CeVHeR
01-19-2008, 18:21
Ermeni gazeteci Hrant Dink cinayetini biliyorsunuz... Onu öldüren Ogün Samast adlı genç, "cinayet"i işlediğinde "17" yaşındaydı... Yani, bir anlamda "çocuk" yaştaydı...
Dolayısıyla, "alacağı hapis cezası"nda, yaşının 17 olması büyük rol oynayacaktı... Evet, "daha az ceza" alacaktı... Bunun ortaya çıkması üzerine, Hrant Dink'in avukatları "itiraz" ettiler... "Hayır" dediler, "Ogün Samast'ın yaşı daha büyük!
Uzatmayalım; "büyük"tü "küçük"tü tartışmaları, sonunda Adli Tıp Kurumu'na yansıdı ve Adli Tıp kararını verdi: "Ogün Samast'ın kemik yaşı 19'dur!"
Haydaaa... Al sana bir tartışma konusu daha... Ogün Samast "19 yaşında" mı, yoksa "17 yaşında" mı?.. Derken, "hastane raporları" açıklandı... Görüldü ki, Ogün Samast, Zeynep Kamil Hastanesi kayıtlarına göre "28 Haziran 1990 doğumlu"dur!..
Yani, "17 yaşında"dır!.. "kemik yaşı"nın 19 olması, onun "17 yaşında" olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz!.. çünkü; "kemiksel yapı"nın gelişmesinde veya gelişmemesinde, yani "irilik" veya "ufaklık"ta, "gen"lerin ve "beslenme"nin büyük payı vardır!..
SAMAST 19 YAŞINDA OLSAYDI!
Bunca ayrıntılı bilgiyi şunun için verdim: Adli Tıp Kurumu tarafından açıklanan rapordan sonra; "nüfus yaşı"nın 17 olduğunu bile bile bütün kartel gazeteleri Ogün Samast'ın üzerine çullandı!..
"Meğer 19 yaşındaymış" demeye başladılar!..
çünkü, "19 yaşında" olması demek, Ogün Samast'ın "müebbet hapis talebi"yle yargılanması demekti!..
özetle;
Ogün Samast, 17 yaşında olduğu için ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine 18'den 24 yıla kadar hapisle yargılanacak. Alt sınırı olan 18 yılın uygulanması ve iyi hal indirimi yapılması halinde ceza 15 yıla düşecek.
Cezaların 3'te 2'si yatıldığı için 10 yıl sonra tahliye olabilecek. En ağır ceza ise 24 yıl olacak. İyi hal indirimi yapılmasa dahi, sadece 16 yıl yatacak.
İşte bunu iyi bilen kartel medyası, Ogün Samast'ın "kemik yaşı"nı öne çıkararak; "Madem 19 yaşındadır, o halde müebbet hapisle yargılanmalıdır" demeye başladı.
Sizin anlayacağınız;
"19 yaşında" olduğunu iddia ettikleri Samast'ın "ömür boyu hapis yatması" için adeta kampanya açtılar!..
Ve ben, "kartel" gazeteleri ve televizyonları tarafından açılan bu "kampanya"yı izlerken, acı acı güldüm!
19 YAŞINDA HER ŞEY YAPABİLİR AMA!..
Güldüm, çünkü; Ogün Samast'a "Cinayet'ten gir içeri" diyen aynı kartel gazete ve televizyonları, "19 yaşında ve örtülü" genç kızlara ise, neredeyse "üniversiteden çık dışarı" kampanyası sürdürüyor!..
Ogün Samast, umurumda değil... "Cinayet işleyen" birini elbette savunacak değilim.... Ancak, "kartelin ikiyüzlülüğü"nü gösterebilmek için, Samast olayı çarpıcı bir örnek!..
Demek oluyor ki;
"19 yaşında" olan bir insanın "cezai sorumluluğu" vardır... Eğer "cinayet" işlerse, hiç kimse gözünün yaşına bakmaz, atar içeri!..
"19 yaşında" olan bir insanın, "hukuki ehliyeti" de vardır!.. Yani, "evlenme" ve "boşanma" kararını "tek başına" alabilir!..
Herhangi bir "şirket" kurabilir veya "şirketin iflâsı"nı isteyebilir!..
Bir "mağaza" veya "market"e girip, "parası kadar alışveriş" yapabilir, "milyarlık çek"lerin veya "senet"lerin altına imzasını atabilir!..
Hiç kimse de;
"Daha yaşın küçük" demez!..
çünkü, "19 yaşındaki" bir insan, "hukuk" önünde "ehliyet" sahibidir!.. O, artık "reşit"tir!..
Evet, "19 yaşındaki" bir erkek veya genç kızın "cezai sorumluluğu" vardır, "hukuki ehliyet"i vardır, "söylem ve eylem"lerinden dolayı sorumludur!..
"Evlenebilir" de, "boşanabilir" de!..
10. MADDE KâĞIT üSTüNDE!
Gelin görün ki;
Her alanda "özgür" olan, her hareketinde "büyük adam/kadın" muamelesi gören "19 yaşındaki" bir kız, eğer "öğrenci" ise, hele hele "başörtülü" ise yandı gülüm keten helva!..
Ogün Samast'ı "içeri" atmaya çalışan kartel, "başörtülü" öğrenciyi "üniversiteden dışarı" atmak için elinden gelen gayreti esirgemiyor!..
İşin garip tarafı;
"Anayasa'nın 10. maddesi" de gelmiyor gözlerinin önüne!.
Oysa, 10. Madde der ki;
"Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz."
Şimdi, gelin bu maddeyi kelime kelime irdeleyelim ve görelim; "Anayasa" ne diyor, "Baba'ların yasası" ne diyor?..
19 yaşındaki bir genç kız, "cinsiyet" olarak "kadın"dır!.. Peki, mensup olduğu "inanç, din ve mezhep"ten dolayı "ayrım"a tabi tutulabilir mi?..
Hayır, tutulamaz!..
çünkü "başörtülü" bir genç kız ile mesela "mini etekli" bir genç kız, "kanun önünde eşit"tirler!..
Dikkat edin, "Anayasa" diyor bunu!..
Dahasını da diyor:
Hiçbir "kişi"ye, "aile"ye, "zümre"ye veya "sınıf"a imtiyaz tanınamaz!..
Peki, "baba"ların uygulaması nasıl?..
Mevzumuz "üniversite" olduğuna göre soralım bakalım, sırf "inancı emrettiği"nden dolayı "başörtülü" bir öğrenci "üniversite"ye alınmazken; mesela "mini etekli", meselâ "kot pantolonlu", meselâ "göbeği açık", meselâ "piercing"li bir kız öğrenci; sanki "imtiyazlı bir kişi", sanki "farklı bir ailenin mensubu", sanki "ayrı bir sınıf veya zümre"ye aitmiş gibi elini-kolunu sallaya sallaya üniversiteye gidebilir!..
Eee, peki nerede kaldı "Anayasa" ve nerede kaldı 10. Madde?..
Nerede kaldı;
Herkesin "kanun önünde eşit"liği, nerede kaldı; hiç kimseye "imtiyaz tanınamayacağı" ilkesi?..
Eğri oturup, doğru konuşalım;
19 yaşındaki bir kız öğrenci; başına taktığı "örtü"yü; ister "siyasi düşünce"sinden, ister "inanç"larından, isterse "din ve mezhep"inden dolayı örtmüş olsun, buna hiç kimse karışamaz!..
çünkü, o da diğer "kadın"lar gibi, "kanun önünde eşit"tir!..
Tabiî, kanunlar "kâğıt üzerinde kalması" için çıkarılmıyorsa!..
KANUNLAR öRüMCEK AĞI MI?
Sözümüzü eğip bükmeden, doğrudan ve net söyleyelim:
Günümüz Türkiye’sinde “Anayasa”nın bazı maddeleri de, bazı “yasa”lar da, kabul edilmelerinden hemen sonra “raf”a kaldırılmıştır..
çünkü, “yasa koyucular” değilse de, “yasa okuyucular” gayet iyi bilmektedir ki; bu ülkede, evet “herkes kanun önünde eşit”tir ama, “bazıları daha eşit”tir!..
O “bazıları” da, “mavi kanlı” veya “beyaz Türk” denilen “egemen zümre”dir!..
Bu ülkede, “hiç kimseye imtiyaz tanınamaz” ama, bazıları “imtiyazlı”dır!..
Onlar, “yasa” da takmaz, “Anayasa” da!..
Hani, her zaman derim ya;
“Bu ülkede kanunlar, örümcek ağına benzer... Bal arıları takılır kalır, eşşek arıları deler geçer!..”
Var mı aksini iddia eden?
Eğer böyle olmasaydı, şu anda “başörtülü öğrenciler”in maruz kaldıkları “ayrımcılık”ları tartışıyor olmazdık... Onların, nasıl bir “zenci” muamelesi gördüğünü yazıyor olmazdık!..
Ama, görüyorsunuz işte;
Tek başına “Anayasa’nın 10. maddesi” bile “eşitlik” ve “özgürlük” için yeterli iken, hâlâ “yasak”ları savunanlar var!.. Hâlâ “Anayasa’nın değişmez ilkeleri”nden bahsedenler var!..
Ne var ki, bu “iddia”ların, bu “savunma”ların iler-tutar yanı yok!.. İleri sürdükleri her şey lime lime dökülüyor!..
O İLKELER, BİRER “TABU” MU?
Diyorlar ya;
“Anayasa’nın 1, 2 ve 3. maddeleri tartışılamaz!.. Değiştirilemez!.. Değiştirilmesi teklif dahi edilemez!..”
Ne gariptir ki; bunu diyenler, “tabulara karşı” olduklarını söyleyenlerden başkası değil!..
Onlar, “dinî emirler”in bile “tabu”luktan çıkarılmasını ve “tartışılmasını” isterlerken, şu “çelişki”ye bakın ki; “değişmez, değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez” hükümleri savunuyorlar!..
Bu ne “perhiz”dir, bu ne “turşu”!
O maddeleri, resmen ve alenen “tabu” haline getirip, tartışılmasına karşı çıkıyorlar!..
Ama, “Allah kelamı tartışılsın”mış!..
Ne hakla?.. Hangi cür’etle?..
Dedim ya;
Bazıları, yeri geldiğinde “kendi putları”nı bile yemekten veya ayaklar altına almaktan çekinmiyor!..
Hem “Anayasa ilkeleri”nden dem vuruyorlar, hem de “Anayasa’nın 10. maddesi”ni iplemiyorlar!..
Oysa, “sadece bu madde” bile, tartışmalara ve çatışmalara son vermek için yeterlidir!..
Ne çare ki;
Türkiye’de “imtiyazlı bir sınıf” ve “ayrıcalıklı bir zümre” var ve onlar, anayasayı da, yasaları da “işlerine geldiği gibi” kullanıyor!..
İşin özü ve özeti şu:
“19 yaşında” bir genç isen;
“Cinayet”ten “gir içeri”!
“19 yaşında” örtülü bir genç kız isen ve de “din-ayet”tan bahsediyorsan, “çık dışarı”!
Bu “ikiyüzlü”lerin ervahına yuh olsun!..
---------------
Karar Abdullah Gül’ün!
Malûm, “YöK üyeliklerine yapılacak atamalar” beklendiği için, bir süredir YöK GenelKurulu toplanamıyordu... YöK Başkanı Yusuf Ziya özcan, sonunda kararını verdi: Kurul, 24 Ocak’ta toplanacak.
Yalnız, bir problem var: Görev süreleri dolan Prof. Ergin Nomer ve İlhan Tekeli ile istifa eden Aybar Ertepınar’ın yerlerine “atama” yapılması gerekiyor!..
Bu atamalar için, bazılarının “kulis” yaptığı ve “kendi adaylarını önerdiği” geldi kulağıma... Meselâ, eski YöK Başkanı Erdoğan Teziç ve Kültür üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Fahamettin Akıngüç’ün adayları Prof. Dr. İsmet Vildan Alptekin ile “Bizanslı Tayfun” olarak nam salan eski TRT Genel Müdürü Prof. Dr. Tayfun Akgüner’miş!..
Teziç ve Akıngüç, işte bu üyelerin atanması için “girişim”lerde bulunuyormuş... Tayfun Akgüner, adı üstünde “Bizanslı Tayfun” olarak nam salmış biri... Fahamettin Akıngüç ise; başörtülülere “fahişe” diyecek kadar yaşlı ve densiz Sümerolog Muazzez İlmiye çığ’ın; hem “yakın dost”u, hem de “eski komşu”su!..
Dahası, bu ikilinin, “karşılıklı göbek atan” fotoğrafları da var!..
Bunlara rağmen “YöK üyeliği”ne atanırlar mı?..
Karar, sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün!..
Hasan KARAKAYA / VAKİT 19/01/2008
Dolayısıyla, "alacağı hapis cezası"nda, yaşının 17 olması büyük rol oynayacaktı... Evet, "daha az ceza" alacaktı... Bunun ortaya çıkması üzerine, Hrant Dink'in avukatları "itiraz" ettiler... "Hayır" dediler, "Ogün Samast'ın yaşı daha büyük!
Uzatmayalım; "büyük"tü "küçük"tü tartışmaları, sonunda Adli Tıp Kurumu'na yansıdı ve Adli Tıp kararını verdi: "Ogün Samast'ın kemik yaşı 19'dur!"
Haydaaa... Al sana bir tartışma konusu daha... Ogün Samast "19 yaşında" mı, yoksa "17 yaşında" mı?.. Derken, "hastane raporları" açıklandı... Görüldü ki, Ogün Samast, Zeynep Kamil Hastanesi kayıtlarına göre "28 Haziran 1990 doğumlu"dur!..
Yani, "17 yaşında"dır!.. "kemik yaşı"nın 19 olması, onun "17 yaşında" olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz!.. çünkü; "kemiksel yapı"nın gelişmesinde veya gelişmemesinde, yani "irilik" veya "ufaklık"ta, "gen"lerin ve "beslenme"nin büyük payı vardır!..
SAMAST 19 YAŞINDA OLSAYDI!
Bunca ayrıntılı bilgiyi şunun için verdim: Adli Tıp Kurumu tarafından açıklanan rapordan sonra; "nüfus yaşı"nın 17 olduğunu bile bile bütün kartel gazeteleri Ogün Samast'ın üzerine çullandı!..
"Meğer 19 yaşındaymış" demeye başladılar!..
çünkü, "19 yaşında" olması demek, Ogün Samast'ın "müebbet hapis talebi"yle yargılanması demekti!..
özetle;
Ogün Samast, 17 yaşında olduğu için ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine 18'den 24 yıla kadar hapisle yargılanacak. Alt sınırı olan 18 yılın uygulanması ve iyi hal indirimi yapılması halinde ceza 15 yıla düşecek.
Cezaların 3'te 2'si yatıldığı için 10 yıl sonra tahliye olabilecek. En ağır ceza ise 24 yıl olacak. İyi hal indirimi yapılmasa dahi, sadece 16 yıl yatacak.
İşte bunu iyi bilen kartel medyası, Ogün Samast'ın "kemik yaşı"nı öne çıkararak; "Madem 19 yaşındadır, o halde müebbet hapisle yargılanmalıdır" demeye başladı.
Sizin anlayacağınız;
"19 yaşında" olduğunu iddia ettikleri Samast'ın "ömür boyu hapis yatması" için adeta kampanya açtılar!..
Ve ben, "kartel" gazeteleri ve televizyonları tarafından açılan bu "kampanya"yı izlerken, acı acı güldüm!
19 YAŞINDA HER ŞEY YAPABİLİR AMA!..
Güldüm, çünkü; Ogün Samast'a "Cinayet'ten gir içeri" diyen aynı kartel gazete ve televizyonları, "19 yaşında ve örtülü" genç kızlara ise, neredeyse "üniversiteden çık dışarı" kampanyası sürdürüyor!..
Ogün Samast, umurumda değil... "Cinayet işleyen" birini elbette savunacak değilim.... Ancak, "kartelin ikiyüzlülüğü"nü gösterebilmek için, Samast olayı çarpıcı bir örnek!..
Demek oluyor ki;
"19 yaşında" olan bir insanın "cezai sorumluluğu" vardır... Eğer "cinayet" işlerse, hiç kimse gözünün yaşına bakmaz, atar içeri!..
"19 yaşında" olan bir insanın, "hukuki ehliyeti" de vardır!.. Yani, "evlenme" ve "boşanma" kararını "tek başına" alabilir!..
Herhangi bir "şirket" kurabilir veya "şirketin iflâsı"nı isteyebilir!..
Bir "mağaza" veya "market"e girip, "parası kadar alışveriş" yapabilir, "milyarlık çek"lerin veya "senet"lerin altına imzasını atabilir!..
Hiç kimse de;
"Daha yaşın küçük" demez!..
çünkü, "19 yaşındaki" bir insan, "hukuk" önünde "ehliyet" sahibidir!.. O, artık "reşit"tir!..
Evet, "19 yaşındaki" bir erkek veya genç kızın "cezai sorumluluğu" vardır, "hukuki ehliyet"i vardır, "söylem ve eylem"lerinden dolayı sorumludur!..
"Evlenebilir" de, "boşanabilir" de!..
10. MADDE KâĞIT üSTüNDE!
Gelin görün ki;
Her alanda "özgür" olan, her hareketinde "büyük adam/kadın" muamelesi gören "19 yaşındaki" bir kız, eğer "öğrenci" ise, hele hele "başörtülü" ise yandı gülüm keten helva!..
Ogün Samast'ı "içeri" atmaya çalışan kartel, "başörtülü" öğrenciyi "üniversiteden dışarı" atmak için elinden gelen gayreti esirgemiyor!..
İşin garip tarafı;
"Anayasa'nın 10. maddesi" de gelmiyor gözlerinin önüne!.
Oysa, 10. Madde der ki;
"Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz."
Şimdi, gelin bu maddeyi kelime kelime irdeleyelim ve görelim; "Anayasa" ne diyor, "Baba'ların yasası" ne diyor?..
19 yaşındaki bir genç kız, "cinsiyet" olarak "kadın"dır!.. Peki, mensup olduğu "inanç, din ve mezhep"ten dolayı "ayrım"a tabi tutulabilir mi?..
Hayır, tutulamaz!..
çünkü "başörtülü" bir genç kız ile mesela "mini etekli" bir genç kız, "kanun önünde eşit"tirler!..
Dikkat edin, "Anayasa" diyor bunu!..
Dahasını da diyor:
Hiçbir "kişi"ye, "aile"ye, "zümre"ye veya "sınıf"a imtiyaz tanınamaz!..
Peki, "baba"ların uygulaması nasıl?..
Mevzumuz "üniversite" olduğuna göre soralım bakalım, sırf "inancı emrettiği"nden dolayı "başörtülü" bir öğrenci "üniversite"ye alınmazken; mesela "mini etekli", meselâ "kot pantolonlu", meselâ "göbeği açık", meselâ "piercing"li bir kız öğrenci; sanki "imtiyazlı bir kişi", sanki "farklı bir ailenin mensubu", sanki "ayrı bir sınıf veya zümre"ye aitmiş gibi elini-kolunu sallaya sallaya üniversiteye gidebilir!..
Eee, peki nerede kaldı "Anayasa" ve nerede kaldı 10. Madde?..
Nerede kaldı;
Herkesin "kanun önünde eşit"liği, nerede kaldı; hiç kimseye "imtiyaz tanınamayacağı" ilkesi?..
Eğri oturup, doğru konuşalım;
19 yaşındaki bir kız öğrenci; başına taktığı "örtü"yü; ister "siyasi düşünce"sinden, ister "inanç"larından, isterse "din ve mezhep"inden dolayı örtmüş olsun, buna hiç kimse karışamaz!..
çünkü, o da diğer "kadın"lar gibi, "kanun önünde eşit"tir!..
Tabiî, kanunlar "kâğıt üzerinde kalması" için çıkarılmıyorsa!..
KANUNLAR öRüMCEK AĞI MI?
Sözümüzü eğip bükmeden, doğrudan ve net söyleyelim:
Günümüz Türkiye’sinde “Anayasa”nın bazı maddeleri de, bazı “yasa”lar da, kabul edilmelerinden hemen sonra “raf”a kaldırılmıştır..
çünkü, “yasa koyucular” değilse de, “yasa okuyucular” gayet iyi bilmektedir ki; bu ülkede, evet “herkes kanun önünde eşit”tir ama, “bazıları daha eşit”tir!..
O “bazıları” da, “mavi kanlı” veya “beyaz Türk” denilen “egemen zümre”dir!..
Bu ülkede, “hiç kimseye imtiyaz tanınamaz” ama, bazıları “imtiyazlı”dır!..
Onlar, “yasa” da takmaz, “Anayasa” da!..
Hani, her zaman derim ya;
“Bu ülkede kanunlar, örümcek ağına benzer... Bal arıları takılır kalır, eşşek arıları deler geçer!..”
Var mı aksini iddia eden?
Eğer böyle olmasaydı, şu anda “başörtülü öğrenciler”in maruz kaldıkları “ayrımcılık”ları tartışıyor olmazdık... Onların, nasıl bir “zenci” muamelesi gördüğünü yazıyor olmazdık!..
Ama, görüyorsunuz işte;
Tek başına “Anayasa’nın 10. maddesi” bile “eşitlik” ve “özgürlük” için yeterli iken, hâlâ “yasak”ları savunanlar var!.. Hâlâ “Anayasa’nın değişmez ilkeleri”nden bahsedenler var!..
Ne var ki, bu “iddia”ların, bu “savunma”ların iler-tutar yanı yok!.. İleri sürdükleri her şey lime lime dökülüyor!..
O İLKELER, BİRER “TABU” MU?
Diyorlar ya;
“Anayasa’nın 1, 2 ve 3. maddeleri tartışılamaz!.. Değiştirilemez!.. Değiştirilmesi teklif dahi edilemez!..”
Ne gariptir ki; bunu diyenler, “tabulara karşı” olduklarını söyleyenlerden başkası değil!..
Onlar, “dinî emirler”in bile “tabu”luktan çıkarılmasını ve “tartışılmasını” isterlerken, şu “çelişki”ye bakın ki; “değişmez, değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez” hükümleri savunuyorlar!..
Bu ne “perhiz”dir, bu ne “turşu”!
O maddeleri, resmen ve alenen “tabu” haline getirip, tartışılmasına karşı çıkıyorlar!..
Ama, “Allah kelamı tartışılsın”mış!..
Ne hakla?.. Hangi cür’etle?..
Dedim ya;
Bazıları, yeri geldiğinde “kendi putları”nı bile yemekten veya ayaklar altına almaktan çekinmiyor!..
Hem “Anayasa ilkeleri”nden dem vuruyorlar, hem de “Anayasa’nın 10. maddesi”ni iplemiyorlar!..
Oysa, “sadece bu madde” bile, tartışmalara ve çatışmalara son vermek için yeterlidir!..
Ne çare ki;
Türkiye’de “imtiyazlı bir sınıf” ve “ayrıcalıklı bir zümre” var ve onlar, anayasayı da, yasaları da “işlerine geldiği gibi” kullanıyor!..
İşin özü ve özeti şu:
“19 yaşında” bir genç isen;
“Cinayet”ten “gir içeri”!
“19 yaşında” örtülü bir genç kız isen ve de “din-ayet”tan bahsediyorsan, “çık dışarı”!
Bu “ikiyüzlü”lerin ervahına yuh olsun!..
---------------
Karar Abdullah Gül’ün!
Malûm, “YöK üyeliklerine yapılacak atamalar” beklendiği için, bir süredir YöK GenelKurulu toplanamıyordu... YöK Başkanı Yusuf Ziya özcan, sonunda kararını verdi: Kurul, 24 Ocak’ta toplanacak.
Yalnız, bir problem var: Görev süreleri dolan Prof. Ergin Nomer ve İlhan Tekeli ile istifa eden Aybar Ertepınar’ın yerlerine “atama” yapılması gerekiyor!..
Bu atamalar için, bazılarının “kulis” yaptığı ve “kendi adaylarını önerdiği” geldi kulağıma... Meselâ, eski YöK Başkanı Erdoğan Teziç ve Kültür üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Fahamettin Akıngüç’ün adayları Prof. Dr. İsmet Vildan Alptekin ile “Bizanslı Tayfun” olarak nam salan eski TRT Genel Müdürü Prof. Dr. Tayfun Akgüner’miş!..
Teziç ve Akıngüç, işte bu üyelerin atanması için “girişim”lerde bulunuyormuş... Tayfun Akgüner, adı üstünde “Bizanslı Tayfun” olarak nam salmış biri... Fahamettin Akıngüç ise; başörtülülere “fahişe” diyecek kadar yaşlı ve densiz Sümerolog Muazzez İlmiye çığ’ın; hem “yakın dost”u, hem de “eski komşu”su!..
Dahası, bu ikilinin, “karşılıklı göbek atan” fotoğrafları da var!..
Bunlara rağmen “YöK üyeliği”ne atanırlar mı?..
Karar, sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün!..
Hasan KARAKAYA / VAKİT 19/01/2008