerdi. İslâmiyeti yaymak için kendilerini adamışlardı. Eshâb-ı kirâm gibi geri dönmemek üzere çeşitli memleketlere dağılmışlar, oralarda İslâmiyeti tanıtmakla ömürlerini tamamlamışlardı. Ta Semerkant’tan, Buhara’dan kalkıp Anadolu’ya, Rum diyarına gelmişlerdi.
Anadolu’nun alınmasında alperenlerin büyük rolü olmuştu. Türkler Anadolu’ya girince, halktan hiçbir tepki görmemişlerdir. Zaten çoğu kendiliğinden seve seve Müslüman olmuşlardı. Alperenler halkı hazırlamışlardı.
İslâmın güzelliğini gören yerli halk kendiliğinden Müslüman oldular. Hakeza, Balkanlar’ın, Bosna-Hersek’in, Arnavutluk’un Müslüman olması da hep böyle olmuştur. Anadolu’nun en ücra yerlerinde isimleri bilinmeyen fakat halkın devamlı ziyaret ettikleri, isteklerinin kabulünde vesile olan nice kabirler vardır. İşte bunlar birer alperendir.
Adalet ve şefkat
Balkanlar’da Bizans İmparatorluğunun bozulmuş olan idâre tarzı neticesinde, ağır ve keyfî vergiler, soygunlar ve asâyişsizlik yayılmıştı. Buna mukâbil Türklerin disiplinli hareketleri, fethedilen yerlerin halkına karşı adaletli, şefkatli ve taassuptan uzak bir siyâset tâkip etmeleri, vergilerin tebaanın ödeyebileceği şekilde tertip edilmiş olması Osmanlının Balkanlar’a yerleşmesini kolaylaştırdı. Ayrıca, Ortodoks olan Balkan halkının Katolik mezhebine girmek için ölümle tehdit edilmeleri, Osmanlının da, kendilerini bu baskıdan koruması etkili oldu.
Kısacası, başarının sırrı; Osmanlının halkına değer vermesi, onların hukukunu koruması, farklı dinde olan kimselerin dinlerine, inançlarına karışmamasıdır.
Gönül Bahçesi
Mehmet Oruç
Dünyanın yönetimine talip veya en azından dünyayı idare etmede söz sahibi olmak isteyen başta ABD olmak birçok ülke, altı asırlık Osmanlı İmparatorluğunun idari yapısını, başarısının sırrını didik didik inceliyor.
Hal böyle iken içimizdeki iflah olmaz, müzmin Osmanlı düşmanlarının son zamanlarda baş gösteren sara nöbetleri devam ediyor. Şeytanın bile aklına gelmeyecek akıl almaz iftiralarda bulunuyorlar. Basiretleri kapalı olduğundan, altı asırlık başarıyı, huzuru göremiyorlar. Belki de görmek istemiyorlar. Gözlerini kapamakla güneşin yok olacağını zannediyorlar. Onlar ne kadar gözlerini kapatsalar da güneş meydanda, herkes bu başarının sırrını çözmeye bundan istifade etmeye çalışmaktadır.
Osmanlının başarısının esas sebebi adalettir. Hangi dinden, hangi ırktan olursa olsun herkesin hukukunu gözetmesi ve hakkını vermesidir. Bunu hakkıyla yerine getirebilmek için de ilme önem vermesidir. Osmanlı bunlara azami dikkat ettiği devirlerde zirveye çıkmış, adalet zayıfladığı zamanlarda da düşüşe geçmiştir. Son devirde adalet zafiyete uğrayıp milletlerin hakkı korunamayınca da çökmüş ve tarih sahnesindeki yerini almıştır.
Aşiretten imparatorluğa
Adalet, dağdaki çabandan, zirvedeki padişaha kadar herkese aynı eşitlikte uygulanırsa gerçek adalet olur. Osmanlı bunda çok hassas davranmıştır. Padişah gerektiğinde, en yakın akrabası olan babasını, oğlunu, kerdeşini, ömrünü devlete hizmet ile geçirmiş paşasını, veziri, vezir-i âzâmını cezalandırmaktan çekinmemiştir. Tarih kitaplarında bunların örnekleri çoktur.
Osmanlıyı başarıya götüren uygulamaların başında, devletin halkına değer vermesi; onları sömürmeyi değil, hizmet götürmeyi esas almasıdır. Yeni fethedilen yerlerin halkına sevgi ile yaklaşmasıdır.
Osmanlılar, fethedilen bölgelere, Anadolu’dan göçen örnek aileler, alperenler (derviş gaziler), ahîler öncülük etmekteydiler. Onlar gâzîlerin yanında hattâ bazan ilerisinde zâviyeler kurarak sonradan gelenler için tutunma ve toplanma merkezleri meydana getiriyorlardı.
Anadolu’dan gelenler, zâviye etrâfında ekseriyâ derviş adı altında, bâzı yükümlülüklerden muaf olarak toprağı işlemekte ve bir Türk köyünün doğmasına yol açmakta idiler. Nitekim Trakya’da köy adlarının büyük çoğunluğu bu gibi derviş, şeyh veya fakihlerin isimlerini bugün bile taşımaktadır.
Osmanlı fetihleri yalnız kılıçla değil, daha çok uzlaştırıcı ve sevdirici bir politika neticesinde gerçekleşmekteydi. Osmanlı idâresinin İslâm dini hükümleri çerçevesinde gayrimüslimlere can ve mal güvenliğiyle dinlerinde serbestlik tanıması, onların gitgide İslâmiyetle şereflenmelerine yol açıyordu. Yine bu durumun neticesi olarak çok defa, geniş bölgeler, şehir ve kasabalar kendiliğinden Osmanlı hâkimiyetini tanımakta idiler.
Osmanlılar alperenler vasıtasıyla ülkeleri içeriden fethediyorlardı. Halkı fethe hazır hale getiriyorlardı. Bunların her biri tasavvuf büyüklerinin sohbetlerinde, dergâhlarda yetişmiş kimselerdi. Dinimizin güzel ahlâkı ile bezenmişlerdi. Hal ile, söz ile, yaşayış ile örnek kimselerdi. İslâmiyeti yaymak için kendilerini adamışlardı. Eshâb-ı kirâm gibi geri dönmemek üzere çeşitli memleketlere dağılmışlar, oralarda İslâmiyeti tanıtmakla ömürlerini tamamlamışlardı. Ta Semerkant’tan, Buhara’dan kalkıp Anadolu’ya, Rum diyarına gelmişlerdi.
Anadolu’nun alınmasında alperenlerin büyük rolü olmuştu. Türkler Anadolu’ya girince, halktan hiçbir tepki görmemişlerdir. Zaten çoğu kendiliğinden seve seve Müslüman olmuşlardı. Alperenler halkı hazırlamışlardı.
İslâmın güzelliğini gören yerli halk kendiliğinden Müslüman oldular. Hakeza, Balkanlar’ın, Bosna-Hersek’in, Arnavutluk’un Müslüman olması da hep böyle olmuştur. Anadolu’nun en ücra yerlerinde isimleri bilinmeyen fakat halkın devamlı ziyaret ettikleri, isteklerinin kabulünde vesile olan nice kabirler vardır. İşte bunlar birer alperendir.
Adalet ve şefkat
Balkanlar’da Bizans İmparatorluğunun bozulmuş olan idâre tarzı neticesinde, ağır ve keyfî vergiler, soygunlar ve asâyişsizlik yayılmıştı. Buna mukâbil Türklerin disiplinli hareketleri, fethedilen yerlerin halkına karşı adaletli, şefkatli ve taassuptan uzak bir siyâset tâkip etmeleri, vergilerin tebaanın ödeyebileceği şekilde tertip edilmiş olması Osmanlının Balkanlar’a yerleşmesini kolaylaştırdı. Ayrıca, Ortodoks olan Balkan halkının Katolik mezhebine girmek için ölümle tehdit edilmeleri, Osmanlının da, kendilerini bu baskıdan koruması etkili oldu.
Kısacası, başarının sırrı; Osmanlının halkına değer vermesi, onların hukukunu koruması, farklı dinde olan kimselerin dinlerine, inançlarına karışmamasıdır.
Gönül Bahçesi
Mehmet Oruç