rikopasa
08-29-2008, 11:00
Bizim Beşiktaşlılar
Ömür Hıncal
omur@forzabesiktas.com
Masmavi bir denizin uçuz bucaksızlığını tartarken, daha tuzu üstündeydi ayak basılmamış kumların. Çarşaf gibi bir deniz yastık gibi bir kumsal. Tüm tekdüzeliğiyle bir sahil manzarasını tamamlıyordu adeta. Kuma ilk basan ilk olacaktı denizin çarşaf kıvamını bozmada. Usul usul yürüyüp kumların ayağa yapışmasını hiçe sayaraktan masmavi denize girdiğini hissettiren o soğuk.
Masmavi bir denizin uçuz bucaksızlığını tartarken, daha tuzu üstündeydi ayak basılmamış kumların. Çarşaf gibi bir deniz yastık gibi bir kumsal. Tüm tekdüzeliğiyle bir sahil manzarasını tamamlıyordu adeta. Kuma ilk basan ilk olacaktı denizin çarşaf kıvamını bozmada. Usul usul yürüyüp kumların ayağa yapışmasını hiçe sayaraktan masmavi denize girdiğini hissettiren o soğuk. Tüylerinin diken diken oluşu, soğuğun bedeni kaplayışı ve akabinde, aslında amacı seni ısıtmak olan o titreme. Bir adım bir adım daha derken tüm çarşaflığını bozduğunda denizin, deniz seni içine alıp beline kadar gelmiştir aslında. Tüm vücudun hissedene kadar seni titreten soğuğu devam eder ne olduğunu bilmeden titremeye ve son bir hamle yapar dalarsın korkmadan soğuk denize. Geriye dönüp baktığında, ne adımını basıp düzlüğünü yok ettiğin kumsal, ne de çarşaf kıvamını hiçe saydığın deniz umurundadır. Tüm umursamazlıkları geride bırakmanın kederini siler attığın o kulaç, uçsuz bucaksız umut deryasına attığın o kulaç resmidir nasıl bir hayatı geride bırakıp kulaç atmaya kendini adadığının. Her kulaçta daha bir içindesindir o denizin. Ve her içliğinde daha bir içlenmişsindir. Her içlendiğinde hatırlarsın ki sen Beşiktaşlısın!
Her bahar gelişinde patlamaya hazır umut tomurcuklarını törpüleyip atmışlardır bir kenara. Çiçek olup açamamışsındır her dalda hüzün hâkimdir yine. Dalın budağın top yekun ağır gelmeye başlar, daha bir azar yer çekimi kuvveti. Adım atacak halin yokken kardelenler düşer aklına, tepesine binenlere göğüs geren, baş kaldıran kardelenler. Dallarında çiçek yoktur fakat her daim umuda açmaya hazır tomurcukların vardır ve en ufak damlada patlar onlar.
O denize girdiğin ilk andan itibaren her yanını sarmış olan o Beşiktaşlılıktır, hayat kervanında yezitlere başkaldırtan, düşküne tekme vurmak yerine el uzatmanı sağlayan,onur kelimesini gururla başın dik alnın ak yaşatan. Her kulaçta bir şeylerden kaçmanın hazzı vardır, koynuna sığındığında bir kartalın, tüm dünyayı bir kenara bırakıp oradan bakmanın gururu vardır. Emek vermenin çaba göstermenin ve en güzeli karşılıksız sevmelerin tadına varabildiğinde dimdik ayakta duruyor, o dillerde sakız yapılan “Beşiktaşlı Duruşu” nda tarif edilemeyen kavramdaki gibi dimdik duruyorsundur, has Beşiktaşlısındır. Beşiktaş ı dar bir çerçevede sevenlerin objektifine yansıyan deniz tarafındaki skorbordtan başkası değildir. Beşiktaş skorborddan sevilen, hele hele İnönü stadyumuna sıkışıp kalan bir takım değildir. Beşiktaş aslında bir takım, klüp, spor merkezi değildir. Beşiktaş, dünyada bir eşi benzeri daha olmayan güzelliğe sahip bir semtin bağrından fışkıran bir hayat volkanının, takvim yapraklarının çevrilmeyi bıraktığı güne kadar sürecek olan, hayat çetelesine her gün atılan bir çiziktir. Her çizik atışında muhasebesinin yapılıp, Beşiktaşlı gibi davrandığı anları zihninde tartıp biçip, hayal defterine gururla işlenip, diğer çiziğe kadarki sürede daha ne yapabilirimlerin nakli yekun toplamıdır, Beşiktaşlılık. Dikilitaşta hentbol maçı vardır, Akatlarda basketbol, gece 3 de deplasmana otobüs kalkıyordur, çocuk parklarında birileri pankart yapıyordur, park köşelerinde hafif tuzlu fıstık 2 birayla şerefine içenleri vardır. 1 Mayısta işçinin yanında, tiyatrocuların isyanına tercümandır Beşiktaşlı. 4 kollunun ucundan yapışıp içinden “yiğidim aslanım burada yatıyor” diye şarkı söyler Beşiktaşlılar, iş yerinde patronlarına karşı direnirler haksızlığa karşı koyarlar aç kalma pahasına. Oğuz Atay ‘ın “tutunamayanlar” ından bir karakter seçip ucuz bira veren bir meyhanede maç saatine kadar içer, kombinesini bir arkadaşına verip dolmabahçeden sesleri dinler Beşiktaşlılar. Kaybedilenlerin ardından isyan etmek yerine sineye çekip, sonra gider evde ağlarlar, görenler 1 ton soğan soydu sanar Beşiktaşlıları hüzün gecelerinde. Ertesi günü sınav olduğunu bilmesine rağmen deplasman dönüşü çorba içerken ders çalışır Beşiktaşlılar, karalayanların anlattığı gibi tinerci sokak çocuğu ayyaş değildir aslında,hepsinin bir mesleği bitirdiği bir okulu bir tecrübesi vardır,genç arkadaşlarına tavsiye vermek taptaze ayak basılmamış bir hayata başlarken öğüt vermekten asla çekinmez Beşiktaşlılar,aslında sokak çocuklarından tinercilerden ayyaşlardan da ayrı tutulmaktan hoşlanmaz çünkü öte gecelerde arkadaşları vardır Beşiktaşlıların sokağın tam ortasından,öyle hoş sohbetleri vardır bazen güldürür sokağın tavanından bakan tanrıları,her daim bir isyanları her daim bir karşılıkları vardır bu hayatta karşılıksız sevdikleri Beşiktaşlarına kafa yordukları gibi hayata da kafa yorar,1 büyük devirince hafiften filozof taklidide yapar Beşiktaşlılar.Yeni aldığın bir kitabın kokusunu çekersin içine önce,mest eder kağıt kokusu. Daha önsözü bile okumadan yazarın hayatını okursun arka kapaktan. Mutlaka bir doğum yeri doğum tarihi vardır. Adımladığı bir hayat vardır. Kafasındakini çıkarıp sana vermiştir, ne muhterem adamdır ki bu yazarlar o yüzden her dönem sanki porlu bir çivi gibidir, bazılarına batar tetanoz yapar ve kasılırlar. Kitabı eline almaya korkarsın adeta yazarlarını öldüren bir ülkenin çocuğu olarak. Fakat sanatına ve sanatçısına sahip çıkar Beşiktaşlılar.
Sırılsıklam denizde dimdik bir ağaç olmuşsundur artık. Dallarında umut tomurcukları. Her bahar gelse de çiçek açsam diye bakarsın. Yağmur gelir ıslatır, rüzgâr gelir yıpratır. Elinde avucunda kalan yine tek başınalık ve çiçeksizliktir. Hazımı zor bir şairin Nazımın sözleri gelir aklına; yaşamak bir ağaç gibi tek ve hur ve bir orman gibi kardeşçesine. Öyle yapmışsındır o ana kadar öyle yaşamısındır bu denizin ağacı olarak fakat hala dallarında çiçek açmamışsındır,umutsuzluğa kapılmışsındır , o anda imdadına benim gibi bir umut taciri yetişir ve kıpraştırır tüm umut tomurcuklarını yeniden, boş umut desede bazıları, has Beşiktaşlıların yüreğinde çoktan açmıştır umut gülleri ve onlar bilmektedirler ki;masonların cimbomuna devlet erkanının fenerine inat her daim kazanan onların onurunun timsali o unvan; HALKIN TAKIMI dır. Ve deminden beri anlattığım bizim bu Beşiktaşlılar ağaçlar gibi ayakta ölür.
Ömür Hıncal
omur@forzabesiktas.com
Masmavi bir denizin uçuz bucaksızlığını tartarken, daha tuzu üstündeydi ayak basılmamış kumların. Çarşaf gibi bir deniz yastık gibi bir kumsal. Tüm tekdüzeliğiyle bir sahil manzarasını tamamlıyordu adeta. Kuma ilk basan ilk olacaktı denizin çarşaf kıvamını bozmada. Usul usul yürüyüp kumların ayağa yapışmasını hiçe sayaraktan masmavi denize girdiğini hissettiren o soğuk.
Masmavi bir denizin uçuz bucaksızlığını tartarken, daha tuzu üstündeydi ayak basılmamış kumların. Çarşaf gibi bir deniz yastık gibi bir kumsal. Tüm tekdüzeliğiyle bir sahil manzarasını tamamlıyordu adeta. Kuma ilk basan ilk olacaktı denizin çarşaf kıvamını bozmada. Usul usul yürüyüp kumların ayağa yapışmasını hiçe sayaraktan masmavi denize girdiğini hissettiren o soğuk. Tüylerinin diken diken oluşu, soğuğun bedeni kaplayışı ve akabinde, aslında amacı seni ısıtmak olan o titreme. Bir adım bir adım daha derken tüm çarşaflığını bozduğunda denizin, deniz seni içine alıp beline kadar gelmiştir aslında. Tüm vücudun hissedene kadar seni titreten soğuğu devam eder ne olduğunu bilmeden titremeye ve son bir hamle yapar dalarsın korkmadan soğuk denize. Geriye dönüp baktığında, ne adımını basıp düzlüğünü yok ettiğin kumsal, ne de çarşaf kıvamını hiçe saydığın deniz umurundadır. Tüm umursamazlıkları geride bırakmanın kederini siler attığın o kulaç, uçsuz bucaksız umut deryasına attığın o kulaç resmidir nasıl bir hayatı geride bırakıp kulaç atmaya kendini adadığının. Her kulaçta daha bir içindesindir o denizin. Ve her içliğinde daha bir içlenmişsindir. Her içlendiğinde hatırlarsın ki sen Beşiktaşlısın!
Her bahar gelişinde patlamaya hazır umut tomurcuklarını törpüleyip atmışlardır bir kenara. Çiçek olup açamamışsındır her dalda hüzün hâkimdir yine. Dalın budağın top yekun ağır gelmeye başlar, daha bir azar yer çekimi kuvveti. Adım atacak halin yokken kardelenler düşer aklına, tepesine binenlere göğüs geren, baş kaldıran kardelenler. Dallarında çiçek yoktur fakat her daim umuda açmaya hazır tomurcukların vardır ve en ufak damlada patlar onlar.
O denize girdiğin ilk andan itibaren her yanını sarmış olan o Beşiktaşlılıktır, hayat kervanında yezitlere başkaldırtan, düşküne tekme vurmak yerine el uzatmanı sağlayan,onur kelimesini gururla başın dik alnın ak yaşatan. Her kulaçta bir şeylerden kaçmanın hazzı vardır, koynuna sığındığında bir kartalın, tüm dünyayı bir kenara bırakıp oradan bakmanın gururu vardır. Emek vermenin çaba göstermenin ve en güzeli karşılıksız sevmelerin tadına varabildiğinde dimdik ayakta duruyor, o dillerde sakız yapılan “Beşiktaşlı Duruşu” nda tarif edilemeyen kavramdaki gibi dimdik duruyorsundur, has Beşiktaşlısındır. Beşiktaş ı dar bir çerçevede sevenlerin objektifine yansıyan deniz tarafındaki skorbordtan başkası değildir. Beşiktaş skorborddan sevilen, hele hele İnönü stadyumuna sıkışıp kalan bir takım değildir. Beşiktaş aslında bir takım, klüp, spor merkezi değildir. Beşiktaş, dünyada bir eşi benzeri daha olmayan güzelliğe sahip bir semtin bağrından fışkıran bir hayat volkanının, takvim yapraklarının çevrilmeyi bıraktığı güne kadar sürecek olan, hayat çetelesine her gün atılan bir çiziktir. Her çizik atışında muhasebesinin yapılıp, Beşiktaşlı gibi davrandığı anları zihninde tartıp biçip, hayal defterine gururla işlenip, diğer çiziğe kadarki sürede daha ne yapabilirimlerin nakli yekun toplamıdır, Beşiktaşlılık. Dikilitaşta hentbol maçı vardır, Akatlarda basketbol, gece 3 de deplasmana otobüs kalkıyordur, çocuk parklarında birileri pankart yapıyordur, park köşelerinde hafif tuzlu fıstık 2 birayla şerefine içenleri vardır. 1 Mayısta işçinin yanında, tiyatrocuların isyanına tercümandır Beşiktaşlı. 4 kollunun ucundan yapışıp içinden “yiğidim aslanım burada yatıyor” diye şarkı söyler Beşiktaşlılar, iş yerinde patronlarına karşı direnirler haksızlığa karşı koyarlar aç kalma pahasına. Oğuz Atay ‘ın “tutunamayanlar” ından bir karakter seçip ucuz bira veren bir meyhanede maç saatine kadar içer, kombinesini bir arkadaşına verip dolmabahçeden sesleri dinler Beşiktaşlılar. Kaybedilenlerin ardından isyan etmek yerine sineye çekip, sonra gider evde ağlarlar, görenler 1 ton soğan soydu sanar Beşiktaşlıları hüzün gecelerinde. Ertesi günü sınav olduğunu bilmesine rağmen deplasman dönüşü çorba içerken ders çalışır Beşiktaşlılar, karalayanların anlattığı gibi tinerci sokak çocuğu ayyaş değildir aslında,hepsinin bir mesleği bitirdiği bir okulu bir tecrübesi vardır,genç arkadaşlarına tavsiye vermek taptaze ayak basılmamış bir hayata başlarken öğüt vermekten asla çekinmez Beşiktaşlılar,aslında sokak çocuklarından tinercilerden ayyaşlardan da ayrı tutulmaktan hoşlanmaz çünkü öte gecelerde arkadaşları vardır Beşiktaşlıların sokağın tam ortasından,öyle hoş sohbetleri vardır bazen güldürür sokağın tavanından bakan tanrıları,her daim bir isyanları her daim bir karşılıkları vardır bu hayatta karşılıksız sevdikleri Beşiktaşlarına kafa yordukları gibi hayata da kafa yorar,1 büyük devirince hafiften filozof taklidide yapar Beşiktaşlılar.Yeni aldığın bir kitabın kokusunu çekersin içine önce,mest eder kağıt kokusu. Daha önsözü bile okumadan yazarın hayatını okursun arka kapaktan. Mutlaka bir doğum yeri doğum tarihi vardır. Adımladığı bir hayat vardır. Kafasındakini çıkarıp sana vermiştir, ne muhterem adamdır ki bu yazarlar o yüzden her dönem sanki porlu bir çivi gibidir, bazılarına batar tetanoz yapar ve kasılırlar. Kitabı eline almaya korkarsın adeta yazarlarını öldüren bir ülkenin çocuğu olarak. Fakat sanatına ve sanatçısına sahip çıkar Beşiktaşlılar.
Sırılsıklam denizde dimdik bir ağaç olmuşsundur artık. Dallarında umut tomurcukları. Her bahar gelse de çiçek açsam diye bakarsın. Yağmur gelir ıslatır, rüzgâr gelir yıpratır. Elinde avucunda kalan yine tek başınalık ve çiçeksizliktir. Hazımı zor bir şairin Nazımın sözleri gelir aklına; yaşamak bir ağaç gibi tek ve hur ve bir orman gibi kardeşçesine. Öyle yapmışsındır o ana kadar öyle yaşamısındır bu denizin ağacı olarak fakat hala dallarında çiçek açmamışsındır,umutsuzluğa kapılmışsındır , o anda imdadına benim gibi bir umut taciri yetişir ve kıpraştırır tüm umut tomurcuklarını yeniden, boş umut desede bazıları, has Beşiktaşlıların yüreğinde çoktan açmıştır umut gülleri ve onlar bilmektedirler ki;masonların cimbomuna devlet erkanının fenerine inat her daim kazanan onların onurunun timsali o unvan; HALKIN TAKIMI dır. Ve deminden beri anlattığım bizim bu Beşiktaşlılar ağaçlar gibi ayakta ölür.