fatih kısaparmak balon baskılı balon CİHAD İLE TERÖR ARASINDA İLİŞKİ KURMAK - AK Parti |AKParti Forum |AK Gençlik |Recep Tayyip Erdoğan |AKPARTİ Gençlik Forumu|

PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : CİHAD İLE TERÖR ARASINDA İLİŞKİ KURMAK


BeldeiTAYYIBe
07-29-2011, 16:03
CİHAD İLE TERÖR ARASINDA İLİŞKİ KURMAK


Soru 40: Değerli hocam, öncelikle size tahsis edilen köşeden dolayı haber7.com’u kutluyor ve teşekkür ediyorum. Kur’an’da ve hadislerde geçen cihad kavramı, Batı dünyası tarafından İslâmî terör diye tanımlanıyor ve ilişkilendiriliyor. Sizce bunun sebebi nedir, cihad ne demektir? Saygılarımla.
Cevap 40: Burada öncelikle vurgu yapılmalıdır ki, Batı dünyasının Kur’an ve Sünnet’in cihad kavramı ile terör arasında ilişki kurması tamamen kasıtlı ve ideolojiktir. İslâm gibi sahih bir dinin ve son mesajın terörü olamaz. Bozulmamış Îsevîlik ve Musevîlik için de böyle bir şey düşünülmez. Batı dünyası, kurduğu sömürü düzenini sürdürebilmek ve emperyal emellerini gerçekleştirmek için özellikle İslâm’ı terörle özdeşleştirip bilinçli mensuplarını da terörist, siyasal islamcı, köktenci, kökten dinci, radikal, fundamentalist gibi basmakalıp ifadelerle tanıtarak hedef saptırmakta ve aldatmaktadır. “Batı yalanlarla yaşar, Doğu ise doğrular üzerinde uyur” tesbiti bu yüzden anlamlıdır. Milyonlarca Müslüman kanının akıtıldığı Irak ve Afganistan işgalleri bu gerçeğin en açık ve canlı örnekleridir.
Oysa ki siyer ve tarih araştırmalarına göre, rahmet dini İslâm’ın geleceğini düşünüp savunma amaçlı olarak yirmi yedi gazveye katılmış ve bunların dokuzunda fiilen savaşmış olan Rasûl-i Ekrem, savaş meydanlarında tarafların insan kaybının en az olabilmesi için gerekli tedbiri almış, nihayet Müslümanların şehit sayısı yüz elliyi, düşmanların zayiatı da iki yüz elliyi geçmemiştir.
Bilinmelidir ki cihad, güç kullanılarak baskı ve tehditle İslâm’ı kabul ettirme yolu değildir. Nitekim “Dinde baskı ve zorlama yoktur”(Bakara 2/256) âyeti bu noktayı açıklar. Hadis âlimi Şuayb Arnavut Hoca, Konya ve Çankırı’da anlatmıştı: “Osmanlı akıncıları bizim Balkanlara gelerek, ‘Siz kendi dininizi huzur ve emniyet içinde yaşayasınız diye özel bir fermanla buradayız. Müslüman olmanız için hiçbir baskı yapılmayacaktır. Bilakis serbestsiniz, İslâm’ı ister kabul edin isterse kabul etmeyin, her türlü maddî ve mânevî yardımla biz yanınızdayız’ demişler. Hakikaten dedikleri gibi davranmışlar ve çok geçmeden onların iyi ahlâkı ve güzel muameleleri sayesinde bizim dedelerimiz topluca Müslüman olmuşlar. Eğer Türkler baskı yapsaydı, belki bizim Arnavut inadı tutardı ve savaş göze alınabilirdi. Hamdolsun öyle olmamış. Bizim Osmanlı’ya vefa borcumuz var. Tarih kitaplarında geçen bu vâkıa, şifahî olarak da bizim topraklarda nesilden nesile hep anlatılmıştır”.
İmam Şâfiî’nin hocalarından Süfyân İbn Uyeyne, “İlim talebi ve cihad topluma farzdır. Onlardan bir kısmının bu hizmet ve vazifeyi yerine getirmesi kâfi gelir” dedikten sonra şu âyeti okur: “Mü’minlerin hepsinin toptan sefere çıkmaları doğru olmaz. Fakat her topluluktan bir grup dini iyi öğrenmek için harekete geçse de, seferden döndüklerinde kavmini / toplumunu uyarıp aydınlatsa (daha yerinde olur)! Böylece onlar (ihmal ettikleri bilgiyi öğrenerek şer ve fesada karşı) sakınırlar”(Tevbe 9/122). Bu demektir ki, İslâm ümmetinin kimlik ve kişiliğinin bekası ve hayatiyeti cihâd ve tefakkuh (ilim, meselede ictihad)gibi iki temele dayanır.
Ancak burada işaret edilmelidir ki, cihad kavramı sadece düşman güçlerine karşı cephede verilen fiilî-askerî mücadeleyi yani sıcak savaşı ifade etmez. Fiilî-askerî olanı dışında cihadın şu nevi ve kısımları vardır:
a) Dil ile yapılan (el-cihâd el-lisânî),
b) Eğitim-öğretim yoluyla gerçekleştirilen (el-cihâd et-ta’lîmî),
c) Malî-iktisâdî yollarla yapılan (el-cihâd el-mâlî),
d) Nefis ve hevânın / egonun isteklerine karşı yürütülen.
İşte “Hayat cihaddır ve mücadeleden ibarettir” sözü bu çerçevede anlaşılmalıdır. Yüce Kur’an(Bakara 2/193), dinin icaplarını hayata geçirmenin, fitnenin, yani rahmet alanlarının, insan hak ve hürriyetlerinin önünde baskı ve engelin olması durumunda, onunla bir şekilde yani şartlara göre cihadın bu türleri göz önünde bulundurularak mücadele edilmesi gerektiğini açıklar. Zira barış, dirlik ve düzenlik içinde yaşamak, Yüce İslâm’ın istediği ve beklediği bir hayat tarzıdır. Nitekim Yüce Rabbimiz şöyle buyurur. “Ey iman edenler! Barış (dini olan İslâm)a tam olarak girin (onu bütün ilkeleriyle hayata geçirin) ve şeytanın adımlarına uymayın. Şüphesiz ki şeytan, sizin en açık düşmanınızdır”(Bakara 2/208). Rasûl-i Ekrem de “Ben rahmet peygamberiyim. (Bıçak kemiğe dayandığında da değerleri savunmak üzere) ben savaş / mücadele meydanlarının peygamberiyim!” buyurur (Ahmed b. Hanbel, IV, 395).


Prof. Dr. Zekeriya Güler - Haber 7
(haber7.com)

bekçi
07-29-2011, 16:11
bu ilişkiyi ne yazık en güzel müslümanlar kuruyor sürekli işgal altındaki ıran çeçenya filistin somali gibi yerlerde bile mucadele eden kardeşlerimizi batılılara ve batıla bırakmadan yakalarına seni terörist seni diye yapışıyoruz. batılılardan görevi çoktan almışız ki artık onların yapmasına gerek yok onlar sadece seyir ediyor.