Terennüm
12-12-2012, 19:10
Bu insanların etrafında “dost acı söyler” misali kendilerine yol gösteren, sözüne itibar ettikleri gerçek dostları yok mudur acaba?
Metris Cezaevi’nde yaklaşık bir sene tutuklu bulunan Cübbeli Ahmet Hoca cezaevinden tahliye olur olmaz yine ekrana sarmış.
Halbuki başına ne geldi ise, medyatik bir ekran figürü olmasının yan tesirlerinin bunda büyük etkisi vardı…
Halbuki beraat etmemiş, sadece tahliye olmuştu. Mahkeme, yargılanmasının tutuksuz devamına karar vermiş, hatta kaçmasın diye yurtdışına çıkış yasağı da koymuştu.
Nitekim, hocası Mahmud Efendi’yi ziyaretine gittiğinde; “Çıkarttınız bizi, bir daha girmiyelim diye dua buyurun” demişti (http://www.youtube.com/watch?v=2T40XJyqMLI).
Yani, davanın karar aşaması geldiğinde yeniden içeriye girmesi de ihtimal dahilindeydi.
Bu şartlarda kendisinden beklenen, tutuksuz yargılanma sürecine dair yol haritasını da makul bir strateji içinde ele alması olmalıydı.
Baktım, ne yapmaması gerekiyorsa yine onlara sarmış.
Mahkemenin tahliye kararı verdiği gün, gece geç saatlerde Flash TV’de canlı yayına bağlanmış.
Sonra duyduk ki, Televole tarzı bir spor programı Telegol’e konuk olmuş (http://www.haber7.com/video-galeri/24318-cubbeli-ahmet-hoca-telegole-konuk-oldu).
Program ekibi iyi iş çıkardıklarını düşünmüş olmalılar ki, iade-i ziyaret adı altında bir de evine gidip orada çekim yapmışlar…
http://www.farukarslan.com/wp-content/uploads/2012/12/cubbeli-ahmet-hoca-dan-tuhaf-aciklama.jpg (http://www.farukarslan.com/wp-content/uploads/2012/12/cubbeli-ahmet-hoca-dan-tuhaf-aciklama.jpg) Serbest kalan Cübbeli ilginç bir vaatle dışarıda: "Kardeşler gerçekten bedenim çok zayıf düştü. Bu iş uzarsa veya ağır bir ceza söz konusu olursa ben artık çıktıktan sonra pek hizmet edecek kuvvet bulamayacağımı düşünüyorum. 'Arap öldükten sonra pilavı göğsüne dök' diye bir laf vardır. Bu yüzden bana bir iyilik yapılacaksa şimdiden yapılması gerekir. Biliyorsunuz her sohbetimde; askerimize, polisimize kısaca vatana ve millete hizmet eden herkese dualar ederdim. Ben çıktıktan sonra da emniyet, yargı ve hükümet gibi kurumların aleyhine konuşup; vatana, millete hizmet eden, terörle ve diğer tehlikelerle uğraşan bu kurumları yıpratacak hiçbir beyanda bulunmayacağıma dair Allah (Celle Celaluh)'a söz veriyorum.
Telegol sunucusu Serhat Ulueren, “Cübbeli Ahmet, Beykoz Acarkent’te çok lüks, şahane bir villada kalıyor” deyince, Cübbeli Ahmet, “Gören de bir şey zannedecek” cevabı vermiş (http://www.haber7.com/televizyon/haber/963161-cubbeliden-muhtesem-yuzyil-yorumu). Bir insan evinin kapısını dışarıya açınca içeride görünenlerden neden rahatsız olur ki?
Bu durum, bir zamanlar Levent Kırca’nın içine düştüğü hali hatırlattı bana…
Ekranda yıllar yılı fakir – fukara, işçi – memur tiplemeleri canlandırıp alt gelir gruplarının yoksulluğunu diline dolayarak bundan reyting devşiren Levent Kırca, birgün gazetecileri oldukça gösterişli konutuna davet ettiğinde yaptığı yanlışı onlar daha gider gitmez anlamış, izleyici de“bu perhiz bu ne lahana turşusu” etkisi yapmaması için, kayda alınan görüntülerin yayınlanmaması konusunda hatırladığımız kadarıyla epeyce gayret sarf etmişti.
Levent Kırca o hadiseden sonra bir daha toparlayamadı ve inişe geçti.
Korkarım ki, Cübbeli Ahmet de bu gidişle ardını toplayamayacak…
Cübbeli Ahmet’in tahliye sonrası en dikkat etmesi gereken konu, aşınmış itibarını, iyi bir itibar yönetimi ile telafi etme ve bu yönde çabalar gösterme istikametinde olması gerekirken, magazinel bir görüntü içinde yine ekranların savuran rüzgarına kendisini teslim etmiş görünüyor.
Bu istikamet, Cübbeli’yi geriye götürür.
Halbuki biraz kendini unutturmaya çalışmalı, bir iç muhasebe ile bir çeşit sosyal rehabilitasyona yönelerek, kameralardan uzak bir şekilde samimi dostları ve sevenleri ekseninde yeni bir manevi start için vesileler oluşturmalıydı.
İçeride iken sık sık ağır hastalığı ile gündeme gelen, gayrı çok yaşamam diyen bir isim, ekran karşısında turp gibi görüntü vermemeli, spor programlarında arzı endam etmemeliydi.
Cübbeli, tahliye oluşunun daha ertesi günü medyada, “Cübbeli Ahmet Hoca Telegol’de kırdı geçirdi. Canlı yayında renkli anların yaşanmasına sebep oldu” başlıklı haberlerle gündemde yer almamalıydı.
Bu görüntüleri izleyen mahkeme heyeti, verdikleri kararı kesinlikle zihinlerinde yeniden sorgulama ihtiyacı hissederler ve acaba yanlış mı yaptık diye düşünürler.
Hakim bile olsa hiç kimse, işletildiği gibi bir zehaba kapılmak istemez.
Balyoz davasından çıkan ağır kararlarda da birinci etken, sanıkların mahkeme heyetine karşı oldukça saygısız tutumları ve umursamaz halleri olmuştu.
Cübbeli Ahmet halbuki son duruşmadan evvel kamuoyuna vasiyeti şeklinde yansıyanmektubunda; “Bu iş uzarsa veya ağır bir ceza söz konusu olursa ben artık çıktıktan sonra pek hizmet edecek kuvvet bulamayacağımı düşünüyorum. Ben çıktıktan sonra da emniyet, yargı ve hükümet gibi kurumların aleyhine konuşup; vatana ve millete hizmet eden, terörle ve diğer tehlikelerle uğraşan bu kurumları yıpratacak hiçbir beyanda bulunmayacağıma dair Allah’a söz veriyorum, sizleri de şahit tutuyorum” demişti (http://m.haber7.com/haberDetay.php?id=954771).
Tahliye olursa, farklı bir Cübbeli Ahmet olacağı yönünde sinyaller vermişti. Daha kontrollü, daha mutedil, daha az medyatik, daha az gündem işgal etmeye matuf bir duruş sergileyeceği intibaı sergilemişti.
“Çıktıktan sonra pek hizmet edecek kuvvet bulamayacağımı düşünüyorum” diyen Cübbeli’ye düşen, dışarıya çıkar çıkmaz daha ilk adımda medyanın elinde savrulmaması, ekran ekran dolaşmamasıydı.
Vasiyeti olarak yansıtılan son mektubunda,”Allahu Teala hepinizi tesirli tebliğlerde bulunmaya muvaffak eylesin” diyen Cübbeli, tahliye olduğu andan iitbaren bu istikamete yönelik nasıl bir görüntü verdiğini de sorgulamalıdır.
Cübbeli’nin daha ilk karede muhatabı, polemikçi spor programları olmamalıydı.
Sözü uzatmaya gerek yok…
Dünyanın hiçbir yerinde mahkemeler, 1 yıl tutuklu kalmış bir sanığa karar aşamasında “beraatine” diye pek kolay hüküm veremezler. Bu durumda, 1 yıl boyunca hangi gerekçe ile sanığı içeride tuttuklarının hesabını vermekte zorlanırlar. Beraat eden sanığın Hazine’ye dava açmasına zemin hazırlamış olurlar. Böyle bir tablo karar aşamasında, Silivri’deki davalar üzerinde de etkili olacak.
Tutuklu olduğu günlerde ağır hasta görüntüsü veren, davanın seyri açısından da olası bir mahkumiyet kararı riski altında bulunan Cübbeli, bundan sonraki süreci iyi yönetemezse ve medyatik bir figür olarak ekran ekran dolaşıp malzeme olmayı sürdürürse, bu durumun kendisinin aleyhine olacağını düşünüyorum.
Kaldı ki, Balyoz’dan sonra Ergenekon davalarında da karar aşamasına yaklaşıldığı günlerde, Cübbeli vb. konumdaki kişilerin daha dikkatli olması sosyal-psikoloji açısından makul olur.
İlker Paşa 11 ay evvel tutuklandığında ertesi günü bu köşede kaleme aldığımız yazı, “İlker Paşa Cübbeli’yi de yaktı” başlığını taşıyordu. Paşalar içeride iken, masum bile olsa öyle kolay kolay Cübbeli’ye tahliye çıkmaz, aradan aylar geçer yazmıştık. Ben bu psikolojik iklimin tamamen dağıldığını düşünmüyorum.
Dilerim satırlarımızı Cübbeli Ahmet yanlış anlamaz ve üzerinde düşünmeye değer bulur.
Geçmiş olsun…
Daha ne denilebilir ki?
Prof. Dr. Osman Özsoy – Haber 7
Metris Cezaevi’nde yaklaşık bir sene tutuklu bulunan Cübbeli Ahmet Hoca cezaevinden tahliye olur olmaz yine ekrana sarmış.
Halbuki başına ne geldi ise, medyatik bir ekran figürü olmasının yan tesirlerinin bunda büyük etkisi vardı…
Halbuki beraat etmemiş, sadece tahliye olmuştu. Mahkeme, yargılanmasının tutuksuz devamına karar vermiş, hatta kaçmasın diye yurtdışına çıkış yasağı da koymuştu.
Nitekim, hocası Mahmud Efendi’yi ziyaretine gittiğinde; “Çıkarttınız bizi, bir daha girmiyelim diye dua buyurun” demişti (http://www.youtube.com/watch?v=2T40XJyqMLI).
Yani, davanın karar aşaması geldiğinde yeniden içeriye girmesi de ihtimal dahilindeydi.
Bu şartlarda kendisinden beklenen, tutuksuz yargılanma sürecine dair yol haritasını da makul bir strateji içinde ele alması olmalıydı.
Baktım, ne yapmaması gerekiyorsa yine onlara sarmış.
Mahkemenin tahliye kararı verdiği gün, gece geç saatlerde Flash TV’de canlı yayına bağlanmış.
Sonra duyduk ki, Televole tarzı bir spor programı Telegol’e konuk olmuş (http://www.haber7.com/video-galeri/24318-cubbeli-ahmet-hoca-telegole-konuk-oldu).
Program ekibi iyi iş çıkardıklarını düşünmüş olmalılar ki, iade-i ziyaret adı altında bir de evine gidip orada çekim yapmışlar…
http://www.farukarslan.com/wp-content/uploads/2012/12/cubbeli-ahmet-hoca-dan-tuhaf-aciklama.jpg (http://www.farukarslan.com/wp-content/uploads/2012/12/cubbeli-ahmet-hoca-dan-tuhaf-aciklama.jpg) Serbest kalan Cübbeli ilginç bir vaatle dışarıda: "Kardeşler gerçekten bedenim çok zayıf düştü. Bu iş uzarsa veya ağır bir ceza söz konusu olursa ben artık çıktıktan sonra pek hizmet edecek kuvvet bulamayacağımı düşünüyorum. 'Arap öldükten sonra pilavı göğsüne dök' diye bir laf vardır. Bu yüzden bana bir iyilik yapılacaksa şimdiden yapılması gerekir. Biliyorsunuz her sohbetimde; askerimize, polisimize kısaca vatana ve millete hizmet eden herkese dualar ederdim. Ben çıktıktan sonra da emniyet, yargı ve hükümet gibi kurumların aleyhine konuşup; vatana, millete hizmet eden, terörle ve diğer tehlikelerle uğraşan bu kurumları yıpratacak hiçbir beyanda bulunmayacağıma dair Allah (Celle Celaluh)'a söz veriyorum.
Telegol sunucusu Serhat Ulueren, “Cübbeli Ahmet, Beykoz Acarkent’te çok lüks, şahane bir villada kalıyor” deyince, Cübbeli Ahmet, “Gören de bir şey zannedecek” cevabı vermiş (http://www.haber7.com/televizyon/haber/963161-cubbeliden-muhtesem-yuzyil-yorumu). Bir insan evinin kapısını dışarıya açınca içeride görünenlerden neden rahatsız olur ki?
Bu durum, bir zamanlar Levent Kırca’nın içine düştüğü hali hatırlattı bana…
Ekranda yıllar yılı fakir – fukara, işçi – memur tiplemeleri canlandırıp alt gelir gruplarının yoksulluğunu diline dolayarak bundan reyting devşiren Levent Kırca, birgün gazetecileri oldukça gösterişli konutuna davet ettiğinde yaptığı yanlışı onlar daha gider gitmez anlamış, izleyici de“bu perhiz bu ne lahana turşusu” etkisi yapmaması için, kayda alınan görüntülerin yayınlanmaması konusunda hatırladığımız kadarıyla epeyce gayret sarf etmişti.
Levent Kırca o hadiseden sonra bir daha toparlayamadı ve inişe geçti.
Korkarım ki, Cübbeli Ahmet de bu gidişle ardını toplayamayacak…
Cübbeli Ahmet’in tahliye sonrası en dikkat etmesi gereken konu, aşınmış itibarını, iyi bir itibar yönetimi ile telafi etme ve bu yönde çabalar gösterme istikametinde olması gerekirken, magazinel bir görüntü içinde yine ekranların savuran rüzgarına kendisini teslim etmiş görünüyor.
Bu istikamet, Cübbeli’yi geriye götürür.
Halbuki biraz kendini unutturmaya çalışmalı, bir iç muhasebe ile bir çeşit sosyal rehabilitasyona yönelerek, kameralardan uzak bir şekilde samimi dostları ve sevenleri ekseninde yeni bir manevi start için vesileler oluşturmalıydı.
İçeride iken sık sık ağır hastalığı ile gündeme gelen, gayrı çok yaşamam diyen bir isim, ekran karşısında turp gibi görüntü vermemeli, spor programlarında arzı endam etmemeliydi.
Cübbeli, tahliye oluşunun daha ertesi günü medyada, “Cübbeli Ahmet Hoca Telegol’de kırdı geçirdi. Canlı yayında renkli anların yaşanmasına sebep oldu” başlıklı haberlerle gündemde yer almamalıydı.
Bu görüntüleri izleyen mahkeme heyeti, verdikleri kararı kesinlikle zihinlerinde yeniden sorgulama ihtiyacı hissederler ve acaba yanlış mı yaptık diye düşünürler.
Hakim bile olsa hiç kimse, işletildiği gibi bir zehaba kapılmak istemez.
Balyoz davasından çıkan ağır kararlarda da birinci etken, sanıkların mahkeme heyetine karşı oldukça saygısız tutumları ve umursamaz halleri olmuştu.
Cübbeli Ahmet halbuki son duruşmadan evvel kamuoyuna vasiyeti şeklinde yansıyanmektubunda; “Bu iş uzarsa veya ağır bir ceza söz konusu olursa ben artık çıktıktan sonra pek hizmet edecek kuvvet bulamayacağımı düşünüyorum. Ben çıktıktan sonra da emniyet, yargı ve hükümet gibi kurumların aleyhine konuşup; vatana ve millete hizmet eden, terörle ve diğer tehlikelerle uğraşan bu kurumları yıpratacak hiçbir beyanda bulunmayacağıma dair Allah’a söz veriyorum, sizleri de şahit tutuyorum” demişti (http://m.haber7.com/haberDetay.php?id=954771).
Tahliye olursa, farklı bir Cübbeli Ahmet olacağı yönünde sinyaller vermişti. Daha kontrollü, daha mutedil, daha az medyatik, daha az gündem işgal etmeye matuf bir duruş sergileyeceği intibaı sergilemişti.
“Çıktıktan sonra pek hizmet edecek kuvvet bulamayacağımı düşünüyorum” diyen Cübbeli’ye düşen, dışarıya çıkar çıkmaz daha ilk adımda medyanın elinde savrulmaması, ekran ekran dolaşmamasıydı.
Vasiyeti olarak yansıtılan son mektubunda,”Allahu Teala hepinizi tesirli tebliğlerde bulunmaya muvaffak eylesin” diyen Cübbeli, tahliye olduğu andan iitbaren bu istikamete yönelik nasıl bir görüntü verdiğini de sorgulamalıdır.
Cübbeli’nin daha ilk karede muhatabı, polemikçi spor programları olmamalıydı.
Sözü uzatmaya gerek yok…
Dünyanın hiçbir yerinde mahkemeler, 1 yıl tutuklu kalmış bir sanığa karar aşamasında “beraatine” diye pek kolay hüküm veremezler. Bu durumda, 1 yıl boyunca hangi gerekçe ile sanığı içeride tuttuklarının hesabını vermekte zorlanırlar. Beraat eden sanığın Hazine’ye dava açmasına zemin hazırlamış olurlar. Böyle bir tablo karar aşamasında, Silivri’deki davalar üzerinde de etkili olacak.
Tutuklu olduğu günlerde ağır hasta görüntüsü veren, davanın seyri açısından da olası bir mahkumiyet kararı riski altında bulunan Cübbeli, bundan sonraki süreci iyi yönetemezse ve medyatik bir figür olarak ekran ekran dolaşıp malzeme olmayı sürdürürse, bu durumun kendisinin aleyhine olacağını düşünüyorum.
Kaldı ki, Balyoz’dan sonra Ergenekon davalarında da karar aşamasına yaklaşıldığı günlerde, Cübbeli vb. konumdaki kişilerin daha dikkatli olması sosyal-psikoloji açısından makul olur.
İlker Paşa 11 ay evvel tutuklandığında ertesi günü bu köşede kaleme aldığımız yazı, “İlker Paşa Cübbeli’yi de yaktı” başlığını taşıyordu. Paşalar içeride iken, masum bile olsa öyle kolay kolay Cübbeli’ye tahliye çıkmaz, aradan aylar geçer yazmıştık. Ben bu psikolojik iklimin tamamen dağıldığını düşünmüyorum.
Dilerim satırlarımızı Cübbeli Ahmet yanlış anlamaz ve üzerinde düşünmeye değer bulur.
Geçmiş olsun…
Daha ne denilebilir ki?
Prof. Dr. Osman Özsoy – Haber 7