yolcu44
11-01-2008, 20:42
Sevgili vatandaşlarım...
Sizleri en kalbi duygularımla selamlıyorum.
Sözlerimin başında, Cumhuriyetimizin ilan edilişinin 85. yıldönümünde Cumhuriyet Bayramınızı kutluyorum. Herkesi, bu vesileyle, aradan geçen 85 yılda, kurtuluş savaşından çıkmış bir millet olarak, nereden nereye geldiğimizi iyi düşünmeye davet ediyorum.
O zaman, kendi kendimize ne kadar büyük haksızlıklar yaptığımızı çok daha iyi göreceğimize inanıyorum.
O zaman ekonomik kalkınmadan demokratikleşmeye kadar, dün neredeydik, bugün nerelere geldik, daha iyi anlamamız mümkün olacaktır.
Düne ait korkularımızı, fobilerimizi, güvensizliklerimizi aşmamızın yolu, bana göre, artık dünün Türkiye’sinde yaşamadığımızı görmekten, anlamaktan geçiyor. Onun için, Cumhuriyetimizin 85 yıllık mazisine bakmayı, dün ile bugünümüzü kıyaslamayı önemsiyorum.
Bu mukayesede, Türkiye'nin, hiç bir alanda dünden daha geri olmadığı ortaya çıkacaktır.
Özgüvenimiz başta olmak üzere refah seviyemiz, hak ve hürriyetlerimiz, dış itibarımız, ekonomik imkânlarımız, sosyal bağlarımız düne göre bugün çok daha ileridedir. Bugün Türkiye, çok daha güçlü, çok daha sağlam bir yapıya ulaşmıştır.
Sadece son 6 yılda kat ettiğimiz mesafelere bakın. Cumhuriyetimizin dün hayal kadar uzak görünen çağdaşlaşma hedeflerine bugün ne kadar yakın olduğumuzu yaşıyor, görüyoruz.
Daha bu ay, 47 yıl aradan sonra Türkiye, barış ve istikrar arayışlarına yaptığı önemli katkıların bir göstergesi olarak en yüksek oyla BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine seçildi. Varlığımızın ve uluslararası camiadaki etkinliğimizin sadece bölgemizde değil, dünyada da ne kadar önemsendiğini ortaya koyması bakımından çok önemli bir gelişmedir bu.
Türkiye, bugün barış çabalarında katkısı, arabuluculuğu talep edilen bir ülkedir. Milletler camiasının, sözü dinlenen, saygın bir üyesidir.
Cumhuriyetimizin çağdaşlaşma ideallerini temsil eden AB ile tam üyelik müzakerelerini yürüten bir ülkedir.
Onun için dönemsel şartlara bakarak kendi kendimize lütfen haksızlık yapmayalım, karamsarlığa asla kapılmayalım, gücümüzü hafife almayalım.
Unutmayalım ki, Türkiye Cumhuriyeti, başkalarına örnek olan bir başarı öyküsüdür. Bugün karşı karşıya bulunduğu bütün sorunları aşacak imkân ve kudrete sahiptir.
Önümüzde çok daha parlak günler bizi bekliyor. Çok daha büyük imkân ve fırsatlar bizi bekliyor.
Cumhuriyet bayramı kutlamalarını, bu duygu birliğimizi daha da derinleştirmek, ortak bağlarımızı daha da güçlendirmek, milletimizin hiç bir ferdini dışarıda bırakmadan birbirimize ve Cumhuriyetimize sadakatimizi en üst düzeyde göstermek için çok anlamlı bir fırsat olarak görüyorum.
Bugün, Atatürk'ün 'en büyük eserim' dediği Cumhuriyet değerlerimiz etrafında her zamankinden daha güçlü bir şekilde kenetlenme günüdür.
Bizi tek millet, tek devlet, tek bayrak, tek vatan yapan yüksek değerlerimizi daha gür bir sesle yüceltmenin tam zamanıdır.
Bu anlamlı günde, kardeş kavgası çıkarmak için beyhude bir çaba içinde olan şer ve nifak odaklarına aziz milletimizin tek yürek olarak bir kez daha en anlamlı cevabı vereceğine inanıyorum.
Bu duygu birliğini koruduğumuz, kışkırtma ve tahrikler karşısında birbirimizden şüphe duymak yerine daha sıkı kenetlendiğimiz sürece bölücü terörün hain saldırıları asla amacına ulaşamayacaktır.
Ben etnik kökeni, inancı, yaşam biçimi ne olursa olsun hiç bir vatandaşımızın devletine, milletine, bayrağına, vatanına ve cumhuriyet değerlerine sadakatinden asla şüphe duymuyorum.
Unutmayalım ki biz, en zor zamanlarında dünyaya birlik ve beraberliğin eşsiz örneklerini göstererek bugünlere gelmiş büyük bir milletiz. Farklılıklarımız içinde birlik olmayı başarmış, kederde ve sevinçte kader birliği yapmış bir milletiz.
Birlik ve beraberliğimizin, kardeşlik bağlarımızın eşsiz zaferi üzerinde yükselen Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olarak ebediyen yaşayacaktır. Onun için hep diyoruz ki, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı, bizleri kan bağından çok daha yüksek değerlerle birleştirmiş, birbirimize bağlamıştır.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti, etrafımızda yaşanan bütün olumsuz gelişmelere, küresel ekonomik krizlere rağmen, demokratik gelişme ve ekonomik kalkınmasını birlikte sağlayarak bölgesine istikrar ve refah ihraç eden bir ülke haline gelmiştir. Bunda, son yıllarda yakaladığımız siyasi ve ekonomik istikrarın büyük payı vardır.
Milletçe, bu güven ve istikrar ortamını koruyarak birlik ve bütünlüğümüze sahip çıkacak, Cumhuriyetimizin temel değerlerini her türlü sosyal ve siyasi tartışmanın üzerinde tutmaya devam edeceğiz.
İnanıyorum ki bundan sonra da, Cumhuriyetimizin çağdaşlaşma hedefleri doğrultusunda çok daha büyük mesafeler kat edecek, çok daha büyük başarılarla Cumhuriyetimizi taçlandıracağız.
Değerli Vatandaşlarım…
Bir gerçeği hep birlikte haykıralım istiyorum. O gerçek şudur. Terörle, hak aranmaz. Bu yolla da hiçbir yere varılamaz. Terör, her şeyden evvel yaşama hakkının düşmanıdır. Hiç kimse, yok ettiği şeyi savunamaz, savunuyor gibi de gösterilemez. İnsanlarımızın yaşama hakkına kast eden terörü, kimse bir hak arama yöntemi olarak göremez, gösteremez.
Terör bir vahşettir, bir insanlık suçudur. Refah ve özgürlüklerin önündeki en büyük engel, terördür. Terör, demokrasinin de, ekonomik kalkınmanın da, iyi ve güzel olan her şeyin de düşmanıdır. Terörün yaşattığı acılardan kurtulmak istiyorsak, hepimiz teröre karşı kararlı bir duruş sergilemek durumundayız.
Terörle mücadelenin tek boyutlu biçimde sürdürülemeyeceğini yaşadığımız acı tecrübelerden biliyoruz.
Gerek askerlerimiz, gerek polislerimiz eli silahlı teröristle mücadelelerini büyük bir fedakârlıkla yürütüyorlar.
Terörle mücadelenin güvenlik boyutunun dışında sosyal, ekonomik, siyasi, kültürel ve diplomatik boyutları da olduğunu biliyoruz.
Bu adımlar geçmişte ihmal edilmiş olabilir. Açık söylüyorum artık o günler geride kalmıştır. Biz hükümet olarak her alanda atılması gereken adımları kararlılıkla hayata geçiriyoruz. Geçen 6 yılda önemli demokratik açılımları hayata geçirdik. İnsanlarımıza en ileri demokrasi standartlarını sağlamak için çalışıyoruz, çalışmaya devam edeceğiz.
Terörün istismar ettiği sosyo-ekonomik şartları değiştirmek için de aynı kararlılıkla mücadele ediyoruz.
Bu tabloyu değiştirmek, insanlarımıza yolu olmadan, suyu olmadan, okulu, hastanesi olmadan, işi maişeti olmadan geçen o meşakkat dolu yılları unutturmak için büyük bir atılım hamlesinin içindeyiz. Bu ülkenin bütün insanlarına, cumhuriyetin bütün vatandaşlarına insanca bir hayat standardı sağlamak bizim görevimiz.
İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın; insanı yücelt ki, devlet yücelsin anlayışıyla hareket ediyoruz.
Hükümet olarak göreve geldiğimiz günden bu yana bu meseleye böyle bir dikkat ve hassasiyetle yaklaşıyoruz.
Geçen 6 yıllık zaman zarfında gelişme ve refahtan az pay alan şehirlerimizin, ilçelerimizin, köylerimizin durumunda da önemli iyileşmeler yaşanmıştır.
Elbette bu iyileşme istenen seviyede değildir, bölgede sıkıntıların tümüyle sona erdiğini, insanlarımızın bütün beklentilerinin karşılandığını söyleyemem.
Ama sıkıntıların sona ereceği daha aydınlık günler için gerekli iradenin bugün görünür hale geldiğini, devletimizin sıkıntıları giderme azmiyle büyük bir gayret içinde olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Güneydoğu Anadolu bölgemize can suyu taşıyacak olan GAP Projesi inanıyorum ki bu bölgenin çok geniş ölçekte geleceğinin teminatı olacak bir projedir.
Bildiğiniz gibi geçtiğimiz Mayıs ayında Diyarbakır’da gerçekleştirdiğimiz bir toplantıyla GAP Eylem Planımızı açıkladık.
Yıllardır devam eden bu dev proje, inşallah bu yeni eylem planıyla yeni bir dinamizm kazanacak ve belirlediğimiz o kısa zaman içinde de tamamlanmış olacak.
14.5 milyar YTL yani 14.5 katrilyon TL kaynak ayırarak hızlandırdığımız bu projeden hem bölgenin, hem Türkiye’nin geleceği adına büyük beklentilerimiz var.
Bu projeyi biz sadece ekonomik ve bölgesel kalkınmamıza katkı sağlayacak bir proje olarak değil, bir sosyal restorasyon ve bir kardeşlik projesi olarak görüyoruz.
Bu projeyle sadece kalkınmada öncelikli bir bölgemizin baştanbaşa imarını değil, gönülleri de mamur hale getirmeyi hedefliyoruz.
Bu proje kapsamında Diyarbakır, Şanlıurfa ve Gaziantep’i lokomotif iller olarak belirledik, buralarda elde edeceğimiz kazanımların bütün bölgeye dalga dalga yayılan iyileşmeler getireceği ümidini taşıyoruz.
Proje tamamlandığında 3.800.000. insanımıza yeni iş ve aş imkanı doğacak, bu atılımla bölgenin milli gelirinde % 209 oranında bir artış sağlanacak.
Bunlar bu bölgemizin makûs talihini değiştirecek nitelikte gelişmelerdir, inşallah çok kısa bir zaman içinde bu hedeflerin gerçeğe dönüşeceğini de hep birlikte yaşayacak ve göreceğiz.
Değerli vatandaşlarım...
6 yıldır bölgenin ihmal edilen ne kadar problemi, derdi varsa gidermenin gayreti içinde çalışmalarımızı aksatmaksızın sürdürüyoruz.
Sık sık bölgedeki illerimize giderek bu çalışmaların gidişatını yerinde izliyoruz, halkımızla kucaklaşıyor, onların dertlerini, beklentilerini kendilerinden dinliyoruz.
Bunu siyasetçilerimizden aydınlarımıza, sanayicimizden yatırımcımıza, medyamızdan sanatçılarımıza kadar, bu ülkeyi seven, bu ülkenin ilerlemesine katkıda bulunma sorumluluğunu hisseden herkesten de bekliyoruz.
Bölgenin gerçeklerini iyi bilmek, Türkiye tasavvurumuzu bu gerçekleri de içine alacak şekilde genişletmek durumundayız.
Hükümet olarak bölgenin kalkınması için yoğun ve çok yönlü biçimde çalışmalarımızı sürdürüyoruz, bu konuda her türlü katkıya, fikre, projeye ve teklife de açığız.
Ama her şeyden önce herkesin gidip bu illerimizi, ilçelerimizi ziyaret etmesi, oradaki insanlarımızla kucaklaşması, hallerini, hatırlarını sorması lazım...
Bakınız, Türkiye'yi bir bütün olarak kucakladığımızı, hiç bir bölgemizi diğerinden, hiç bir insanımızı bir diğerinden ayırmadığımızı göstermesi bakımından sadece Ekim ayı programımızdan örnekler vermek istiyorum.
Bu ay içinde İstanbul, Sivas, Elazığ, Kahramanmaraş, Diyarbakır, İstanbul-Şile, Tunceli ve Kırıkkale’ye ziyaretlerde bulunduk, halkımızla buluştuk, dertlerini dinledik. Ama hiç bir yere elimiz boş gitmedik.
Okullardan ve öğrenci yurtlarından hastanelere, duble yollardan köprülü kavşaklara, barajdan toplu konutlara, dere ıslahları ve sulama projelerinden parklara, fabrikalardan spor tesislerine, alışveriş merkezlerinden modern semt pazarlarına, çeşitli sosyal tesislere kadar yapımı tamamlanan eserleri topluca halkımızın hizmetine açtık.
Son 6 yılda kalkınma yolunda attığımız adımların, Türkiye’nin her yerinde umutlarımızı nasıl yeşerttiğini gördük.
Bu ülkede suyu ve yolu olmayan köy kalmayacak dedik, KÖYDES projesi kapsamında hummalı bir çalışma yürüterek bu sözümüzü tutuyoruz.
Bu ülkenin her şehrinde üniversite olmalı dedik, bugün Tunceli dahil bütün illerimizde üniversite var, 6 yılda tam 54 yeni üniversiteyi biz açtık ve şu anda Türkiye’de 81 vilayette 130 üniversitemiz var, devlet, özel sektör ve vakıf üniversiteleri olmak üzere.
Diyarbakır’a son 6 yılda tam 3.356 yeni derslik kazandırdık, 11 yeni genel lise, 9 Anadolu lisesi, 11 meslek lisesini yine Diyarbakır’a kazandırdık.
Yine Diyarbakır’daki okullarımıza bu sürede tam 8.883 yeni bilgisayar dağıttık, 477 okulumuza hızlı internet imkânı götürdük.
Biliyorsunuz 2005 yılında Terör ve Terörle mücadeleden zarar görenlerin zararlarını tazmin edebilmek için 5233 sayılı yasayı biz çıkardık.
Bu sayede, evini kaybeden, köyünü terk eden, hayvanları telef olan vatandaşlarımıza bugüne kadar 600 trilyon TL. ödeme yaptık.
Ama bununla bitmedi daha bu her ay belli miktarda ödemeler yapmak suretiyle devam ediyor.
Sadece Diyarbakır’da 6 yıl içinde tarıma verdiğimiz destek, değerli kardeşlerim, 1 milyar YTL yani 1 katrilyon TL rakamına ulaşmış durumda...
Diyarbakır’daki vatandaşlarımızın acil ihtiyaçları için 6 yıl boyunca tam 232 trilyon yani 232 milyon YTL tutarında sosyal yardım sağladık.
Yine bu süre zarfında 270.000 ton kömür yardımı yaptık Diyarbakır’a.
TOKİ projeleriyle Diyarbakır genelinde bugüne kadar tam 5.834 konutu inşa ettik ve sahiplerine dağıttık, kentsel değişim dönüşüm projeleriyle modern bir Diyarbakır oluşturalım kuralım istiyoruz. 1.812 konutun inşaatı da hızla ilerliyor.
Bütün projelerimizi tamamlandığımızda Diyarbakır’a tam 11.417 yeni modern konut kazandırmış olacağız.
Biliyorsunuz, bu yıl ülkemiz genelinde birçok ilde ciddi seviyede bir kuraklık yaşandı.
Hükümet olarak çiftçilerimizi bu kuraklığın yol açtığı zararlardan korumak üzere bir kuraklık desteği programı hazırladık ve uygulamaya koyduk.
Buna göre Türkiye genelinde 35 il ve 243 ilçede, toplam 500.000 çiftçimize 520 milyon YTL yani 520 trilyon TL bu kapsamda ödemeye başlıyoruz.
Sadece Diyarbakır'da bu desteklerden 35.446 çiftçimiz istifade edecek.
Sevgili vatandaşlarım...
Sizlere Diyarbakır örneğini veriyorum, çünkü bölgenin en büyük, sıkıntıları da en çok olan illerinden biri Diyarbakır...
Aynı atılım, aynı gelişme Türkiye'nin diğer şehirlerinde de ayniyle vakidir, aynı heyecanla devam etmektedir.
Geçmişten bu yana sıkıntıları, zorlukları en ağır biçimde yaşayan illerimizden Tunceli’de de aynı iyileşme tablosu aynı canlılıkla yaşanıyor, oradan da bazı rakamları sizlere vermek istiyorum.
Geçen 6 yılda Tunceli’ye yapılan sağlık yatırımı toplamı 15 trilyon lirayı bulmuş durumda...
150 yataklı yeni devlet hastanesinin ihalesi tamamlandı, TOKİ tarafından inşaatına çok kısa zamanda başlanacak.
Tunceli'de sadece bir tane 112 acil yardım istasyonu varken, bugün bu sayı 9’a yükselmiştir, bir ambulans varken bugün bu sayı 13'e çıkarılmıştır.
Yine bu dönemde yapılan çalışmalarla sağlık ocağı ve hastanelerdeki muayene odası sayısı 51'e ulaştırılmıştır.
Aynı dönemde Tunceli İl Özel İdaresi bütçesi % 370 oranında arttırılmış, ilçe ve belde belediyelerinin bütçesinde de % 48 ile % 100'e yakın artışlar kaydedilmiştir.
KÖYDES Projesi çerçevesinde Tunceli'nin köylerine, mezralarına yapılan yatırımın tutarı 57 trilyonu bulmuştur.
Bu tablo, Türkiye’nin kalkınmadaki bölgesel farklılıkları en aza indirecek adımları hızla atmakta olduğunu gösteren ve bölgenin geleceği açısından büyük önem taşıyan güzel bir tablodur.
Esasen son zamanlarda terör olaylarının yeniden ortaya çıkmasının altında yatan sebep de budur.
Çünkü terörün ardındaki odaklar bölgeye hizmet gelmesini, bölgenin kalkınmasını, burada yaşayan insanlarımızın daha iyi şartlarda yaşamasını istemiyorlar.
Onlar burada yaşayan insanların çilesi bitmesin, bu bölge hiç kalkınmasın istiyorlar.
Neden istemiyorlar? Çünkü terörün zemini yoksulluktur, imkânsızlıktır, istikrarsızlıktır, işsizliktir.
Biliyorlar ki bu bölgede işler tamamen düzelirse, insanlarımızın yüzleri gülerse, ocakları şenlenirse terör kendine burada zemin bulamayacak, yer bulamayacak, istismar edemeyecek, o küçük yavrularımızı kandıramayacak.
Ama biz ülkemizin her köşesini kalkındırmakta, her yerde insanımızın sıkıntılarını sona erdirmekte, Türkiye’yi bir bütün olarak aydınlık günlere taşımakta kararlıyız.
Bakınız şu anda Tunceli’de ilköğretimde okullaşma % 100 aynı şekilde ortaöğretimde % 96 ve şu anda sınıflara baktığımız zaman sınıflarda öğrenci sayısı ilköğretimde 17 ve ortaöğretimde 15 ve şu anda Tunceli Türkiye genelinde eğitimde en ileri olan illerimizden bir tanesi.
Değerli vatandaşlarım…
Hepiniz çok iyi hatırlayacaksınız…
Türkiye, özellikle 1980’lerden sonra, bizim dönemimize kadar, hemen her 2–3 yılda bir ekonomik kriz yaşadı.
Bir yıl, iki yıl göstergelerin iyi gittiğini, ekonominin toparlanmaya başladığını gördük ancak hemen arkasından gelen ulusal ya da küresel dalgalanmalar tüm birikimlerimizi alıp götürdü.
Bunun yanında, ekonomiye ilişkin yapısal reformların gerçekleştirilmemesi nedeniyle, birçok sorunun kronik bir hal aldığını gördük.
İşte en son 2000 ve 2001 yıllarında yaşanan finansal kriz, Türkiye ekonomisini çok derinden etkiledi, ülke olarak “nerede hata yapıldığını” sorgulama fırsatı verdi.
2002 yılsonunda iktidara geldiğimizde, öncelikle ekonominin acil ihtiyaç duyduğu yapısal reformlara eğildik.
Siyasi ya da popülist nedenlerle cesaret edilemeyen reformları tam bir kararlılık ve cesaretle hayata geçirdik.
Reformlarımızı, demokratikleşme çabalarıyla, Avrupa Birliği katılım süreciyle ve aktif dış politikamızla güçlendirdik.
Bankacılık sistemini yeniden ele aldık.
Finans sistemini düzenledik.
Mali disiplinden hiçbir şart altında asla taviz vermedik.
Sosyal güvenlik reformunu çıkarttık.
İstihdam üzerindeki yükleri azalttık.
Yine vergi yüklerini imkânlar ölçüsünde aşağıya çektik.
Büyük oranda dışa bağımlı olduğumuz enerji noktasında, kendi kaynaklarımızı harekete geçirecek tarihi projeleri başlattık.
Bu ve benzeri reformlarımız sayesinde Türkiye ekonomisini oldukça sağlam, sağlıklı, dirençli bir yapıya kavuşturduk.
Dikkat ediniz, geçmişte, en küçük bir küresel dalgalanmadan etkilenen, en küçük bir siyasi çalkantıda dengesini yitiren ekonomimiz, bugün her türlü şoku, her türlü dalgalanmayı karşılayabilecek bir yapıya kavuştu.
Türkiye ekonomisindeki bu köklü değişimi göremeyenler çok büyük bir yanılgı içindeler.
Küresel dalgalanmalar karşısında felaket senaryolara çizenler çok büyük bir yanılgı içindeler.
En küçük bir dalgalanma olduğunda topluma karamsarlık pompalamaya çalışanlar çok büyük bir yanılgı içindeler.
Türkiye ekonomisini, geçmişin parametreleriyle değerlendirenler çok büyük bir yanılgı içindeler.
Bakınız; Bundan 6 yıl önce Türkiye yılda 36 milyar Dolar ihracat yapabiliyordu.
Bugün yıllık ihracatımız geçen ay sonu itibariyle 133 milyar Doları aştı.
Bundan 6 yıl önce Türkiye’nin gayri safi yurtiçi hâsılası 233 milyar Dolardı.
Bugün üzerine 4,5 senede 429 milyar Dolar ilave ettik 659 milyar Dolardayız ve şimdi 750 milyar Dolara doğru 2008 sonu itibariyle koşuyoruz.
6 yıl önce Türkiye % 62,7 oranında faiz ödüyordu.
Bugün faizi % 20’lere kadar çektik.
Bundan 6 yıl önce Türkiye’de enflasyon % 30’lar düzeyindeydi, bugün hamdolsun tek haneli rakamları gördük, ama şu sıkıntılı dönemde % 10–11 civarında.
Hangi ekonomik göstergeyi ele alırsanız alınız, şu 6 yıllık süreçte kat kat iyileştiğini göreceksiniz.
Kamu net borç stokuna bakalım. Bunu da sık sık kullanıyorlar. Göreve geldiğimizde % 78.3’tü milli gelire oranı itibariyle, ama şimdi bakıyorsunuz ki % 38’lere düştü.
Bu süreçte, mikro ölçekte de önemli kazanımlar sağladık.
Ücretleri imkânlar ölçüsünde artırdık, ücretlerin alım gücünü yükselttik.
Esnafımızı, tüccarımızı, çiftçimizi, sanayicimizi, ihracatçımızı asla yalnız bırakmadık.
Eğitim dedik, sağlık dedik, emniyet dedik, adalet dedik ve bunları ülkemizin her bir köşesine eşit şekilde ulaştırmanın mücadelesi içinde olduk.
Türkiye’yi bir enerji geçiş üssü haline getirdik, yerel kaynaklarımızı harekete geçirmeye başladık.
2002 yılına kadar, 79 yılda 6.000 kilometre duble yol yapılmıştı, sadece şu 6 yılda buna tam 9.000 kilometre duble yol ilave ettik.
Toplu Konut idaremiz bugün Türkiye genelinde 500.000 konut hedefine ulaşmak için kararlılıkla çalışıyor ve şu ana kadar 320.000 konutun inşası devam ediyor, 220.000 konutu da sahiplerine teslim ettik.
İşte tüm bu atılımlarımız sayesinde, Türkiye ekonomisini korunaklı bir hale getirdik.
“Küresel krizin Türkiye’ye etkisi az olacak”, “Kriz Türkiye’yi teğet geçecek” derken, işte, Türkiye ekonomisinin sağlam yapısına işaret ederek bunu söylüyoruz.
Yine bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum:
Türkiye’de, birçok ulusal ve küresel krizde, geçmişte defalarca yaşandığı gibi, bu küresel krizi asla tribünlerden izlemiyoruz.
Bugün bütün kurumlarımız, tamamıyla bir koordinasyon ve uyum içinde gelişmeleri takip ediyor.
Gerekli önlemler alındı, alınıyor; vakti zamanı geldikçe de bu önlemlerimizi kararlılıkla uygulamaya koyuyoruz, koyacağız ve önümüzdeki ayın 15’inde de Washington’da G20 ülkeler zirvesine katılacak orda da bu değerlendirmeleri hep birlikte yapacağız.
Bankacılık sistemini, finans sistemini, para hareketlerini saniye saniye takip ediyoruz.
Merkez Bankamız gelişmeler karşısında gerekli önlemleri anında uygulamaya koyuyor.
Hazinemiz, maliyemiz, dış ticaretten sorumlu bakanlığımız tam bir koordinasyon içinde, birlikte toplanıyor bir araya geliyor, ilgili görüşmemiz gereken yerlerle de değerli arkadaşlarım görüşmeler yapıyorlar ve uygulamaya konulabilecek muhtemel önlemler üzerinde çalışılıyor.
Bu arada reel sektörle de uyum içinde, istişare içinde yolumuza devam edeceğiz.
Moral bozmaya çalışanlara, karamsarlık pompalamaya, felaket senaryosu çizmeye çalışanlara karşı milletimin özellikle dikkatli olmasını tavsiye ediyorum.
Ve yine bir şey tavsiye ediyorum. Dövizle lütfen alışveriş yapmayın. Dövize lütfen müracaat etmeyin. Paramız güçlüdür. Yeni Türk Lirasıyla hayatınızı sürdürmeye devam edin. Hiç telaşa gerek yok.
Küresel krizi kendi şahsi çıkarlarına alet etmek isteyenler, buradan çıkar sağlamaya çalışanlar olabilir.
Panik havası oluşturup buradan rant elde etmeye çalışanlar olabilir.
Kendi çıkarlarını Türkiye’nin çıkarları üzerinde görmek gafletine düşenler olabilir.
Bunlara lütfen aldanmayınız.
Sağlam bir ekonomik yapıyla, güçlü bir iktidarla, güçlü, işinin ehli, uyumlu bir kadroyla Türkiye ekonomisini bu dalgalı denizden mutlaka salim limanlara ulaştıracağız.
Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Türkiye’nin hedefleri büyük.
Türkiye’nin potansiyeli çok büyük.
Türkiye’nin artık küresel ölçekte itibarı, saygınlığı çok yüksek.
Bugünün Türkiye’si dünden kat kat iyi durumda.
İnanıyorum ki yarının Türkiye’si de bugünden kat kat iyi olacaktır.
Bu umudu canlı tutmamız, istikrarımızı korumamız ve birbirimize bağlılığımızı kaybetmememiz son derece önemli...
Ülkemizin istikametini doğru tutmayı başardığımız takdirde yolumuz aydınlıktır, önümüz aydınlıktır, geleceğimiz aydınlıktır.
Bu duygularla sözlerime son veriyor, sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Kalın sağlıcakla…
Sizleri en kalbi duygularımla selamlıyorum.
Sözlerimin başında, Cumhuriyetimizin ilan edilişinin 85. yıldönümünde Cumhuriyet Bayramınızı kutluyorum. Herkesi, bu vesileyle, aradan geçen 85 yılda, kurtuluş savaşından çıkmış bir millet olarak, nereden nereye geldiğimizi iyi düşünmeye davet ediyorum.
O zaman, kendi kendimize ne kadar büyük haksızlıklar yaptığımızı çok daha iyi göreceğimize inanıyorum.
O zaman ekonomik kalkınmadan demokratikleşmeye kadar, dün neredeydik, bugün nerelere geldik, daha iyi anlamamız mümkün olacaktır.
Düne ait korkularımızı, fobilerimizi, güvensizliklerimizi aşmamızın yolu, bana göre, artık dünün Türkiye’sinde yaşamadığımızı görmekten, anlamaktan geçiyor. Onun için, Cumhuriyetimizin 85 yıllık mazisine bakmayı, dün ile bugünümüzü kıyaslamayı önemsiyorum.
Bu mukayesede, Türkiye'nin, hiç bir alanda dünden daha geri olmadığı ortaya çıkacaktır.
Özgüvenimiz başta olmak üzere refah seviyemiz, hak ve hürriyetlerimiz, dış itibarımız, ekonomik imkânlarımız, sosyal bağlarımız düne göre bugün çok daha ileridedir. Bugün Türkiye, çok daha güçlü, çok daha sağlam bir yapıya ulaşmıştır.
Sadece son 6 yılda kat ettiğimiz mesafelere bakın. Cumhuriyetimizin dün hayal kadar uzak görünen çağdaşlaşma hedeflerine bugün ne kadar yakın olduğumuzu yaşıyor, görüyoruz.
Daha bu ay, 47 yıl aradan sonra Türkiye, barış ve istikrar arayışlarına yaptığı önemli katkıların bir göstergesi olarak en yüksek oyla BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine seçildi. Varlığımızın ve uluslararası camiadaki etkinliğimizin sadece bölgemizde değil, dünyada da ne kadar önemsendiğini ortaya koyması bakımından çok önemli bir gelişmedir bu.
Türkiye, bugün barış çabalarında katkısı, arabuluculuğu talep edilen bir ülkedir. Milletler camiasının, sözü dinlenen, saygın bir üyesidir.
Cumhuriyetimizin çağdaşlaşma ideallerini temsil eden AB ile tam üyelik müzakerelerini yürüten bir ülkedir.
Onun için dönemsel şartlara bakarak kendi kendimize lütfen haksızlık yapmayalım, karamsarlığa asla kapılmayalım, gücümüzü hafife almayalım.
Unutmayalım ki, Türkiye Cumhuriyeti, başkalarına örnek olan bir başarı öyküsüdür. Bugün karşı karşıya bulunduğu bütün sorunları aşacak imkân ve kudrete sahiptir.
Önümüzde çok daha parlak günler bizi bekliyor. Çok daha büyük imkân ve fırsatlar bizi bekliyor.
Cumhuriyet bayramı kutlamalarını, bu duygu birliğimizi daha da derinleştirmek, ortak bağlarımızı daha da güçlendirmek, milletimizin hiç bir ferdini dışarıda bırakmadan birbirimize ve Cumhuriyetimize sadakatimizi en üst düzeyde göstermek için çok anlamlı bir fırsat olarak görüyorum.
Bugün, Atatürk'ün 'en büyük eserim' dediği Cumhuriyet değerlerimiz etrafında her zamankinden daha güçlü bir şekilde kenetlenme günüdür.
Bizi tek millet, tek devlet, tek bayrak, tek vatan yapan yüksek değerlerimizi daha gür bir sesle yüceltmenin tam zamanıdır.
Bu anlamlı günde, kardeş kavgası çıkarmak için beyhude bir çaba içinde olan şer ve nifak odaklarına aziz milletimizin tek yürek olarak bir kez daha en anlamlı cevabı vereceğine inanıyorum.
Bu duygu birliğini koruduğumuz, kışkırtma ve tahrikler karşısında birbirimizden şüphe duymak yerine daha sıkı kenetlendiğimiz sürece bölücü terörün hain saldırıları asla amacına ulaşamayacaktır.
Ben etnik kökeni, inancı, yaşam biçimi ne olursa olsun hiç bir vatandaşımızın devletine, milletine, bayrağına, vatanına ve cumhuriyet değerlerine sadakatinden asla şüphe duymuyorum.
Unutmayalım ki biz, en zor zamanlarında dünyaya birlik ve beraberliğin eşsiz örneklerini göstererek bugünlere gelmiş büyük bir milletiz. Farklılıklarımız içinde birlik olmayı başarmış, kederde ve sevinçte kader birliği yapmış bir milletiz.
Birlik ve beraberliğimizin, kardeşlik bağlarımızın eşsiz zaferi üzerinde yükselen Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olarak ebediyen yaşayacaktır. Onun için hep diyoruz ki, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı, bizleri kan bağından çok daha yüksek değerlerle birleştirmiş, birbirimize bağlamıştır.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti, etrafımızda yaşanan bütün olumsuz gelişmelere, küresel ekonomik krizlere rağmen, demokratik gelişme ve ekonomik kalkınmasını birlikte sağlayarak bölgesine istikrar ve refah ihraç eden bir ülke haline gelmiştir. Bunda, son yıllarda yakaladığımız siyasi ve ekonomik istikrarın büyük payı vardır.
Milletçe, bu güven ve istikrar ortamını koruyarak birlik ve bütünlüğümüze sahip çıkacak, Cumhuriyetimizin temel değerlerini her türlü sosyal ve siyasi tartışmanın üzerinde tutmaya devam edeceğiz.
İnanıyorum ki bundan sonra da, Cumhuriyetimizin çağdaşlaşma hedefleri doğrultusunda çok daha büyük mesafeler kat edecek, çok daha büyük başarılarla Cumhuriyetimizi taçlandıracağız.
Değerli Vatandaşlarım…
Bir gerçeği hep birlikte haykıralım istiyorum. O gerçek şudur. Terörle, hak aranmaz. Bu yolla da hiçbir yere varılamaz. Terör, her şeyden evvel yaşama hakkının düşmanıdır. Hiç kimse, yok ettiği şeyi savunamaz, savunuyor gibi de gösterilemez. İnsanlarımızın yaşama hakkına kast eden terörü, kimse bir hak arama yöntemi olarak göremez, gösteremez.
Terör bir vahşettir, bir insanlık suçudur. Refah ve özgürlüklerin önündeki en büyük engel, terördür. Terör, demokrasinin de, ekonomik kalkınmanın da, iyi ve güzel olan her şeyin de düşmanıdır. Terörün yaşattığı acılardan kurtulmak istiyorsak, hepimiz teröre karşı kararlı bir duruş sergilemek durumundayız.
Terörle mücadelenin tek boyutlu biçimde sürdürülemeyeceğini yaşadığımız acı tecrübelerden biliyoruz.
Gerek askerlerimiz, gerek polislerimiz eli silahlı teröristle mücadelelerini büyük bir fedakârlıkla yürütüyorlar.
Terörle mücadelenin güvenlik boyutunun dışında sosyal, ekonomik, siyasi, kültürel ve diplomatik boyutları da olduğunu biliyoruz.
Bu adımlar geçmişte ihmal edilmiş olabilir. Açık söylüyorum artık o günler geride kalmıştır. Biz hükümet olarak her alanda atılması gereken adımları kararlılıkla hayata geçiriyoruz. Geçen 6 yılda önemli demokratik açılımları hayata geçirdik. İnsanlarımıza en ileri demokrasi standartlarını sağlamak için çalışıyoruz, çalışmaya devam edeceğiz.
Terörün istismar ettiği sosyo-ekonomik şartları değiştirmek için de aynı kararlılıkla mücadele ediyoruz.
Bu tabloyu değiştirmek, insanlarımıza yolu olmadan, suyu olmadan, okulu, hastanesi olmadan, işi maişeti olmadan geçen o meşakkat dolu yılları unutturmak için büyük bir atılım hamlesinin içindeyiz. Bu ülkenin bütün insanlarına, cumhuriyetin bütün vatandaşlarına insanca bir hayat standardı sağlamak bizim görevimiz.
İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın; insanı yücelt ki, devlet yücelsin anlayışıyla hareket ediyoruz.
Hükümet olarak göreve geldiğimiz günden bu yana bu meseleye böyle bir dikkat ve hassasiyetle yaklaşıyoruz.
Geçen 6 yıllık zaman zarfında gelişme ve refahtan az pay alan şehirlerimizin, ilçelerimizin, köylerimizin durumunda da önemli iyileşmeler yaşanmıştır.
Elbette bu iyileşme istenen seviyede değildir, bölgede sıkıntıların tümüyle sona erdiğini, insanlarımızın bütün beklentilerinin karşılandığını söyleyemem.
Ama sıkıntıların sona ereceği daha aydınlık günler için gerekli iradenin bugün görünür hale geldiğini, devletimizin sıkıntıları giderme azmiyle büyük bir gayret içinde olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Güneydoğu Anadolu bölgemize can suyu taşıyacak olan GAP Projesi inanıyorum ki bu bölgenin çok geniş ölçekte geleceğinin teminatı olacak bir projedir.
Bildiğiniz gibi geçtiğimiz Mayıs ayında Diyarbakır’da gerçekleştirdiğimiz bir toplantıyla GAP Eylem Planımızı açıkladık.
Yıllardır devam eden bu dev proje, inşallah bu yeni eylem planıyla yeni bir dinamizm kazanacak ve belirlediğimiz o kısa zaman içinde de tamamlanmış olacak.
14.5 milyar YTL yani 14.5 katrilyon TL kaynak ayırarak hızlandırdığımız bu projeden hem bölgenin, hem Türkiye’nin geleceği adına büyük beklentilerimiz var.
Bu projeyi biz sadece ekonomik ve bölgesel kalkınmamıza katkı sağlayacak bir proje olarak değil, bir sosyal restorasyon ve bir kardeşlik projesi olarak görüyoruz.
Bu projeyle sadece kalkınmada öncelikli bir bölgemizin baştanbaşa imarını değil, gönülleri de mamur hale getirmeyi hedefliyoruz.
Bu proje kapsamında Diyarbakır, Şanlıurfa ve Gaziantep’i lokomotif iller olarak belirledik, buralarda elde edeceğimiz kazanımların bütün bölgeye dalga dalga yayılan iyileşmeler getireceği ümidini taşıyoruz.
Proje tamamlandığında 3.800.000. insanımıza yeni iş ve aş imkanı doğacak, bu atılımla bölgenin milli gelirinde % 209 oranında bir artış sağlanacak.
Bunlar bu bölgemizin makûs talihini değiştirecek nitelikte gelişmelerdir, inşallah çok kısa bir zaman içinde bu hedeflerin gerçeğe dönüşeceğini de hep birlikte yaşayacak ve göreceğiz.
Değerli vatandaşlarım...
6 yıldır bölgenin ihmal edilen ne kadar problemi, derdi varsa gidermenin gayreti içinde çalışmalarımızı aksatmaksızın sürdürüyoruz.
Sık sık bölgedeki illerimize giderek bu çalışmaların gidişatını yerinde izliyoruz, halkımızla kucaklaşıyor, onların dertlerini, beklentilerini kendilerinden dinliyoruz.
Bunu siyasetçilerimizden aydınlarımıza, sanayicimizden yatırımcımıza, medyamızdan sanatçılarımıza kadar, bu ülkeyi seven, bu ülkenin ilerlemesine katkıda bulunma sorumluluğunu hisseden herkesten de bekliyoruz.
Bölgenin gerçeklerini iyi bilmek, Türkiye tasavvurumuzu bu gerçekleri de içine alacak şekilde genişletmek durumundayız.
Hükümet olarak bölgenin kalkınması için yoğun ve çok yönlü biçimde çalışmalarımızı sürdürüyoruz, bu konuda her türlü katkıya, fikre, projeye ve teklife de açığız.
Ama her şeyden önce herkesin gidip bu illerimizi, ilçelerimizi ziyaret etmesi, oradaki insanlarımızla kucaklaşması, hallerini, hatırlarını sorması lazım...
Bakınız, Türkiye'yi bir bütün olarak kucakladığımızı, hiç bir bölgemizi diğerinden, hiç bir insanımızı bir diğerinden ayırmadığımızı göstermesi bakımından sadece Ekim ayı programımızdan örnekler vermek istiyorum.
Bu ay içinde İstanbul, Sivas, Elazığ, Kahramanmaraş, Diyarbakır, İstanbul-Şile, Tunceli ve Kırıkkale’ye ziyaretlerde bulunduk, halkımızla buluştuk, dertlerini dinledik. Ama hiç bir yere elimiz boş gitmedik.
Okullardan ve öğrenci yurtlarından hastanelere, duble yollardan köprülü kavşaklara, barajdan toplu konutlara, dere ıslahları ve sulama projelerinden parklara, fabrikalardan spor tesislerine, alışveriş merkezlerinden modern semt pazarlarına, çeşitli sosyal tesislere kadar yapımı tamamlanan eserleri topluca halkımızın hizmetine açtık.
Son 6 yılda kalkınma yolunda attığımız adımların, Türkiye’nin her yerinde umutlarımızı nasıl yeşerttiğini gördük.
Bu ülkede suyu ve yolu olmayan köy kalmayacak dedik, KÖYDES projesi kapsamında hummalı bir çalışma yürüterek bu sözümüzü tutuyoruz.
Bu ülkenin her şehrinde üniversite olmalı dedik, bugün Tunceli dahil bütün illerimizde üniversite var, 6 yılda tam 54 yeni üniversiteyi biz açtık ve şu anda Türkiye’de 81 vilayette 130 üniversitemiz var, devlet, özel sektör ve vakıf üniversiteleri olmak üzere.
Diyarbakır’a son 6 yılda tam 3.356 yeni derslik kazandırdık, 11 yeni genel lise, 9 Anadolu lisesi, 11 meslek lisesini yine Diyarbakır’a kazandırdık.
Yine Diyarbakır’daki okullarımıza bu sürede tam 8.883 yeni bilgisayar dağıttık, 477 okulumuza hızlı internet imkânı götürdük.
Biliyorsunuz 2005 yılında Terör ve Terörle mücadeleden zarar görenlerin zararlarını tazmin edebilmek için 5233 sayılı yasayı biz çıkardık.
Bu sayede, evini kaybeden, köyünü terk eden, hayvanları telef olan vatandaşlarımıza bugüne kadar 600 trilyon TL. ödeme yaptık.
Ama bununla bitmedi daha bu her ay belli miktarda ödemeler yapmak suretiyle devam ediyor.
Sadece Diyarbakır’da 6 yıl içinde tarıma verdiğimiz destek, değerli kardeşlerim, 1 milyar YTL yani 1 katrilyon TL rakamına ulaşmış durumda...
Diyarbakır’daki vatandaşlarımızın acil ihtiyaçları için 6 yıl boyunca tam 232 trilyon yani 232 milyon YTL tutarında sosyal yardım sağladık.
Yine bu süre zarfında 270.000 ton kömür yardımı yaptık Diyarbakır’a.
TOKİ projeleriyle Diyarbakır genelinde bugüne kadar tam 5.834 konutu inşa ettik ve sahiplerine dağıttık, kentsel değişim dönüşüm projeleriyle modern bir Diyarbakır oluşturalım kuralım istiyoruz. 1.812 konutun inşaatı da hızla ilerliyor.
Bütün projelerimizi tamamlandığımızda Diyarbakır’a tam 11.417 yeni modern konut kazandırmış olacağız.
Biliyorsunuz, bu yıl ülkemiz genelinde birçok ilde ciddi seviyede bir kuraklık yaşandı.
Hükümet olarak çiftçilerimizi bu kuraklığın yol açtığı zararlardan korumak üzere bir kuraklık desteği programı hazırladık ve uygulamaya koyduk.
Buna göre Türkiye genelinde 35 il ve 243 ilçede, toplam 500.000 çiftçimize 520 milyon YTL yani 520 trilyon TL bu kapsamda ödemeye başlıyoruz.
Sadece Diyarbakır'da bu desteklerden 35.446 çiftçimiz istifade edecek.
Sevgili vatandaşlarım...
Sizlere Diyarbakır örneğini veriyorum, çünkü bölgenin en büyük, sıkıntıları da en çok olan illerinden biri Diyarbakır...
Aynı atılım, aynı gelişme Türkiye'nin diğer şehirlerinde de ayniyle vakidir, aynı heyecanla devam etmektedir.
Geçmişten bu yana sıkıntıları, zorlukları en ağır biçimde yaşayan illerimizden Tunceli’de de aynı iyileşme tablosu aynı canlılıkla yaşanıyor, oradan da bazı rakamları sizlere vermek istiyorum.
Geçen 6 yılda Tunceli’ye yapılan sağlık yatırımı toplamı 15 trilyon lirayı bulmuş durumda...
150 yataklı yeni devlet hastanesinin ihalesi tamamlandı, TOKİ tarafından inşaatına çok kısa zamanda başlanacak.
Tunceli'de sadece bir tane 112 acil yardım istasyonu varken, bugün bu sayı 9’a yükselmiştir, bir ambulans varken bugün bu sayı 13'e çıkarılmıştır.
Yine bu dönemde yapılan çalışmalarla sağlık ocağı ve hastanelerdeki muayene odası sayısı 51'e ulaştırılmıştır.
Aynı dönemde Tunceli İl Özel İdaresi bütçesi % 370 oranında arttırılmış, ilçe ve belde belediyelerinin bütçesinde de % 48 ile % 100'e yakın artışlar kaydedilmiştir.
KÖYDES Projesi çerçevesinde Tunceli'nin köylerine, mezralarına yapılan yatırımın tutarı 57 trilyonu bulmuştur.
Bu tablo, Türkiye’nin kalkınmadaki bölgesel farklılıkları en aza indirecek adımları hızla atmakta olduğunu gösteren ve bölgenin geleceği açısından büyük önem taşıyan güzel bir tablodur.
Esasen son zamanlarda terör olaylarının yeniden ortaya çıkmasının altında yatan sebep de budur.
Çünkü terörün ardındaki odaklar bölgeye hizmet gelmesini, bölgenin kalkınmasını, burada yaşayan insanlarımızın daha iyi şartlarda yaşamasını istemiyorlar.
Onlar burada yaşayan insanların çilesi bitmesin, bu bölge hiç kalkınmasın istiyorlar.
Neden istemiyorlar? Çünkü terörün zemini yoksulluktur, imkânsızlıktır, istikrarsızlıktır, işsizliktir.
Biliyorlar ki bu bölgede işler tamamen düzelirse, insanlarımızın yüzleri gülerse, ocakları şenlenirse terör kendine burada zemin bulamayacak, yer bulamayacak, istismar edemeyecek, o küçük yavrularımızı kandıramayacak.
Ama biz ülkemizin her köşesini kalkındırmakta, her yerde insanımızın sıkıntılarını sona erdirmekte, Türkiye’yi bir bütün olarak aydınlık günlere taşımakta kararlıyız.
Bakınız şu anda Tunceli’de ilköğretimde okullaşma % 100 aynı şekilde ortaöğretimde % 96 ve şu anda sınıflara baktığımız zaman sınıflarda öğrenci sayısı ilköğretimde 17 ve ortaöğretimde 15 ve şu anda Tunceli Türkiye genelinde eğitimde en ileri olan illerimizden bir tanesi.
Değerli vatandaşlarım…
Hepiniz çok iyi hatırlayacaksınız…
Türkiye, özellikle 1980’lerden sonra, bizim dönemimize kadar, hemen her 2–3 yılda bir ekonomik kriz yaşadı.
Bir yıl, iki yıl göstergelerin iyi gittiğini, ekonominin toparlanmaya başladığını gördük ancak hemen arkasından gelen ulusal ya da küresel dalgalanmalar tüm birikimlerimizi alıp götürdü.
Bunun yanında, ekonomiye ilişkin yapısal reformların gerçekleştirilmemesi nedeniyle, birçok sorunun kronik bir hal aldığını gördük.
İşte en son 2000 ve 2001 yıllarında yaşanan finansal kriz, Türkiye ekonomisini çok derinden etkiledi, ülke olarak “nerede hata yapıldığını” sorgulama fırsatı verdi.
2002 yılsonunda iktidara geldiğimizde, öncelikle ekonominin acil ihtiyaç duyduğu yapısal reformlara eğildik.
Siyasi ya da popülist nedenlerle cesaret edilemeyen reformları tam bir kararlılık ve cesaretle hayata geçirdik.
Reformlarımızı, demokratikleşme çabalarıyla, Avrupa Birliği katılım süreciyle ve aktif dış politikamızla güçlendirdik.
Bankacılık sistemini yeniden ele aldık.
Finans sistemini düzenledik.
Mali disiplinden hiçbir şart altında asla taviz vermedik.
Sosyal güvenlik reformunu çıkarttık.
İstihdam üzerindeki yükleri azalttık.
Yine vergi yüklerini imkânlar ölçüsünde aşağıya çektik.
Büyük oranda dışa bağımlı olduğumuz enerji noktasında, kendi kaynaklarımızı harekete geçirecek tarihi projeleri başlattık.
Bu ve benzeri reformlarımız sayesinde Türkiye ekonomisini oldukça sağlam, sağlıklı, dirençli bir yapıya kavuşturduk.
Dikkat ediniz, geçmişte, en küçük bir küresel dalgalanmadan etkilenen, en küçük bir siyasi çalkantıda dengesini yitiren ekonomimiz, bugün her türlü şoku, her türlü dalgalanmayı karşılayabilecek bir yapıya kavuştu.
Türkiye ekonomisindeki bu köklü değişimi göremeyenler çok büyük bir yanılgı içindeler.
Küresel dalgalanmalar karşısında felaket senaryolara çizenler çok büyük bir yanılgı içindeler.
En küçük bir dalgalanma olduğunda topluma karamsarlık pompalamaya çalışanlar çok büyük bir yanılgı içindeler.
Türkiye ekonomisini, geçmişin parametreleriyle değerlendirenler çok büyük bir yanılgı içindeler.
Bakınız; Bundan 6 yıl önce Türkiye yılda 36 milyar Dolar ihracat yapabiliyordu.
Bugün yıllık ihracatımız geçen ay sonu itibariyle 133 milyar Doları aştı.
Bundan 6 yıl önce Türkiye’nin gayri safi yurtiçi hâsılası 233 milyar Dolardı.
Bugün üzerine 4,5 senede 429 milyar Dolar ilave ettik 659 milyar Dolardayız ve şimdi 750 milyar Dolara doğru 2008 sonu itibariyle koşuyoruz.
6 yıl önce Türkiye % 62,7 oranında faiz ödüyordu.
Bugün faizi % 20’lere kadar çektik.
Bundan 6 yıl önce Türkiye’de enflasyon % 30’lar düzeyindeydi, bugün hamdolsun tek haneli rakamları gördük, ama şu sıkıntılı dönemde % 10–11 civarında.
Hangi ekonomik göstergeyi ele alırsanız alınız, şu 6 yıllık süreçte kat kat iyileştiğini göreceksiniz.
Kamu net borç stokuna bakalım. Bunu da sık sık kullanıyorlar. Göreve geldiğimizde % 78.3’tü milli gelire oranı itibariyle, ama şimdi bakıyorsunuz ki % 38’lere düştü.
Bu süreçte, mikro ölçekte de önemli kazanımlar sağladık.
Ücretleri imkânlar ölçüsünde artırdık, ücretlerin alım gücünü yükselttik.
Esnafımızı, tüccarımızı, çiftçimizi, sanayicimizi, ihracatçımızı asla yalnız bırakmadık.
Eğitim dedik, sağlık dedik, emniyet dedik, adalet dedik ve bunları ülkemizin her bir köşesine eşit şekilde ulaştırmanın mücadelesi içinde olduk.
Türkiye’yi bir enerji geçiş üssü haline getirdik, yerel kaynaklarımızı harekete geçirmeye başladık.
2002 yılına kadar, 79 yılda 6.000 kilometre duble yol yapılmıştı, sadece şu 6 yılda buna tam 9.000 kilometre duble yol ilave ettik.
Toplu Konut idaremiz bugün Türkiye genelinde 500.000 konut hedefine ulaşmak için kararlılıkla çalışıyor ve şu ana kadar 320.000 konutun inşası devam ediyor, 220.000 konutu da sahiplerine teslim ettik.
İşte tüm bu atılımlarımız sayesinde, Türkiye ekonomisini korunaklı bir hale getirdik.
“Küresel krizin Türkiye’ye etkisi az olacak”, “Kriz Türkiye’yi teğet geçecek” derken, işte, Türkiye ekonomisinin sağlam yapısına işaret ederek bunu söylüyoruz.
Yine bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum:
Türkiye’de, birçok ulusal ve küresel krizde, geçmişte defalarca yaşandığı gibi, bu küresel krizi asla tribünlerden izlemiyoruz.
Bugün bütün kurumlarımız, tamamıyla bir koordinasyon ve uyum içinde gelişmeleri takip ediyor.
Gerekli önlemler alındı, alınıyor; vakti zamanı geldikçe de bu önlemlerimizi kararlılıkla uygulamaya koyuyoruz, koyacağız ve önümüzdeki ayın 15’inde de Washington’da G20 ülkeler zirvesine katılacak orda da bu değerlendirmeleri hep birlikte yapacağız.
Bankacılık sistemini, finans sistemini, para hareketlerini saniye saniye takip ediyoruz.
Merkez Bankamız gelişmeler karşısında gerekli önlemleri anında uygulamaya koyuyor.
Hazinemiz, maliyemiz, dış ticaretten sorumlu bakanlığımız tam bir koordinasyon içinde, birlikte toplanıyor bir araya geliyor, ilgili görüşmemiz gereken yerlerle de değerli arkadaşlarım görüşmeler yapıyorlar ve uygulamaya konulabilecek muhtemel önlemler üzerinde çalışılıyor.
Bu arada reel sektörle de uyum içinde, istişare içinde yolumuza devam edeceğiz.
Moral bozmaya çalışanlara, karamsarlık pompalamaya, felaket senaryosu çizmeye çalışanlara karşı milletimin özellikle dikkatli olmasını tavsiye ediyorum.
Ve yine bir şey tavsiye ediyorum. Dövizle lütfen alışveriş yapmayın. Dövize lütfen müracaat etmeyin. Paramız güçlüdür. Yeni Türk Lirasıyla hayatınızı sürdürmeye devam edin. Hiç telaşa gerek yok.
Küresel krizi kendi şahsi çıkarlarına alet etmek isteyenler, buradan çıkar sağlamaya çalışanlar olabilir.
Panik havası oluşturup buradan rant elde etmeye çalışanlar olabilir.
Kendi çıkarlarını Türkiye’nin çıkarları üzerinde görmek gafletine düşenler olabilir.
Bunlara lütfen aldanmayınız.
Sağlam bir ekonomik yapıyla, güçlü bir iktidarla, güçlü, işinin ehli, uyumlu bir kadroyla Türkiye ekonomisini bu dalgalı denizden mutlaka salim limanlara ulaştıracağız.
Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Türkiye’nin hedefleri büyük.
Türkiye’nin potansiyeli çok büyük.
Türkiye’nin artık küresel ölçekte itibarı, saygınlığı çok yüksek.
Bugünün Türkiye’si dünden kat kat iyi durumda.
İnanıyorum ki yarının Türkiye’si de bugünden kat kat iyi olacaktır.
Bu umudu canlı tutmamız, istikrarımızı korumamız ve birbirimize bağlılığımızı kaybetmememiz son derece önemli...
Ülkemizin istikametini doğru tutmayı başardığımız takdirde yolumuz aydınlıktır, önümüz aydınlıktır, geleceğimiz aydınlıktır.
Bu duygularla sözlerime son veriyor, sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Kalın sağlıcakla…