Hüdaverdi
03-05-2008, 18:42
Danıştay’ın kararı, “Onlarca yanlışın biraraya toplandığı örnek” olarak hukuk fakültelerinde okutulabilinecek örnek bir içtihat..
Otuz gün makale yazsanız, yine bitirilemeyecek kadar çok hukuka aykırılık içeren bir karar.
En baştan şunu soralım; Anayasa Mahkemesi’nin bile, Anayasa maddelerinin iptali davasını görüşemeyeceği açık iken, Danıştay 8.Dairesi’nin son kararı, Anayasa’nın bir maddesini iptal değil midir?
Konuyu basitleştirerek ele alalım.. Anayasa “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi zorunludur” diyor.
Danıştay ise “Zorunlu değildir.Muaf olmak istiyorum diyenin dilekçesine olumlu cevap verilmeli” diyor.
Lafı dolandırsa da, Danıştay 8. Dairesi’nin söylediği budur.
Hani Anayasa maddeleri, bütün kurumları ve bu arada yargı organlarını da bağlardı.. Ne oldu?
Danıştay 8. Dairesi, Anayasa’nın bağlayıcılığı ilkesinden muaf mı?
öyle bir saçmalık ki; 550 milletvekilinin olduğu TBMM’ye bile, Anayasa’daki bir madde değiştirileceği zaman günlerce tartışma yaptırıyoruz, “öyle olsun, yok böyle olsun” görüşmeleri ile oyalanıyoruz. Sonra 5 kişilik Danıştay Dairesi, kimsenin ruhu bile duymadan, kapalı bir toplantıda aldığı kararı, bir gün ansızın açıklamasıyla birlikte öğreniyoruz: “Anayasa’nın 24. maddesinin bir cümlesi iptal olmuş!”
Hani Anayasa değişikliği, çok önemli bir konu idi. öyle siyasi partilerden birisinin, hatta ikisinin bile inisiyatifi ile değiştirilemeyecek kadar önemli bir konu idi.. Uzun uzun tartışılması, akademik çevrelerde görüşülmesi, toplumun tüm katmanlarında konuşulması gerekirdi..
Ne oldu?
Bir gün akşama doğru ajanstan bir haber.. Neymiş?
Danıştay, Anayasa’nın 24. maddesindeki din dersinin zorunlu olduğuna ilişkin kuralı By-Pass etmiş!
öncesinde ne bir bilirkişi raporu, ne bir değişik görüşlerin alınması, ne de ciddi bir tartışma ortamının sağlanması.
Kararı veriyor, bir gün akşama doğru açıklıyor, iş bitiyor!
Türkiye’deki hukuk devleti ilkesinin durumu işte bu..
Dediğim gibi; içerik açısından eleştirileri tek tek saymaya kalkarsam, 30 gün bu konuyu yazmamız lazım..
Konunun önemi; belki böyle dizi halinde bir eleştirinin yapılmasını gerektiriyor ama, içerik açısından eleştirilerimizi biz zamana yayalım. Bugün teknik bazı noktaları hatırlatarak, Danıştay kararında ne kadar vahim bir hukuk ihlâli var, onu izah etmeye çalışalım.
Olay şu: Danıştay, aynı konuda iki kararını, değişik günlerde verip, ikisini aynı gün ilan etti.
İki kararı da inceledim. İkisi de, din dersinden muaf olmak isteyen velilerin açtıkları davalar. Birisinde Danıştay 8. Dairesi’nin kararı 28.12.2007 tarihli, diğerinde ise 29.2.2008 tarihli.. Arada tam iki ay fark var.
Niçin ikisi birden açıklanıyor?
İlginç!
Hayli ilginç!
Danıştay yetkilileri bir izahat yaparlar sanırım..
Bir başka ilginçlik, 29.2.2008 tarihli ikinci kararın verilmesinin üzerinden, şunun şurasında 3 gün geçmiş olması.. “Ne var 3 gün geçmişse?” diyeceksiniz..
Hukukçular, avukatlar, hakimler, zabıt kâtipleri, Türkiye’de hukukla ilgili kim varsa söylesin, Danıştay’da verilen bir kararın gerekçeli olarak üç gün içinde yayınlandığı bir başka örnek hatırlıyor musunuz?
Ben hatırlamıyorum. Hatırlayan varsa, buyrun bize de hatırlatsın!..
Kararları incelediğinizde, daha da ilginç bir durumla karşılaşıyorsunuz.
Birinci karar, 28.12.2007 tarihinde verilmiş olmasına rağmen, içeriğinde AİHM kararına atıf var.
Ki; o AİHM kararı, 28.12.2007 tarihi itibariyle henüz kesinleşmemiş bir karardı.
Yani 28.12.2007 tarihli Danıştay 8. Daire kararında gerekçe gösterilen AİHM kararı, o tarih itibariyle henüz kesinleşmiş bir karar değildi. Kesinleşmiş karar olmayınca da, Danıştay’ın kararında atıfda bulunabileceği bir karar değil.
Ama burası Türkiye. Her şey olabilir.
Milli Eğitim Bakanlığı, konu ile yakından ilgilenip, kararı AİHM’deki Büyük Daire’ye iki satırlık itirazla götürmediği gibi, şimdi de Danıştay, o karar daha kesinleşmeden, kesinleşmiş gibi kendi kararlarına gerekçe yapıyor!
Anlayacağınız, derdimiz tek taraflı değil!. AİHM bir yandan.. Danıştay bir yandan.. Milli Eğitim Bakanlığı bir başka yandan..
Biri ‘aleyhte’ karar alıyor, diğeri ‘çok güzel’ diyor, halktan yana görünenler de seyrediyor!
Ali Karahasanoğlu - Vakit
05-03-2008
Otuz gün makale yazsanız, yine bitirilemeyecek kadar çok hukuka aykırılık içeren bir karar.
En baştan şunu soralım; Anayasa Mahkemesi’nin bile, Anayasa maddelerinin iptali davasını görüşemeyeceği açık iken, Danıştay 8.Dairesi’nin son kararı, Anayasa’nın bir maddesini iptal değil midir?
Konuyu basitleştirerek ele alalım.. Anayasa “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi zorunludur” diyor.
Danıştay ise “Zorunlu değildir.Muaf olmak istiyorum diyenin dilekçesine olumlu cevap verilmeli” diyor.
Lafı dolandırsa da, Danıştay 8. Dairesi’nin söylediği budur.
Hani Anayasa maddeleri, bütün kurumları ve bu arada yargı organlarını da bağlardı.. Ne oldu?
Danıştay 8. Dairesi, Anayasa’nın bağlayıcılığı ilkesinden muaf mı?
öyle bir saçmalık ki; 550 milletvekilinin olduğu TBMM’ye bile, Anayasa’daki bir madde değiştirileceği zaman günlerce tartışma yaptırıyoruz, “öyle olsun, yok böyle olsun” görüşmeleri ile oyalanıyoruz. Sonra 5 kişilik Danıştay Dairesi, kimsenin ruhu bile duymadan, kapalı bir toplantıda aldığı kararı, bir gün ansızın açıklamasıyla birlikte öğreniyoruz: “Anayasa’nın 24. maddesinin bir cümlesi iptal olmuş!”
Hani Anayasa değişikliği, çok önemli bir konu idi. öyle siyasi partilerden birisinin, hatta ikisinin bile inisiyatifi ile değiştirilemeyecek kadar önemli bir konu idi.. Uzun uzun tartışılması, akademik çevrelerde görüşülmesi, toplumun tüm katmanlarında konuşulması gerekirdi..
Ne oldu?
Bir gün akşama doğru ajanstan bir haber.. Neymiş?
Danıştay, Anayasa’nın 24. maddesindeki din dersinin zorunlu olduğuna ilişkin kuralı By-Pass etmiş!
öncesinde ne bir bilirkişi raporu, ne bir değişik görüşlerin alınması, ne de ciddi bir tartışma ortamının sağlanması.
Kararı veriyor, bir gün akşama doğru açıklıyor, iş bitiyor!
Türkiye’deki hukuk devleti ilkesinin durumu işte bu..
Dediğim gibi; içerik açısından eleştirileri tek tek saymaya kalkarsam, 30 gün bu konuyu yazmamız lazım..
Konunun önemi; belki böyle dizi halinde bir eleştirinin yapılmasını gerektiriyor ama, içerik açısından eleştirilerimizi biz zamana yayalım. Bugün teknik bazı noktaları hatırlatarak, Danıştay kararında ne kadar vahim bir hukuk ihlâli var, onu izah etmeye çalışalım.
Olay şu: Danıştay, aynı konuda iki kararını, değişik günlerde verip, ikisini aynı gün ilan etti.
İki kararı da inceledim. İkisi de, din dersinden muaf olmak isteyen velilerin açtıkları davalar. Birisinde Danıştay 8. Dairesi’nin kararı 28.12.2007 tarihli, diğerinde ise 29.2.2008 tarihli.. Arada tam iki ay fark var.
Niçin ikisi birden açıklanıyor?
İlginç!
Hayli ilginç!
Danıştay yetkilileri bir izahat yaparlar sanırım..
Bir başka ilginçlik, 29.2.2008 tarihli ikinci kararın verilmesinin üzerinden, şunun şurasında 3 gün geçmiş olması.. “Ne var 3 gün geçmişse?” diyeceksiniz..
Hukukçular, avukatlar, hakimler, zabıt kâtipleri, Türkiye’de hukukla ilgili kim varsa söylesin, Danıştay’da verilen bir kararın gerekçeli olarak üç gün içinde yayınlandığı bir başka örnek hatırlıyor musunuz?
Ben hatırlamıyorum. Hatırlayan varsa, buyrun bize de hatırlatsın!..
Kararları incelediğinizde, daha da ilginç bir durumla karşılaşıyorsunuz.
Birinci karar, 28.12.2007 tarihinde verilmiş olmasına rağmen, içeriğinde AİHM kararına atıf var.
Ki; o AİHM kararı, 28.12.2007 tarihi itibariyle henüz kesinleşmemiş bir karardı.
Yani 28.12.2007 tarihli Danıştay 8. Daire kararında gerekçe gösterilen AİHM kararı, o tarih itibariyle henüz kesinleşmiş bir karar değildi. Kesinleşmiş karar olmayınca da, Danıştay’ın kararında atıfda bulunabileceği bir karar değil.
Ama burası Türkiye. Her şey olabilir.
Milli Eğitim Bakanlığı, konu ile yakından ilgilenip, kararı AİHM’deki Büyük Daire’ye iki satırlık itirazla götürmediği gibi, şimdi de Danıştay, o karar daha kesinleşmeden, kesinleşmiş gibi kendi kararlarına gerekçe yapıyor!
Anlayacağınız, derdimiz tek taraflı değil!. AİHM bir yandan.. Danıştay bir yandan.. Milli Eğitim Bakanlığı bir başka yandan..
Biri ‘aleyhte’ karar alıyor, diğeri ‘çok güzel’ diyor, halktan yana görünenler de seyrediyor!
Ali Karahasanoğlu - Vakit
05-03-2008