Cihan_ŞümuL
04-25-2010, 00:01
Cumartesi, 24 Nisan 2010 00:01 http://www.bulentakyurek.org/images/stories/bantliburun.jpg
Bir kavgada ilk burun kırılır çünkü rakibin ilk hedefi orasıdır? Birine kızdığımız zaman gözlerimiz onun burnunda gezinir. Kibir dolu asil ve zenginlerin bizimle konuşurken burunları diktir. Aslında burunlarının o sırada dikleşmesi boyunlarını dik tutmalarından kaynaklanır.
Beden dilinde, karşımızdaki insanla konuşurken korkmadığımızı belli etmek derdiyle boynumuzu dik tutar Adem Elması denen gırtlak düğümünü dışa doğru pırtlatırız. Mesaj gayet açıktır: “Bana hiçbir şey yapamazsın, kendimi korumaya almıyorum, yani şah damarımı, gırtlağımı önüne sunuyorum pis sünepe…” Meydan okuyan insanlara bakın, hepsinde bu tutumun varlığını hissedeceksiniz.
Fukaranın, korkağın, tırsmış bir insanın çenesi kaburga kemiklerine yapışıktır. Hani köpeklerin korkuyla kuyruklarını kıstırması var ya? İşte onun insandaki yansıması böyle bir şeydir. Kuyruğumuz olmadığı için tırstığımızda gırtlağımızı, çenemizi darbe almayacak şekilde koruma gayretine gireriz.
Ani yükselişler yaşayan insanlarda “Burun kalkması” yaşanır. Burun kalkması halk içinde başka türlü de ifade ediliyor ama ben argodan nefret ettiğim için söylemeyeceğim, benden daha ahlaklı insanlar ne demek istediğimi hemen anlayacaklardır nasıl olsa :)
(Yazar burada sigarasını yakıp sandalyesine yaslanır. Lafı oturtmuş keyfini çıkarıyordur :) )
Burun, baş bölgemizin dışa açılmış, hatta taşmış tek organıdır, kafamızın mızrağıdır. Dili, burnundan uzun olanlar ise sadece bizim gibi yazı yazan korkaklara aittir.
Burnu kırık insanların artık sözleri dinlenmez, ciddiye alınmaz, artık onlardan korkmayız. Bir kez burnumuz kırılınca mızraksız kalırız… Nefsimizle mücadele için aslında hepimizin cüzdanında burnu bantlanmış bir fotoğrafımız olmalı.
Hepimiz yaralıyız, yüreğimiz yenilgiler çöplüğü aslında. Gizli yaralar, saklı mağlubiyetler taşıyoruz içimizde ve her şeye rağmen burnumuzu dik tutuyoruz. Burnumuzu o yaraları hatırladığımız ve hiç unutmadığımız için dik tutuyoruz.
Burun, yüzümüzün merkezidir. Oradaki bir eğiklik eksen kaymasına sebep olur ve dikkat çeker. Bu yüzden karikatür sanatında burun çizimleri vurgu için kullanılır.
Düzenli ve sağlıklı nefes burundan alınıp ağızdan verilir, zira hava soğuksa burundan ısınarak içeri girip ağızdan dışarı çıkar. Tam tersini yaptığımız vakit ciğerlerimiz zarar görür.
Boksörlerin ilk işi burun kemiğini aldırmaktır. Burun bekâretinden kurtulan boksör artık rahat kavga eder.
Burnun önemi tüm bunlarla bitmiyor tabii… Yaşlandıkça burnumuz aşağı doğru sarkmaya başlar. Yani yerçekimine yenilen ilk organdır. İhtiyarladıkça kişiliğimizdeki ve dünyaya bakışımızdaki sivriliklerden arınırız. Bedenimizin sivrilikleri de bu esnada törpülenir. Yaşlanmaktan, ölümden, yani yerçekiminden korkan insanlar burunları sebebiyle plastik cerrahlara koşarlar.
Yalan söyleyen insanlara bakınız: Burunları kızarır ya da yalan atınca burunları akıyormuş gibi davranırlar. Pinokyo’nun yalan söylerken burnunun uzamasında bilimsel bir gerçeklik payı yok değildir hani :)
Burnumuzu bir kristal kadeh gibi taşıyoruz yüzümüzün ortasında, ha kırıldı ha kırılacak diye sıkıntı çekiyoruz, oysa bütün bir tasavvuf öğretisi nefsi eğitmekten burnu yere indirmekten bahseder.
Eğer yanlış hatırlamıyorsam, mezarda düşen ilk organlardandır burun. Espriye bakın ki hayattayken onu düşürmemek için çırpınıp duruyoruz.
Burnumu bantlayarak bir fotoğraf çektirdim geçen gün. Çünkü insanlar benim yazılarım ve söyleşilerimden dolayı bir kahraman olduğumu sanıyorlar… Hayatta en çok kahraman olmaktan korkmuş bir insanın paniğiyle yaptım belki de bunu… Karizma denen şey her ne demekse onu çizdim kendi ellerimle… Bir erkeğin en büyük korkusuyla yüzleştim. Ben bir insanım diyebilmek için… Kahraman değil bir insan… Yazılarımı kahraman olmak için değil, insan olabilmek için yazıyorum, cesur değilim sadece herkesten daha fazla korkak bir insan olduğum için gözüm kararıyor. Her cümle kuruşumda suratıma bir yumruk yiyorum ve onun acısını yüreğimde taşıyarak kirletiyorum kâğıtları…
Hakikati yazmasam Allah’a karşı yüzüm olmayacak, yazayım da bari kırılırsa burnum kırılsın diyerek… Her pisliğe soktuk zamanında o burnu, şimdi hakikatin çöplüğünde ufalanıp gitsin vesselam…
Bir kavgada ilk burun kırılır çünkü rakibin ilk hedefi orasıdır? Birine kızdığımız zaman gözlerimiz onun burnunda gezinir. Kibir dolu asil ve zenginlerin bizimle konuşurken burunları diktir. Aslında burunlarının o sırada dikleşmesi boyunlarını dik tutmalarından kaynaklanır.
Beden dilinde, karşımızdaki insanla konuşurken korkmadığımızı belli etmek derdiyle boynumuzu dik tutar Adem Elması denen gırtlak düğümünü dışa doğru pırtlatırız. Mesaj gayet açıktır: “Bana hiçbir şey yapamazsın, kendimi korumaya almıyorum, yani şah damarımı, gırtlağımı önüne sunuyorum pis sünepe…” Meydan okuyan insanlara bakın, hepsinde bu tutumun varlığını hissedeceksiniz.
Fukaranın, korkağın, tırsmış bir insanın çenesi kaburga kemiklerine yapışıktır. Hani köpeklerin korkuyla kuyruklarını kıstırması var ya? İşte onun insandaki yansıması böyle bir şeydir. Kuyruğumuz olmadığı için tırstığımızda gırtlağımızı, çenemizi darbe almayacak şekilde koruma gayretine gireriz.
Ani yükselişler yaşayan insanlarda “Burun kalkması” yaşanır. Burun kalkması halk içinde başka türlü de ifade ediliyor ama ben argodan nefret ettiğim için söylemeyeceğim, benden daha ahlaklı insanlar ne demek istediğimi hemen anlayacaklardır nasıl olsa :)
(Yazar burada sigarasını yakıp sandalyesine yaslanır. Lafı oturtmuş keyfini çıkarıyordur :) )
Burun, baş bölgemizin dışa açılmış, hatta taşmış tek organıdır, kafamızın mızrağıdır. Dili, burnundan uzun olanlar ise sadece bizim gibi yazı yazan korkaklara aittir.
Burnu kırık insanların artık sözleri dinlenmez, ciddiye alınmaz, artık onlardan korkmayız. Bir kez burnumuz kırılınca mızraksız kalırız… Nefsimizle mücadele için aslında hepimizin cüzdanında burnu bantlanmış bir fotoğrafımız olmalı.
Hepimiz yaralıyız, yüreğimiz yenilgiler çöplüğü aslında. Gizli yaralar, saklı mağlubiyetler taşıyoruz içimizde ve her şeye rağmen burnumuzu dik tutuyoruz. Burnumuzu o yaraları hatırladığımız ve hiç unutmadığımız için dik tutuyoruz.
Burun, yüzümüzün merkezidir. Oradaki bir eğiklik eksen kaymasına sebep olur ve dikkat çeker. Bu yüzden karikatür sanatında burun çizimleri vurgu için kullanılır.
Düzenli ve sağlıklı nefes burundan alınıp ağızdan verilir, zira hava soğuksa burundan ısınarak içeri girip ağızdan dışarı çıkar. Tam tersini yaptığımız vakit ciğerlerimiz zarar görür.
Boksörlerin ilk işi burun kemiğini aldırmaktır. Burun bekâretinden kurtulan boksör artık rahat kavga eder.
Burnun önemi tüm bunlarla bitmiyor tabii… Yaşlandıkça burnumuz aşağı doğru sarkmaya başlar. Yani yerçekimine yenilen ilk organdır. İhtiyarladıkça kişiliğimizdeki ve dünyaya bakışımızdaki sivriliklerden arınırız. Bedenimizin sivrilikleri de bu esnada törpülenir. Yaşlanmaktan, ölümden, yani yerçekiminden korkan insanlar burunları sebebiyle plastik cerrahlara koşarlar.
Yalan söyleyen insanlara bakınız: Burunları kızarır ya da yalan atınca burunları akıyormuş gibi davranırlar. Pinokyo’nun yalan söylerken burnunun uzamasında bilimsel bir gerçeklik payı yok değildir hani :)
Burnumuzu bir kristal kadeh gibi taşıyoruz yüzümüzün ortasında, ha kırıldı ha kırılacak diye sıkıntı çekiyoruz, oysa bütün bir tasavvuf öğretisi nefsi eğitmekten burnu yere indirmekten bahseder.
Eğer yanlış hatırlamıyorsam, mezarda düşen ilk organlardandır burun. Espriye bakın ki hayattayken onu düşürmemek için çırpınıp duruyoruz.
Burnumu bantlayarak bir fotoğraf çektirdim geçen gün. Çünkü insanlar benim yazılarım ve söyleşilerimden dolayı bir kahraman olduğumu sanıyorlar… Hayatta en çok kahraman olmaktan korkmuş bir insanın paniğiyle yaptım belki de bunu… Karizma denen şey her ne demekse onu çizdim kendi ellerimle… Bir erkeğin en büyük korkusuyla yüzleştim. Ben bir insanım diyebilmek için… Kahraman değil bir insan… Yazılarımı kahraman olmak için değil, insan olabilmek için yazıyorum, cesur değilim sadece herkesten daha fazla korkak bir insan olduğum için gözüm kararıyor. Her cümle kuruşumda suratıma bir yumruk yiyorum ve onun acısını yüreğimde taşıyarak kirletiyorum kâğıtları…
Hakikati yazmasam Allah’a karşı yüzüm olmayacak, yazayım da bari kırılırsa burnum kırılsın diyerek… Her pisliğe soktuk zamanında o burnu, şimdi hakikatin çöplüğünde ufalanıp gitsin vesselam…