Orijinalini görmek için tıklayınız : ..::Dursun Ali ERZİNCANLI::.. şiirleri
büyükdoğu
09-05-2007, 16:46
BEN BÖYLE OLMAMALIYDIM…
[color=red][b]Ben böyle olmamalıydım!
İsmini duyunca, boynum düşmeliydi omzuma,
İçime bir ateş düşmeliydi,
Ayaklarımın feri kesilmeliydi,
Kendimden geçmeliydim sonra,
Adını sayıklamalıydım adımı unuttuğumda,
Ama bunu kimse duymamalıydı,
Seni mahşere kadar saklamalıydım…
Ben böyle olmamalıydım!
Nisan akşamlarını ıslatırken yağmur,
Bahar, şarkılarını söylerken karanlığa,
Çalan her kapıya, “sensin” diye koşmalıydım…
Gece yıldızlarını serpince göğe, seni görmek için uyumalıydım.
Ayak sesleri gelmeliydi uzaktan, ben hep sana yormalıydım.
Şarkılar kime söylenirse söylensin, sana diye dinlemeliydim.
Türküler dolmalıydı odama.
“Ben bir selvi boylu yardan ayrıldım” deyince bir ses, “selvi boylu yar” sen olmalıydın.
“Kömür gözlüm, ateşine düşeli” senin için söylenmiş söz olmalıydı
Ama bunu kimse bilmemeliydi.
Seni mahşere kadar saklamalıydım.
Böyle olmamalıydım!
Kelimeler Taif’i taşıyınca kulaklarıma, daha yüzüme çarpmadan Taif rüzgarı,
Taşların izi çıkmalıydı yüzümde.
Uhud anılırken, dişlerime sızı düşmeliydi.
Haremde bir ikindi vakti, kem gözler çevrilince sana,
Ve vefasız eller uzanınca yakana,
İçim daralmalı, nefesim kesilmeliydi.
Sen ötelere hazırlanırken, öteler senin için süslenirken,
Son kez baktığın pencerede hayal edip seni,
Perdenin son kez kapanması gibi kapanmalıydı gözlerim.
Sonra içime doğru gerilip, seni bize lutfedenin ismini haykırıp,
“ALLAH”(cc) deyip, düşmeliydim yere.
Ama bunu kimse bilmemeliydi.
Seni mahşere kadar saklamalıydım.
Ve mahşer günü, uzaktan seni seyretsem, sana yakın olmak için can atsam,
Beni engelleseler, “sen kim, yakınlık kim” deseler,
Ben ağlamaktan konuşamasam, gözlerini çevirsen bana,
Benim cennetim bana bakan gözlerindir ve tebessüm etsen
Ama bunu kimse görmese, seni ebede kadar saklasam
Dursun Ali Erzincalı'dan dinlemek için
http://www.youtube.com/watch?v=2UBl18I24X4
Bedirhan Gökçe'den dinlemek için
http://www.youtube.com/watch?v=qwPoAeEH-eg
Ve mahşer günü, uzaktan seni seyretsem, sana yakın olmak için can atsam,
Beni engelleseler, “sen kim, yakınlık kim” deseler,
Ben ağlamaktan konuşamasam, gözlerini çevirsen bana,
Benim cennetim bana bakan gözlerindir ve tebessüm etsen
Ama bunu kimse görmese, seni ebede kadar saklasam
özellikle burası çok güzeldi eline sağlık güzel kardeşim...
AkSa- 34
10-02-2007, 02:26
Elli İki Gün
Alemlerin Rabbi olan Allah
Bir peygamber gönderecekse eğer,
Yıldızlarla duyurulur bu haber.
Üç yıldız, kainatı bu haberle müjdeler.
Şimdi son kez doğacak yıldızlar
Müjde üstüne müjde
Nur üstüne nur gibi,
Şimdi son kez müjdeleyecek
O son aziz Peygamberi...
Elli iki gün var...
Hane-i Saadet'te hüzün ve sevinç iç içe
Tesellisini bekliyor annelerin annesi,
Eşini kaybetmiş hazin bakışlarıyla
İncisini bekliyor
Belki o minik kalp atışlarını duyuyor.
Belki gözyaşı döküyor,
Babasız dünyaya geleceğine,
Ama taşıdığı rahmetin farkındadır Hz. Amine...
Tam elli iki gün var.
Ve yıldızlarında ötesinde hazırlıklar...
Kuşlar var,
Kuşlar...
Bakışlarıyla mesafeler aşmakta...
Kuşlar;
Dünyadan çok uzakta;
Ama hızla dünyaya yaklaşmakta...
Tam elli iki gün var...
Mekke-i Mükerreme'de bir felaket haberi;
Yemen valisi Ebrehe, Kabe'ye saldıracak!
Abdülmuttalib'in alınan iki yüz devesi...
Mekke reisi, develerini istiyor,
Kabe'nin sahibi Kabeyi koruyor!
Ebrehe öfkeli; 'Onu bana karşı kimse koruyamaz' diyor.
Kureyş'in Ulusu son sözünü söylüyor;
Ben Ona karışmam, işte Sen işte O...
Elli iki gün var...
Mekke halkı tepelere yürüyor, dağ başlarına
Mekke boşaltılır, Harem-i Şerif mahsun, Abdülmuttalib mahsun...
Kureyş'in Ulusu Kabenin halkasına tutunur,
İlahi, dokunulmazlığı tehlikeye düşmüş olanları koru...
Kabe'yi ve Kabe Halkını Koru...
...Ve ardından O'da yürür Dağlara,
Bir tek örtüsü kalır Kabe'nin
Yemen alacası bir örtü...
Hane-i Saadet yalnız, makam-i İbrahim yalnız...
Hicri İsmail, Hacer-ül Esvet,
Ve Kabe-i Muazzama yapayalnız...
Ve Kuşlar;
Ayak yapılarından belli ki, sadece uçmak için yaratılmışlar,
Bir yere kesinlikle konmayacaklar...
Kuşlar... hızla dünya semasına yaklaşmakta.
Elli iki gün var...
Muassaf vadisinde Ebrehe'nin ordusu,
En önde devasa bir fil, ardında altmış bin sefil,
Kabe'yi yıkmak için harekete geçiyor.
Daha adımını atmadan fil, Ebrehe'nin yol göstericisi Tufeyl,
Yaklaşıp kulağına bir şeyler fısıldıyor...
'Mamut, sağ ve selametle geldiğin yere dön!,
Çünkü sen, Allah'ın dokunulmaz kıldığı memlekettesin...'
Ve Tufeyl'de çekilir dağlara...
Ve fil dizlei üstüne çöker... orduda bir kargaşa.
ne oldu bu file?, yönü başka tarafa çevrilince koşuyor,
Hem de delice bir süratle...
Ama Kabe'ye doğru döndürülünce yüzü, kapanıyor dizlerinin üstüne.
Ucu sivri demirler sokuluyor burnuna, Mamut kalksın ve yürüsün diye,
Ama nafile...
Tam o esnada gökyüzünde Yemen tarafında bir karartı,
Kapkara bir bulut gibi, deniz üzerinden git gide yaklaşan,
Yaklaştıkca netleşen bir karartı...
Ve dehşetle açılan gözler...
Ve sapsarı kesilen yüzler...
Bir ses:
'Dayana bilecekseniz bakın' diyor. Çünkü,
Gökten Ebabiller yağıyor...
Yeryüzünde hiç görülmemiş kuşlar, irili ufaklı, bölük bölük, fırka fırka,
Birbiri ardınca,
Başları vahşi hayvanların başı gibi, gagalarında ve ayaklarında taşlar,
Pişirilmiş çamurdan.
Kanatları benek benek karbeyazı,
O ilahi nur'dan, ve alınlarında bir yazı...
EL KAHHAR
Belli ki azap için yaratılmışlar.
İşte başlıyor azap...
Ebrehe ile altmışbin kişilik ordusu ve sicim gibi yağan taşlar...
Taşlaşmış yürekleri söküp çıkaran taşlar.
Elli iki gün var,
Kabe yalnız değil, Kabe sahipsiz değil.
Ve haykırıyor Kabe;
Hani nerede ordunuz?
Hani gururlanıyordunuz?
Hani kaçış yurdunuz?
Hem nereye kaçıyorsunuz?...
Takip eden Allah, nereye kaçıcaksınız?
Takip eden Allah...
Bu gün fil ordusundan bu azabı tatmayan hiç kimse kalmayacak.
Ebrehe malup, galip olan Allah,
Biliniz ki sonunuz alevli bir ahtır.
İntikam alanların en hayırlısı Allah'tır.
Yarabbi;
Bu gün ve bu günden sonra,
Eğer bir Ebrehe ruhu, toplayıp ordusunu, yürürse haremine...
Ne olur Ebabillerini gönderme.
Muhammedi muhabbetle dolu bir tek kalpde duruncaya dek gönderme kuşlarını.
O gün dağlara çekilen halk,
Nasıl korku içinde izlediyse Onları,
Bu gün Ebabiller izlesin bizi,
Ve yeryüzü duysun sesimizi...
Kabe'i Muazzamanın koruyucusu biziz,
Çünkü biz Ümmeti Muhammediz...
Ebabiller uzaklaşırkan Mekke'den
Kabe'i Muazzama Gönüller Sultanı'nı bekkliyor.
Anneler Anne'si Gül'ünü bekliyor...
Tam elli iki gün var...
Dursun Ali Erzincanlı
Gelseydin
Sevgili!
Ümmü Mektum gibi
Seni görmeden sana sesleniyoruz
Alıp verdiğin nefesi duyar gibi
Sanki açınca gözlerimizi
Seni görecekmişiz gibi
Sana sesleniyoruz.
Senin huzurunda ses yükselmez.
Edeple konuşulur; edeple susulur.
Hele biz ki bu kapının dilencileri,
El açıp beklemekten başka
Bize bir şey düşmezdi ama
Şu araya giren yıllar olmasa
Medine’ne uzak yollar olmasa
İsmin anılınca yürek yanmasa
Kapında beklemekten başka
Bize bir şey düşmezdi.
Bekliyoruz Sultânım!
Rüyada olsa bile
Belki teşrif edersin diye
Hem de hiç kimseyi beklemediğimiz gibi.
Seni bekliyoruz.
Gelseydin,
Bizim için cennet olurdu gelişin.
Gelseydin,
Saadetli asrından gönderdiğin selâmını,
'Kardeşlerim' deyişini
Birbirimize nasıl anlattığımızı görürdün.
Gelseydin,
Dolaşsaydın sofralarımızı,
Bir tabak fazla görecektin,
Bir bardak, bir kaşık fazla...
Ve sofrada bir yer boş,
Baş köşe! ..
Ola ki Sen(A.S.M.) lutfeder gelirsin diye.
Gelseydin,
Dolaşsaydın gecelerimizi,
O 'Kutlu Doğum' gecelerini,
Anneler görecektin.
Yeni doğmuşsun gibi,
Yeryüzünü yeni teşrif etmişsin gibi,
Mışıl mışıl uyuyasın diye
Seni sabahlara kadar
Hayalen ayaklarında sallayan anneler görecektin.
Sevgili!
Gelseydin,
Medine-i Münevvere'den dünyaya yayılan Ashabın gibi,
Eyyüb Sultan gibi,
Kab bin Malik gibi,
Bir fecir vaktinde,
Henüz yirmisinde yirmi beşinde,
Bırakarak yurtlarını ocaklarını,
Hedeflerine ilahi rızayı koyan,
Arkalarına bakmayı ar sayan,
Yiğitler görecektin.
Onlar senin yiğidin,
Elleri, o öpülesi elleri,
Kimbilir hangi memleketin zemheri soğuklarında üşürken,
Senin köyünün hayaliyle ısındılar.
Gelseydin,
Gecenin zifiri karanlığında,
Uykunun en tatlı aralığında,
Rabiatül Adeviyye gibi Rabbiyle başbaşa
Gençler görecektin.
Gözyaşı dökerken günahlarına,
Veysel Karani'den istediğin gibi,
İnsanlığa dua eden gençler görecektin.
Gelseydin,
Asr-ı saadet gibi olmasa da,
Koklanmaya değer güllerimiz vardı.
Yine senin ikliminde yetişen.
Ama sen gelseydin,
Dikenler bile gül kokardı EFENDİM(A.S.M.) ! ! !
Seninle göz göze gelmeden gizli gizli seni seyretmek...
Hz.Vahşi gibi...
Hani sen Hane-i Saadet'ten Mescid-i Nebevi'ye giderken
Aişe annemiz ardından hayran hayran bakardı.
Seni mescidin önünde bekleyen Ashabı'nınsa
Bakışları yerdeydi.
Edepten göz göze gelmezlerdi.
Sende(A.S.M.) tebessüle nazar ederdin.
Mütebessim çehreni bir Ebu Bekir(R.A.) görürdü,
Bir de Ömer(R.A.) ...
Şimdi okununca Ezan-ı Muhammedi
Pencerelerde, kapı önlerinde,
Seni(A.S.M.) bekleyen nemli gözler var.
Gelseydin,
Ve yürüyüp geçseydin önümüzden,
Gülleri bayıltan o enfes kokunu çekerdik içimize.
Sevgili!
Hakiki aşıkların sana doğru uçarken
Bizim bu yaptığımız yolda emeklemekti.
Dünya güzelliğiyle kollarını açarken
Bize düşen el açıp kapında beklemekti.
Sevgili!
Bekliyoruz! ...
:: Dursun Ali ERZİNCANLI::..
Mirac
Kapatın gözlerinizi
Ve karanlığı seyredin.
İşte böyle bir gece.
Mekke’de bir gece
Yorgunluk havada
Gariplik suda
Simsiyah bir sessizlik
Uyku bile uykuda.
Kâbe’nin hatîm kısmında
Yanı üzre yatan biri var
Yıl hüzün yılı
Ebu Talib yok
Yıl hüzün yılı
Vefakâr eş
Haticetül kübrâ yok.
Kâbe’nin hatîm kısmında
Yanı üzre yatan biri var
Teselli arayan kalp
Hüzünle çarpan kalp
O’nun kalbi.
Ve ayak sesleri
Yıldızlar ışıldıyor.
Bu ayak sesleri göklerden
Yol veriyor yıldızlar.
Semâdan inenler var.
İzin verseydi Allah
Kâinat inerdi yere
Çünkü kâbe’nin hatîm kısmında yatan
Sultân-ı levlâk’tır.
Habîb-i zîşândır o
Nur-u hüda’dır.
Merhamet ufkunun nazlı güneşi
Kainatın biricik çiçeğidir o.
İzin verseydi allah
Âlemler inerdi yere
Oysa emir yalnız cebrail’e
Ve yalnız cebrail iner yere
Kalk ya rasulallah
Semada melekler seni bekler
Taif’te taşlanan yüzüne hasret
Alaya alınan sözüne hasret
Seni bekler melekler.
Yer yüzünde vefa yok mu?
Seni teselli edecek birini mi arıyor kalbin.
Sevdiklerin bir bir uçuyor mu elinden?
Davetini hafife mı aldılar?
Üzülme ve aç gözlerini
Öteler bekliyor seni
Bu gece kainat adını anacak,
Aç gözlerini ki alemler nazarına kanacak.
Burak, senin için uçacak.
Aç gözlerini ya habiballah
Bu gecenin adına isra diyecek allah.
Ey yedi kat sema aç kapılarını,
Ve haber ver hasretle bekleyen peygamberlere
Deki hazreti Adem’e;
Cennetin kapısına adı yazılan
İsminin hatrına af istediğin
Salih oğul geliyor.
Söyle İsa’ya:
Kuytu köşelerde
Havarilerinle Allah’a sığınırken,
Bir adım ötedeymiş gibi kokusunu aldığın
Ve insanlığa gelişini müjdelediğin
Ahmet geliyor.
Yusuf’a, İdris’e, Harun’a söyle
Musa’ya deki:
Vasıflarına hayran olup da
Ümmetinden olmak istediğin
Salih kardeş geliyor.
Müjde ver İbrahim Peygamber’e:
Dua dua yalvarıp
Gelmesini istediğin oğul geliyor
Aç kapılarını ey yedi kat sema
Bu gelen Muhammed Mustafa
Cebrail yol gösterir
Ve yürür sultanlar sultanı
Bu nasıl bir yürüyüştür.
Bu nasıl bir eda?
İnci inci ter mübarek alınlarında
Baştan ayağa edep var
Attığı her adımda.
Sultanım,
Cennetler gösterilirken o gece
Ümmetini hayal ettin mi cennette?
Cehennemin alevleri selamlarken seni,
Gözyaşlarını gördü mü Cebrail?
Ümmetim dedin mi?
Sen unutmazsın bizi bunda kuşku yok
Tahiyyat duası haber verdi bize
Sen bizi hiçbir yerde
Hiçbir zaman unutmadın
İnşallah biz de seni unutanlardan olmayız.
Allah seni unutturmasın bize.
Bir söz sultanının dediği gibi
Eğer günahlarımızdan dolayı girersek cehenneme
Ve Allah biran olsun açarsa ufkumuzu
Talaal bedru aleyna diyeceğiz.
Miraç gecesi
Yürüdü rasulullah
Cebrail önde
Bir gece yürüyüşüyle
Yürüdüler… Yükseldiler.
Yükseldikçe yükseldiler.
Cebrail durdu birden,
Ya rasulallah, benimle buraya kadar.
Efendimiz niçin diye sordu
Burası sidre-i münteha’dır
Bir adım daha atarsam, yanarım, kavrulurum.
Allah rasulu, sordular:
Nasıl gidilir sidre-i münteha’da?
Cibril-i emin cevap verdi:
Aşkla!
Aşkla gidilir ya rasulallah
Aşkla gidilir ya habiballah
Aşkla gidilir ya nebiyyallah
Yürü sultanım yol senindir!
Aşk vadisinde mühür senin.
Söz senindir hal senindir.
Muhabbetin adı sensin.
Varlıkların tadı sensin
Yürü ve selamını ilet
Gözü yaşlı ümmetinin
Sensiz bunca yetimin
İlet selamını
Ahir zamanın ahını
Yüceler yücesine ilet
Sultanım
Sen dönerken miraçtan
İlahi hediyelerle
Bizim için miraç olan
Beş vakit namazla,
Bakara suresinin son iki ayetiyle
Ve şirke düşmeyenin affedilebileceği müjdesiyle
Dönerken sen miraçtan
Biz ahir zamandan
Ebu Bekir edasıyla bakıyoruz sana
“O söylediyse doğrudur”
Rasulullah söylediyse doğrudur.
Ve bir ayetin sıcaklğı sarıyor
Kainatin kalbini:
Her türlü noksanlıktan münezzeh olan allah
Kulunu geceleyin mescid-i haram’dan alıp,
Kendisine bir takım ayetler gösterelim diye
Etrafını mübarek kıldığımız
Mescid-i aksa’ya götürdü.
Çünkü, işiten ve bilen odur.
Şimdi açın gözlerinizi
Ve mîrâc’a hazırlanın
Dursun Ali Erzincanlı
Sen Yoktun
Sen yoktun...
Hz Âdem’deydi nurun
Önce cenneti,
Sonra yeryüzünü şereflendirdin.
Âdem nuruna affedildi
Arafat bu affa şâhitti
Sen yoktun
Nuh’un gemisindeydi Nurun...
Dalgalar yeryüzünü boğarken
Taprağın bağrındaki su
Gökyüzüyle buluşurken
Ve bu bir ilahi azap derken,
Allah nurunu taşıdı binbir sebeple
Tûfan, nurunu selamladı edeple...
Sen yoktun...
Hz.İsmail’in alnındaydı Nurun
İbrahimî bir dua yükseldi kimsesiz çöllerden
“Rabbimiz” dedi,
“Onlara kendi içlerinden
Senin ayetlerini okuyacak
Kitap ve hikmeti öğretecek onlara,
Onları temizleyecek bir elçi gönder,
Amin dedi on sekiz bin âlem
Nurunla aydınlanan minicik ellerini semaya kaldırarak
Amin dedi İsmail.
Hira Nur dağı amin diyerek ayağa kalktı
Medine’den adı Uhud olan bir amin yankılandı sevr dağında.
Sen yoktun...
Hz.İsa “Ahmed” diye muştuladı seni
Alemlerin efendisi diye sana seslendi.
Artık ben sizinle çok söyleşmem, dedi havarilerine..
Çünkü bu âlemin reisi geliyor...
Bekleyin Ahmed geliyor.
Kainata rahmet geliyor.
Havarilerin yüzünü okşayan,
Ölüleri dirilten bir nefes oldun
Ama sen yoktun...
Sen yoktun Sultânım,
Hz. Abdullah’ın alnındaydı Nurun
Başı eğik gezerdi mazlum
Huteyle göklerden seni sorardı
Varaka seni arardı semada
Anneler kız çocuklarını hep ağlayarak sevdiler.
Ağlayarak süslediler ölüme...
Ağlayarak hadi dayına gidiyorsun dediler.
Sen yokken,
Canlı canlı toprağa gömülmenin adıydı dayıya gitmek.
Anne yüreğinin çıldırtan çaresizliğiydi.
Ve yavrusunun ölüme gidişini seyretmesiydi...
En son çocuk atılırken çukura
Annesinin suretinde bir melek tuttu onu
Ve tebessüm ederek hira nur dağını gösterdi.
Melekler süslüyordu hirâyı.
Efendisine hazırlanıyordu cebel-i nur,
Efendisine hazırlanıyordu mekke.
Âlem Efendisine hazırlanıyordu
Kainatın gözü Hz. Aminedeydi.
Toprak yalvarıyordu rabbine,
Allahım gönder artık diyordu.
Gel diye ağlıyordu mazlumlar, gözleri semada
Ve bir gelişin vardı ya rasulallah,
Bir inişin vardı yer yüzüne...
Önünde cebrail!
Ardında yalın kılıç melekler!
Bir inişin vardı yer yüzüne...
Yetimler en huzurlu geceyi geçirdi belki de
Öksüzler annelerine sarıldı doya doya.
Sonra bir sessizlik kapladı seher vaktini.
Herşey sus pus olmuştu.
Hadi diyordu yıldızlar, Hadi diyordu ay!
Kainat bir isim duymak istiyordu.
Ve bir ses yükseldi Âmine’nin evinden;
Muhammed!
Karanlıklar aydınlığa bıraktı yerini.
Muhammed!
Melekler öptü o nurdan ellerini.
Muhammed!
Seni yaratan Allah’a kurbânız ey dürri yekta!
Sana o adı veren rahmana kurbanız
Artık sen vardın
Susuz topraklara rahmet indi seninle
Annenden sonra anne halime sevindi seninle
Yağmura mı ihtiyaç var?
Kaldır şehadet parmağını,
Yağmurları salsın Allah.
Sonra tut ağacın yaprağını,
Köklerini çıkarttırıp yanında yürütsün Allah.
Yeterki sen iste,
Sen iste yarasulallah
Deki ben kimim?
Dağlar, taşlar dile gelsin,
Dilsiz çocuklar ellerinden tutup,
Ente Rasulullah desin.
Sen vardın
Bedir kârdı,
Uhut dardı
Hendek yârdı.
Yiğitlerin vardı.
Ölmek için yarışan yiğitler...
Hele bir enesin vardı senin.
Enes bin malik...
Uhut’ta öldüğünü duyunca arkadaşlarına,
Niye burada oturuyorsunuz diye sormuştu.
Onlar da
“Allah’ın Rasulü öldürülmüş deyince
Enes kükremiş:
“ Peki o öldükten sonra yaşayıp da ne yapacaksınız?
Kalkın ve O’nun gibi ölün! Demişti.
Ve savaşın en yoğun olduğu yerde şehit düşmüştü.
Hem de ne şehit ey nebi!
Vücudu yaralardan tanınmaz haldeydi.
Kızkardeşi ancak parmaklarından tanıdı onu...
Musab Bin Umeyr’in vardı senin.
Uhut’ta sancağını taşıyan.
Öyle bir aşkla sana bağlıydı ki
Allah o gün melekleri Musab’ın suretinde indirdi.
Ebu hureyren vardı...
Acıkınca mescidin önünde durur sana bakardı.
Sen anlardın,
Ya Ebâhir gel! Derdin.
Ve sen gittin...
Bir gidişle gittin
Ardında hüznün kaldı.
Hasretin kaldı göklerde.
Bilal ezan okuyamaz oldu
Ne zaman teşebbüs etse
Muhammed rasulullah demeye
Dizleri üstüne çöker, kendinden geçerdi.
Sonra günler ay,
Aylar yıl oldu.
Ve asırlar oldu
Sensizliğe açtık gözlerimizi.
Ama sen bırakmazsın bizi.
Sen varsın ey şehitlerin sultanı
Sen varsın!
Bir şehit bile ölmezken
Sana nasıl yok deriz.
Ebutalip şama giderken devesinin önüne geçip
Beni burda kime bırakıp gidiyorsun demiştin.
Ne anam var ne babam...
Ebutalip bırakmamıştı bu yüzden.
Sensizliğin ızdırabıyla inleyen ümmetini kime bırakıp gidiyorsun Ya Rasûlallah!
Bırakma bizi ki; Allah;
Sen onların içindeyken onlara azab edecek değiliz buyuruyor.
Bırakma bizi!
Hayatı seninle öğretti Rahman.
Kulluğu seninle tanıdık.
Duayı senden öğrendik sevgili!
Hz Ömer umre için senden izin isteyince,
“Kardeşcik” dedin ona,
Kardeşcik, duanda bana da yer ayırır mısın?
Bizler Ömer değiliz ama
Bütün dualarımız senin için
Ey Rabbimiz!
Rasulünü anışımızdan haberdar et!
O’na binler salat, binler selam!
Habibine Makam-ı Mahmut’u ver
O’na vesileyi lutfet.
O’nu refik-i Âlâya yükselt
Bizi de affet
O’nun hatrına affet
Zatının hatrına Affet.
Dursun Ali Erzincanlı
Sözün Acıydı
Sözün acıydı, yolun dolambaçlı...
Yedi uzun yıl geçerek
Yedi yıl dolaştın durdun...
İçimden bir his şöyle diyor:
Ayrıl arkadaşlarından istasyonda
Sabahleyin git kente
İliklenmiş ceketinle
Bir dam ara
Ve bir arkadaşın çalarsa kapını
Aç! Haaa...Açma...
Yine de ört hislerini
Rastlarsan ana babana
İstanbul'da ya da başka bir yerde
Yürü git yabancı gibi
Yok ol köşede
Tanıma!
Sana armağanları olan şapkayla gizle yüzünü
Göster! Aaah! Gösterme, gösterme yüzünü
Yine de gizle, ört hislerini
İşte burada ye şu eti, çekinme
Git rastgele bir eve yağmur yağınca
Otur bir sandalyeye
Ama çok kalma
Şapkanı da unutma
Söylüyorum sana
Ört hislerini
Ne söylediysen bir daha söyleme
Düşüncelerini bir başkasında bulursan tanıma
Kimseye imzanı ya da resmini vermemişsen
Kimsenin yanında bullunmamış ve kimseyle konuşmamışsan
Nasıl yakalayabişlirler seni
Ört hislerini...
Dikkat! Ölümü düşündüğünde
Mezar taşın olmasın yattığın yeri belirten
Üzerinde bir yazıyla seni eleveren
Ölüm tarihiyle seni açığa çıkaran
Bir kez daha, son bir kez daha
Ört hislerini...
Sevdiğim söylüyor bensiz olamayacağını
Bu yüzden kendime dikkat ediyorum
Yolda yürürken önüme bakıyorum
Ve korkuyorum her yağmur damlasından
Sanki beni ezeceklermiş gibi...
Sen yine de bana bakma
Ne giydiğini yaz bana
Sıcak tutuyor mu?
Uyuduğun yeri yaz bana
Yumuşak mı?
Nasıl göründüğünü yaz bana
Yüzün aynı mı?
Sorulardır sana bütün verebildiğim
Ve gelen yanıtları kabullenmeliyim
Yorgunsan uzatamam elimi
Ya da açsan besleyemem
Sanki bu dünyada hiç yokmuşum
Unutmuşum gibi seni...
Sözün acıydı, yolun dolambaçlı...
Yedi uzun yıl geçerek
Yedi yıl dolaştın durdun...
Dursun Ali Erzincanlı
40 Yaşındasın
Rahmetini umarak
Günahkar bir dille;
Allah Azze ve Celle
Ya Rasulallah,
Âlemlere rahmet hayatın geçiyor kalbimizden,
Kalbimizden seyrediyoruz seni.
İşte
Bir yaşındasın,
Beni Sa'd yurdundasın
Sana süt anne olmadı kadınlar
Bu yüzden dargın bulutlar
Bir damla yağmur indirmiyor
Kıtlık hüküm sürüyor Beni Sa'd yurdunda
Minicik bir bulut var gökyüzünde
Sana aşık...
Ayrılmıyor başucundan
Ve insanlar yağmur duasında...
Hz.Halime kucağına alıyor seni
Yüzünde bir gölgelik...Seni güneşten korumak için
Oysa minicik bulut gökyüzünde
Sana meftun, sana kilitli...
Ve dua eden rahibin kucağındasın
Dünyalar güzeli gözlerine bakıyor rahip
Kıtlığı da unutuyor, yağmuru da, duayı da
Ama sen unutmuyorsun
Uğruna canlarımız feda o gözlerinle gökyüzüne bakıyorsun
O minicik bulut ilişiyor bakışlarına
Büyüyor, büyüyor...
Sonra nazlı, nazlı yağmur damlaları iniyor buluttan
Fakat çoğusu bilmiyor yağmurun geliş sebebini
Çoğusu bilmiyor seni...
Altı yaşındasın
Medine-i Münevvere yolundasın
Yanında aziz annen ve Ümmü Eymen
Yetimliğini hissediyorsun baba kabristanında
Sonra yolda, Ebva'da öksüzlük karşılıyor seni
Mekke'ye annesiz giriyorsun
Abdulmuttalip bir başka seviyor seni
Ebu Talip bir başka seviyor
Ya Rasulallah
Mekke çocukları annelerine seslenirler miydi senin yanında
Onlar anne deyince sen yere mi bakardın
Mekke rüzgarları kaç gece gözyaşlarını taşıdı Ebva'ya
Kaç gece anne diye hıçkırdın
Efendim!
Senin yerine de anne dedik annemize
Senin yerine de baba dedik
Yirmi beş yaşındasın
Ve bambaşkasın
Kimse sana denk değil
Şefkat yayıyor kokun
Güven veriyor sesin
Sen Muhammed-ül Emin' sin
Otuz üç yaşındasın
Dalga dalga rahmet var
Otuz beş yaşındasın
Hadi gel bekletme yar
İniltiler çalıyor kapısını göklerin
Hadi gel bekletme yar
Sinesi çatlayacak Rasul bekleyenlerin...
Hadi gel ey Yâr!
Nurdağına davet var
İşte
Kırk yaşındasın
Hira Nur dağındasın
Cibril iniyor göklerden
Ve nokta nokta her yerden salat, selam yükseliyor
Sen kâinatın yüreğinden hasretle kopan ' Ah! ' sın
Karanlık gecelerimize sabahsın
Sen Nebiyullahsın
Sen Habibullahsın
Sen Rasulullahsın
Niye incittilerki seni sultanım
Niye işkence yaptılarki sana
Ebu Talip öldü diye mi bu pervasızca saldırılar
Himayesiz kaldın diye mi
Kabe'deki ağlayışın geliyor gözümüzün önüne
' Amca yokluğunu ne çabuk hissettirdin ' diyişin
Haremde namaz kılışın geliyor aklımıza
Başına pislikler saçılıyor
Başlar feda o mübarek başına
Nasipsizler sana bakıp nasıl da gülüyorlar
Biri koşuyor Mekke sokaklarından sana doğru
Biri koşuyor ama sanki yere inmiş Arş-ı Âla
' Bu koşan kimdir ' diye bir soru dolaşıyor boşlukta
Bu koşan kim?
Ve cevap veriyor biri:
Muhammed' in kızı Fatımatüz-Zehra
Velilerin anası...
Yüzünü gözünü siliyor biricik kızın
Sana yeryüzünde en çok benzeyen
Gülmesi sen, ağlaması sen
' Ağlama kızım ' diyişin geliyor aklımıza
Niye çıkardılar ki yurdundan seni
Himayesiz kaldın diye mi
Onlar bilmiyorlar mıydı seni himaye edeni
Seni yetim bulup barındıranı
Seni alemlere rahmet kılanı
Onlar deli diyorlardı sana, sen susuyordun
Mecnun diyorlardı, şair diyorlardı, sen susuyordun
'Seni bizim elimizden kim kurtaracak' diyorlardı
Sen,
Sen ' Allah! ' diyordun
Allah Azze ve Celle
Semayı haşyet kaplıyordu
Sen ' Allah! ' diyordun
Arş-ı Âla titriyordu
Bedir' de ' Allah! ' diyordun
Üç bin melek iniyordu alaca atlarda
Yüz yirmi beş bin sahabi:
' Anam babam sana feda olsun ' diyordu
Ya Rasulallah
Medine-i Münevvere sokaklarında yürüyordun
Neccar Oğulları'nın küçük kızları seni görünce
Sevinçten ne yapacaklarını bilememişlerdi
' Beni seviyor musunuz ' diye sormuştun onlara
' Seni çok seviyoruz Ya Habiballah ' demişlerdi
Sen de:
' Allah biliyor ki ben de sizi çok seviyorum' demiştin
Bu gün yaşayan gençler var
Neccar Oğulları'nın kızları diğil belki
Ama seni onlar da çok seviyor
Gözyaşlarından belli ki seni canlarından çok seviyorlar
Senden başka kimseleri yok
Allah biliyor ki sen onları da çok seviyorsun
Altmış üç yaşındasın
Refik-i Âla duasındasın
Senin için siyah yünden çizgili bir cüppe dokunmuştu
Kenarları beyazdı
Onu giyerek ashabının yanına çıkmıştın
Ve mübarek ellerini dizine vurarak:
' Görüyor musunuz ne kadar güzel ' demiştin
Meclisinde bulunan biri sana seslenmişti:
' Anam babam sana feda olsun ya Rasulallah, onu bana ver '
Niye istemişti ki senden sevdiğini bile bile
İstendiğinde katiyyen ' hayır ' demediğini bile bile
' Peki ' dedin o zata
Ve sen yine yamalı, eski cübbeni giydin
Dostuna kavuşmana bir hafta kalmıştı
Aynı cübbeden yine yine diktirdiler
Ama giyinmek nasip olmadı
Haberler uçurmuştun Ebu Hureyre' nin diliyle:
' Benden sonra öyle kimseler gelecek ki, keşke peygamberi görseydik de ne malımız ne de evladımız olsaydı diyecekler '
Ve Hz. Enes ile paylaşmıştın özlemini
' Beni görmedikleri halde bana iman eden kardeşlerimi görmeyi çok isterdim'
Sultanım!
Ey Medine minberinde ' ümmeti, ümmeti ' diye hüznü giyen sevgili
Ey Mekke mihrabında alemler hesabına ' Allah! ' diyen sevgili
Bize lütfu ilahi bahşedilen kapına diz çöktük, bey' at ettik
Rabbinden bize ne getirdi isen amenna
Duyduk, itaat ettik
Ya Rasulallah
Sen hâlâ kırk yaşındasın
Ve hâlâ ümmetinin başındasın...
Dursun Ali Erzincanlı
Hıfz-ı lisan
10-04-2007, 22:57
Ben böyle olmamaliydim
Ben böyle olmamaliydim
Ismini duyunca boynum düsmeliydi omzuma.
Içime bir ates düsmeliydi
Ayaklarimin feri kesilmeliydi.
Kendimden geçmeliydim sonra...
Adini sayiklamaliydim adimi unuttugumda
Ama bunu kimse duymamaliydi
Seni mahsere kadar saklamaliydim.
Ben böyle olmamaliydim
Nisan aksamlarini islatirken yagmur
Bahar sarkilarini söylerken karanliga
Çalan her kapiya `sensin` diye kosmaliydim.
Ayak sesleri gelmeliydi uzaktan
Ben hep sana yormaliydim.
Gece yildizlarini serpince göge
Seni görmek için uyumaliydim.
Sarkilar kime söylenirse söylensin
Sana diye dinlemeliydim.
Türküler dolmaliydi odama
Ben bir selvi boylu yârdan ayrildim deyince bir ses
Selvi boylu yâr sen olmaliydin
Kömür gözlüm atesine düseli
Senin için söylenmis söz olmaliydi.
Bir mey yokluguna aglamaliydi delice
Bir keman incecik çiglik olmaliydi
Ama bunu kimse bilmemeliydi
Seni mahsere kadar saklamaliydim.
Böyle olmamaliydim
Kelimeler taifi tasiyinca kulaklarima
Daha yüzüme çarpmadan taif rüzgari
Taslarin izi çikmaliydi yüzümde.
Uhud anilirken dislerime sizi düsmeliydi.
Haremde bir ikindi vakti
Kem gözler çevrilince sana
Ve vefasiz eller uzaninca yakana
Içim daralmali nefesim kesilmeliydi.
Sen ötelere hazirlanirken
Öteler senin için süslenirken,
Son kez baktigin pencerede hayal edip seni
Perdenin son kez kapanmasi gibi
Kapanmaliydi gözlerim.
Sonra içime dogru gerilip
Seni bize lutfedenin ismini haykirip
'ALLAH (c.c.) ' deyip
Düsmeliydim yere.
Ama bunu kimse bilmemeliydi.
Seni mahsere kadar saklamaliydim.
Ve mahser günü...
Uzaktan seni seyretsem.
Sana yakin olmak için can atsam.
Beni engelleseler,
'sen kim yakinlik kim? ' deseler.
Ben aglamaktan konusamasam.
Gözlerini çevirsen bana.
'benim cennetim bana bakan gözlerindir.'
Ve tebessüm etsen.
Ama bunu kimse görmese,
Seni ebede kadar saklasam.
DoLunAY.kadim;TeşekkürleR..Bütün şiirleri çok güzel ama bu şiiri başka sanırım.. :)
ak_mavish
10-06-2007, 22:37
FARAN DAĞLARINDA AÇAN SEVGİLİ
Selam sana nazlı Nebi
Selam sana gözbebeği
Mevla'nın kudretiyle selam.
Selam sana nur-i dilara
Selam sana Hakk habibi
Rahman'ın kudretiyle selam.
Selam sana Andelib_i Zişan
Selam sana Muhammedi
Cebrail'in yüreğiyle selam
İbrahimce selam sana
Rahimce selam sana
Gafurca selam.
Selam sana ey yetimler padişahı
Selam sana Ahmedi nefesli yar
Eyyupça selam sana
Selam sana ya Habiballah
Selam sana ya Nebiallah
Selam sana ya Resulallah.
Ya Resulallah
Sen, sevmek için istenen
Can, dudakta istenen
Sevda ikliminin en güzel mevsiminin
En güzel çiçeğisin.
Cemre gibi düştün kainatın kışına
Bahar, senin elinde doğdu
Senin elinle indi toprağa
Öyle bir sevildin ki
Candan aziz bilerek
Uğruna can verildi
Ama bu, ölüm değildi
Adını bir kez anan
Bir kez gönülden anan
Rahmetin nur kaynağı gözlerinde dirildi
Şimdi biz de seni anıyoruz
Mevla'mızın yeminleriyle anıyoruz seni
Ey Faran Dağları'nda açan sevgili
Fecre
On geceye
Her şeyin çiftine ve tekine
Akşamın alacakaranlığına
Kararıp bürüdüğü zaman geceye
Açılıp aydınlattığı zaman
Gündüze and olsun ki
Sen olunca sitem yok
Serzeniş yok
Eyvah yok
Alemlere ambersin
O'ndan başka ilah yok
Sen, en son peygambersin.
Beni ilk öksüz oluşun vurdu
Yetim kalışın yaraladı önce
Elden ele dolaşmıştın
Herkesin gözbebeğiydin
Ama mahzun
Ama kederli
Bir yanın arşa kadar azamet
Bir yanın ürkek
Mekke akşamları yanar
Verdiğin her nefeste
Ve gökten inen bir sesle
Allah korumasına alır.
Senin derdin Allah'tı
Hüznün kederin Allah
Senin dostun Allah'tı
Sana en yakın Allah.
Biz seni göremedik ya Resulallah
Uhud Dağı'nı seyrettik
Okçular tepesinden bir sabah
Bir Medine sabahında
Uhud'u seyrettik
Seni göremedik
Ebu Ubeyde bin Cerrah sanki ordaydı
Sanki mübarek yüzüne batan miğfer halkalarını
Dişleriyle sökmek için nefes nefeseydi
Kalbi yerinden fırlayacakmış gibiydi
Seni öyle seviyordu ki
Tenine bir dikenin batması bile
O kalbi durdururdu.
Biz seni göremedik ya Resulallah
Uhud'u gördük bir sabah
Malik bin Sinan olamadık
Mübarek kanının, kanına karıştığı
Malik bin Sinan sanki oradaydı
Ve inemedik okçular tepesinden
Sanki sen inin demeden inersek
Uhud tekrar cehenneme dönerdi.
Ey Faran Dağları'nda açan sevgili
Güneşe ve onun ışığına
Ardından gelmekte olan aya
Onu ortaya koyan gündüze
Onu bürüyen geceye
Göğe ve onu meydana koyana
Yere ve onu yayana and olsun ki
Sen olunca sitem yok
Serzeniş yok
Eyvah yok
Alemlere ambersin
O'ndan başka ilah yok
Sen, en son peygambersin
Vazgeçtim seni hep ötelerde aramaktan
Seni yüzyıllar öncesine hapsetmekten vazgeçtim
Mesafelerden usandım ya Resulallah
Sana sesleniyorum
Alemlere rahmetsin
Seslenince yanımdasın
Burdasın
Günahkarım
Ama sen günahkarların umudusun
Temizle beni ya Resulallah!
Temizle beni ya Resulallah!
Temizle beni ya Resulallah!
Mescid-i Nebevi'de gördüm
Mübarek sözlerinden birini süsleyip duvara asmışlar:
"Benim şefaatim, ümmetimden büyük günahları olanlar için."
Buyurmuşsun
İçimde her şey üşür
Rüzgar üşür
Yağmur üşür
Dua üşür
Melekler üşür
Isıtırsan bir sen ısıtırsın
Medine'ye akan nur gibi ak kalbime
Ey ban u cihan
Yorgunum
Güçsüzüm
Çaresizim
Sen çaresizlerin yardımcısısın
Yüreğimi koşturdum
Sana doğru
Çatlarcasına koşturdum
Kimseye hakkım yok
Huzurunda sana ait varlıkları dava etmem
Ben bir davalıyım
Tükendim ya Resulallah
Hicretimi kabul et ya Resulallah!
Hicretimi kabul et ya Resulallah!
Hicretimi kabul et...
ak_mavish
10-06-2007, 22:39
SEN GEL DİYE
Yaradan Rabbimin adıyla okudum.
Ey Muhammed seni okudum.
Okudum,çoğaldı harflerim, ırmaklarım, yıldızlarım…
Tüm kitaplara senin isminle yazıldım.
Doğdum, Muhammede doğdum.
Aşıksam, Muhammede aşığım.
Ölürsem, Muhammede ölürüm.
Gelirsem, Muhammede gelirim.
Yusuf oldum kuyularda hep seni bekledim,
Hüseyin oldum kerbelada, kuruyan dudaklarımla sayıkladım ismini,
Gelsinde ırmaklar taşıyan ellerinden,
Abı hayat akıtsın içime diye bekledim.
Bekledim, kapandı yollarım, uzattım parmaklarımı,
Hallaç gibi doğrandı ellerim.
Hiç seni söyleyemedim. Dağlandı dudaklarım.
Yazdım gözyaşlanmla mekkenin dağlanna:
Ey sevgili, gel diye…
Ağlama duvarını bir çıban gibi sırtında taşırken,
Yorulan kollarıyla taş atan Kudüs’üm ben.
Kaldırımlarımda ateşler yükselirken,
Geldin öptün beni alnımdan,
Serinleyip sarıldım taşlara yeniden.
Ey Muhammed…
Ey Sevgili.
Ey Badı Sabah.
Ey Üzerimize doğan ay.
Ey Güzelliklerin .şahikası.
Ey Şefaat pınarı.
Her düşmem gül ayaklarına kapan-mamdır,
Böğrümden yediğim her kurşunla tutarım ellerinden.
Her şarkımda seni söylerim.
Her tebessümüm senindir.
Hep seni beklerim:
Sen bir gelsen diye ey Sevgili…
Sevgili…
Ben Veyselim,
Kenan illerinde hasretini soluyan,
Hırkana bürünürüm karanlıkta kaybolduğumda,
Dört taraftan vururlar bana,
Vururlarda söyletemezler sensizliği,
Sümeyye gibi develer ayırır bedenimi…
Hamzayım Ey Sevgili,
Uhuddayım tam önündeyim,
Vahşinin mızrağı deler geçer yüreğimi,
Gelde okşa ne olur oyulmuş kalbimi,
Hind değil hasretin acıtır onu…
Ben Grozniyim, Keşmirim, Kandaha-nm, Saraybosnayım, Hamayım, Buha-rayım, Bağdattım, Morayım, Taşkentim, Doğu Timor’um, Türkistan’ım, Ahıs-ka’yım. Eritre’yim, Halepçe’yim, Kırım’ım, İstanbul’um..,
Ben kurşunlara evlat vermiş anneyim.
Kurşunlardan sakınan bedeniyle seni özleyen,
Taş atan bir filistinliyim.
Okul önlerinde bekleşen ve ağlayan, Karanfil dağıtan kızım.
Gel öp bizi alnımızdan,
Gel sev bizi kanayan yaralarımızdan.
Ey sevgili,,.
Ey Muhammed…
Gittin ya gül yüzlü sevgili.
Kırıldım gittiğinden beri.
Kırıldıkça yandı canım.
Çarmıhta çivilenen benim ellerim,
Benim ayaklarım.
Harami sofralarda sergilenen benim başım.
Beni bir ağaçta kıstırdılar,
Kör bir testereyle biçildim.
Ağladım, kurudu göz pınarlarım,
Ağladım, hasretine türkü yaktım.
Ağladım, gel diye ey sevgili…
Sevgili.,.
örnerim, Aliyim, Osmanım,
Vuruldum bir niyaz vaktinde,
Kanım dağıldı kitabın sayfalarına.
Seni yazdım bir damla kanla,
İsminin dolaştığı semaya,
Bir baştan bir başa.
Sen gel diye Ey sevgili…
Ey sevgili…
Kırıldı mı dişin?
Dikenler acıttı mı ayaklarını?
Deve işkembeleri kirletti mi elbiselerini?
Medine yollarında yoruldun mu?
Taifte taşlar kanattı mı gül yanağını?
Kırıldı mı kalbin bize?
Kırgın mısın sevgili?
Ne çare Bekirler yok şimdi, Aliler, Osmanlar, Ömerler yok. Halidler gitti, Musablar gitti. Hatice yok, Zeynep yok, Fatıma yok.
Müminlerin annesi sofra açmaz evlerimizde.
Kedilerin babası dolaşmaz sokaklanmızda.
Biz ne çok yetim okluk da,
Senin gibi okşayanımız yok artık.
Gel bir okşa ne olur.
Yarala nmızda ki irinler azdı.
Canımız acıdı.
Bir merhamet et, bir gülümse efendim.
Bir görün puslu şehirlerin üstünde.
Bir ses ver puslu yüreklerimize.
Bekler dururuz her seherde,
Sen gel diye ey Sevgili…
Ey Sevgili…
Buralara bir hal oldu:
Ne yakup inliyor şimdi,
Ne Mısırda rüya görülüyor,
Züleyhalar yalancı,
Yedi adam ne yapsın,
Mağaraların kapıları da kapalı.
Musa vurunca asasını,
Oynamıyor yer yerinden.
Yol vermiyor kızıldeniz.
Sakınmıyor İbrahimi ateşler,
Su taşımıyor karınca,
Ethemin balıklan getirmiyor iğneleri denizden.
Buralara bir hal oldu; Sen yoksun, buralar duman oldu endim.
Bir mektubun gelmedi buralara…
Bir Neşaci sormaz halimizi.
Bir yalnıztır düştü ocağımıza.
Bir karanlık çöktü başımıza.
Ay aydınlatmıyor, Gül kokmuyor.
Yokluğun karabasanlar gibi çökünce sinemize,
Dağıldı hanemiz,
Dağıldı yüreğimiz,
Dağıldı birliğimiz…
Sevgili affet bizi:
Bir deve olamadık,
Hasretinden çatlayıp ölecek.
Bir kuru ağaç olamadık,
Yokluğuna kanlı gözyaşlar dökecek.
Bir Bilal olamadık,
Sensiz ses vermeyecek.
Bir Ebu zer olamadık,
Alıp başını gidecek.
Ey sevgili, Ey şefaat sahibi, Affet bizi. Affet…
Şimdi bir şarkı düşer dilimize,
Bir aşk iner yüreğimize.
Bir el tutar elimizden.
Bir af fermanı gelir ötelerden.
Bir sen gelirsin.
Bir sen gelirsin.
Biz bin seviniriz:
Sevgilim Muhammed diye…
Sevgilim Muhammed diye…
Meleklerle yarış ederiz…
Gel sevgili,
Gel öp, kolda ve yeşert bizi, kalbimizi…
ak_mavish
10-06-2007, 22:40
:: Uhud::..
Günlerden cuma...
Uhut'a gelenler var.
Medine yolu toz duman...
Uhut'a gelenler var.
Bir dağılsa da şu hava,
Görsek Medine-i Münevvere'den Uhut'a gelenleri.
Bir görsek Allah Rasulü'nü
Ve eroğlu erleri...
Bakın göründüler işte;
Atının üzerinde evrenin efendisi!
Cihanın gözbebeği!
Uhut'un sevgilisi!
Sağında ve solunda ashab-ı güzin
Önündeyse iki üveyk yürüyor;
Biri Sad bin Muaz,
Diğeri Sad bin Übade.
Allah'ım bu ne edep
Atlarının bile başı yerde...
Bakın şu iki gence!
İkisi de onbeşinde...
Şu kısa boylu olanı Rafi' bin Hadic!
Parmaklarının ucuna basıyor ki
Boyu uzun görünsün!
İyi ok attığı söylenince
İzin veriyor efendimiz.
Diğer gençse Semüre bin Cündüp...
Ağlayarak peygamberinin yanına gidiyor.
Ya rasulallah! diyor,
Rafi'ye izin verdiniz. Bana niye izin yok?
Ben rafi'yi güreşte yeniyorum.
Efendimiz tebessüm buyuruyorlar.
Ve bu iki ana kuzusuna güreş tutturuyorlar.
Semüre Rafi'yi yenince güreşte,
Fahr-i kainat ona da izin veriyor.
Günlerden cumartesi...
Uhud'a gelenler var.
İşte Ayneyn Tepesi-Okçular Tepesi-
Başlarında Abdullah bin Cübeyr
Sultanı dinliyorlar.
Düşmanı yendiğimzi görsenizde
Size haber vermedikçe, adam göndermedikçe
Yerlerinizden ASLA ayrılmayın!
Kuşların cesetlerimizi kapıştıklarını görseniz dahi
Ben size adam göndermedikçe
Yerlerinizden asla ayrılmayın!
İki ordu da hazır...
İki ordu da harp nizamında...
Ve Uhud'un kalp atışları dışında yeryüzü nefes bile almıyor!
Sessizliği bozan Kureyş'in Sancaktarı'dır.
Söylediği her söz küfür kokulu...
Benimle çarpışmaya er meydanına kim çıkar!
Bu bir meydan okumadır.
Cevapsa bir çift ayak sesi...
Gözler Uhud toprağında yürüyen bu ayaklarda...
Kime ait bu adımlar ki bastığı toprak 'ALLAH' diyor!
Ve Esedullah namıyla Hz. Ali(R.A.) yürüyor.
Birkaç saniye, bir tek hamle...
ALLAH'ın(C.C.) Arslanı dimdik ayakta
Kureyş'in sancağı ise yerde...
Ardından bir başkası yükseltiyor sancağı
Ama bilmiyor ki bu defa kim var Uhud meydanında
Gökyüzünde yıldırımlar
Yeryüzünde Hamza var.
Asıl şimdi başladı Uhud'un türküsü.
Tam üç katı düşmanla Peygamber(A.S.M) ordusu
Göz göze ve diş dişe.
Uhud'da yiğitler var.
İşte: Ebu Lücane...
Kılıcın üzerinde bir yazı
Korkaklıkta ar
İlerlemekte şeref var!
İşte: Musab bin Umeyr...
Zırhını giyinince
Nasılda Peygamber'e(A.S.M.) benziyor.
Ve döne döne savaşan Hz. Hamza...
Ben Allah'ın(C.C.) Arslanı'yım diyor!
Ebu Katade'ye bakın.
Bakın bir ok fırlıyor müşrik yayından
Bir havayı yara yara geliyor.
Hedefte Rasulullah(A.S.M.) var.
İşte: Ebu Katade...
Okun Fahr-i Kainat'a(A.S.M) doğru gittiğini görünce
ALLAH'ı(C.C.) andı önce
Ve uzattı başını!
Ok Katade'nin gözüne saplandı.
Uhud'da yiğitler var...
Şirk ordusunu bozguna uğratan...
Ömer bin Hattab'a bakın
Gözleri çakmak çakmak...
Ama telaş var yüzünde Hz. Ömer'in(R.A.)
Bu ne hal ey Ömer...
Düşman hüsran yaşarken
Zafer kaznılmışken
Bu ne hal ey koca Ömer!
Niçin okçular tepesine bakıyorsun?
Neler oluyor orda?
Niye iniyor okçular Ayneyn Tepesi'nden?
Allah Rasulü(A.S.M) haber vermeden niye iniyorlar?
Ey Abdullah bin Cübeyr!
Durdursana okçuları!
Durun, Allah(C.C.) aşkına durun!
Arkanızdan düşman geliyor, inmeyin yerinizden.
Sahabe sendeliyor inmeyin yerinizden.
Kainat yalvarıyor inmeyin!
Sultanlar Sultanı'nı(A.S.M) incitecekler, inmeyin!
Peygamber(A.S.M) ordusu iki ateş arasında...
Efendimizin(A.S.M) etrafında on beş sahabe...
Bakın, mübarek elleri Rasulullah'ın(A.S.M.)
Yüzüne kapanıyor!
Kainatın affı için semaya kalkan eller
Şimdi kan içinde!
Yetiş Ey Ebu Ubeyde!
Nur saçan yüz kan içinde!
Zaman donuyor sanki,
Ve dudaklarının arasından birşey düşüyor.
Kıpkırmızı bir yakut gibi
Peygamberin(A.S.M.) mübarek dişi!
Uhud Dağı'nı bir titreme alıyor.
Zaman donuyor sanki,
Ve gökler yırtılıyor!
Uhud Dağı'nı bir titreme alıyor!
Kimse Uhud'a ilişmesin.
Çünkü bir ses geliyor altı yerden!
Muhammed'in(A.S.M.) dişi yere düşmesin!
Ve Cibril-i Emin yaratıldığı günden beri,
En hızlı inişiyle iniyor!
Çünkü altı yönden bir ses geliyor!
Yere düşmesin Muhammed'in(A.S.M.) dişi!
Kara bulutlar çöktü Uhud'a!
Bir ses ortalığı velveleye verdi:
Muhammed(A.S.M.) öldürüldü!
Muhammed(A.S.M.) öldürüldü!
'Eğer O(A.S.M.) öldürüldüyse ben niye yaşıyorum! '
Diyen Enes bin Nad atıdı küfrün alevleri arasına!
Artık yaşlı gözler Sevgili'yi(A.S.M.) arıyor.
Kab bin Malik Hz. sesi duyuldu:
'Rasuluh(A.S.M) yaşıyor,
Allah(C.C.) 'ın Rasulü(A.S.M.) yaşıyor,
Onu(A.S.M.) miğferinin arasından ışıl ışıl parlayan gözlerinden tanıdım.
Habibullah(A.S.M.) yaşıyor.
Onu(A.S.M.) şefkat dolu gözlerinden tanıdım.'
Ashab-ı Güzin'in sevincine bir bakın!
Uhud'un sevincine bir bakın!
Hz.Hamza duydu ya bu yeter!
Rasulullah(A.S.M.) yaşıyor ya bu yeter!
Yine daldı Hamza Kureyş'in dalgalarına!
Ama savaşırken bir ara sendeledi Hamza.
Ve boşlukta bir mızrak belirdi.
Ey Hamza! Uhud'u her anışımızda kaç mü'min girmek ister mızrakla senin arana?
Kaç mü'min keşke ben öleydim, keşke mızrak benim sineme saplansaydı der?
Ama Şehidlerin Seyyidi sensin!
Şehidlerin Efendisi sensin!
Uhud'da şehidler var...
Şehidlerin Seyyidi Hamza var Uhud'da!
Rasul-i Zişan'ın(A.S.M.) gözlerinden boşalan yaş,
Hamza'yı yıkar gibiydi!
Fahr-i Kainat(A.S.M.) hiç bu kadar elem duymamıştı!
Hiç bu kadar üzülmemişti!
Ve amcasına hiç böyle seslenmemişti:
'Ey Rasulullah'ın(A.S.M) amcası Hamza;
Ey Allah(C.C.) 'ın ve Rasulü'nün(A.S.M) Arslanı Hamza;
Ey hayırlar işleyen Hamza;
Ey Rasulullah'a(A.S.M) koruyucu olan Hamza;
Allah(C.C.) sana rahmet etsin!
Eğer senden sonra yas tutmak gerekseydi;
Sevinmeyi bırakıp sana yas tutardım! '
Ve bir ayet yankılanıyor Ahzab dağında:
(Bismillahirrahmanirrahim-Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla!)
'Mü'minlerden öyle yiğitler vardır ki,
Onlar Allah(C.C.) 'a verdikleri sözde sadakat gösterdiler.
Onlardan bazıları şehid oluncaya kadar
çarpışacağına dair yaptığı adağını yerine getirdi.
Kimisi de şehid olmayı bekliyor.
Onlar verdikleri sözü asla değiştirmediler.'
Dursun Ali Erzincanlı
ak_mavish
10-06-2007, 22:41
BEDİR
Hazirlanin uzunca bir yolculuk var simdi
Asr-i Saadete Ceziret’ul Araba gidiyoruz
Bismillah diyin Bedre oyle girin
Gokte melekler yerde siz bekleyin sessiz
Gelince iyi bakin onlara
Hem kendi zamanlarinin
Hem tum zamanlarin en cesur yigitleridir onlar
Gokte yildiz yerde aslandir onlar
Yuz yirmi bes bin beden ama tek bir ruh
Muhammedi ruhtur onlar
Arslanlar cikmistir Medine’den
Simdi yoldadir Bedr’in arslanlari
Iste bakin su Hazreti Umeyr arslan yavrusu
Yasi kucuk diye geri cevirecek Resulallah
Ama oyle agliyor ki Umeyr izin veriyor nebi
Ey Saad Bin Ebi Vakkas sen bagla kardesin Umeyr’in kilicini
Boyu kisa baglayamiyor
Hazreti Hamza’nin belinde iki kilic duruyor
Attigi her adim bir kalbi durduruyor
Ey Hamza gordugun hicbir seyden korkmazsin bu dogru
Ama heybetini gizli tut yuruyusun olumu korkutuyor
Dinleyin alemlerin Sultanini
O konusunca ruzgar bile susuyor
Ey ashab hazir misiniz?
Saad Bin Muaz ayakta ya Resulallah diyor:
Seni hak din ile gonderen Allah’a and olsun ki;
Sen bize su denizi gosterip dalarsan,
Bizde seninle birlikte dalariz
Allah’in bereketiyle yurut bizi
Tebessum buyuruyor Habib-i Zisan
O gulunce suya kaniyor susamislar
Guller aciyor yureklerde kederler unutuluyor
Guluyor Nebi ve yuruyorlar
Mekke’de cekilen acilar dinmis yuruyorlar
Sanki yildizlar yere inmis
Onlerinde kainatin gunesi
Iste Hazreti Omer ve Hazreti Ali
Biri Hattapoglu biri Haydar-i Kerrar
Ve kol kola olumun agzina gidiyorlar
Bedir’de baba-ogul Bedir’de kardes-kardese
Mekke musrikleri uc yigit istiyorlar once
Uc yigit gosterin aranizdan bize
Melekler alemlerin Sultanina bakiyor
Kimi isaret edecek Sultan-i Resul
Cunku O isaret edince Ay ikiye bolunuyor
Acaba mubarek elleri kime uzanacak
Kalk ya Ubeyde, kalk ya Hamza, kalk ya Ali
Gordunuz mu yigitleri
Hamza’yi gordunuz mu nasil da salina salina gidiyor
Ya Ali sanki gokten iniyor velilerin babasi
Ubeyde ayagindan yara aliyor, efendisine gidiyor hemen
Ya Resulallah ben sehid miyim diyor? Evet sen sehidsin
Ve dua ediyor efendiler Efendisi
Rabbi Rahimine uzatiyor ellerini:
Allah’im bana yaptigin vaadini yerine getir,
Allah’im bu bir avuc insani helak edersen,
Artik Sana yeryuzunde ibadet edecek kimse kalmaz.
Bir firtina kopuyor Bedir’de;
Hazreti Mikail’in komutasinda bin melek Resulallah’in saginda
Bir firtina kopuyor Bedir’de;
Hazreti Israfil’in komutasinda bin melek Resulallah’in solunda
Ve bir firtina daha;
Hazreti Cebrail bin melekle Resulallah’in onunde,
Uc bin melek alaca atlarla.
Donuyorlar Bedir’den,
Esirler arasinda Peygamber amcasi Hazreti Abbas,
Vakit gece esirlerin elleri bagli,
Abbas’in elleri sikica bagli.
Bir inilti yayiliyor geceye
Uyuyamiyor rahmet Peygamberi.
"Ya Resulallah nicin uyumuyorsunuz" diyor Sahabiler.
Amcamin iniltisi uyutmuyor beni.
Ve hemen Ashab-i Guzin cozuyor Peygamber amcasinin ellerini,
Resulallah ogrenince durumu emir veriyor:
"Tum esirlerin cozun ellerini"
Donuyorlar Bedir’den,
Esirler arasinda Peygamber damadi var,
Fidye karsiligi serbest kalacak.
Allah Resulune bir gerdanlik uzatiliyor:
"Kiziniz Hazreti Zeynep gondermis esinin fidyesi olarak” .
Sefkat Peygamberinin gozleri doluyor,
Cunku bu gerdanlik kizinin dugununde,
Hazreti Hatice’nin taktigi kendi gerdanligidir.
Yasli gozlerle konusuyor Nebi:
"Onu saliverseniz, gerdanligi da Zeynep’e gonderseniz olur mu?”
Olur ya Resulallah sen uzulme, sen bize canlarimizdan daha azizsin;
Buyur canimiz feda sana yeter ki sen uzulme.
Donuyorlar Bedir’den,
Sevgilileri dua ediyor, Peygamber duasiyla donuyorlar.
Kuluna yardim eden, dinini ustun tutan Allah’a hamd olsun,
Ham olsun alemlerin Rabbine hamd olsun alemlerin sahibine
ak_mavish
10-06-2007, 22:43
Ay yüzlüm
ay yüzlüm ap acik sözlüm
ruhum sana kurban
gönlüm sana hayran
nergis bakislarinin tehsiri nede yaman
Sultanim El aman
bak sinemde bir ok var
derununda bir aci
sendedir ilaci
eyy varligi nur
dünyasi surur
söZü kuran
her derdime derman
tür atesim birakma beni
hicranda zihran
ruhumda ahuza
hem masum hemde perisan dertlerde kivrandim
kapina dayandim bilemem baska kor baska ates ben sana yandim
seninle uyandim
eyy dünyaya arstan gelen nur eyy mehi taban
aydinlatti ziyan
baktim semailine hep didarini andim askinla
kivrandim eyy taptaze gül
kahkülü amber saci reyhan caziben ne yaman
görmemistir cihanda gözler sen gibi dilber
güneslerden enver ac lutufla bahrini acki kitmir kölendir
dergahin uludur
derylara denk kereminden bir katre ihsan
ey gönlüme sultan lutfeyle neolur bildigim baska kapi yok
derdim herkezden cok
nurdan cehrendeki bu nikap da ne?
güneslere tac gigdiren isikken
hep hicranla bunca yil bunca sene
gecmis gidiyor baharlar beklerken
dogruklara arstan gelen burhanla
inlet dört bir yani altin sadanla
hayat üfle sihirli rayihanla
hak adina üfül üfüul eserken
konuski hatipler haddini bilsin
ilahi nef anla ruhlar dirilsin
erilecek zirvelere erilsin
baslamis göklerde bunu dilerken
eyy mukaddes kitap
eyyy ezeli nur
eyy iklimi ziha etrafi
huzur
son demde bir kere daha neolur
agar isik karanligi bogarken
bahar olmasada son bahar olsun
cihanlar tekmin abazinla dolsun
yeniden namin her yanda duyulsun
su fani ömürlerimiz biterken
su fani ömürlerimiz biterken....[/color]
ak_mavish
10-06-2007, 22:44
Ummanında Kayboldugum Nursun
Umma'nında Kaybolduğum NURSUN.
Mecnun'un Leyla'da aradığı, yandığı,
Çöllerde kana kana yudumladığı Senin sevgindi.
Annesiz bir çocuğun Anne diye uzandığı,
Babasız gecelerde Baba diye andığı Sensin.
Soğuk ve insaf bilmez yanlızlıklarda hangi hasta vardır;
Gözyaşı döksün de o yaşlar senin avucuna damlamasın?
Hangi masum,hangi mazlum vardır ki ?
O merhamet deryası yüreğini sığınak yapmasın....
Ey Sultan-ı Levlâk! Kardanadamıyla güneşe çalım satan
Bir çocuğa bakar gibi baktın bize.
Sağnak yağmur altında ateş yakan bir yolcuyu
İzler gibi izledin.Bilmiyorlar Allah'ım dedin;
Bilselerdi yapmazlardı...
Herşeyin önü O'ndan sonu O'na;
Varlıklar adedince Selam Sana, Sâlât Sana....
Ummanında Kaybolduğum Nursun.
Her akşam gurûbla ayrılan heyecanın kucağında görünensin.
Bırak 42 ndi yağmurları saçlarında gezinsin.
Sensizlikten yorgun düşmüş bakışları avuçlayıp
Semaya ser ve öylece kal.
Sığındığım Rahman'ın Sırdaşı Olarak.
Ben geçici hazların sardığı bedenimde
O beden tabutunun en derininde
Nefsimin esiriyim.Ama SEN :
Ummanında Kaybolduğum Nursun
Azaba ramak kalmış şu dakikalarda
Beni Hayalinle korursun.
Aranan yine SENSİN Saikalarda,
Kutsî perdelerin kalktığı anlarda,Özlemimsin SEN.
Ummanında Kaybolduğum Nursun.
Gölgen vurur düşlerimin yazgısına.
Ben O Nurla Damla Damla Kutsîliği tadarım.
Yüzümde meltemlerden arda kalan serinlik,
Muhabbet; sabahlayan hislerimin en ücra köşesinde
Düşmanım benlik; yalnızca bir benlik.
Yoluma set çeken ve SENİNLE kaybolan basitlik.
Düşündüğünü zincire vuran benim.
Şafakla kaybolan benim.
Ve ellerim SANA uzanır
Ey Sultan-ı Levlâk!
Düşmanını elleriyle besleyen bir insana bakar gibi baktın bize,
İlâcını ateşe atan bir hastayı izler gibi izledin.
Bilmiyorlar Allah'ım dedin,bilselerdi yapmazlardı.
Herşeyin önü O'ndan sonu O'na...
Varlıklar adedince selam SANA, sâlât SANA:
SEN İÇİMDE YANAN TATLI BİR KORSUN,
VE SEN UMMANINDA KAYBOLDUĞUM NURSUN.....
Hüdaverdi
03-04-2008, 07:00
Habibullah'ı Sevmek
Habibullah'ı sevmek
Hz.Amine gibi
son nefesinde elinden şefkatle tutup
seslenmişti ona
ey dehşetli ölüm okundan
ALLAH’IN yardım ve ihsanıyla
yüz deve karşılığında kurtulan zatın oğlu
ALLAH seni aziz ve devamlı kılsın
eğer rüyada gördüklerim doğruysa
sen celal ve ikram sahibi olan ALLAH tarafından
adem oğullarına peygamber gönderileceksin
sen ceddin İbrahim’in teslimiyet ve dinini tamamlamak için gönderileceksin
ALLAH seni putlardan koruyacak ve alıkoyacaktır.
her yaşayan ölür her yeni eskir
evet bende öleceğim
fakat ismim ebedi olarak yad edilecektir
çünkü tertemiz bir evlat doğurmuş
arkamda hayırlı bir yad edici bırakmış bulunuyorum
ve huzurla kapanan anne gözleri
ve acıyla ıslanan minik gözbebekleri
seneler sonra
bir sefer dönüşünde
Ebva’dan geçerken
aziz ve muhterem annesinin kabrini ziyaret ediyor ve ağlıyordu
onun ağladığını görünce sahabede ağlamaya başladı
ve gözyaşının sebebini söyledi
annemim bana şefkat ve merhametini hatırladım
Habibullahı sevmek;
Necaşi gibi
Habeşistan’a Hicret eden Mekkeli Müslümanları dinleyince;
kendini tutamadı.Sizi ve yanından geldiğiniz Zatı tebrik ederim ki;
O ALLAH’IN Resulüdür.Zaten biz O’nun vasıflarını kitabımız olan İncil de okumuştuk.O Peygamberi Meryem oğlu İsa da;insanlığa müjdelemişti.
ALLAH’A yemin olsun ki;eğer O benim ülkemde bulunmuş olsaydı;ayakkabılarını taşır,ayaklarını yıkardım.
Resulullahı sevmek,Varaka Bin Nevhel gibi,
Duyunca Hira Nur dağındaki geceyi;ihtiyar bir haykırışa döndü kelimeler
KUDDÜS…KUDDÜS
Bu gördüğün melek;Yüce ALLAH’IN Musa peygambere gönderdiği;
Ruhul kuddustür,namus-u ekberdir.
Sen ise bu ümmetin peygamberisin.
Ah ne olurdu,yeni dine halkı çağırdığın günlerde bende genç olsaydım,kavmim seni yurdundan çıkaracakları zaman sağ olsaydım…Eğer senin davet gününe yetişirsem,bütün gücümle sana yardım edicem;
O yetişemedi davet gününe…
AMA yetişenler vardı,çekirdekten filize,daldan meyveye doğru,yetişenler vardı…ASHAB VARDI….
Habibullahı sevmek;Ashab-ı Güzin Gibi…
Ama hangi birini örneklesin zaman;Ehlibeytimi,Aşere-i Mubeşşereyimi,Ensarımı,Muhacirimi…
Ashab-ı Güzin’e örnek Ammar Bin Yasir olsun;
Babası ve annesi İslam’ın ilk şehitleri…Ammar Bin Yasire İslam’a girdi diye,çöl güneşinin altında demirden bir gömlek giydiriliyor,o kavurucu sıcaktan ilikleri eriyor…
Bir başka işkence;ateşle dağlanıyor Ammar;küfre zorlanıyor.Ve Ammar bu azaptan gözünü açınca Efendimizin yanında buluyor kendini;
İşkencenin her türlüsünü tattık Ya Resulallah diyor,
Önce Peygamber duası;Allah’ım Ammar ailesinden hiç kimseye cehennem azabını tattırma.
Sonra Peygamber müjdesi;Ey Ammar sen bu işkencelerle ölmeyeceksin,uzun bir müddet yaşayacaksın,senin ölümün azgın bir topluluğun eliyle olacak.SEVMEK,….
HABİBULLAHI SEVMEK…ASHAB-I GÜZİN GİBİ….
Dursun Ali Erzincanlı
KERBELA
Hicretin dördüncü yılı.
Birer yıl arayla Medine’de iki doğum,
İki bayram, iki ay parçası…
Yeryüzünün en hayırlı dedesinin gözbebekleri doğuyor.
Rasûl-üs Sakaleyn’in kokladığı reyhanları
Fatıma’t-üz Zehrâ’nın körpecik fidanları
Ali’yi Mürteza’nın eşsiz kahramanları doğuyor.
Cennet gençliğinin iki seyyidi.
Ehl-i Beyt’in ilk nazlı çiçekleri…
İki ay parçası, “merhaba” diyor o incecik sesiyle
İsimlerini Rahman koyuyor, Cebrail nefesiyle
Siz onlara Allah’ın iki lütfu diyin;
Birinin adı Hasan; diğerinin Hüseyin.
Zaman, saadetli günleri yaprak yaprak okurken
Onlar peygamber dizinde büyüdüler
Ve zaten onlar semâda büyüktüler.
Bir gün peygamberlerin incisi oturuyorlar.
Hasan’la Hüseyin
Birbirlerini yakalama oyununda…
Buyurdular;
“Ha Gayret Hasan! Göreyim seni, yakala Hüseyin’i.”
Hz. Ali; “Ya rasulallah!” diyor,
“Hüseyin’den taraf olmanız gerekmez mi?
Hüseyin daha küçük.”
Rasulullah buyuruyorlar;
“Baksana! Cebrail de Hüseyin’i tutuyor;
Ha gayret Hüseyin! Göreyim seni diyor.”
Yine birgün,
Efendimiz, ashabıyla yürüyorlar.
Hz. Hüseyin çocuklarla oynuyor.
Peygamberimiz, ellerini açıyor;
Tutmak için Hüseyin’i...
Hz. Hüseyin, bir oraya bir buraya kaçıyor.
Ve gülerek yakalıyor onu, Nebiler serveri.
Bir elini kafasının arkasına,
Öbür elini, çenesinin altına koyup öpüyor, kokluyor, öpüyor.
Sonra zamana ve mekana sesleniyor;
“Hüseyin bendendir, ben de Hüseyin’denim!
Allah’ı seven Hüseyin’i sever!
Hüseyin, torunlardan bir torundur.”
Ve bir gün Cebrail bir haberle gelir;
Hüseyin Fırat kıyısında şehit edilecektir.
Orası, üzüntülü, tasalı, mihnetli ve belalı bir yerdir.
Kerb-ü beladır!
Orası Kerbeladır!
Hicretin altmış birinci yılı.
Aylardan Muharrem…
Kan renginde fırat
Kan renginde yakamoz.
Ve dudaklar susuz,
Yürekler susuz…
Kerbelada bir oğul var,
Yoluna oğullar feda.
Bir torun, Kerbelada…
Dedesinden elli yıl uzakta.
Onun gibi bembeyaz giyimli
Bembeyaz yüzlü.
Atının üzerinden sesleniyor
Kalpleri mühürlü olanlara
Merhametten yoksun olanlara;
“Ben Peygamberiniz Aleyhisselamın kızının oğlu değil miyim?
Ben Hz.Muhammed Mustafa’nın torunu değil miyim?
Şehitler seyyidi Hamza, babamın amcası değil mi?
Çift kanatlı şehit Cafer, benim amcam değil mi?”
Kerbelada bir oğul var,
Çevresinde Yeminler ediliyor şehadete.
Ve birbir toprağa düşüyor yiğitler
Ehl-i Beyt’in solan ilk çiçeği Aliyyül Ekber’di.
Sonra sıra sıra soldu civanlar;
Avn b. Abdullah b. Cafer,
Muhammed b. Abdullah b. Cafer,
Abdurrahman b. Akîl,
Cafer b. Akîl…
İşte bakın, biri daha yürüyor ölüme;
Hz. Hasan’ın oğlu Kâsım!
Onun da yüzü ay parçası.
Elinde kılıç, üzerinde gömlek ve pelerin.
Ayak sandallarından birisinin bağı kopmuş.
Başına bir kılıç iniyor,
Ve “Amca!” diyerek yüz üstü düşüyor kerbela’ya.
Kerbela’da bir oğul var
Bir şahin var.
Kucağında üç yaşında bir seyyid;
Adı abdullah!
Ve bir ok, Abdullah’ı boğazından vuruyor
Hz. Hüseyin, kanla dolan avuçlarını yere boşaltıyor
“Yâ Rab!” diyor.
“Bize göklerden yardım etmeyeceksen,
Hakkımızda ondan daha hayırlısını ihsan et.”
Hicretin altmış birinci yılı
Muharrem ayının onu…
Bir şehit var kerbelada
Tam otuz üç mızrak yarası,
Otuz dört kılıç yarası
Ey Muhammed’im nerdesin nerde?
Hüseyinin başı bir yerde; gövdesi bir yerde!
Bu Hz. Zeyneb’in feryadıdır dedesine;
“Ey Muhammed’im! Ey Muhammed’im!
Sana göklerdeki melekler salatü selam getiriyorlar.
Hüseyin ise şu otsuz bozkır çölde
Tozlara, topraklara, kanlara bulanmış,
Azaları kesilmiş yatıyor.
Ey muhammedim! senin kızların esir edilmiş,
Zürriyetin hep öldürülmüş.
Sabah yelleri onların üzerine toz toprak savuruyor.”
Abdullah bin Abbâs da, o gün Medinede
Rasulullah aleyhisselam’ı görür rüyada
Yanında içi kan dolu cam bir bardak vardır,
Ve şöyle buyurur:
“Benden sonra Ümmetimin yaptığı şeyi biliyor musun?
Hüseyin’i şehit ettiler.
Bu, Onun ve ashabının kanlarıdır.
Bunu Allah’a sunacağım.”
Ya Rasulallah!
Biz asırlar sonra geldik.
Eğer o gün olsaydık Kerbela’da
Allah’a kasem olsun ki
Ashabının seni koruduğu gibi
Korurduk Ehl-i Beyt’ini
Ya da o uğurda verirdik canımızı.
Bu sözümüzün bir isbatı olarak
Bu gün biz senin kapındayız.
Taşıdığımız ehl-i beyt isimleri.
Kimimiz Ali, kimimiz fatıma
Kimimiz hasan ve hüseyin.
Ve iftiharla senin ismini taşıyor çoğumuz.
Allah ruhumuzu senin kapında
Ehl-i Beytine layık olduğumuz bir anda alsın.
Aliyi Asğar’la,
Zeynelabidin’le her asırda hüseyni çiçekler açarken
Yanaklarında peygamber busesi,
Ve her biri senden bir koku taşırken çağlara.
Allah, bizi onlardan ayırmasın.
Bizi senden ve rızasından ayırmasın...
http://video.google.com/videoplay?docid=-4138073729457245363
Ak_Kelebek
02-05-2009, 13:58
..: Dursun Ali ERZİNCANLI::.. şiirleri
Tercih Senin
Yurdum senin dağlarında, dağlarında hatıram var
Senden bana, benden sana aramızda bir sitem var
Elleri aldın koynuna, beni bıraktın
Bir ben kaldım, bir ben kaldım sürgünlerde...
Ben sana dağlarımın kokusuyla gelmiştim
Ben seni dağlarımın kokusuyla sevmiştim
Bırakıp gitmemeyi, terketmemeyi, beklemeyi
Öğrendiğim dağlarımın kokusuyla...
Sen büyük şehrin insanıydın
Hayatın büyüktü, hayallerin büyüktü
Büyük ve süslü sözler duymak istiyordun
Büyük ve süslü sözler söylemeliydim sana
Seni kaybetmemek için...
Seni kaybetmemek için geçmişimi gizlemeliydim
Duymak istediklerini söylemeliydim sana
Duymanı istediklerimi değil...
Yüreğinde şekillendirdiğin insanı oynamalıydım sana
Kendimi değil...
Sen şirin bir kanarya sevmek istedin
Oysa şahini tanıdım dağlarda
Şahinle yaşadım, şehince yaşadım
Ama kanaryayı oynamalıydım sana
Seni kaybetmemek için...
Sen kanarya taklidinden hep nefret ettin
Sen şahini hiç tanımadın...
Bunları sana anltamazdım şehir gülü
Çünkü sen büyük şehrin insanıydın
Büyük sözler duymalıydın...
Ben sana dağlarımın kokusuyla gelmiştim
Ben seni dağlarımın kokusuyla sevmiştim...
Yüreğimde bir çobanın suskunluğu, suskunluğu var
Yüreğimde bir çobanın suskunluğu, suskunluğu var...
Dağlarımı sev
Dağlarımı sev
Dağlarımı sev
Yalvarırım sev...
Hatırlarsın bir kelime oyunumuz vardı
Sen kelimeyi söylerdin, bense tarif ederdim
Heyecan demiştin, mevsim ilkbahardı
Bense gözlerine bakıp heyecan ı tarif etmiştim sana
İsmini duyunca kalbimdeki çarpıntı demiştim
Bu doğruydu şehir gülü,
Ama dilimin ucuna kadar gelip
Dudaklarımı zorlayan, fakat kelimelere dönüşemeyen,
İçime hapsettiğim tariflerim vardı...
Bizim eve büyük şehirden misafir gelince
Herkes en güzel elbisesini giyerdi
Biz çocuklar kapının yanıbaşında dizüstü çöküp
Hayranlıkla onları seyrederdik...
Ben heyecanı babamın alnında biriken teriyle
Bardağa uzanan elinin titremesiyle tanıdım
Annemin kendi yöresine ait konuşma şeklinden utandığı
Ama onlar gibi de konuşamadığı için
Suskunluğu tercih edişiyle tanıdım...
Bunları sana yine anlatamazdım şehir gülü...
Kaç gecedir dağları görüyorum rüyamda
Kaç gecedir babamı görüyorum..
Şimdi tercih senin şehir gülü
İster kanaryayı sev, ister şahini
Ama şahini seveceksen önce dağlarını sev, dağlarını sev...
Ben sana dağlarımın kokusuyla gelmiştim
Ben seni dağlarımın kokusuyla sevmiştim
Yüreğimde bir çobanın suskunluğu, suskunluğu var
Yüreğimde bir çobanın suskunluğu, suskunluğu var...
Dağlarımı sev
Dağlarımı sev
Dağlarımı sev
Yalvarırım sev...
Ak_Kelebek
02-05-2009, 14:07
..:: Dursun Ali ERZİNCANLI::..
Sözün acıydı, yolun dolambaçlı...
Yedi uzun yıl geçerek
Yedi yıl dolaştın durdun...
İçimden bir his şöyle diyor:
Ayrıl arkadaşlarından istasyonda
Sabahleyin git kente
İliklenmiş ceketinle
Bir dam ara
Ve bir arkadaşın çalarsa kapını
Aç! Haaa...Açma...
Yine de ört hislerini
Rastlarsan ana babana
İstanbul da ya da başka bir yerde
Yürü git yabancı gibi
Yok ol köşede
Tanıma!
Sana armağanları olan şapkayla gizle yüzünü
Göster! Aaah! Gösterme, gösterme yüzünü
Yine de gizle, ört hislerini
İşte burada ye şu eti, çekinme
Git rastgele bir eve yağmur yağınca
Otur bir sandalyeye
Ama çok kalma
Şapkanı da unutma
Söylüyorum sana
Ört hislerini
Ne söylediysen bir daha söyleme
Düşüncelerini bir başkasında bulursan tanıma
Kimseye imzanı ya da resmini vermemişsen
Kimsenin yanında bullunmamış ve kimseyle konuşmamışsan
Nasıl yakalayabişlirler seni
Ört hislerini...
Dikkat! Ölümü düşündüğünde
Mezar taşın olmasın yattığın yeri belirten
Üzerinde bir yazıyla seni eleveren
Ölüm tarihiyle seni açığa çıkaran
Bir kez daha, son bir kez daha
Ört hislerini...
Sevdiğim söylüyor bensiz olamayacağını
Bu yüzden kendime dikkat ediyorum
Yolda yürürken önüme bakıyorum
Ve korkuyorum her yağmur damlasından
Sanki beni ezeceklermiş gibi...
Sen yine de bana bakma
Ne giydiğini yaz bana
Sıcak tutuyor mu?
Uyuduğun yeri yaz bana
Yumuşak mı?
Nasıl göründüğünü yaz bana
Yüzün aynı mı?
Sorulardır sana bütün verebildiğim
Ve gelen yanıtları kabullenmeliyim
Yorgunsan uzatamam elimi
Ya da açsan besleyemem
Sanki bu dünyada hiç yokmuşum
Unutmuşum gibi seni...
Sözün acıydı, yolun dolambaçlı...
Yedi uzun yıl geçerek
Yedi yıl dolaştın durdun...
Ak_Kelebek
02-05-2009, 14:08
..:: Dursun Ali ERZİNCANLI::.. şiirleri
Ey Gül
Ey gül
Ey gonca-i nur
Meftun yaprak har sana
Sensin gönüller mahı
Bu yaz bu bahar sana
Mucize saltanatın taşları ayna yapar
Her ırmak ve her deniz her leyl-ü nehar sana
senin zatı abdesin alemlere rahmettir
Cibril vefalı yoldaş
Yüce Allah yar sana
Bu nice iştiyaktır eyy en güzel sevgili
Asırlardır koşuyor genç ve ihtiyar sana
Nazarın kalbe şifa sözün hikmet incisi
Hangi dertli kavuşsa olur bahtiyar sana
Misk kapında karar kılmıştır senin
Nebilerin diliyle hep övgüler var sana
Ay, güneş, zühre, ülke nuruna pervanedir
Alemde olmak ister aşıklar civar sana
Senin yolun hep açık gidişin allahadır
Dağlar ateş kesilse olamaz duvar sana
Güzelliğin alemde misli bulunmaz inci
Ey gül hasret çekmede cennet o bulvar sana
Dedinki şükreden kul olmak istememmi ben
Rabbin ihsan buyurdu hurma üzüm nar sana
Her muzcizen parmakla gösterilmede senin
çağlatmak öyle kolay çöllerde pınar sana
Hicranın bir kütüğü dertle bi karar et
Hep özlem duymadadır selvi ve çınar sana
Cennetin çiçekleri senin kokunu taşır
Benzemeye çalışır beyazlıkta kar sana
Güneş güzel yüzünden parlaklık aldı ey gül
Acep hayran olmadan hangi göz bakar sana
Aşkının esiridir ne çöl ne de dağ tanır
Bu sevdalı gönüller su gibi akar sana
Varlık bahçesi senin nurundan yaratıldı
Hep medyum hep minnettar her can her nigar sana
Tebessümün ayların zührenin sevincidir
Nice hasret çekmede bu bülbül-ü zar sana
Yuuf senin dalında çiğ tanesidir sanki
Divane kesilir göz etse bir nazar sana
Fazlının eteğine akıllar erişemez
Eli kalem tutanlar övgüler yazar sana
Haki payene sürsem bir kerecik yüzümü
Bende olan sermaye hasret intizar sana
Haki payene sürsem bir kerecik yüzümü
Bende olan sermaye hasret intizar sana
Ak_Kelebek
02-05-2009, 14:09
..:: Dursun Ali ERZİNCANLI::.. şiirleri
Mekkei Mükerremede Bir Gül
Yüzü dolunay gibi parlak
teni pembeye çalan beyaz renginde
saçları hafif dalgalı
açıkrenli ve hilal kaşlı
iki kaşının arasında bir damar, öfkelendiğinde şişen..
Mekke-i Mükerreme de bir gul
saçları omuzuna düşer, sakalı gür gözleri kara üzüm gibi siyah
o siyah gözleri daima yerde, gökten daha çok yere bakar
bakışları düşünceli
boynu gümüş beyazlığında, fil dişinden yapılmış bir suret gibi
ashabından ardından yürür ve "
benim arkamı meleklere bırakın"
der
bir şeye hayret ettiğinde elini çevirir
konuştuğunda ellerini bir araya getirir
öfkelendiğinde yüz çevirir
sevindiğinde hafifçe gözlerini kapar
gülmesi tebessüm
o gülünce dişleri dolu taneleri
Mekke-i Mükerreme de bir gul
yüzünde azamet ve hakimiyet
sözünde tatlılık
tane tane konuşan
sesi gür,
teri GüL
geçtiği sokaklarda gül kokusu bırakan
giyimi sade çoğunlukla sırtında bir ihram
en çok sevdiği renk sarı ve beyaz
yediği yemek ateşin üzerinde unla karıştırılan öğütülmüş yulaf
biraz zeytinyağı biber baharat
sofrada oturşu hamd ile, şükürle
bir GUL
ikinci yurdu Medine..
Medine-i Münevvere de bir gul...
insanlık aleminin en şereflisi,
iman hakikatlerinin merkezi
ihsani tecellilerin turu
rahmani sırların iniş yeri
memleketi rabbaniyenin seması
peygamberler gerdanlığının ortasındaki en büyük mücevher
peygamberler kervanının öncüsü
bütün varlıkların en üstünü
izzet sancağının sancaktarı
ezel sırlarının şahidi
ilmin, hilmin ve hikmetlerin kaynağı
yerle gök alemlerinin göz bebeği
iki cihanın ruhu
dünya ve ahiret hayatının gözü
Medine-i Münevvere de bir gül
aslın ve asaletin nurlu ağacı
yaratılışta insanların en üstünü
cismani suretlerin en mükemmeli
asıl mülk ve gerçek nimetin göz kamaştırıcı güzelliğin ve yüce rütbenin sahibi
kalplerin habibi ve ilacı
bedenlerin afiyet ve şifası
gözlerin nuru ve ışığı
asırlarca sevilen
yeniden sevilen
taptaze duygularla sevilen
en seçkin makamlara sahip olan
en büyük dost
en şerefli sevgili
Abdulmuttalib in torunu, Abdullah oğlu
Efendimiz Hazreti Muhammed sallallahü aleyhi ve sellem...
Medine-i Münevvere de bir gül
herşeye rağmen ona sevdalı
milyarlarca bülbül
sevinç bayrak açmış her sinede
çünkü o gül hâla Medine de..
Ak_Kelebek
02-05-2009, 14:11
..:: Dursun Ali ERZİNCANLI::.. şiirleri
Sensiz Değil
İstanbul sokakları da sensiz değil bilirim.
Medine kadar aydınlık olmasa da gecelerimiz,
Karanlık boşaltsada siyahını üstümüze,
Salat’ımız var sana
Selamımız var sana
SULTANIM!
Aşkına esir olmuş yürekleri sen bilirsin.
Sevgine adanmış hayatları tanırsın sen.
Çektikleri acıyı...Yalnızlığı...
Gözlerde dolup dolup boşalan yaşları sen bilirsin,
Uykuya inat hıçkırıklara boğulanları tanırsın sen
Yaşadıkları ızdırabı...Hüznü...
SULTANIM.
--
İstanbul sokakları da sensiz değil bilirim.
Aydan ak yüzünün hayaliyle dolaşırız Eyüb ü
Sultanlar sultanının ev sahibine deriz ki;
Salat’ımız var O na
Selamımız var O na
SULTANIM!
Annesizliğin burukluğunu bilirsin sen.
ALLAH’tan gayrı kimsesi olmayanı tanırsın sen.
Ürkekliğini, masumluğunu
Rahmana, dayananları sen bilirsin,
Kulluğuyla övünenleri tanırsın sen
Kul gibi yaşayanları.
SULTANIM!
---
İstanbul sokakları da sensiz değil bilirim.
Düşen her yağmur damlasında rahmetinden ışık var.
Kalbimizde virdin, Ruhumuzda nurun var.
Salat ımız var sonra,
Selam ımız var sana
SULTANIM!
ALLAH’a giden yolusen bilirsin,
Yuluda yolcuyu da tanırsın sen
Vefa ile gidişinden
Süohan a yönelmeyi sen bilirsin.
Utanarak af dileyeni tanırsın Sen mahcubiyetini, samimiyetini...
SULTANIM
AY IŞIĞI
02-05-2009, 15:52
Çok seviyorum kendisinin manevi aşıklarından biriyim :ayutandım:
Böyle bir ses böyle bir içtenlik böyle bir yorum ve şiir sözleri olamaz yaa gece gündüz dinlesem doyamıyorum. Rabbim onu doğru yoldan şaşırtmasın kendisine kul çok sevdiği habibine komşu eylesin onunla birlikte bizide yanına kabul etsin.:(
..:: Dursun Ali ERZİNCANLI::.. şiirleri
Ey Gül
Ey gül
Ey gonca-i nur
Meftun yaprak har sana
Sensin gönüller mahı
Bu yaz bu bahar sana
Mucize saltanatın taşları ayna yapar
Her ırmak ve her deniz her leyl-ü nehar sana
senin zatı abdesin alemlere rahmettir
Cibril vefalı yoldaş
Yüce Allah yar sana
Bu nice iştiyaktır eyy en güzel sevgili
Asırlardır koşuyor genç ve ihtiyar sana
Nazarın kalbe şifa sözün hikmet incisi
Hangi dertli kavuşsa olur bahtiyar sana
Misk kapında karar kılmıştır senin
Nebilerin diliyle hep övgüler var sana
Ay, güneş, zühre, ülke nuruna pervanedir
Alemde olmak ister aşıklar civar sana
Senin yolun hep açık gidişin allahadır
Dağlar ateş kesilse olamaz duvar sana
Güzelliğin alemde misli bulunmaz inci
Ey gül hasret çekmede cennet o bulvar sana
Dedinki şükreden kul olmak istememmi ben
Rabbin ihsan buyurdu hurma üzüm nar sana
Her muzcizen parmakla gösterilmede senin
çağlatmak öyle kolay çöllerde pınar sana
Hicranın bir kütüğü dertle bi karar et
Hep özlem duymadadır selvi ve çınar sana
Cennetin çiçekleri senin kokunu taşır
Benzemeye çalışır beyazlıkta kar sana
Güneş güzel yüzünden parlaklık aldı ey gül
Acep hayran olmadan hangi göz bakar sana
Aşkının esiridir ne çöl ne de dağ tanır
Bu sevdalı gönüller su gibi akar sana
Varlık bahçesi senin nurundan yaratıldı
Hep medyum hep minnettar her can her nigar sana
Tebessümün ayların zührenin sevincidir
Nice hasret çekmede bu bülbül-ü zar sana
Yuuf senin dalında çiğ tanesidir sanki
Divane kesilir göz etse bir nazar sana
Fazlının eteğine akıllar erişemez
Eli kalem tutanlar övgüler yazar sana
Haki payene sürsem bir kerecik yüzümü
Bende olan sermaye hasret intizar sana
Haki payene sürsem bir kerecik yüzümü
Bende olan sermaye hasret intizar sana
http://www.facebook.com/?ref=logo#!/video/video.php?v=1628101023069 (http://www.facebook.com/?ref=logo#!/video/video.php?v=1628101023069)
burdan dinleyebilirsiniz.. çok güzel ya hu :(
vBulletin v3.8.4, Copyright ©2000-2025, Jelsoft Enterprises Ltd.