Fasl-ı Gül
07-27-2009, 18:50
Mansur b. el-Mu'temer'den: Rasul-i Ekrem (sav) şöyle buyurmuştur:
-Tehlikeyi doğrulukta görseniz de doğruluğu araştırınız, zira kurtuluş ancak ondadır. (Seçme Hadisler, s. 39)
http://www.sonpeygamber.info/tr/images/stories/heberler/ipala.jpg
Doğruluk... İzafi bir kavram. Birinde ideal fikir iken diğerine zindan. Rafine zihinler hep doğrunun peşinde; ama uğruna insanlar kurban... Batıl... Aldatıcı bir kavram. Bana gerçeklikse sana hayal. Uzak enlemlerde yaşanmış bir güneş tutulması... Bir dakikası bile herkesi ışıksız kılmaya meyyal.
Doğru ile batıl arasında hep bir vuruşma, hep bir mücadele, hep bir savaş. Tarihi yapanlar ile tarihin malzemesi olanlar arasında bin boyutlu bir tartışma. Uzun asırların sonunda gelinen noktada doğruyu belirleyen yazılı kurallar, belki bir yasa.
Yasa... İğreti bir kavram.. Tüllenmiş bir örümcek ağı. Büyük sinekler delip geçmiş de; küçük sinekler takılıp kalmada. ''Milyonla çalan mesned-i izzette ser-efrâz / Birkaç kuruşu mürtekibin câyı kürektir'' diyor ya hani şair.
Doğruluk... Yasaların miskale ayarlı terazilerinde tartılamayacak kadar ağırlıklı. Huzmelerini kutsal metinlerden ve vicdanlardan devşirdiği için bunalımlı caddelerin fotosel ışıklarında kendiliğinden aydınlatır çevresini. Karanlık gecelerde büyütülen sevinç kervanları hep doğrudan, doğruluktan yana çekip götürmüş beşeriyetin umutlarını; hep aynı başkente ulaştırmış.
Doğruluğu kaybettik. Doğrularımız yitirildi ardından. Şimdi yamaçlarına parçalanmış yağmurlar düşüyor ipeksi düşüncelerin. Yediverenlerimizi dağ başlarında fırtınalar savuruyor.
Doğruyu kaybettik ve buzdan aynaları acımasızca kırıldı hakikatin, sevgiler vuruldu en ince yerinden. Dramın pençesinde başka perdelerin aktörleri sahnelediler oyunları ve uzak özlemlerin eli batıla bandırıldı. Sırılsıklam umutlarımızı pul şişelere damıttılar ve zigguratların sükutuna gömdüler hayallerimizi. Önce denizler gizlendi gözümüzden; ve sonra bereketsiz köpüklerinden tiryaklar süzerek koydular bereketi alınmış sofralarımıza. Ekinlerimiz kurudu, karıncalarımız taneyi toprakla yorumladılar. Uzak hatıraların kucağına kasatura sancıları sızdı. Kaderimiz keder olup titrek resimlerin üzerine yazıldı. Baharların tutuştuğu vakitte meşk bitti, söz kesildi, dil bağlandı, meclis dağıldı. Şimdi ölgün şarkılar hüzzam çalıyor. Ve biz, doğruluğu kaybettik... Doğrularımızı yitirdik sonra...
Hayat batıla durdu ya; akrepler anber sürünüp geldiler meydanlara. Uçurumların son mersini de yapraklarını düşürdü turfa baharlara inat ve kovulduğumuz kapıların önünde bekleşmekten yoruldu baldırlarımız. Şen şatır bahçelere korlu eller uzandı; âh içindeki çocuklar düştü bir bir toprağa. Kilimler en son hile desenlerini dokudu; pırlantalar örslere konuldu bir çiğnemlik et gibi. Gönül en son, süveydasını yitirdi ve sevdayı unuttu, sevgiyi yitirdi. Zor oraklar önünde, biçilmiş ekinler gibi devrildi sevinçlerimiz.
Doğruluk en geçerli akçemizdi. Tehlikeli de olsa doğruluktan ayrılmamak; tehlikeyi göze alabilmekteydi erdem. Doğru da değil isek neyi miras bırakacağız gelecek nesillerimize?!.. Ve ne işe yararız doğru da değilsek eğer?!..
Gelin, yeniden başlamak üzere bitirelim bizi çevreleyen batılları; doğruluğu yeniden keşfedelim; doğrularımıza kavuşmak için. Doğrulardan yazdıralım kendimizi büyük listeye ve dosdoğru yaşayalım. Ama önce içimizdeki batıl görüntüleri yıkayalım duru andlarla, putlarımızı kıralım gönül mabetlerimizde ve bir ışık yayılsın bizden çevremize... Doğruluğun ışığı!..
Gelin, tarihin doğrularına nisbet doğruluğa tarih düşelim! Doğru milatlar başlasın. Doğruluktan üç sene evveldi diye başlasın acıklı öykülerimiz; doğruluğun onuncu yılında yapalım düğünlerimizi. Gelin doğru hayatlar yaşayalım. Yarın utanmamak için.
Prof. Dr. İskender Pala
-Tehlikeyi doğrulukta görseniz de doğruluğu araştırınız, zira kurtuluş ancak ondadır. (Seçme Hadisler, s. 39)
http://www.sonpeygamber.info/tr/images/stories/heberler/ipala.jpg
Doğruluk... İzafi bir kavram. Birinde ideal fikir iken diğerine zindan. Rafine zihinler hep doğrunun peşinde; ama uğruna insanlar kurban... Batıl... Aldatıcı bir kavram. Bana gerçeklikse sana hayal. Uzak enlemlerde yaşanmış bir güneş tutulması... Bir dakikası bile herkesi ışıksız kılmaya meyyal.
Doğru ile batıl arasında hep bir vuruşma, hep bir mücadele, hep bir savaş. Tarihi yapanlar ile tarihin malzemesi olanlar arasında bin boyutlu bir tartışma. Uzun asırların sonunda gelinen noktada doğruyu belirleyen yazılı kurallar, belki bir yasa.
Yasa... İğreti bir kavram.. Tüllenmiş bir örümcek ağı. Büyük sinekler delip geçmiş de; küçük sinekler takılıp kalmada. ''Milyonla çalan mesned-i izzette ser-efrâz / Birkaç kuruşu mürtekibin câyı kürektir'' diyor ya hani şair.
Doğruluk... Yasaların miskale ayarlı terazilerinde tartılamayacak kadar ağırlıklı. Huzmelerini kutsal metinlerden ve vicdanlardan devşirdiği için bunalımlı caddelerin fotosel ışıklarında kendiliğinden aydınlatır çevresini. Karanlık gecelerde büyütülen sevinç kervanları hep doğrudan, doğruluktan yana çekip götürmüş beşeriyetin umutlarını; hep aynı başkente ulaştırmış.
Doğruluğu kaybettik. Doğrularımız yitirildi ardından. Şimdi yamaçlarına parçalanmış yağmurlar düşüyor ipeksi düşüncelerin. Yediverenlerimizi dağ başlarında fırtınalar savuruyor.
Doğruyu kaybettik ve buzdan aynaları acımasızca kırıldı hakikatin, sevgiler vuruldu en ince yerinden. Dramın pençesinde başka perdelerin aktörleri sahnelediler oyunları ve uzak özlemlerin eli batıla bandırıldı. Sırılsıklam umutlarımızı pul şişelere damıttılar ve zigguratların sükutuna gömdüler hayallerimizi. Önce denizler gizlendi gözümüzden; ve sonra bereketsiz köpüklerinden tiryaklar süzerek koydular bereketi alınmış sofralarımıza. Ekinlerimiz kurudu, karıncalarımız taneyi toprakla yorumladılar. Uzak hatıraların kucağına kasatura sancıları sızdı. Kaderimiz keder olup titrek resimlerin üzerine yazıldı. Baharların tutuştuğu vakitte meşk bitti, söz kesildi, dil bağlandı, meclis dağıldı. Şimdi ölgün şarkılar hüzzam çalıyor. Ve biz, doğruluğu kaybettik... Doğrularımızı yitirdik sonra...
Hayat batıla durdu ya; akrepler anber sürünüp geldiler meydanlara. Uçurumların son mersini de yapraklarını düşürdü turfa baharlara inat ve kovulduğumuz kapıların önünde bekleşmekten yoruldu baldırlarımız. Şen şatır bahçelere korlu eller uzandı; âh içindeki çocuklar düştü bir bir toprağa. Kilimler en son hile desenlerini dokudu; pırlantalar örslere konuldu bir çiğnemlik et gibi. Gönül en son, süveydasını yitirdi ve sevdayı unuttu, sevgiyi yitirdi. Zor oraklar önünde, biçilmiş ekinler gibi devrildi sevinçlerimiz.
Doğruluk en geçerli akçemizdi. Tehlikeli de olsa doğruluktan ayrılmamak; tehlikeyi göze alabilmekteydi erdem. Doğru da değil isek neyi miras bırakacağız gelecek nesillerimize?!.. Ve ne işe yararız doğru da değilsek eğer?!..
Gelin, yeniden başlamak üzere bitirelim bizi çevreleyen batılları; doğruluğu yeniden keşfedelim; doğrularımıza kavuşmak için. Doğrulardan yazdıralım kendimizi büyük listeye ve dosdoğru yaşayalım. Ama önce içimizdeki batıl görüntüleri yıkayalım duru andlarla, putlarımızı kıralım gönül mabetlerimizde ve bir ışık yayılsın bizden çevremize... Doğruluğun ışığı!..
Gelin, tarihin doğrularına nisbet doğruluğa tarih düşelim! Doğru milatlar başlasın. Doğruluktan üç sene evveldi diye başlasın acıklı öykülerimiz; doğruluğun onuncu yılında yapalım düğünlerimizi. Gelin doğru hayatlar yaşayalım. Yarın utanmamak için.
Prof. Dr. İskender Pala