Orijinalini görmek için tıklayınız : Evlilikte Amaç Ne Olmalı
Gönülden
05-30-2008, 10:54
Evlilik, insanı günahtan koruyan bir kalkandır. Evlilik, el ele verip doğruya koşmaktır. Evliliğe bu açıdan baktığınızda, izdivacın insanı Allah’a yaklaştırması gerektiği görülebilir.Delikanlı okulunu bitirdi ve işini kurdu. Artık evlenip çoluk çocuğa karışmak istiyor. Bunun için de düşünüyor ve soruyor: “Acaba kiminle ve nasıl biriyle evlensem?”
Akıl verense çok oluyor: “Evleneceğin kişi şöyle şöyle olsun”. Ama anne ille de güzel gelin istiyor.
Genç kızın da evlenme yaşı geliyor. O da düşünüyor. “Acaba evleneceğim kişide nasıl bir özellik arasam? Dini diyaneti önemli olmalı mı?” Bu anne de kızının bir zenginle evlenip rahat etmesini düşlüyor..
Genç kız da delikanlı da şaşkın.Çünkü eş, insanı saadetin beşiğine götürdüğü gibi; felaketin eşiğine de sürükleyebiliyor.
Kur’an, eşleri tarif ederken, “Onlar sizin için günahtan koruyan bir elbise, siz de onlar için bir elbise hükmündesiniz.” buyuruyor. (Bakara 187) Özellikle de günümüzde bu ayetin daha dikkatli okunması gerekiyor. Çünkü her sokak başında bir ateş yanıyor. Her yerden binler günah insana saldırıyor. Her şey ağız birliği yapmış gibi insanı Allah’tan uzaklaştırıyor.
Allah’a giden yollara barikatlar kurulmuş. Ahiret yurdunu gösteren işaretler ters çevrilmiş. Sefih medeniyetin getirdiği cazibe ister istemez insanları o yoldan alıkoyar hale gelmiş.
Herkes, akın akın “insanın ve bilhasa Müslüman’ın bir nevi cenneti olan aile sığınağından” çıkıp o yöne doğru koşuyor. Sığınaktan çıkan askerin üzerine yağan mermiler gibi günahlar aile fertlerinin üzerine yağıyor.
Kişi evinde oturup TV’sini seyrederken, gazetesini okurken, hatta penceresinden sokağa bakarken bile müstehcenlik ateşi onu yakabiliyor. İşte bu arada eş denilen “elbise” o ateşe perde olmalı. Kişiyle ateş arasında set oluşturmalı. Eşinin üzerine gelen günahlara paratoner olup, onu Allah’a yaklaştırmalı.. Sadece dünya hayatı için giyilen bir elbise değil, kişiyi cennet bahçelerine uçurabilen paraşüt görevi yapmalı..
Çünkü, insan bu dünyaya sadece rahat yaşayıp, zevk ve lezzet peşinde koşmak için gönderilmemiştir. Onun esas gayesi kendisini buraya gönderen Cenab-ı Hakk’ı tanımak, bilmek ve ibadet etmektir. Dünya yolunda yürüyüp ahiret yurduna varmaktır.
Evlilik de o yol arkadaşını seçmektir. Şayet yol arkadaşı Allah’a yakınsa kişi dünyada da ahirette de huzurlu olacaktır. Çünkü Cenab-ı Hak buyuruyor:
“Erkek olsun, kadın olsun mü’min olarak güzel işler yapanlara dünyada temiz ve huzurlu bir hayat yaşatırız. Ahirette ise, onları, yaptıklarının daha güzeliyle mükâfatlandıracağız.” (Nahl 97)
Asr-ı saadette yaşanan şu olay evliliğin insanı Allah’a yaklaştırması hususunda örnek olsa gerek.
Peygamberimiz (sas), sahabeleriyle birlikte otururken fakir ve muhtaç olanlara vermenin öneminden bahsediyordu. Al-i İmran Suresi’nin 92. ayetini okudu:
“Muhtaçlara ve fakirlere yardım ederken, malınızın kötüsünü değil de iyisini vermedikçe olgun bir imana kavuşamazsınız.
İmanda en yüksek mertebeye çıkmak istiyorsanız, yoksullara malınızın en hoşunuza gidenini bağışlayınız.”
Bu sözler orada bulunanlardan Ebu Talha’yı (ra) can evinden vurdu. En değerli malını Medine’deki hurmalığını ve evini hemen oracıkta bağışladı.
Evine gitti. Bahçenin dışında durdu. Eşi Rumeysa (ra) Ebu Talha’yı (ra) görünce neden eve girmediğini sordu. Ebu Talha (ra) evini ve bahçesini tasadduk ettiğini söyledi. Eşi:
“Kendin için mi yoksa ikimiz için mi?” diye sorduğunda Ebu Talha (ra) “ikimiz için” cevabını verince eşi Rumeysa:
“Allah senden razı olsun Talha. Ben de aynı şeyleri düşünürdüm. Bekle geliyorum.” diyerek dönüp arkasına bile bakmadan evinden çıkıp gitti. (Buhari)
Bizler de onları örnek almalıyız. Bunun için de evlilikleri nefsani duygulardan ziyade uhrevi duygularla yapmalıyız. Eş seçerken bizleri dünyaya çağıranı değil Allah’a yaklaştıranı seçmeliyiz.
Bizim evliliğimiz yani Müslüman’ın evliliği farklı olmalı. Müslüman aile, karanlık dünyalara ışık saçmalı… Sıkıntıda boğulanlara şefkat elini uzatmalı. Sevgiye hasret, mutluluğa hasret olanları sevginin ve mutluluğun yurduna iletmeli.
Gülay Atasoy
Zaman -Ailem
Gönülden
05-30-2008, 14:29
Yorumunuz için teşekkürler..
Akl-ı Selim
05-30-2008, 19:30
konu paylaşımınız için teşekkür ediyorum herkese . ancak konuyu burada noktalamadan aile içinde ve dışında bu müessenin kurulduğu gayeye matuf hizmet etmekten nelerin alı koyduğunu ve nelere dikkat edilmesi gerektiğini bilhassa tecrübeli arkadaşların paylaşması mümkün mü .
Akl-ı Selim
05-30-2008, 20:05
nazariyatsız pratik düşünülemez.Forum içerisinde nazari birçok paylaşımın olduğunu görüyorum. Ancak mes'elede benim paylasıma sunulmasını istediğim bu gayeye hizmetten eşleri uzaklaştıran somut ve soyut unsurların neler olduğu.bugün bir bayanın toplumssal hayatta üstlendiği rol acaba asrı saadetteki gibi mi .Meselenin özünde kadının duruşu, hayattan beklentisi yatmakta.Evet herşey rızaya uygun bir hayat felsefesiyle başlıyor şüphesiz bu şuurda olanlar için. Ama ne oluyorsa bir süre sonra bilgi aktarımı eşler arasında zayıflıyor.Sebenin her türlü doygunluk ve ülfet olabileceği kanaatindeyim .Zayıflayan bu aktarımın yeri maalsef toplumun abuk sabuk temelsiz dayatmaları zorluyor.Bir çoğunada yine maalesef galip geliyor.Sonrasında gayeden uzaklasan, toplum baskısına - fark etsin veya etmesin- boyun eğen bir birliktelik kalıyor.Çözüm arayışı tv veya aynı sıkıntıdan muzdarip bireylerden alınmak isteniyor.Soruyorum şimdi hangimiziin eşi erkek kadın fark etmiyor asrı saadet eşi.
tayyipleyiz
05-30-2008, 20:22
Öncelikle toplumsal analiz yapılması daha sağlıklı sanırım. Toplumumuza baktığımızda kahir ekserisi ne derece dindar sorusu, çıkış noktası olur nitelikte bence ... Asrı saadet insanı olabilmek için, bağlılığımızın tam olduğu bir İslam şuuru olmalı sanırım.
İslam şuuru da İmani bir konu olması nedeni ile İmani hakikatler ve de bunları ne kadar nazardan, kalbe yani; İçtima-i hayatımıza indirgeyebiliyoruz bu sorgulanmalı ... Toplummuuzda ki sosyo kültürel yapı aslında paradigmayı çözecek anahtar niteliği taşıyor. İçtima-i hayatımızın endeksi İslami değerler - evrensel olan yegane hak değerler - olmadığı müddetçe hem birey olarak, hemde çekirdek cemaat olan Aile kavramı asıl sağlığına kavuşamayacaktır. Birey İlkelerini İslama endeksleyip kalbi melekelerini zirve edemedikçe, Aile kavramı da hayatiyetini yitirecek rutin günlük ilişkiler yaşanacaktır. Bu da sonu hüsrana varacak İnhiraf sürecini tetikleyici olacaktır.
Demek ki; çıkış noktamızı desteklersek, İslam olmadan Toplumsal ve de kültürsel yansımalarını hayatımıza geçiremediğimiz taktirde, bundan kurtulmamız da mümkün olmasa gerek. İslamı yaşamaya çalışan bireye ve toplumlarda bu sıkıntıları yaşıyorlar ise; İslamı hayatiyet kazandıramadıklarından olsa gerek... Uzaktan davulun sesi hoş görünürmüş derseniz, İnsanlığın İftihar Tablosu (s.a.v) model alındığında davul da gerçekten yakından da hoş nidalar sergileyecektir, diye düşünüyorum.
Anahatları ile paylaşmak istedim. saygılarımla ...
güzel yazı..teşekkürler +1
gönülden en çok artı verdiğim kişisin :)
ENGİNEER
05-31-2008, 12:32
Evlilikte ilk amaç dostluk olmalı...
Ömrün boyunca seni destekleyecek ve senin dayanağın olacak bir dost...
Gerisi boş..
güzel yazı..teşekkürler +1
gönülden en çok artı verdiğim kişisin :)
Bizde yorum yaptık tehessüf ederim berika ,artılardan bizleri mahrum ediyorsunuz kırıldım incindim , :-[
kırılma abi :( sana da verdim sağol güzel yorumun için :)
''Bizim evliliğimiz yani Müslüman’ın evliliği farklı olmalı. Müslüman aile, karanlık dünyalara ışık saçmalı… Sıkıntıda boğulanlara şefkat elini uzatmalı. Sevgiye hasret, mutluluğa hasret olanları sevginin ve mutluluğun yurduna iletmeli.'' :-*
Bizim evliliğimiz Allah (c.c) rızası için olmalı. :)
canım paylaşım için + Teşekkürler :)
paylaşımın için teşekkürler
Gönülden
06-03-2008, 11:35
Arkadaşlar hepinize yorumlarınızdan dolayı teşekkürler...
Biraz geç bir teşekkür oldu ama... :)
tayyipleyiz
06-03-2008, 13:39
Hocam (+) ancak, noktan yokmu klavyende, nefessiz kaldım. ::)
Başlangıç cümlenle nokta arası maraton koştuk ... :)
Gönülden
06-03-2008, 14:43
nazariyatsız pratik düşünülemez.Forum içerisinde nazari birçok paylaşımın olduğunu görüyorum. Ancak mes'elede benim paylasıma sunulmasını istediğim bu gayeye hizmetten eşleri uzaklaştıran somut ve soyut unsurların neler olduğu.bugün bir bayanın toplumssal hayatta üstlendiği rol acaba asrı saadetteki gibi mi .Meselenin özünde kadının duruşu, hayattan beklentisi yatmakta.Evet herşey rızaya uygun bir hayat felsefesiyle başlıyor şüphesiz bu şuurda olanlar için. Ama ne oluyorsa bir süre sonra bilgi aktarımı eşler arasında zayıflıyor.Sebenin her türlü doygunluk ve ülfet olabileceği kanaatindeyim .Zayıflayan bu aktarımın yeri maalsef toplumun abuk sabuk temelsiz dayatmaları zorluyor.Bir çoğunada yine maalesef galip geliyor.Sonrasında gayeden uzaklasan, toplum baskısına - fark etsin veya etmesin- boyun eğen bir birliktelik kalıyor.Çözüm arayışı tv veya aynı sıkıntıdan muzdarip bireylerden alınmak isteniyor.Soruyorum şimdi hangimiziin eşi erkek kadın fark etmiyor asrı saadet eşi.
Çok güzel tesbitleri nazara almışsınız , yalnız olaylara bu denli zenginlik kazandıran bir bedenin, meselelerin özüne dair şifrelere sahip olmaması ilginç , tabiki sosyal hayatın dayatıları karşısında sahip olduğumuz eşlerin yanında bizlerin de dini değerleri baz alarak bir hayat sürme refleksi asimile olduğu bir çok anlarımız vaki , talip olunan ve değer silsilesi halinde hayata geçmesi gereken bir emir telakkileri sosyal ahenk ve bütün nazarında tastamam hayata geçtiği ölçüde kutsal dairenin bütün zevklerini kendi lehimize cevirebiliriz , aksi olan her gelişme , mutlu olunması gereken her anın içine bir fitne tohumu ekmede maalesef geçikmiyor , belki biz bu süreci anlık kazanımlar ile dairenin içine sızdığının farkına varmasakta metafizik boyutta bunun aksaklığını eminimki cekiyoruz , bizleri yoktan var eden , hayatın içindeki konumlarımızın bütün koordinatlarını ince detaylar ile örgüleyip fıtratımıza bu donanımlara yakın bir teslimiyet ile zaten örgülemiştir , yaşarken ,her dayatılan kültürün lezzeti kendi için de şeytani duygular ile bellekleri zorlayacak tır bu asrın bizlere dehşet vari sunduğu bir teslimiyet ufkundan sıyrılmak için ,yine dönüşümüz sağlam iradelerin varlığını güçlü kılacak islami dini düstürlara olan bağlılıklarda gizlidir.Bu teslimiyetin sürecindeki her dünya tarafına dönük olan kararlarımız ile dairenin dışına cıkma gibi bir aksaklığı hayata geçirmiş oluruz , dünya ya ve onun getirilerine teslim olan bir dairenin de kutsal nazardaki ekstra lütüflardan nasiplenmesinin önüne ket koymuş oluruz , aranan ve talip olunan her şeye bize verilen yol haritası ile ulaşabiliriz , yoksa kendi kısır aklımız ile hayatın içine serbiştirdiğimiz doğrular ile mutlak refaha ulaşma azmimiz beyhudedir. tabiiki bu denli persfektife ulaşma hayatı paylaşacağımız insanın dünyasınında da aynı oranda zuhur etmesi gereki, yol alırken yolda takılıp zaman kaybetmeyelim değilmi, tv ve medya organları ile tarımar olan bir toplumun zararları elbette , ev haline kadar iştirak etmesi , hep dini merkezli yaşamı benimsemiş olan dimağlara fitne tohumu ekmede maalesef geçikmiyor , bunun bertaraf edilmesi büsbütün hayata geçmesede , bu virüslü ortamlardan uzaklaşmak için elimizden gelen cemaat şurunu her daim canlı tutmamız gerekir , ruhu ve manevi alemimizin beslenmesinde göstermiş olduğumuz her aksaklığın ceremesini elbette bedenler cekecektir . Her şeye rağmen bu kadar zor bir ortamların içinde rızayı yüksek tutmak sizler ve bizler gibi insanların şiarı olur inşaALLAH Bu arada sanırım foruma katılımınız yeni, tanışma faslı ile aramıza intikal etmiş olsa idiniz çok daha güzel olurdu yakınlığımız sevgi ile kalın
+1...
Abdullah ak
06-03-2008, 21:05
nazariyatsız pratik düşünülemez.Forum içerisinde nazari birçok paylaşımın olduğunu görüyorum. Ancak mes'elede benim paylasıma sunulmasını istediğim bu gayeye hizmetten eşleri uzaklaştıran somut ve soyut unsurların neler olduğu.bugün bir bayanın toplumssal hayatta üstlendiği rol acaba asrı saadetteki gibi mi .Meselenin özünde kadının duruşu, hayattan beklentisi yatmakta.Evet herşey rızaya uygun bir hayat felsefesiyle başlıyor şüphesiz bu şuurda olanlar için. Ama ne oluyorsa bir süre sonra bilgi aktarımı eşler arasında zayıflıyor.Sebenin her türlü doygunluk ve ülfet olabileceği kanaatindeyim .Zayıflayan bu aktarımın yeri maalsef toplumun abuk sabuk temelsiz dayatmaları zorluyor.Bir çoğunada yine maalesef galip geliyor.Sonrasında gayeden uzaklasan, toplum baskısına - fark etsin veya etmesin- boyun eğen bir birliktelik kalıyor.Çözüm arayışı tv veya aynı sıkıntıdan muzdarip bireylerden alınmak isteniyor.Soruyorum şimdi hangimiziin eşi erkek kadın fark etmiyor asrı saadet eşi.
Çok güzel tesbitleri nazara almışsınız , yalnız olaylara bu denli zenginlik kazandıran bir bedenin, meselelerin özüne dair şifrelere sahip olmaması ilginç , tabiki sosyal hayatın dayatıları karşısında sahip olduğumuz eşlerin yanında bizlerin de dini değerleri baz alarak bir hayat sürme refleksi asimile olduğu bir çok anlarımız vaki , talip olunan ve değer silsilesi halinde hayata geçmesi gereken bir emir telakkileri sosyal ahenk ve bütün nazarında tastamam hayata geçtiği ölçüde kutsal dairenin bütün zevklerini kendi lehimize cevirebiliriz , aksi olan her gelişme , mutlu olunması gereken her anın içine bir fitne tohumu ekmede maalesef geçikmiyor , belki biz bu süreci anlık kazanımlar ile dairenin içine sızdığının farkına varmasakta metafizik boyutta bunun aksaklığını eminimki cekiyoruz , bizleri yoktan var eden , hayatın içindeki konumlarımızın bütün koordinatlarını ince detaylar ile örgüleyip fıtratımıza bu donanımlara yakın bir teslimiyet ile zaten örgülemiştir , yaşarken ,her dayatılan kültürün lezzeti kendi için de şeytani duygular ile bellekleri zorlayacak tır bu asrın bizlere dehşet vari sunduğu bir teslimiyet ufkundan sıyrılmak için ,yine dönüşümüz sağlam iradelerin varlığını güçlü kılacak islami dini düstürlara olan bağlılıklarda gizlidir.Bu teslimiyetin sürecindeki her dünya tarafına dönük olan kararlarımız ile dairenin dışına cıkma gibi bir aksaklığı hayata geçirmiş oluruz , dünya ya ve onun getirilerine teslim olan bir dairenin de kutsal nazardaki ekstra lütüflardan nasiplenmesinin önüne ket koymuş oluruz , aranan ve talip olunan her şeye bize verilen yol haritası ile ulaşabiliriz , yoksa kendi kısır aklımız ile hayatın içine serbiştirdiğimiz doğrular ile mutlak refaha ulaşma azmimiz beyhudedir. tabiiki bu denli persfektife ulaşma hayatı paylaşacağımız insanın dünyasınında da aynı oranda zuhur etmesi gereki, yol alırken yolda takılıp zaman kaybetmeyelim değilmi, tv ve medya organları ile tarımar olan bir toplumun zararları elbette , ev haline kadar iştirak etmesi , hep dini merkezli yaşamı benimsemiş olan dimağlara fitne tohumu ekmede maalesef geçikmiyor , bunun bertaraf edilmesi büsbütün hayata geçmesede , bu virüslü ortamlardan uzaklaşmak için elimizden gelen cemaat şurunu her daim canlı tutmamız gerekir , ruhu ve manevi alemimizin beslenmesinde göstermiş olduğumuz her aksaklığın ceremesini elbette bedenler cekecektir . Her şeye rağmen bu kadar zor bir ortamların içinde rızayı yüksek tutmak sizler ve bizler gibi insanların şiarı olur inşaALLAH Bu arada sanırım foruma katılımınız yeni, tanışma faslı ile aramıza intikal etmiş olsa idiniz çok daha güzel olurdu yakınlığımız sevgi ile kalın
Konu paylaşımında bulunan gönüldene ve yorumları ile bizleri aydınlatan yalcına teşekkür ediyorum .Mühim olan mesele hakkında bilgilendik
Gönülden
06-04-2008, 14:24
Evlilik sağlam bir iletişim temeline oturmalıdır...aksi halde çiftler arasında itaatsizlik,kavga, gürültü ve kanaatsizlik başlar...
Önemli olan kalbine karşı bir kalbi bulmaktır..kalıbına karşı bir kalp değil...çünkü dış görünüş her zaman yanıltıcıdır....madde arayanın ruh bulması, kalıp arayanın gönül bulması mümkün değildir..
Eşler arasındaki mahramiyetin dışarı taşması,paylaşımın azalması, saygı ve güven duygusunun azalması ile eşler arasında ayrışmalar başlar......velhasıl uzun mesele.....
Evliliği Allahın emri Resulün sünneti olarak görenler örnek evlilik yapmalıdırlar
Paylaşmayı, bölüşmeyi, fedakarlığı bilen insanların biraraya gelerek oluşdurduğu bir müessesedir aile...toplumun temel taşı...gençliğin yetişimindeki ilk mertebe, ilk sınavdır aile..
Paylaşımınız için minnet olsun Yalçın bey...+1
evlilikte amaç evlenipte evde kaldın sözünü duymamayı tercih etmektir.. :)
ENGİNEER
06-04-2008, 22:51
Evlilikte ilk amaç dostluk olmalı...
Ömrün boyunca seni destekleyecek ve senin dayanağın olacak bir dost...
Gerisi boş..
Böyle bir mekanizmaya sahip olan iç donatılar keşfetilirse bizleride haberdar et güzel kardeşim , niyet okunmadan sanırım bu işlerin üstesinden gelinemeyecek yani :D
Nasıl yani :o
Açıkçası bişey anlamadım Yalçın abi bir kere daha anlatsan :)
Yani dostluk ilk amaç olmaz mı evlilikte?
ultrAstribun
06-04-2008, 22:52
Mutluluk tabiyki.
Ancak mutluluğu korumak için mutluluk unsurları oluşturulması gerekir.
Evliliğin en temel amacı eşlerin birbirine destek olup yoldan sapmaları engellemesi ve hayırlı evlatlar yetiştirebilmesidir.
Gönülden
06-06-2008, 15:59
Atalarımız, "Gönül sevince samanlık seyran olur" demişlerdir.
Yuvadaki mutluluğun şifresi; rıza, vefa, sevgi ve sabırdır, diyor bir âlim.
Önce şunu bilelim: Evlenen iki kişi birbirinin nasibidir. Bu nasip, Allah'ın ilminde kesinleşmiş bir takdirdir.Bu nasibe razı olmak imanın gereğidir.
Ona helâlinden ulaşmak farz olduğu gibi, ulaşınca hakkını korumak da farzdır. Hayırlı eş Allah'ın kuluna özel bir ikramıdır, hayırsız eş ise dünyanın en ağır imtihanıdır. Ailemizin saadeti onu acısıyla birlikte kabul etmeye bağlıdır. Bu işin temeli de rızadır.
Ailede mutlu olmak için karı kocanın birbirlerinin her şeyinden hoşlanması gerekmez. Koca hanımının bir huyundan veya durumundan hoşlanmadığı zaman onu hemen gözden ve gönülden çıkarmamalıdır. Kadının kocasına karşı durumu da aynıdır. Kim bilir nefsimizin hoşlanmadığı o durum içinde nice saklı hayırlar vardır. Bu, ileride gözükecektir. Sabredilirse anlaşılır. Ailedeki mutlulukta rıza ve vefa çok önemlidir.
Ailesine razı olan rahat eder, vefa gösterenleri yüce Allah mükâfatlandırır.
Bir olaya sadece nefisle değil, aynı zamanda vicdan, akıl, insaf ve sevgiyle de bakmalıdır.
Sevdiğimizi kusuru ile kabul etmek mutluluk için ilk adımdır. Ayrıca onun yükünü çekmek, sı-kıntısına sabretmek, hatasını affetmek, onun için hayır dua etmek iyi geçim için vazgeçilmez şeylerdir. Aslında sevginin zevki de bu çile içinde gizlidir.
Aynı şeyler kadından da istenir.
Kusursuz dost arayan kimse yalnız kalır. Kusursuz insan nerede? Bir kimsenin iyi hali kötü halinden daha fazla ise o kimse iyi insan kabul edilir ve kusurları affedilir.
Yeter ki bu kusurlar Allah'a şirk koşmak ve namusunu kirletmek gibi kusur ve günahlardan olmasın.
Bu konuda Rahmet Peygamberimiz (s.a.v) aile reislerine şu inceliği hatırlatmıştır:
"Kadın aslı itibariyle farklı yapıda yaratılmıştır; onu sürekli aynı halde tutamazsın. Onunla bu-lunduğu o halde geçinmeye bak. Yoksa onu istediğim gibi dosdoğru yapayım dersen kırarsın.
"Mümin erkek bir kusurundan dolayı hemen hanımına kızmasın. Onun bir huyundan hoşlan-mazsa hoşlanacağı ve razı olacağı başka bir huyu vardır, ona baksın."
En geçimsiz insanda bile hoşa gidecek bir taraf bulunur. Kadın veya erkek birbirinin önce iyi taraflarını düşünmelidir. İyi yönüne şükretmeli, kötü yönünü ise sabredip idare yoluna gitmelidir. Eğer bir kadın namus kusuru işlemiyorsa, onun diğer davranış bozukluklarına sabredilmelidir.
tayyipleyiz
06-06-2008, 16:03
Tebrik ederim ... (+)
haritaci70
06-06-2008, 16:12
Evlilikte amaç bence en az 4 çocuk yapmak olmalı...
Anma benim kişisel kanaatim 6 çocuk olması gerektiği yönünde...
Ayşe_Berra
06-09-2008, 01:49
evlilikte amaç evlenipte evde kaldın sözünü duymamayı tercih etmektir.. :)
Evlilikte amaç bence en az 4 çocuk yapmak olmalı...
Anma benim kişisel kanaatim 6 çocuk olması gerektiği yönünde...
Burada yazanları latife kabul ediyorum kendimce ama latife bile olsa üzücü sanırım. Böyle bir müessese hakkında bunları dile getirmek..Tabi ki herkes aynı açıdan bakamaz herkes içinde aynı anlamı ifade etmez. Ama asırlardır gelen hadislerde, ayetlerde yer alan bir kurumu zedeler diye düşünüyorum.
Çok güzel yorumlar var Yalçın abi, Levent abi ve gönülden...(+1) Yorumlarınız gerçekten çok güzel hani ekleyecek pek de bir şey yok açıkcası. Ama bir iki kelam edersem haddim olmayarak ; bence evlilikte amaç Allah'ın huzuruna hakkıyla elele varabilecek amellere vesile olmak ve bunları işlemek olmalı... Zaten Allah'ın huzuruna hakkıyla gidebilecek kişilerin amelleri huzuru,saygıyı,sevgiyi beraberinde getirir. yüreğinde her şeyden öte Allah sevgisi O'nun rızasını kazanma varsa diğerleri peşinden gelecektir.
Çevreme, televizyonlarda sapkınlıklarının lüzumsuz yaşantılarının çığırtkanlıklarını yapan insanlara bakınca korkmuyorum başkaları gibi. Evliliğin ilk adımını attım çok şükür, imza attıktan sonra çok şey değişecek diyenler var... Muhakkak değişecek ama içimdeki Allah sevgisi, sevgisinin hürmetine yüreğime koyduğu her nefeste beni kendine yaklaştıran bir sevgi daha var... Eksilmeyecek her an her saniye artacak bir sevgi... Çevremizdeki, televizyonlardaki insanların o çok aşık (!) olupta 3 ay sonra ayrılanların tavırlarına bakıyorum kendilerini köle gibi görüyorlar, Cevat Akşit Hoca anlatmıştı "beni arayıp "Hocam ünv.mezunuyum eşimin corabını yıkamak zorunda mıyım?" diyenler var " diye. Bu mantıkla bakıp eşinin çorabını yıkamaktan aciz olup üstüne bunu mevzu haline getiren bir insan böyle bir kurum içinde yer almasın zaten...
Neyse ben sözü üstatlara bırakıyorum... :)
YavuzSultanSelim
06-09-2008, 02:16
Soyunu devam ettirip vatana millete hayırlı evlatlar yetiştirme
Ayşe_Berra
06-09-2008, 02:24
evlilikte amaç evlenipte evde kaldın sözünü duymamayı tercih etmektir.. :)
Evlilikte amaç bence en az 4 çocuk yapmak olmalı...
Anma benim kişisel kanaatim 6 çocuk olması gerektiği yönünde...
Burada yazanları latife kabul ediyorum kendimce ama latife bile olsa üzücü sanırım. Böyle bir müessese hakkında bunları dile getirmek..Tabi ki herkes aynı açıdan bakamaz herkes içinde aynı anlamı ifade etmez. Ama asırlardır gelen hadislerde, ayetlerde yer alan bir kurumu zedeler diye düşünüyorum.
Çok güzel yorumlar var Yalçın abi, Levent abi ve gönülden...(+1) Yorumlarınız gerçekten çok güzel hani ekleyecek pek de bir şey yok açıkcası. Ama bir iki kelam edersem haddim olmayarak ; bence evlilikte amaç Allah'ın huzuruna hakkıyla elele varabilecek amellere vesile olmak ve bunları işlemek olmalı... Zaten Allah'ın huzuruna hakkıyla gidebilecek kişilerin amelleri huzuru,saygıyı,sevgiyi beraberinde getirir. yüreğinde her şeyden öte Allah sevgisi O'nun rızasını kazanma varsa diğerleri peşinden gelecektir.
Çevreme, televizyonlarda sapkınlıklarının lüzumsuz yaşantılarının çığırtkanlıklarını yapan insanlara bakınca korkmuyorum başkaları gibi. Evliliğin ilk adımını attım çok şükür, imza attıktan sonra çok şey değişecek diyenler var... Muhakkak değişecek ama içimdeki Allah sevgisi, sevgisinin hürmetine yüreğime koyduğu her nefeste beni kendine yaklaştıran bir sevgi daha var... Eksilmeyecek her an her saniye artacak bir sevgi... Çevremizdeki, televizyonlardaki insanların o çok aşık (!) olupta 3 ay sonra ayrılanların tavırlarına bakıyorum kendilerini köle gibi görüyorlar, Cevat Akşit Hoca anlatmıştı "beni arayıp "Hocam ünv.mezunuyum eşimin corabını yıkamak zorunda mıyım?" diyenler var " diye. Bu mantıkla bakıp eşinin çorabını yıkamaktan aciz olup üstüne bunu mevzu haline getiren bir insan böyle bir kurum içinde yer almasın zaten...
Neyse ben sözü üstatlara bırakıyorum... :)
Ayşe hanım aslında meseleyi öyle bir alana teslim ettmişinizki , boyutlarını berzah alemine kitleyen bir niyet havuzunun ana halteri haline gelmişşiniz , böyle bir bakış acısına teslim olan biri için bu dairenin zedelenmesini olanak yok sanırım , aslında , şu zaman diliminde sınırsız haz ve zevkle kutsanan niteliğin bizleri sığlaştırdığı bir kulvara kayıyor iken ,nefsin cizdiği manevi alemden soyutlanan madde persfektifi ile süslenen bir bakış ve hissetilişin görebildiği yerlerin darlığı insanı daraltırken neye ne şekilde bağlanmamızın haritası yanında , asıl kaynak sahipinin kaynaklarına dalmanın hazzını yaşamak gerek, ruhun ve teslimiyetin olduğu yerde zaten huzur vardır , bir köşemizde onun olduğu hiç birşey kötü ve durağan değildir , birliktelikleri kutsal daireyi veren ile beraber gördüğümüz evrede bunu başardığımız an görmeyi öğrenebiliriz ,olduğu gibi olan her şeydeki olağan dışı güçü yeterki merkeze otuttalım , yorum için minnet ayşe hanım çok teşekkürler +1
Eyvallah abi, sözlerinin yanında sözlerim suskun kalsada çok teşekkürler... Dile getirdiğiniz şekilde bir aile yaşantısı kurabilmek duasıyla inşallah...Yüreğinize sağlık...+
Gönülden
06-09-2008, 11:17
evlilikte amaç evlenipte evde kaldın sözünü duymamayı tercih etmektir.. :)
Evlilikte amaç bence en az 4 çocuk yapmak olmalı...
Anma benim kişisel kanaatim 6 çocuk olması gerektiği yönünde...
Burada yazanları latife kabul ediyorum kendimce ama latife bile olsa üzücü sanırım. Böyle bir müessese hakkında bunları dile getirmek..Tabi ki herkes aynı açıdan bakamaz herkes içinde aynı anlamı ifade etmez. Ama asırlardır gelen hadislerde, ayetlerde yer alan bir kurumu zedeler diye düşünüyorum.
Çok güzel yorumlar var Yalçın abi, Levent abi ve gönülden...(+1) Yorumlarınız gerçekten çok güzel hani ekleyecek pek de bir şey yok açıkcası. Ama bir iki kelam edersem haddim olmayarak ; bence evlilikte amaç Allah'ın huzuruna hakkıyla elele varabilecek amellere vesile olmak ve bunları işlemek olmalı... Zaten Allah'ın huzuruna hakkıyla gidebilecek kişilerin amelleri huzuru,saygıyı,sevgiyi beraberinde getirir. yüreğinde her şeyden öte Allah sevgisi O'nun rızasını kazanma varsa diğerleri peşinden gelecektir.
Çevreme, televizyonlarda sapkınlıklarının lüzumsuz yaşantılarının çığırtkanlıklarını yapan insanlara bakınca korkmuyorum başkaları gibi. Evliliğin ilk adımını attım çok şükür, imza attıktan sonra çok şey değişecek diyenler var... Muhakkak değişecek ama içimdeki Allah sevgisi, sevgisinin hürmetine yüreğime koyduğu her nefeste beni kendine yaklaştıran bir sevgi daha var... Eksilmeyecek her an her saniye artacak bir sevgi... Çevremizdeki, televizyonlardaki insanların o çok aşık (!) olupta 3 ay sonra ayrılanların tavırlarına bakıyorum kendilerini köle gibi görüyorlar, Cevat Akşit Hoca anlatmıştı "beni arayıp "Hocam ünv.mezunuyum eşimin corabını yıkamak zorunda mıyım?" diyenler var " diye. Bu mantıkla bakıp eşinin çorabını yıkamaktan aciz olup üstüne bunu mevzu haline getiren bir insan böyle bir kurum içinde yer almasın zaten...
Neyse ben sözü üstatlara bırakıyorum... :)
Ayşecim yaptığınız o güzel yorum ile bulunduğunuz katkıdan dolayı teşekkür ederim...+1
Tüm kardeşlerimizin bu sorumluluk ve bilinç içerisinde evliliğe ve aile kavramlarına bakması ve beklentilerini "ben" kavramından soyutlayıp "biz" kavramıyla bütünleştirmeleri duası ile..
Allah razı olsun
Akl-ı Selim
06-10-2008, 00:58
Bahtiyardır o zevc ve zevce ki birbirlerinin diyanetini taklit ederler ve dünyadaki beraberliklerini ukbaya cennet salonlarına taşırlar.fena aleminde başlayan muhabbet beka aleminde beka bulur.Rıza uğruna birleşen gönüller cennetten cemalullaha nazar edip şeref bulur.Ne kutlu bir hediyedir ki hurilerden de güzel dünyadaki refika.Ama üniversite mezunu bir bayanın söylediklerini okuyunca esf duydum hani. nerede ebede açılmış eller, yürekler.Katılır mısınız bilmem ama herkes hayat arkadaşına EBED SENİNLE DAHA GÜZEL ELBET demeli diyebilmeli.
Gönülden , ayşe hanım ve üstat yalçın abi yorumlarınız için hepinize +1 sonsuz minnet
Gönülden
06-10-2008, 11:49
Bahtiyardır o zevc ve zevce ki birbirlerinin diyanetini taklit ederler ve dünyadaki beraberliklerini ukbaya cennet salonlarına taşırlar.fena aleminde başlayan muhabbet beka aleminde beka bulur.Rıza uğruna birleşen gönüller cennetten cemalullaha nazar edip şeref bulur.Ne kutlu bir hediyedir ki hurilerden de güzel dünyadaki refika.Ama üniversite mezunu bir bayanın söylediklerini okuyunca esf duydum hani. nerede ebede açılmış eller, yürekler.Katılır mısınız bilmem ama herkes hayat arkadaşına EBED SENİNLE DAHA GÜZEL ELBET demeli diyebilmeli.
Gönülden , ayşe hanım ve üstat yalçın abi yorumlarınız için hepinize +1 sonsuz minnet
Minnet bizden size o güzel yorumunuz için olsun ..
Paylaşımlarınızın ve yorumlarınızın devamını bekliyoruz inşallah...+1
Gönülden
06-10-2008, 11:52
Sağlıklı aile, içerisinde hiç bir tartışmanın yaşanmadığı aile değildir. İnsanların birlikte yaşadığı bir yerde tartışma ve hatta kimi zaman çatışma kaçınılmazdır. Özellikle bu birliktelik ‘yakın’ ve ‘uzun süreli’ ise, tartışma daha da normal hâle gelir. Sağlıklı aile tartışmaları çözümlemeyi bilen, anlaşmazlıkları hail ü fasl edecek kuralları olan ve aile bireylerinin, adı konmuş ya da konmamış olan bu kurallara uyduğu ailedir.
n Aile içi tartışma ve çatışmaları çözmek istiyorsanız maskelerinizi çıkarıp gerçek yüzlerinizle görününüz. Maskeler, problemi ortaya koymayı güçleştiren, tartışmayı çözümsüzlüğe mahkûm eden bir işlev görürler. Taraflar, tartışmada gerçek yüzlerini değil de maskelerim kullanırlarsa, onları uzlaştırmak ve problemi çözmekten söz etmek, ‘maskeleri uzlaştırmaktan’ söz etmek demektir. Bu da, gerçekte hiçbir şeyin çözümlenmediğini gösterir,
n Maskeler başta sağlıklı iletişimi yok eder. Maskeli kişilik her yerde ve herkes için kötüdür, fakat ailede daha bir sırıtır. Çünkü, birbirlerine aile olacak kadar yakın olan kişiler eğer ailenin diğer fertlerine karşı maske takıyorlar, onlara gerçek yüzlerini göstermiyorlarsa, bir müddet sonra o kimseler gerçek yüzlerini unuturlar. Bu kişilik sapması anlamına gelir. Ortada dolaşan gerçek bir şahsiyet değil, sentetik ve yapay bir bireydir ve yapay bir bireyle hiçbir problemi sahici bir biçimde halledemezsiniz.
n Aile içi çatışmadan korkmayınız, aile içi iletişimsizlikten korkunuz. Çünkü sağlıklı bir iletişimin çözemeyeceği ihtilaf yoktur. Sağlıklı iletişim, tartışan tarafların birbirlerine karşı hem etken hem de edilgen olmalarıyla mümkündür. Bu da, kendini ve muhatabını ciddiye alanların, kendine ve muhatabına değer verenlerin yapabileceği bir şeydir.
n Aile içerisindeki anlaşmazlığı birbirleri kırmadan, yaralamadan çözen çiftler, sağlıklı aileyi oluşturmuşlar demektir. Anlaşmazlık kimi zaman ciddi, kimi zaman da basit meselelerden çıkabilir. Öncelikle anlaşmazlık noktasını doğru ve iyi tesbit etmek şarttır. Anlaşmazlık noktasının doğru tesbiti, muhatabın ne söylemek/yapmak istediğinin doğru bilinmesinden geçer. Bu da kişinin niyeti dışarda tutularak anlaşılacak bir husus değildir. O hâlde, önce niyet ve amaç öğrenilmelidir.
n Bazen niyet ve amacını öğrendiğimizde, önce muhalefet ettiğimiz bir kişiye biz de rahatlıkla katılıp, “Ha, eğer bu niyetle söyledinse iş başka..” ya da “Öyle mi? Eğer bu amaçla yaptınsa o zaman ben de seninle birlikteyim” dediğimiz olmuştur. Özellikle eşler arasındaki duygusal bağ, kimi zaman iki insan arasındaki iletişimin en temel ölçüsü olan niyet ve amaç gerçeğinin unutulmasına, es geçilmesine yol açar.
n Duygu ve düşüncelerinizi abartmadan ve azaltmadan olduğu gibi ortaya koyunuz. Bu kendine güveni ve saygısı olan insanların yapabileceği bir şeydir. Kendine güvenen ve saygı duyan biri, mutlaka muhatabına da güvenecek ve saygı duyacaktır. Bunun zıddı kendine güvenmeyen ve saygı duymayan hastalıklı bir kişiliktir ki; bu tip ya sadece edilgen ya da sadece etken olarak ortaya çıkar,
a) Eğer edilgense, kendilerine güvenleri olmadığı için hep peşinen haksız olduklarını, zaten hiç bir zaman da haklı olamayacaklarını zannederler ve böylesine bir aşağılık duygusu içerisindedirler. Onun için de, muhataplarını hep onaylar, haklı olsun, haksız olsun ona pısırık ve edilgen tavırlarıyla cesaret verirler. Onurlarının çiğnenmesine izin verirler ve kendilerini böyle cezalandırmış olurlar.
b) Eğer bu tip etkense, kendinden başka kimseye değer vermez, kendi söylediğinden başka doğru olmadığını zanneder. Saldırgandır, bu nedenle de haklı haksız demeden muhataplarını ezmeye, onları mat etmeye bayılır, bundan vahşi bir zevk alır.
n Sağlıklı bir ailede karı-koca öncelikle birbirlerinin insanî haklarını garanti altına almışlardır. Ezmek ya da ezilmekten iki taraf da zevk almaz, çünkü tartışmanın amacı ezmek ya da üstün çıkmak değil, en doğru ve makul olanın gerçekleşmesidir. Bu nedenle de, baskı değil ikna, çatışma değil uzlaşma, saldırı değil bildiri ve iletişim üzerine oturur.
n Aile bireyleri birbirlerine karşı hatayı büyültüp meziyeti küçülten dürbünler kullanmamalıdırlar. Ben bunlara ‘şeytan dürbünleri’ adını veriyorum. Bu dürbünü şeytan kimin eline tutuşturursa, o muhatabının hep kötü yanlarını görecek, güzel yanlarını hep gözardı edecektir. Bu noktada hakimlerin ahlâkî bir tavsiyesini hatırlamakta yarar var: “Senin başkalarına yaptığın kötülüğü ve başkalarının sana yaptığı iyiliği büyük gör. Senin başkalarına yaptığın iyiliği ve başkalarının sana yaptığı kötülüğü küçük gör.” Bu ahlâkî fazilettir. Bu kadarını yapamayan, en azından çıplak gözle bakmayı becerebilmelidir.
n Sorunları şimdiki bağlam içerisinde ele alınız ve ‘eski defterleri’ karıştırmayınız. Bu tutum eşler arasındaki anlaşmazlığın çözümlenmesinde son derece kolaylaştırıcı bir işlev görecektir. Aksi bir durum, meseleyi çözümsüzlüğe mahkûm etmek olacaktır. Sözün burasında, eşinden hoşlanmadığı bir söz işiten kimse eğer yirmi yıllık evliyse, bütün bu yıllar boyunca eşinin kendisine söylediği ‘hoşlanılmayan sözler’ defterini açıp bir bir saydığını düşünelim. Bu durumda, karşı taraf da, aynı yanlışa düşerek kendisini savunmaya kalkacak ve tüm eski ve görülmemiş hesaplar masaya yatırılacaktır. Bu masadan her iki tarafın da, hiç bir hesabı görmeden, fakat görülmemiş eski hesaplara, bir yenisini daha ekleyerek kalkacağından kimsenin kuşkusu olmasın. Oysa, eşinden hoşlanmadığı sözü işiten kimse “Falan zaman da şunu demiştin..” diye söze başlamak yerine “Bu sözü söylediğinde şöyle şeyler hissetim” diye başlasa problemi şimdiki bağlam içerisinde ele almış ve tartışmayı çatışmaya dönüştürmeden çözümü kolaylaştırmış olur.
MUSTAFA İSLAMOĞLU
Akl-ı Selim
06-17-2008, 12:14
Yalçın bey zamanlama müthiş güzel insan +1
Akl-ı Selim
06-17-2008, 12:30
Yalçın bey zamanlama müthiş güzel insan +1
Aslında sevgili hocam zamanlama çok kötü, keşke daha evvel yoluna girip önündeki bir taş olup beni sağa sola savursaydıMda bu arenaya girmeseydin :D konulara olan iştiyakınız beni ziyadesi ile mutlu kılıyor. Aslında ne kadar acı ve beklenti içinde olan koca bir nesil var değilmi , her mutluluk karesinin içinde madde zerrelerini yerleştirmek de geride durmayan bizler , olayların vuku bulmasında da bu madde lekelerinin bizlere sunduğu kara bulutları savurmak içinde nice günler aylar harcarız, ama hayatın içindeki kirlilikler bizden daha hızlı bizi kendine cekiyorsa , daha fazla koşup daha fazla siyere sarılıp büsbütün haramlardan uzaklaşma şiar olması gerekir, asıl taplo büsbütün rızaya kenetlenme , hayalinde duygularında her karende şeytan ve onun desiselerine belleğinde izin vermedikce sana ve gönlüne ulaşan koridorların sonunda sevgiliye ve beklenenene, arzulanana kavuşursun , yalnız her şey çok güzel olacak inşaALLAH
Üstat şiir tadında birisin.Şuan tek sıkıntım ufuk fasrklılığı sen anladın. onun eksikliği beni biraz yavaşlatıyor. Beni anladığına inanıyorum
Gönülden
06-17-2008, 16:47
Yalçın bey paylaşımınızı tebessümle okudum ...çünkü aynen anlattıldığı gibi çok olaylar yaşanıyor...gülsekmi, üzülsekmi...evlilikte amaç ve gaye bilinmeden yapılınca ceremeside böyle oluyor...evliliğin en önemli ilk aşaması başkalarının söylemleri dikkate alınarak yapılmakta...buda daha ilk zamanda karşılıklı üstünlük, aman benim dediğim olsun davasına dönüşüyor....velhasıl uzun mesele..
Paylaşımınızla bulunduğunuz katkıdan dolayı teşekkür ederim.....+1
Gönülden
06-18-2008, 12:12
Evliliğin ilk yılları farklı iki krakterin bir araya gelmesi demektir...yani yaşanacak sorunlara baştan tepkili yanaşmadan empatiyle yaklaşmalıyız..
Evlilikte şartsız sevgi olmalıdır..şöyle yaparsan böyle yaparsan seni severim anlayışı sevgiyi körleştirir...şarsız sevgi seni sen olduğun için seviyorum izleniminin karşıya verilmesidir..
Sağlıklı bir iletişim için kendini anlatma yerine karşıdakini anlama empatisi kurulmalıdır..empatide saygı vardır..yani ben sana saygı duyuyorum seni anlıyorum mesajı karşıya verilir..
Sorunu böyle özetleyebiliriz.. ama esas olan yazılanları uygulamaktan geçiyor sanırım..
Paylaşımlarınız için teşekkürler Yalçın bey...Levent bey.. :)
+1 ikinizede
Gönülden
06-24-2008, 14:14
EŞ bazen babadan ve anneden daha yakındır. Öyle değil mi? Kişi eşine söylediği, fısıldadığı bazı sırlarını anne ve baba ile paylaşamayabilir.
Kur'an-ı Kerim bu gerçeği çok manidar bir tanımla hayatımız katar. Ayet-i kerime, "Karı ve koca birbirlerine örtüdürler" der. Ayet şöyledir: "Onlar (kadınlar) size örtüdürler, siz de onlara örtüsünüz!" (Bakara 187).
Ayet çok zarif bir ifadeyle, karı koca arasındaki ilişkinin karakterini ortaya koyar. Elbise ve örtü nasıl soğuk ve sıcaktan korur, sırları ve kusurları örterse, eşler de aynen böyle olmalılar. Örtü geceyi simgeler. Birbirinizin sırrını, ayıbını, açığını deşifre etmeyin, aksine birbirinizi gece karanlığı gibi örtün anlamını da çıkarma imkánı bulabiliriz.
* * *
Dinimiz bizden bunu istiyor. Ama biz bu konuları da magazinleştirmekten, aile sırlarımızı, ilişkimizi uluorta tartışmaktan uzak durmuyoruz. En mahrem bilgileri, olayları, sırları, ekranlarda, sokaklarda, her türlü sohbet ortamında konuşmaya başlıyoruz. Korkunç bir tatminsizlik, hazımsızlık ve dağılmışlık değil mi?
* * *
Sosyolog ve psikologların işin bu boyutu üzerinde durmaları, olgun tahlillerde bulunmaları gerekiyor. Tabii ya, bunu sağlıklı bir kişilikle izah imkánı var mı? Bu yaşananlar birer vicdani travma değil mi? Bizler ise bu yaşananları tedavi edecek noktada mıyız, yoksa yeni olayların, tecrübelerin deşifre edilmesine katkıda bulunacak yerde miyiz?
Peygamberimiz (SAV) erdemden en uzak erkeği tarif ederken; geceleyin eşiyle arasında geçeni -sırları-, sabahleyin arkadaşlarıyla paylaşan kişi olarak tanımlar.
Eşler birbirlerini sevmeli, korumalı ve sahiplenmeliler. Hiçbir evlilik kuşku ve korku üzerine kurulmaz. Hele matematiksel hesaplar üzerine hiç kurulmaz. Yarın ne olacak, eşim benim şu eksiğimi yarın bana karşı kullanır mı diye başlayan bir evlilik aslında hiç başlamamış sayılır. Tam aksine erkek kadının, kadın erkeğin; izzet, namus, kişilik, karakter, sevecenlik, vefa, saygı, sevgi, doğruluk, şeffaflık ve merhametinden en ufak bir kuşku duymamalıdır. Böyle bir kuşku varsa, belki o evlilik hiç olmamalıdır. Olsa bile, devam etmesi mümkün değildir.
Eşinizi önemseyin. Onu sevin. Ona güvenin. Onunla sırrınızı paylaşın. Vereceğiniz bir gül, ucuz ama manidar bir ufak yüzüğün eşinizin yüzünde meydana getireceği tebessüm az mı önemli? Bazen eşimizle beraber sofrayı kaldırmak veya küçük bir hizmeti onunla paylaşıp yükünü hafifleştirmek kötü mü?
Peygamberimiz (SAV); elbisesini yamalar, içeceği suyu kendisi alır, eşine yardım ederdi. Onları dinler, bazen en zor kararlarda onlara danışırdı. Gece namazına kalktığında eşini de uyandırır, "Hadi yüce Allah'a yönelelim!" derdi. Bazı hatalarını görmezden gelir, sinirli hallerini sinesine çekerdi. Tebessümünü esirgemezdi. "En iyiniz, eşine en merhametli ve iyi ahlaklı olanınızdır" derdi.
Ne dersiniz? Şöyle diyebilir miyiz? Birbirini zorlayan, boşanmak için bahaneler arayan, birbirine güvenmeyen çiftler ancak sağlam bir eğitim, inanç, hoşgörü ve güvenle yaralarına çözüm bulabilirler.
NİHAT HATİPOĞLU
Müntesip
07-24-2008, 10:47
Güne sizin yazınızla başlamanın tadı bir başka oluyor güzel abim. Doğrudan ruh ve fikir dünyamıza tesir eden yazılarınız hayatımız boyunca karşılaşacagımız soruların ve sorunların çözümleri mahiyetinde !
RABBİM razı olsun , Teşekkürler güzel insan ( +1 )! :)
Gönülden
07-24-2008, 13:10
Şimdi efendim bu mevzularda bir erkeğin, bir bayanın beklentilerini sayarak orta yolu buluruz inşallah diyip başalyalım söze.. :)
Evlilik mutluluk sanatının inşa etmek olduğunu...bu inşa işlemininde yalnız bir ustayla olmadığını anlayıp birlikte yol almayı şiar edinelim..
Engelleri o ayıklasın düşüncesindende sıyrılıp...
Hakim benim diyip rahatlıkta öne geçip, hizmette arka planda olmayalım..
Hizmette öne geçmenin büyük bir fedakarlık olduğunun bilinciyle Resulullahı örnek alalım..
Ortak aile bilincinin karşılıklı kültürel faliyet, gezi, yemek yemek, aynı sıkıntıya ortak olup sevinci beraber paylaşmaktan geçtiğini unutmadan...her ferdin bir duygu deposu olduğunu düşünerek..
Bir bayanın bir erkeğe, bir erkeğin bir bayana olan davranışlarını belirlemede baz alındığınıda unutmayalım..
Yazı kadınlara çok sorumluluk mu vermiş...yoksa erkeğin nekadar beklentisi olduğunu mu göstermiş artık okuyup elimizi vicdanımıza koyalım... :)
Paylaşım için minnet olsun güzel insan...+1
Gönülden
07-24-2008, 13:33
:)
Müntesip
07-24-2008, 13:48
Gönülden hanım , mutluluğa giden yolda adımlarımızın rotasını çiziyor sanki ! İnceden de dokunduruyor hani bu sorumluluklar hanımlara aitse erkeklerin sorumlulukları neler olabilir ! Ortada bir hadise var baki hayatın temellerinin veya başka tabir'le hazırlıklarının yapıldıgı fani dünyada mutluluğun bir kuş misali oldugunu ve bu kuş'un bir kanadı hanım ise diğer kanadı da erkek , biri diğerinden az çalışırssa zikzaklar çizer ve yolun sonuna varamayız.Peki nasıl olacak eşit çalışmak sorusu geliyor akla ? işte o noktada taşı gediğine Gönülden Hanım koyuyor tabir-i caizse , RESULLAH (sav) gibi ... Asıl ölçü ve en güzel örnek !
RABBİM razı olsun ( +1 )!
Gönülden
07-24-2008, 15:09
Gönülden hanım , mutluluğa giden yolda adımlarımızın rotasını çiziyor sanki ! İnceden de dokunduruyor hani bu sorumluluklar hanımlara aitse erkeklerin sorumlulukları neler olabilir ! Ortada bir hadise var baki hayatın temellerinin veya başka tabir'le hazırlıklarının yapıldıgı fani dünyada mutluluğun bir kuş misali oldugunu ve bu kuş'un bir kanadı hanım ise diğer kanadı da erkek , biri diğerinden az çalışırssa zikzaklar çizer ve yolun sonuna varamayız.Peki nasıl olacak eşit çalışmak sorusu geliyor akla ? işte o noktada taşı gediğine Gönülden Hanım koyuyor tabir-i caizse , RESULLAH (sav) gibi ... Asıl ölçü ve en güzel örnek !
RABBİM razı olsun ( +1 )!
Güzel insan konunun özüne muktedil olmanız, ve aslında ortak bir hayatı kendi lehimize çevirmek adına çözüm yoluna gitmemiz hepimiz için ortak paye olacaktır..
Yalçın beyin paylaşımının özüyle birlikte anlaşılıp yorumlarınıza muhatap olması çok güzel
Gönülden bir artıda size ...+1
siyah gül 07
07-29-2008, 18:41
Güllerin Efendisi, "hayırlı erkeğin, annenin çocuğuna lütuf ve merhameti gibi hanımını şefkatle karşılayan, acıyan, lütfeden, tatlılık ve yumuşaklıkla muamele eden erkek olduğunu bu davranışlarının yüz şehitlik makamıyla eşitlendiğini" söylüyor.
Yüreğinize ve emeğinize sağlık çok teşekkürler paylaşım içi (+1) :-*
Gönülden
07-30-2008, 10:46
Bakkal amcada da hoşgörü kalmışsa tabi...varsa bütün insanlığa önerilir...
Yalçın bey yazı bütünüyle doğruları yazmış diyebilirim...tabi aynı güzerkahta hanımlarında eğer bu yazılanları yapan beyler varsa aynı şekilde yaklaşmaları gerekir..birbirini karşılıklı anlama ile yazılanlar ancak hayatımıza nüfus edebilir kanısındayım..
Keni elimizle kaybettiğimiz hoşgörü, sevgi ve merhamete.. yine muhtaç olup yokluğuna yakınan gene bizleriz...yani güzellikleri yakalamakta kaybetmekte elimizde...
Paylaşım için teşekkürler güzel insan....+1
Akl-ı Selim
08-02-2008, 20:40
Tüm dostlara selam olsun Şu ayet kulağımıza küpe olsun lime tegulüne ma la tef'alün
Gönülden
08-05-2008, 11:11
Evliliğin sorumluluğunu bilmeden evlenenler hayatlarını eşlerine zindan ederler..
Hep beraber ailece mutlu olmanın yolu varken mala, mevkiye, hırsa kapılıp kendini aslında kendi yalnızlığına iterek mutsuzluğunda kapısını aralarlar...
Rabbin kendine verdiği eş olma, baba olma sıfatlarının bilincinde olan bir erkeğin benlik duygusunun sorumluluğunda, samimiyet, şevkat ve sevgi nimetinden muhakkak nasiplenmesi gerekir..velhasıl öncelikle herkes ruh bedenine uygun olan elbiseyi bulup giymelidir..acı sonuçların olmasını istemiyorsak..
Paylaşım için teşekkürler Yalçın bey....+1
Gönülden
08-18-2008, 13:02
Her iki tarafta kendi kabulleriyle hoşgörü bekler...
Dinimiz kadına karşı bu tarz davranışları şiddetle yermiş ve hesabının sorulacağınıda belirtmiştir..
Bu tür davranışlar cahiliye döneminin kalıntılarıdır..
Gönüllerde sevgi önemlidir sevdirme önemlidir...
İslamın kadına verdiği değeri anlamak için gene dinimizin o yüce değerlerini ve emirlerini incelemeliyiz..
Bu güzel paylaşımınızdan dolayı minnet olsun güzel insan...+1
sinancetintas
08-30-2008, 09:58
Bu konuyu bastan sona simdi okudum biraz zaman aldi olayin genelcercevi kafamda sekillendi ama ne yapacagimi sasirdim. 1.Evlilik gercekten bu kadar komleks bir muessesemi?
Gönülden
09-09-2008, 10:51
Bu konuyu bastan sona simdi okudum biraz zaman aldi olayin genelcercevi kafamda sekillendi ama ne yapacagimi sasirdim. 1.Evlilik gercekten bu kadar komleks bir muessesemi?
:D :D :D
Biz bu yazıları komleksle şekillenmiş düşüncelerden azda olsa sıyrılmanız için açmıştık ama... :D
AY IŞIĞI
09-09-2008, 11:54
Tek kelimeyle mükemmel paylaşımlardı :-* yalçın bey ve gönülden hanıma bizi bu kadar aydınlattıkları için sonsuz teşekkür ederim.Rabbim cümlemize bu düşünce içerisinde yuva kurmayı nasip etsin inşallah.
Gönülden
10-05-2008, 19:18
Yine herzamanki gibi benlik duygularının öne sürüldüğü bir evlilik protresi..
Geçmişi oranla günümüzdeki bayanlar için farklı bir bakış açısı ile yanaşmak istesemde malesef günümüz bayanlarının evlilik müessesinde tahammülsüz ve kanaatsiz olduğunu söylemek zorundayım..
Herşeye vakit bulup yemeğini pişirmeyi eşinin gelme vaktine bırakan,eşi çıkacağı vakit gömleğini ütüleyeip veren, ananelerimize uymayan tavırlarla eşini karşılamak bihayli yaykınlaştı ve eşler arasında sorun, hatta boşanma sebebine dönüştü..
Ancak söylediğim gibi erkeklerinde bu konuda mahsum olduğu söylenemez...dışarıda onca bayanın telinden gidip eve gelince bir tahamülsüzlük ve ilgisizlikte hatsafada...eşinin gününün nasıl geçdiğini tahmin etme yerine muhabbetle sormaktan geri kalıp maç'a dalan erkeklerde malum..
Ancak genede bütün bu beklentilerin anne ve baba olma sorumluluğunun bilincinin fertlere aşılanması konusu temel mesele..özeleştiri oklarını herkesin önce kendine çevirmesi çok önemli...evlilik öncesi iki tarafında evlilik ile ilgili kitap okuması vahim...ve tabikide her koşulda kanaatkar ve nefsi duyguların gerisinde durmayı bilip Resulullahı ve zevcelerini rehber edinmek esas..
Paylaşımınız için teşekkürler Yalçın bey...+
afrikan85
10-05-2008, 19:29
ben bukadar güzel yorumları birarada görünce ne yazacağımı şaşırdım harika bir konu.
evli birisinin kıldığı namaz bekar olanın kıldığınamazdan 83 kat daha değerliymiş.
hem evlilik ölenekadar değil sonsuza kadar yapılan bir birlikteliktir.
buarada AİLEM dergisine çok teşekkür ediyorum şuan yayında değil ama geçmişte beni çok aydınlatmıştı.(gözüm kapalı + veriyorum)
Gönülden
10-08-2008, 10:49
Neden bilmem okurken çok duygulandım...peygamberimizin Rabbiyle başbaşa kalmak isteme hususunda bile eşinin rızasını gözetip gönlünü hoş etme tavrı gerçektenten çok güzel.
Ne güzel Resul, ne güzel eş,ne güzel kul...Rabbim bütün vasıflarıyla onu bize peygamber ve rehber olarak göndermiş..ne kadar şanslıyız...her dara düşdüğümüzde başvuracağımız pahabiçilmez bir klavuzumuz var..
Şükürler olsun ki Mevlam bizi Hz Muhammed'e (sav) ümmet eylemiş..
Bu güzel paylaşım için minnet olsun güzel insan...+
Beğeni verme sorunu yaşıyorum hal olunca beğenilerinizi vereceğim sayılarda artış görmeyince gene yazıpta vermediğimi sanmayın ;1
Gönülden
10-15-2008, 17:53
Kendini tanımadan eş bulamazsın!
Evlenmeye karar verdiğinizde, karşınızdakinin uygun kişi olup olmadığını anlamak için
öncelikle kendinizi tanımanız gerekiyor. Nasıl bir kişiliğiniz olduğunu, ihtiyaçlarınızı,
evlilikten beklentilerinizi, hayat görüşünüzü ve ahlaki değerlerinizi tespit etmeniz, karar
verirken işinizi kolaylaştıracaktır. Kendini tanıdıktan sonra, kişinin evlenmeyi düşündüğü
insana da olduğu gibi görünmesi gerekir.
AYNI İNANCA SAHİP OLMAK UYUM ANLAMINA GELMİYOR
Genellikle eşler birbirini tanımadan, biyolojik ve maddi yeterliliğe göre veya yine bu kriterlere
önem veren tanıdıklarının tavsiyesine göre karar veriyor. İnancın kişiliğe getirdiği olumlu
özellikler o kişinin sahip olduğu özelliklerle orantılı. Yani aynı inanca sahip olmak evlilikte
mutlak bir uyumu sağlamayabiliyor.
EVLENİNCE DEĞİŞİLMİYOR
Eş seçiminde mümkün olduğu kadar açık ve dürüst davranmak gerekir. Olduğun gibi görünme
ya da göründüğün gibi olma, önemli bir iç tutarlılık göstergesidir. Mutlu evlilikler aklın ve
duyguların eşdeğerde ortaya konduğu ilişkilerdir. Evlilik kimsenin kişiliğini değiştirmez. ‘Evlenince
ben onu değiştiririm’ mantığı sizi ancak mutsuzluğa götürür.
FİZİKSEL YETERLİLİK VE MADDİYAT MUTLULUĞA YETMEZ
Evlilikte çoğunlukla karşı tarafın fiziksel görüntüsü, maddi gücü ve sosyal becerisi üzerinde durulur.
Bir kişinin belli bir yaşta olması ve parasının olması o kişinin ticarette başarılı olacağı anlamına
gelmezse aynı şekilde sağlıklı bir evlilik için de kişinin belli bir yaşta olması, fiziksel görünümünün
iyi olması ve maddi imkanının olması o kişinin evliliğe uygun olduğu ve evlilik yeterliliğine sahip
olduğu anlamına gelmez.
ailemden
konusyu başlatan arkadaşımız gönüldene çok tesekür ederim.konu toplumun yapısının ve dolaylı olarakta ülkemiz ve milltimizin geleceğini çopk derinden etkileyecek olan bi konu.aile kurmak çok önemli.bunu sadece 2 kişinin hayatı olarak düşünmek yetersiz.toplum aileden oluşur.günümüzde kurulan aileler o kadar sağlıksız ki durumun farkında olmak insanın yüreğini sızlatıyor.çocuk sahibi olup kendisine bakacak nafaka için evlenen insanların olduğunu bilmeek emin olun canını acıtıyor insanın.biz nerdeydik nerelere geldik böyle.ve bizim kurtuluşumuz nasıl olacak?sorunun cevabı bilinmekte aslında.küreselleşmenin sonuçlarından bi tanesiinin bizlere verdigi hediye.yapmamız gereken bilinçlenip uyuyanları uyandırmak.ALLAH YAR VE YARDIMCIMIZ OLSUN....amin...
Gönülden
10-25-2008, 14:10
Malesef çoğumuzun aldanarak, evlilik gibi kutsi bir olayda duygularımızı ve görselliği ön planda tutup yaşanılacaklara baştan zemin hazırlamak kendimize hazırladığımız hayata birnevim tartışma vesilesi olyor...
Ancak yaşanılan olumsuzluklar karşısında 1sevgi2yi ön planda tutmalıyız....sevgi kainatın mayası insanın özüdür...bizlerde öze bakmaya özen göstermeliyiz...tıpkı bir cevizin dışına değil içine talib olma gibi...bizlerde öze talib olmalıyız..
Sağlam evliliğin temeli maneviyattan geçer diyip işi baştan sağlam tutmalıyız...
Yani bir şirket bir krize düşse elbetteki batmamak için mücadele verecek...ama akıllı olan herdaim şirket batacakmış gibi baştan önlemini almak olsa gerek..yani işi baştan sıkı tutmalı..;1
Paylaşım için teşekkürler Üstat...+(artılar feda olsun tabi verebilirsem :()
Gönülden
11-10-2008, 15:42
Evlilik uyumlu olmaktır
Evlilik hayatı başkası veya başkaları için yaşamanın bir başka adıdır. Aslında bunu sadece evlilik hayatına indirgemek de doğru değil. Çünkü insanoğlu toplumsal bir varlık olduğu için genel anlamda başkaları onun hayatında hakim unsurdur. Maddi bağlamda ürettiği şeylerle, tükettiği ya da tüketebileceği şeyler arasındaki mukayese bunu net bir biçimde ortaya koymaktadır. Bir fırıncı düşünün. Hayat boyu ürettiğinin ne kadarını kendisi yemiştir acaba? Bu insanoğlunun kaderidir. Yaratanın zaruri istikamet cinsinden yönlendirdiği, alternatifi olmayan bir yol. Aksi bir durum hayatı belki de çekilmez kılardı. Fedakârlık burada kilit kelime ve kavram. Başkaları için yaşamanın en temel unsuru. Yoksa çocuklu veya çocuksuz o yuvanın devamı imkansız denecek kadar zor.
Kadınıyla–erkeğiyle herkesin evlilik hayatı öncesinde karakteri az–çok belirginleşmiştir. Evlilikten sonra karakter değişimi çok fazla rastlanır şey değildir. Hayat stili belirginleşmiştir artık. Evlilik normal seyrinde süregiden bu hayatı birden başka boyutlara taşır. Hayatın bir anlamda gerçek yüzü ile tanışma fırsatı sağlar çiftlere. Erkek, kadın cinsini ana, nine, hala, teyzeden; kadın da erkeği baba, dede, amca ve dayıdan öte farklı bir vasıf ile tanır; tanır ama kimileri pişman olur “keşke” der, kimileri de “Niye daha önce tanımadım!” diye hayıflanır. Eşleri böyle söyleten aradaki ortak paydalardır. O paydaların çokluğu mutluluğu, azlığı ise aksi neticeyi hasıl eder. Fedakârlık, sorunları kökten çözecek bir iksirdir. “Dediğim dedik, çaldığım düdük” mantığını ele veren inatçı yaklaşımlarla bir yere varılamaz. Dolayısıyla özellikle evliliğin ilk yıllarında, eşlerin birbirlerini tanıma ve yeni hayat düzenlerine alışma zamanlarında bu fedakârlık dediğimiz olguya göre hareket etmeleri şart. Bu kendi değerlerinden, alışkanlıklarından, huylarından taviz verme değildir. Aksine ömür boyu sürecek yeni bir hayat düzenine göre şekil alma çabasıdır. Yeni bir oluşumun ilk adımlarıdır. Boşanmaların altında yatan neredeyse tek neden de budur. Sazını akord eden sanatçıları gördünüz mü? Evlilik bundan çok da farklı değil. Zaman ister. 5 ay, 5 yıl, belki de ömür boyu. Ama, bir belirgin fark var; o da eşlerin birbirlerinin akordlarını ayarlama zorunluluğu.
AHMET KURUCAN
Ahmet Yasin
11-10-2008, 15:46
bence aşık olduğun kişiyle evlenilmez evlenilirse aşk biter
evlendiğin kişiye aşık olmak gerek.
Akl-ı Selim
11-18-2008, 16:43
ÜSTAT SAOL.............................................. .....
aBİ HİÇ KÜSMEYECEK MİYİZ KIRILMAYACAK MIYIZ BİRBİRİMİZE SEN ÖYLE YAPABİLİYO MUSUN.
İŞİMİZ KİTABİ EVLİLİKLERE Mİ KALDI BU ANLAYIŞIN HAKİM KILINMASI İÇİN DE BİR BASKI GERECEK ONA NE DEMELİ OKU OKU DİYECEĞİZ....
Gönülden
11-18-2008, 17:29
Kin zaman içinde ilişkileri törpüleyerek yok eden eğe gibidir..
Karşısındakini dinlememk,sözlerine değer vermemek ilişkileri yıpratacak boyuta getirir...
Söylenilen her sözde ve yapılacak her harekette benim dediğim doğru diyip kendi doğrusunu eşinenin doğrularıyla tercih boyutuna getirmeden, ortak yol bulunmalı...müşterek kararlar alınmalıdır...iki farklı insanın aynı fikre sahip olmadığı bilinciyle, aklın ve şartların gerektirdiği ortak payda da buluşmak en doğru olanı olsa gerek..eşinin hatalarını eleştirip düzeltmek yerine her iki tarafta öz eleştiriyi kendinde yapması alınacak kararlar doğrultusunda daha verimli olacaktır...
Paylaşımınız için teşekkürler
ishakyilmaz
11-18-2008, 18:08
Her konuda olduğu gibi bu önemli konuda da rehberimiz yüce dinimiz islam olmalıdır.Çoğu insan mutlu evliliğin formülünü başka yerlerde arar durur,fakat maneviyat ekseni etrafında yoğunlaşmış kalpler her daim mutlu ve mesut olacaktır.Birbirlerini kırmaktan kaçınacakları gibi,sevgileri gün geçtikçe çoğalır.Sevgi,hürmet ve selamlarımla
ishakyilmaz
11-18-2008, 18:16
evli olmasakta,işin ehliyiz biliriz,anlarız:)
Gönülden
01-13-2009, 16:08
Yalçın üsdadım bu güzel paylaşımınız içim teşekkürler :çiçek:
Konumuzun başlığıyla birebir ilişkili gerçeklere ilişen bir yazı olmuş gerçekten..
Evliliği adım atmadan önce mutluluğu suni şeylerde arayıp görsellik babında düşünmek kendimiz ve ileride kuracağımız ailemiz adına vermiş olduğumuz en kötü karar olsa gerek..
Sevgiden mahrum bir şekilde pertçemlenen hayatımızın bizi sürüklediği ekoistislik duygularımızı evliliğe taşıyınca,eşimizide kendimize değer bulmayıp en ufak şeyde ben bunu haketmedim söylemlerine girebiliyoruz...ve yorum ile anlatmak yerine küçük bir alıntıyla işin özünü anlatmak isterim..
Bunu elbette yadırgamıyoruz. Ancak düşünülmesini istediğimiz bir başka gerçek var. Acaba hangi çeyiz, bir genç kızın ahlâkından daha güzel olabilir, onun güzel hasletlerini gölgeleyecek değere ulaşabilir!? Hangi genç kız, hayat arkadaşına iffetinden daha kıymetli bir dünya malı bulup da götürebilir!?.
Aynı şeyler erkek için de geçerlidir. Ne sunulacak altınlar, ne binilecek araba, ne rengârenk eşya ile donatılan ev, ne de diğer mallar, onun kendi şahsında taşıyacağı iffet duygularından, dürüstlük, mertlik, cesaret, cömertlik, sevgi, merhamet, ilim, irfan sevgisinden, helal lokma şuurundan, hak yolda Rabb'inin istediği gibi yürüme azminden daha kıymetli olabilir!?.
Bunun içindir ki ALLAH Rasûlü(sav);
"Sana kişinin saklayacağı en hayırlı hazineyi haber vereyim mi? Saliha kadın. Ona baktığında gönlüne sürûr verir. Bir şey söylediğinde itaat eder, yerine getirir. Yanında olmadığın zaman, hem malını hem de iffetini korur,"(1) buyurur.
Âişe Vâlidemizden gelen bir hadisi şerifte de;
"Mü'minlerin imanı en olgun olanı, ahlâkı güzel olan ve âilesine hoş muâmelede bulunan, onlara karşı sevgi ve şefkatle davranandır.."(2) buyurulur.
ALLAH Rasûlü'nün buyrukları, irşadları incelendiğinde, âileyle, çocuklarla, yeni yetişecek nesillerle ilgili nice güzellikler, davranışlarında nice incelikler olduğu görülecek ve bu örnek davranışlar bizlere, onun yolunda yürümek isteyenlere, doğruya, himete değer verenlere ışık tutacaktır.
Unutmayınız; gerçek saadet âile yuvalarından dışarıya taşan saadettir. Gerçek hüsran hem kendisini, hem de âilesini hüsrâna sürükleyen insanların uğradığı hüsrandır.
Gönülden
01-20-2009, 14:28
Eğer susturmasaydım, yüz değil belki bin tane daha kusurunu sayacaktı eşinin. Mübalağa yaptığımın farkındasınız, yüz, bin derken; ama bir hakikata da parmak basmıyor değil bu mübalağa. Hiddet, nefret, öfke hatta her kelimesinde kendini ele veren kin ile kendinden geçmiş konuşuyordu ki, benim yerimde kim olsaydı ‘yeter' der ve sustururdu muhatabını. Bir sabır imtihanı idi onu dinlemek zira. Makinalı tüfek gibi, nefes dahi almadan yapılan konuşma esnasında, araya sıkıştırılan lanet cümleleri de cabası.
Müthiş bir hafızası var eşin. 10 yıllık evlilik hayatlarında cereyan eden ve onları –tabii ki kendi açısından– bu raddeye getiren hadiselerin en küçük detaylarını dahi unutmaması dikkatimi çeken ilk özellik oldu. İnsan, bu kadar menfi maziye, bu kadar kötü hatıralara sahip olduğu hayat arkadaşı ile nasıl beraber olur diye düşündüm kendi kendime önce. Unutmanın Allah'ın ne kadar büyük bir nimeti olduğunu hatırladım tekrardan. İnanın bana böyle bir hafızaya malik olmadığım için şükrettim Rabbime yana yakıla.
Bana kalırsa insan, bu türlü hadiseler karşısında hafızasını, onları ezberleme, muhafaza etme değil unutma noktasında zorlamalıdır. Bütün semavi dinlerde ısrarla üzerinde durulan ‘affetme, bağışlama'yı kendine şiar edinmelidir. İster haklı, isterse haksız olsun affetsin muhatabını ne kaybeder ki insan? Haklı olan insaflı olur zaten. O bağışlar, unutur, geçer. Haksız olana gelince; asıl affetmesi, af için kendini zorlaması gereken odur.
Kaldı ki, affetmek, Allah'ın bir vasfı değil mi? O bizi affetmeseydi, işlediğimiz günahlar karşısında şu an nefes alıyor olabilir miydik acaba? Hele ahirette rahmet, merhamet ve affı ile bize muamelede bulunmazsa, cennete girebileceğimizi mi zannediyoruz amellerimizle? Hepsinden önemlisi “Allah'ın ahlakı ile ahlaklanmak” bir Peygamber buyruğu değil mi bize, sallallahu aleyhi vesellem?
Hadisenin ikinci önemli, dikkat çeken yanı, söz konusu evliliğin aşk evliliği olmasıymış. Deli gibi aşık imişler birbirlerine bu çift. Ailelerini tehdit etmişler, “vermezseniz kaçarız biz, el-aleme rezil olan siz olursunuz, biz değil” demişler. Neden böyle bir sürece girmişler derseniz; çünkü her iki tarafın ailesi de makul bulmamışlar bu işi. Çocukluk hevesi aşk bile değil– demişler. Denk görmemişler, uygun bulmamışlar bu iki gencin bir yuva kurmasını. Halbuki hangi anne-baba vardır çocuğunun mutlu yuva kurmasını istemeyecek? Evladının sevdiği, aşık olduğu birisi ile aynı yastığa baş koymasına hayır diyecek? Ama hayat tecrübelerini konuşturmuşlar demek ki ve hayır demişler.
Bunu da duyunca, madem “neden” dedim muhatabıma. Verdiği cevap: “Aşkın gözü körmüş. Bu ve benzeri davranışları o zaman da yapıyordu; yapıyordu ama görmüyordum ben onları demek ki! Bakmak ile görmek arasındaki fark derler ya, işte benim durumum buna güzel bir örnek herhalde. Birlikte yaşıyorduk o flört ve nişanlılık dönemini. Dolayısıyla gözümün önünde cereyan ediyordu şimdi beni boşanmanın eşiğine getiren hadiseler; fakat görmüyordum. Dedim ya aşkın gözü!..”
Evlenecek gençlerin anne-babanın da görüşünü alması, alması gerektiği hususunu bir kenara koyarak şu aşkın gözü üzerinde durmak istiyorum. Bence, evlilikte hissiyat çok önemlidir. Eşlerin birbirlerine karşı besledikleri kalbi hisler, yuvanın huzur ve mutluluk ocağı haline gelmesi için vazgeçilmez ve yeri başka bir şeyle doldurulmaz bir şarttır. Eskiler, ‘evvelemirde' derlerdi bu türlü durumları ifade ederken. Evet, ‘evvelemirde', ‘olmazsa olmaz' bir şarttır hissiyat bir yuva için.
Fakat bu demek değildir ki, akıl, mantık, muhakeme hissiyata mağlup olsun. Hayır, olmamalı. Çünkü yuvada his kadar akıl, mantık ve muhakemeye de ihtiyaç var; hem kurulmasında, hem de devamında. Hele devamında, hele devamında. Beraberliğin uzamasına bağlı olarak eşlerin birbirlerine karşı olan hislerinin aşınması tabiidir. Bu durumda yuvayı ayakta tutan akıldır, mantıktır, muhakemedir.
Aşkın gözü kör olmamalı diyorum ben. Tamir ettirelim onu bir tamirciye gidip.
Ya da göz doktoruna götürüp tedavi ettirelim. Ameliyat gerekiyorsa, parasını sağdan soldan bulup mutlaka ameliyat ettirelim onu. Yurt içinde tedavisi mümkün değilse, Avrupa'ya, ABD'ye, ne bileyim uzaya, Mars'a, Venüs'e, Jüpiter'e götürelim aşkı, veya uzmanlar getirelim oradan memleketimize eğer varsa ve mümkünse.
Ya da sosyal bilimcilerin tartışma konusu yapalım. Kitaplar sipariş edelim; uzman kalemler düzeltsinler şu aşkın gözünü. Konferanslar, paneller, sempozyumlar düzenleyelim, şu kör göze neşter vurmak için. Yediden yetmişe toplayalım herkesi futbol stadyumlarına toplandığımız gibi. Gerekirse zor kullanalım, polis, jandarma gücünü devreye sokalım, hariçte bir tek kişinin bile kalmaması için ve dinleyin, öğrenin ve amel edin diyelim o stadyumlarına topladığımız insanlara.
Hukuka, siyasete müracat edelim isterseniz. Mecliste müzakere etsinler saatlerce, günlerce. Komisyonlar kurulsun, kanunlar çıksın, oylamalar yapılsın ve ilan edilsin aşkın kör gözü düzelmiştir diye.
Ve sonra tamircinin tamir, göz doktorunun ameliyat ettiği aşkın kör gözü sağlam olarak iade edilsin vatan sathında nefes alıp veren her kişiye. Ya da sosyal bilimcilerin yaptıkları konferanslarla çözüp, siyaset adamlarının kanunlaştırdığı bu sağlam gözlü aşkın özellikleri bir tamimle duyurulsun her vatan evladına. Evde, arabada, işyerinde her yerde bulundurmak, hatta okumak, ezberlemek mecburi olsun. Özellikle evlilik arefesinde olan gençler iyi okusun bunu. Okusun ki sadece kendi hayatlarını, çocuklarını, ailelerini değil, bütün toplumu ilgilendiren böylesi hayati bir konuda daha dikkatli ve temkinli davransınlar.
Bir ömür boyu aynı yastığa baş koyacak eşlerini seçerken kör gözle değil, sağlam gözle seçsinler. Hissiyatları, akıl ve mantıklarına galebe çalmasın.
AHMET KURUCAN
ishakyilmaz
01-20-2009, 14:44
Maneviyat üzerine inşa edilmeyip,inşa edildikten sonra sadık kalınmayıp,sadece nefsi arzuları tatmin için oluşturulan evlilikler birer nikah oyunudur..!
Fasl-ı Gül
01-20-2009, 21:34
Evlilik, yoldaşsız başlanılan bir yolda belli bir mesafe katettikten sona, artık iki kişi olarak devam etmektir yolculuğa belki de.. Hayatın toz-pembe renklerden müteşekkil olmadığını bilen her bireyin de, evlilik ile yine hayatın renklerinde bir değişme olmayacağını idrak etmesi gerekir.. Belki değişen sadece hayatı "iki kişi olarak" okumak olacaktır bundan sonra.. Acıya beraber dayanmak, güzellikleri beraber aramak.. Yol dedik ya.. Elbette susuz yada aç kalındığı anlar olacaktır, ama bu sıkıntılar güneşin doğduğunu unutturmayacaktır "eş"lere.. Mihenkleri, yol işaretleri "Kur'an ve onun hayata yansımış şekli olan Peygamberimizin sünneti" olacaktır.. İnşiraha muhtaç olunduğu zamanlarda "ağyara" değil "yar"a sığınılacaktır yine..
Belki "insan"ın gerçek manasını kaybettiği zamanlarda yaşamamızdır bizi korkuya sürükleyen , evliliklerin bir hayal kırıklığı ile neticelenmesi.. Ama anlamımızı bulacağımız mihenkleri hayatımızın odak noktası yaptığımızda her ortamın yaşanılacak mekanlar olduğunu görmek de zor olmayacaktır inşaallah..
Gönülden ablama teşekkürler.. selam ile..
Günümüzde ise, malesef asr-ı saadetin kırıntılarını bile görememekteyiz aile kurmada ve eşler arasındaki diyaloglarda..
İnşeAllah, asr-ı saadet devrinin O nurlu insanları, bizim yolumuzu aydınlatacaklar her daim..Gönülden teşekkürler güzel pylaşım için..
Gönülden
09-12-2009, 19:11
Evliliğin belkemiği 'Biz' duygusu
Kadın ve erkeklerin eğilimlerinde farklılık vardır Kadında duygusal kapasite daha güçlüdür. Korkuya direnci azdır. Erkeğe göre daha barışçı özelliklere sahiptir. Genetik biliminin bize sunduğu bilgi böyledir; bu bilgiye uymak da insanın menfaatinedir.
Nitelikli ilişki gelişirken hatalar olur.
Evlenmeden önce tarafların her ikisinin de yeterli duygusal olgunlukta olduğunu söylemek doğru olmaz. Sağlam ve nitelikli ilişki gelişirken hatalar yapılır. Karşılıklı olarak birbirlerinin psikolojik ihtiyaçlarını anlamaya çalışırlar. Yaşanan sorunun nedenini, niteliğini tepkinin zaman ve zeminini ölçü ve şiddetini çoğu zaman kestiremeyiz. Kasıtlı olsun veya olmasın. karşımızdakini psikolojik olarak yaralarız. Azarlayarak, eleştirerek, bağımsızlaşma girişimini engelleyerek, kızmasına izin vermeyerek ruhunda hasarlar oluştururuz.
Eşlerin karşılanmamış ihtiyaçlarıKarşılanmamış ihtiyaçlarımızı haksız yere eşimizden bekleriz. Sorunlar arasında kaygı verici bağlantılar kurarız. Ben merkezci yani bilinçsiz ilişki sorunun büyümesine neden olur. Kendisi üzerine düşmeyen benmerkezci bireyler ilişki sorunlarını yoğun yaşarlar.
Evliliğin belkemiği 'Biz' duygusudur.
Kadın ve erkeklerin eğilimlerinde farklılık vardır. Kadında duygusal kapasite daha güçlüdür .Korkuya direnci azdır. Erkeğe göre daha barışçı özelliklere sahiptir. Erkekte ise evrimsel psikoloji içinde değerlendirilebilecek avcı özelliklerin getirdiği agresif olma, tehlikelere daha çok göğüs germe söz konusudur. Stres oluşturan durumlarda erkek beyninde 'Savaş ve Kaç!' tepkisi ortaya çıkarken, kadında koruma ve korku duygusu ile ilgili alan harekete geçer. Kadınların beynine çocuklarını koruma eğilimi kodlanmıştır. Genetik biliminin bize sunduğu bilgi böyledir; bu bilgiye uymak da insanın menfaatinedir. Kadınlar, zihinsel yatırımlarını 'ev' faktörüne yapıp, daha çok evlerinde mutlu olurlar. Erkeğin hoşuna giden şey ise, dışarıda bulunup üretmektir. Böyle bir paylaşım, insanın psikolojik doğasına da uygundur.
Değişimi atılan adımlar belirler.
Evliliği yönetmek bir şirketi yönetmekten çok farklı değildir .Şirketlerde bir otoriter; bir de demokratik işleyiş vardır. Otoriter işleyişte, 'burada benim sözüm geçer, kararları ben veririm, kuralları ben koyarım' tarzı hâkimdir. Diğer ortakların kendisine uymak zorunda olduğunu düşünür. İnsan, eğer böyle biriyle yaşamak zorundaysa, onun bakış açısını değiştirmesini beklemeyi başarmalıdır. Değişim ise bazı olaylar sonunda atılan adımlarla yaşanır Demokratik işleyişte ortak kararlar alınır, adımlar beraber atılır.
PROF DR NEVZAT TARHAN
Gönülden
09-28-2009, 23:37
Kalbine karşılık bir kalp bulmak; manevi frekansları bütünüyle tutan, gönül iletişimini tam kurabilen bir insanı bulmak demektir.
Evliliğin mutluluğa dönüşmesi için, kalplerin uyuşması, anlaşması, kaynaşması gerekir.
Kalpsiz mutluluk olmaz.
Kalp kalbe karşı olmalı…
Kalp kalbe kaybolmalı…
Kalpler bir olmalı, iri olmalı, diri olmalı…
Ölmüş kalpler taşıyan kalıplar, mutlu olabilir mi?
Evet, mesele kalıp değil, kalp meselesidir.
Kalıbına göre kalıp arayanlar; eş arayışını, bedene, kaşa, göze bağlayanlar, mutluluğu yanlış adreste arayanlardır.
Bulmak için, önce böyle birini aramak gerek… Gerçi her arayan bulamaz ama bulanlar hep arayanlardır. Aramadan bulmak mümkün mü?
Bir de arıyormuş gibi yapanlar vardır. Bunlar, her ne kadar evliliğin bir gönül işi ve manevi frekansların uyumu manasına geldiğini kabul etseler de, seçimlerini, hep maddeden, görüntüden yana yaparlar. Yani inandıkları ve düşündükleri gibi davranmazlar.
Bulamayacağı yerde arayanlar da bunlardan sayılmalıdır. Hani Nasreddin Hoca gibi… Evin bodrumunda, kömürlükte kaybettiği yüksüğünü, dışarıda, evin önünde arıyormuş… Sebebini sormuşlar…"Aşağısı çok karanlık" demiş…
Bazı gençler de kalbine karşılık kalbi böyle arıyorlar. Kalp, duygular, sevgi, şefkat, merhamet tamam ama, görüntü, en boy, kaş göz diyorlar… Hatta oralara takılıp kalıyorlar. Gönle değil, gövdeye itibar ediyorlar. Hatta bu insan sana göre değil, diyenlere de "Ben onu değiştiririm" derler. Ya da , "O gördüğünüz gibi değil, aslında çok iyi biri" iddiasında bulunurlar.
Sonra da, iletişimimiz neden kötüleşti, niçin kavga çıktı, geçimsizlik nereden geldi diye şaşırıyorlar.
Atalarımız, İKİ GÖNÜL BİR OLURSA, SAMANLIK SEYRAN OLUR demişler. Ne güzel söylemişler. İki gönül bir olmazsa, yani kalbine karşılık bir kalp yoksa saraylar zindan olur ve tabii ki eşler hayal kırıklığına uğrarlar. Zaten, sadece iki gövdenin bir olması insani bir hal de değildir.
Evliliği maddileştirenler, yalnız ten ve beden isteklerinin tatmini manasına alanlar, çok ayaklılarla aralarındaki farkı ortadan kaldıranlardır.
Bir insanın evlilik anlayışı ve bu husustaki beklentileri onun seviyesini ortaya koyar.
Evlenmeyi düşünen gençlerimiz, kalplerine karşılık bir kalp mi arıyorlar, yoksa kalıplarına karşılık bir kalıp mı arıyorlar?
İnsan, aradığını bulur.
Kalıp arayan kalp bulabilir mi?
Bulsa bile, bulduğunun ne olduğunu idrak edebilir mi?
Evlenecek gençler, önce niyetlerini düzeltmelidir. Kalbe karşı kalp mi arıyorlar, kalıba karşı kalıp mı?
Madde arayanın ruh bulması, gövde arayanın gönül bulması mümkün müdür?
Doğru ölçülerle arayışa geçtikten sonra da, "Rabbim, karşıma iyi olanı; sevebileni, merhamet edebileni çıkar" diye ciddi ve samimi dualarda bulunmalıdır.
* * *
Bazen, evlenmek üzere olan kızlarımıza, oğullarımıza soruyorum:
–Nasıl, evliliğe hazır mısın?
Birçoğunun cevabı, aşağı yukarı hep şöyle oluyor:
–Hocam, hazırlıklar tamam… Ev tuttuk, döşedik, beyaz eşya filan her şey tamam…
Sizce bu cevapta tamam olmayan bir taraf yok mu?
Bana göre, en önemli bir taraf eksik kalmış oluyor. Bu sebeple o gençlere şu soruyu sormaktan kendimi alamam:
–Peki, gönlünüz hazır mı evliliğe?
Sorum, birçok genci şaşırtır, durup düşünürler, genellikle de bir soruyla karşılık verirler:
–O nasıl oluyor?
İşte onun nasıl olduğunu bilmeyenler, Üsküdar vapurunda tanışıp evleniyor, üç gün sonra da, Kadıköy vapurunda da boşanıveriyorlar.
Evliliği, böylesine gönül dışı bir gövde işi zannedenler, Nasreddin Hoca'mızdan almışlar cevabı…
–Bu sizinki, demiş, evlilik değildir.
–Peki, evlilik değilse nedir bu yaptığımız? diye sormuşlar.
–Gündüz çifte hırlama, gece çifte horlamadır… demiş.
* * *
Evlilik, sağlam bir iletişim temeline oturmalı… Bu olmazsa olmaz mutluluk kuralını da tersinden ve hoş bir nükte ile anlatır Hocamız. Eşiyle sağlıklı bir iletişim kuramayanları bakın nasıl uyarır:
–Evliliğiniz nasıl geçiyor? demişler.
Hocamız da anlatmış:
–Evliliğimizin ilk senesi çok güzel geçti… Ben söyledim, hanım dinledi, ben söyledim hanım dinledi… İkinci sene, bizim hanım işi anladı… O söylemeye başladı… O söyledi ben dinledim, o söyledi ben dinledim…"
–Peki, hocam, sonra nasıl oldu, diyenlere de, Hiç sormayın, demiş, sonraki yıllarda da, ikimiz birlikte söyledik, komşular dinledi…
Şimdi eşlerin birlikte söylediklerini, sadece komşuları değil, bütün dünya dinliyor. Aile mahremiyeti içinde kalması gereken her şey, ekran pazarlarına dökülüyor. Sadece kirli çamaşırlar değil; edepsizlikler, iffetsizlikler, kısacası ahlaksızlığın her çeşidi, basın yoluyla toplumun tepesine yağdırılıyor.
İyi ki adına evlilik demiyorlar. Seviyesiz birliktelikler, evlilik olamaz çünkü…
* * *
Evliliği, Allah'ın emri, Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sünneti bilenler, örnek aileler kurmak mecburiyetindedirler. Zira başkalarını da saadetlerine imrendiren sağlam ve tutarlı aile yapısı, günümüz dünyasının en çok hasretini çektiği bir güzelliktir.
İnsanlık âlemi, kaybettiği aile hayatını çamla çırayla, yana yakıla aramaktadır.
Aile, dünyevileşmenin getirdiği benlik, bencillik ve maddecilik yüzünden yıkılmaktadır. Bu sebeple, aileyi yeniden diriltmenin yolu, maneviyattan, imandan geçmektedir. Sağlam bir Allah ve ahiret inancı olmaksızın, sağlam bir aile kurmak imkânsızdır.
Aile, daha çok almayı düşünenlerin değil; paylaşmayı, bölüşmeyi, fedakârlığı bilenlerin kurabileceği kutsal bir müessesedir. Ailede mutluluk, almayı hayaline bile getirmeden verebilenlerle sağlanır. Aile mutluluğunun kahramanları, almayı hiç düşünmezler… Ancak verdikleri döner onlara, katlana, çoğala… Bir verip bin alırlar.
Böyle bir mutluluk, ancak iki gönlün bir olmasından doğar.
Çocuklarımız, gençlerimiz gönül ehli mi?
Daha doğrusu gönülden haberdar mı?
Gönülsüz mutluluk olmaz… Ne tek başımıza, ne de evlilik hayatımızda…
Zira aile, iki gönlün tekleşmesiyle kurulur..
Vehbi Vakkasoğlu
Ömer Bekir
11-01-2009, 13:20
Bütün erkekler Hz.Talha(r.a) gibi ve bütün hanimlar Rumeysa(r.a) gibi düşünse,dünyada mutsuz huzursuz bir aile kalmaz..Rabb'im onlardaki bu şuurdan bizlerede nasip etsin..
Erhan KARACA
11-01-2009, 13:48
Bütün erkekler Hz.Talha(r.a) gibi ve bütün hanimlar Rumeysa(r.a) gibi düşünse,dünyada mutsuz huzursuz bir aile kalmaz..Rabb'im onlardaki bu şuurdan bizlerede nasip etsin..
Katılıyorum ömer abi.. =) Ben de o yönde Dua ediyorum ama pek birsey çıkacağını sanmıyorum.. =)
Ömer Bekir
11-01-2009, 13:58
Katılıyorum ömer abi.. =) Ben de o yönde Dua ediyorum ama pek birsey çıkacağını sanmıyorum.. =)
Niyetinde halis olursan,isteğin her daîm sana verilecektir kardeşim..Rabb'imiz bir Hadis'i Kûtsi'de;"Kullarım beni nasıl bilirlerse,onlara öyle muamele ederim"buyurmaktadır..
Ömer Bekir
11-01-2009, 15:49
Rabb'im sahabe efendilerimize verdiği aynı aklı bizlerede vermiştir..Aramızdaki tek fark,Onlar seçilmiştir..Her ne kadar onların mertebesine ulaşamazsakta;onların yolundan gidebiliriz..
Ak_Kelebek
11-07-2009, 17:20
Evliliği, Allah'ın emri, Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sünneti bilenler, örnek aileler kurmak mecburiyetindedirler. Zira başkalarını da saadetlerine imrendiren sağlam ve tutarlı aile yapısı, günümüz dünyasının en çok hasretini çektiği bir güzelliktir.
İnsanlık âlemi, kaybettiği aile hayatını çamla çırayla, yana yakıla aramaktadır.
Ne yazık ki bu sözlere hak vermemek elde değil rabbim bizleri onun yolunda giden ve bizi de ona yönlendirecek insanlar nasip etsin inşALLAH.
Bence amaç hayırlı nesiller yetiştirmek olmalı.
Gönülden
12-07-2009, 20:38
Eşinizle iletişimi öfkeyle kapatmayın: Sen beni sevmiyorsun zaten!
Eşinizin geç kalacağını haber vermeden akşam vakti sizi bekletmesine üzüldünüz, hatta merak ettiniz. Geldiğinde öfkeyle karşıladınız ve gerçek sebebi öğrenmeden önce kendinize göre tahminleri sıralamaya başladınız. O da size ters ifadelerle karşılık verdi. İyi bir tartışma sebebi değil mi? Veya hasta olduğunuz bir gün eşinizden size bakmasını, bir şeyi yapmayı unutmanızı anlayışla karşılamasını bekliyordunuz ama olmadı. Hatanızı yüzünüze vurup utandırdı. Siz de ona öfkeyle karşılık verip tartıştınız. Hasta halinizle iyi bir küsme sebebi sayılır. Evliliklerde yaşanan en büyük problem eşler arasındaki iletişimsizliktir. Kimi çiftler, anlaşmazlıklarını hiç konuşmadan olduğu gibi saklayıp gelecekte bir gün hesabını sormak üzere biriktirir. Birçok çift de sorunlar karşısında gerçek duygu ve düşüncelerini ifade etmek yerine öfke duygusuyla hareket eder. En küçük bir yanlış anlaşılma büyük tartışmalara dönüşür ve “sen beni sevmiyorsun zaten” veya “sen beni bir kere bile anlamadın” seviyesine gelir.
Gerçek duyguları öfke ile saklamak daha kolay ve rahat bir ifade biçimidir. Çünkü, üzüntü, hayal kırıklığı, utanma, kırılma, merak etme, endişelenme gibi duyguları doğrudan doğruya söylemek daha zordur. Öfke, hiç utanmadan, sıkılmadan, benliğe çok zarar vermeden ifade edilebiliyor. Benliğimize zarar veren ya da benliğimizin bir başkası tarafından zedelendiğini hissettiğimiz duygularımızı söylemiyoruz. Öfkelenerek, benliğimizin uğradığı zararları kapatmak için karşı tarafın benliğine zarar vermek istiyoruz. Bu yüzden de asıl duygularımız hep geri planda kalıyor. Duygularımızı ifade etmediğimiz için karşı taraf da savunmaya geçiyor ve en baştan iletişim yollarını kapatmış oluyoruz.
KENDİNİZE ‘GERÇEKTEN NE HİSSEDİYORUM?’ DİYE SORUN
Evliliklerde en önemli şey, kişiyi gerçekten ne rahatsız ediyorsa bunu tespit edip sorunu çözmeye çalışmaktır. Ancak bunun için de, öncelikle kişinin kendini tanıması, kendinin farkında olması gerekiyor. “Benim gerçek duygularım, düşüncelerim nedir, bu davranışımın asıl sebebi ne?” sorularına doğru cevapları vermek sorunların çözümünü kolaylaştırıyor. Belirli bir içgörü kazanmış olan kişi, yaşadığı durumun adını koyabilir. Neden sinirlendiğini, hangi duygusunun harekete geçtiğini daha iyi bilir ve ifade eder.
Evlilikte sevgiyi devam ettirmek de emek isterhttp://medya.zaman.com.tr/2009/12/16/aile.jpgEvlilik çok yönlü bir kurum ve ana maddesi sevgi. İki kişi çeşitli şartların sağlanmasıyla evlenmeye karar verdiğinde sevgiye götüren ilk elektriklenme diye tarif edilen çekim olmuşsa, birbirlerine sevgi duyuyor ve iyi anlaşıyorlarsa her şey daha güzel gelişir.
Evlilik hazırlıklarında bir başka heyecan, başka bir mutluluk hemen fark edilir. Sevgiyle ışıldayan gözler, birbirini görmek için can atan, beraber olmak, birlikte konuşmak, gezmek için her fırsatı değerlendiren, sevgilerini ifade etmek için en güzel sözleri, en anlamlı hediyeleri seçen eşler. Pekiyi bu kadar mutlu ve güzel başlayan, her iki tarafın da sevgiyi doya doya hissettikleri, birlikte yaşamak, bir hayatı paylaşmak için kurdukları evlilikte, sevginin aynı şekilde, hatta büyüyerek devam etmesi için ne yapılmalı?
Eşler birbirine yeterince vakit ayırmalı, mümkünse kısa süreli de olsa birlikte tatile çıkmalı, birkaç saatliğine de olsa baş başa zaman geçirmeli, sohbet etmeye, söylenmeden, birbirini suçlamadan konuşmaya önem vermelidir. Sevgi; hediye, güzel söz, emekle ve zevkle hazırlanmış bir yemek, tatlı, birlikte geçirilen zaman ve ailenin devamı için yapılan işler gibi farklı şekillerde ifade edilmeli ve bunu yaparken karşı cinsin beklentilerine de önem verilmelidir.
Yeterince emek sarf edilmediği ve gerekli şartlar yerine getirilmediği için bazı evliliklerde sevgi azalır hatta tamamen yok olurken aralarındaki sevgi ve saygıyı ömür boyu kaybetmeyen eşler de çoktur. Evlilikte birlikte yaşanan, paylaşılan bütün güzellikler sevgiyi canlı tutar. Günlük hayatta ihtiyaçların karşılanması için gösterilen çaba önemli olduğu kadar yapılan şeylerde incelik de önemlidir. Bireyin bu inceliği kazanması kişisel gelişimle mümkündür.
Bazı erkekler eve vaktinde gelmeyi, evin ihtiyacını karşılamayı eşe sevgi gösterisi olarak yeterli sayar. Bazı kadınlar da aynı şekilde ev halkı için güzel yemekler pişirmeyi, evi düzenli tutmayı sevgi gösterisi olarak kabul eder ve karşılık görmemekten yakınır. Halbuki bunların yapılması kadar yaparken söylenen sözler ve davranışlar da önemlidir. İlgisiz davranarak veya kötü sözler sarf ederek yapılan şeyler değerini de kaybeder ve her ne kadar sevgiyle yapılmış olsa da sevgi ifadesi olarak algılanamaz. Pek çok örnekte görürüz ki sevgiyi hissetmek ve heyecanı artırmak için eşlerin birbirine söyleyeceği birkaç tatlı söz birkaç takdir sözü, geçmişte yaşanan bir tatlı anıyı hatırlatmak bile yetecektir. Yine her şeyi problem etmemek, beklentileri ve duyguları karşı tarafı suçlamadan doğru ifade etmek evin huzurlu ortamını gerginlikten koruyacaktır. Eşlerin birbirine güvenmesi ve derin duyguları anlaması, üzüldüklerinde uygun dille teselli etmesi, dışarıdan gelen olumsuz etkileri hafifletecektir. Bunun için eşler birbirine yeteri kadar zaman ayırmalıdır.
İş yoğunluğu, televizyon ve bilgisayara düşkünlük vb. nedenlerle birlikteliğin azalması da eşlerin sevgiyi daha az duymalarında etkilidir. Halbuki eşler birbirlerine ne kadar çok sevgi gösterir, ne kadar birbirinden güç ve destek alırlarsa karşılaştıkları sorunların üstesinden de o kadar kolay gelir, çocuklarına da o kadar huzurlu ve güzel bir eğitim ortamı hazırlamış olurlar.
Zamanla İlişki monotonlaşabilir
Eşiniz için gösterdiğiniz çaba hiç azalmasın. Evlilikten önce bazı eşler birbirini kaybetme kaygısı duyar ve kaybetmemek için çaba harcarlar. Evlendikten sonra ise bu endişe daha az duyulur. Kaybetme endişesinin azalması kişinin sevdiği kişiyi kendisine bağlamak için duyduğu kaygıyı ve buna bağlı gösterilen çabayı bazen azaltır. İlişkiler bir zaman sonra monoton, sıradan hale gelebilir.
Aşırı mükemmeliyetçi olmayın. Bazı kişiler daha heyecanlı ve duygusal yapıya sahip olup mizaçları da değişkendir. Sevmeleri de sevgilerini kaybetmeleri de çok hızlı olurken bazı kişiler de olumsuz özelliklerini daha çok gizli tutabilir. Kusurları görmek mükemmeliyetçi kişilerin sevgisini azaltan nedenler arasındadır. Ailede gerginlikler arttıkça yaptıkları hataları anlarlar ama artık geçimsizlik ve kısır döngüler başlamıştır. Çevrenin olumsuz yorumlarının etkisinde kalmayın. Onay ihtiyacında olan kişiler dış etkenlerin etkisinde daha çok kalır. Aile üyelerinin, çevredeki kişilerin olumsuz yorumları eşler arasındaki sevginin azalmasına veya daha az hissedilmesine sebep olur. ZAMAN (http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=927917&title=evlilikte-sevgiyi-devam-ettirmek-de-emek-ister)
Gönülden
12-18-2009, 16:19
Bir saadet bahçesi kurmak istiyorsak güllerin yetişmesi emek vereceğiz ve sabredeceğiz...sulamak,çapalamak,yabani otlardan temizlemek...birçok işi var ama emek vermeden o güzelim güllerin kokusunu almayı bekleyemeyiz..
Gönül bahçemizdeki bu çiçekleri herdaim diri tutmak elimizde olmaklı..yaşanılan gerginliklerde de ümitsiz olmadan çevredekilerin söylemlerne öncelik vermeden yol arkadaşımızın düşüncelerini anlayıp tartmalıyız..açmış bir gül'ümüz varsa onu soldurmamalıyız buna izin vermemeliyiz..yaşanılan nefretleri güzelliklerin önüne koyduğumuzda zaten bir arpa boyu yol alamayız elimizdekinden de oluruz..
Paylaşım için sonsuz minnet olsun sevgili Ukbâ...
Çok Güzel ifade etmişşiniz , yol haritası olarak vereceğiniz koordinatları izlemek yeterli olacaktır.:)
Evlilikte iyi geçinmek nasıl olmalıdır?http://medya.zaman.com.tr/2009/12/19/yuzuk.jpg
İkisi de üniversite mezunu. Beş yıllık evli ve bir kız çocuğuna sahipler. Maddi olarak problemleri yok ama geçinemiyorlar. Bir kez boşanmayı denemişler.
Aileler araya girip vazgeçirmiş. Bir müddet sonra yine sıkıntıya düşmüşler. Şimdilerde bir çıkış yolu arıyorlar. İşin acı tarafı, anlaşamadıkları konu incir çekirdeğini doldurmuyor. Meselâ kadın, eşine telefon ediyor.
"Bu akşam yemeğe gidelim mi?" Eşi itiraz ediyor:
"Hayır, toplantım var."
"Zaten sen, ben ne desem itiraz edersin."
"Sen de olmadık zamanlarda dersin. Kafam zaten yorgun. Bir de seni çekemem." Telefon kapanıyor, kriz başlıyor.
İki tarafın da sinirleri gergin. Erkek, toplantıya sıkıntılı giriyor. Aklı hep "ben eve gidince bunun hesabını sorarım"da. Kadınsa "akşam geldiğinde haddini bildiririm" pozisyonunda.
Gecenin ilerleyen saatinde kırılan kalpler ve yaralanan gönüller...
Sebep, koskocaman bir "hiç".
Kim bilir belki de şu an çoğu kadınlar, "Bir hiç olur mu? Tüm erkekler böyle zaten. Hep toplantı veya iş. Hayatlarında kadınlara yer yok ki!" diyor olabilirler.
Erkeklerin bazıları da, "Şu kadınlar ne anlayışsız. Toplantı bu, işin şakası yok ki? Biz onlara ekmek parası kazanmak için çalışıyoruz. Onlar ne derdindeler?" diye düşünebilirler.
Oysa aynı kadın: "Hayatım çok sıkıldım, acaba bu akşam yemeği dışarıda yiyebilir miyiz? Bir ayranla tost da olabilir." demek nezaketini gösterse. Erkek, "Özür dilerim hayatım, bugün toplantım var. Yarın olur mu?" dese ve akşam evine neşeyle dönse. Kadın da eşini tebessümle karşılasa... Ve o "şiddetli geçimsizlik" denilen şey ortadan kalksa.
Acaba ikinci sahneyi yaşamak çok mu zor? Olumsuzluğu pompalayarak mutluluk atmosferini yok etmeye çalışan şeytanı yenmek bu kadar mı güç? Neden "güzel geçinmenin" yollarını aramak varken benlik ve inat atıyla geçimsizlik vadilerine koşuluyor? Dante, ne güzel söylemiş "küçük kıvılcımlardan büyük yangınlar çıkar". Öyleyse küçük kıvılcımların mutluluk sarayımızı yakıp kül etmesine meydan vermeyelim. Beynimizi güzel düşünmeye ve güzellikleri görmeye alıştıralım.
Hayatı yaşanır kılmak formülü rehberimiz olmalı
Güzel gören güzel düşünür. Güzel düşünen, hayatından lezzet alır. Bunun tersi, kötülükleri gören kötülük düşünür ve hayatını mutsuzluklarla karartır.
Olumlu hareket etmeli ve eşinin menfi yönlerine kafayı takmak yerine biraz da "Bu olayda benim kusurum ne?" diye empati yapmalı.
Eşinin iyi yönlerini ve güzelliklerini görmeli. Aile içinde "ben" "sen" yerine "biz" yaşantısını kurmaya çalışmalı.
Sadece "Ben doğru düşünüyorum. Ben haklıyım. Sen yanlış düşünüyorsun" demek yerine "Ben de yanlış yapabilirim. Sen de haklı olabilirsin." diyebilmeli.
Dış dünyanın streslerine karşı el ele, omuz omuza vererek dayanmalı.
Gurur ve enaniyetini muhabbet ateşiyle yakabilmeli. Hayatta çok önemli vazifeler dururken basit şeylerle hayatı karartmamalı. Kavga sebebi olan şeyleri yok ederek münakaşa ve sıkıntı çekmek yerine huzur ve saadetle yaşamalı. ZAMAN (http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=929298&title=evlilikte-iyi-gecinmek-nasil-olmalidir)
Ak_Kelebek
12-30-2009, 15:25
Ne yazık ki, bu düşünceleri yüreği yerine buz üstüne yazan nice erkekler, eşlerini rahatlıkla terk edebiliyorlar. Değil güzelliklerini kaybetmek, eşlerinden daha güzelini gördüklerinde bile o tarafa meyledebiliyorlar.
İşte biz bu devirde yaşıyoruz ne yazık ki üstad. Bu beyefendi gibi eşi bulmaz inanın çok çok zor bu devirde.Mevlam bize kıymet bilen ve bildiğimiz insanlar nasip etsin.Yazı için teşekkürler Allah razı olsun...Çok duygulandım:ağla::ağla::ağla::ağla:
DadaşAkp
12-30-2009, 17:52
eskindedi aşklar evlilikler şimdiler internet ortamı yüzünden evlilikler sönüyor evlilik diye aşk gibi sölentiler günümüzün cağında herşey aldatıcı yaklaşımlar olmuştur
Gönülden
01-03-2010, 04:39
ELEŞTİRİ:
sen hep böylesin! Zaten beni bir gün bile dinlemedin. Hep bağırıyorsun. Beceriksizsin. Filanın eşinden ibret al. Beni üzmekten zevk alıyorsun! Şeklindeki ifadeler eşi suçlayıcı yargılayıcı ve kırıcı ifadelerdir. Oysa iletişimde ‘’ben’’ dilini kullandığımızda eşimize şöyle diyebiliriz.
—Ben bu sözünden veya davranışından dolayı çok üzüldüm hayal kırıklığı yaşadım. Bu ifade daha yumuşak olduğundan ayrıca kişide oluşturduğu duyguyu olaya yansıttığından eşi olumlu yönde etkileyebilir.
GENELLEME:
‘’Hep böylesin böyle yaparsın. Zaten senden başkacıda beklenmez. Hiç değişmiyorsun. Bu huyunu annenden babandan kapmışsın. Bir günde iyi yanını göremeyecek miyim? Tarzındaki ifadeler eşi bir kalıba sokan ve damgalayan ifadelerdir. Mantıki düşündüğümüzde mademki eşiniz söylediğiniz gibi peki siz ne oranda değiştiniz? İşe kendinizi değiştirmekle başlayın
AKLINI OKUMAK:
Evlilikte ilişki bozulmaya mutsuzluk ortaya çıkmaya başlayınca araya mesafeler girer. Devamlı kavga üzüntü bir noktada çiftleri sessizliğe ve kendi dünyalarına iter. Fakat burada sözlü iletişim yerine sözsüz iletişim yani davranışlardan anlamlar çıkarıp eşi yargılama süreci başlar.’’Hah yine kızdın bakışlarından anladım. Sen öyle demek istemedin. Senin kafanın içinde neler var çok iyi biliyorum!’’ Tarzındaki yaklaşımlar eşin jest ve mimiklerinden hal ve hareketlerinden anlamlar çıkarmaya yöneliktir.
İŞİ YOKUŞA SÜRMEK:
Zamanla eşlerden birinde olumlu değişiklik olmuştur veya gittikleri doktor dinlenilmiş kişi olumsuz davranışından vazgeçmiştir. Diğer eşin ‘’10 yıldır sana söyledim ama beni dinlemezsin sonunda dediğime geldin. Başkası deyince daha mı kıymetli oluyor? Şeklindeki konuşmaların eşi üzen ve geriye döndürebilecek tarzdadır.’’ Oysa bu değişiklikten dolayı çok mutluyum sevinçliyim Gel beraber plan yapalım; başka nelerimizi değiştirebiliriz onları konuşalım! Tarzında diyalog kurulursa olumlu değişiklik pekişir devamı içinde teşvik edilmiş olunur.
GEÇMİŞİ HATIRLATMAK:
Herkesin evliliğinde geçmişte yaşadığı olumsuz hatıra vardır. Aile kavgaları kırılganlıklar ihanetler küçük düşürmeler hayal kırıklıkları… Geçmişte yaşanan kötü hatırayı devamlı gündeme getirmek sıkıntı doğurur ve sıkıntıları pekiştirir.
HEP HAKLI OLMAK:
Hatalar yanlışlıklar iki taraftan da kaynaklandığı halde ‘’Kim daha haklı’’ diye adeta ‘’mahkeme’’ kurulur.’’Evliliğimiz boyunca kavgaları hiç ben başlatmadım. Sen hep bana kötü davrandın beni aşağıladın. Bütün problemler senden kaynaklanıyor’’
Bu tarz kalıp sözler tıkanan evliliklerin klasik sözleridir. Oysa önce kendimize bakmamız.’’Ben nerede hata yapıyorum yanlışım ne olabilir’’diye düşünmemiz gerekir. Hep karşı tarafı haksız görmek işin kolay tarafıdır.
SORUMLULUK:
Aile yükünün tek tarafa yüklenmesi kişiyi aşırı strese sokup gergin ve öfkeli yapabilir. Bu yüzden hiçbir cinsiyet ayrımı gözetmeksizin işleri ortaklaşa yapmaya gayret etmek gerekir.
Diğer yandan ilişkideki bozulmadan dolayı ‘’Sen beni zorluyorsun çıldırtıyorsun bu yüzden öfkeleniyorum’’ yerine ‘’Seninle ilişkimde bazen zorlanıyor ve bazen öfkemi kontrol edemiyorum.’’
Tarzında konuşulsa kişi kendini de ortaya koyuyor ve sorumluluğu paylaşmış oluyor.
Böylece eşi suçlamıyor probleme dikkat çekip üzerinde düşünülmesi gerektiği mesajını veriyor anlamı çıkar.
MANTIKİ YAKLAŞIM:
Ya bana iyi bir sebep göster söylediklerimi çürüt ya da beni kabul et! Yaklaşımı evlilikle iş ilişkisini karıştırma yaklaşımıdır. Evlilikte roller duygular olaylar birçok değişken rol oynar.’’Kendimizi temize çıkarma’’da mantığı ileri sürmek kendi kendimizi aldatmaktan ibarettir.
SÖZÜNÜ KESMEK:
İletişimde en önemli husus konuşanı sonuna kadar dinlemek çok gerekliyse aralara girmektir. Dinlememiz anlamamız kendimizi anlatmamız gerekiyor. Bunun yolu da saygıyla dinlemek ses tonunu yükseltmemektir.
TERAPİST YAKLAŞIMI:
Eş ne kadar bilgili ve tecrübeli olursa olsun kendini doktor yerine koymamalı; çünkü bir şey değişmez eşi kendisini dinlemez dirençle karşılaşır. Bu yüzden iyi bir eş nasıl olursa ona öyle davranmalıdır.
Kur'ânTalebesi
01-05-2010, 20:12
O kadar da zor olmasa gerek... hiç degilse imkânsiz gibi görünmüyor maddelerin çogunu bir araya getirmek.
Gönülden
01-05-2010, 21:47
Yalçın üsdat konuyu sabah okudum şimdi paylaşmak için girmiştim ki benden önce davranmışsınız ;1 bu hususlar bizim için bir örnek tabi,bu yazılar boşuna yazılmıyor tabi bizde kendi nasibimizi alıyoruz ;1
..
Hayatı beraber yaşayacağımız kişinin hayatı ne gözle gördüğü hedefinin ne olduğu ve değer yargıları en çok dikkat etmemiz gerek husus diye düşünüyorum..ayrıca bir insanin karşısındakini iyi tanıyabilmesi için önce kendi sıkıntı ve saplantılarından kurtulması gerekir...
vaktileyl
03-22-2010, 20:30
Eş seçmek kitap seçmeye benzer, iyi tasarlanmış bir kapak ve cilt ilginizi çekebilir ama içeriği sağlam olmadıkça sonunu getirmek zordur..Allah ilk önce bizi Salihalardann eylesinde Salihlere layık olalım..
Gönülden
04-08-2010, 13:18
Evliliğin en güzel tariflerinden birini de, Başkasının Günahına Ağlayan Adam yapmıştır:KALBİNE MUKABİL BİR KALP BULMAK…
Kalbine karşılık bir kalp bulmak; manevi frekansları bütünüyle tutan,gönül iletişimini tam kurabilen bir insanı bulmak demektir.
Evliliğin mutluluğa dönüşmesi için, kalplerin uyuşması,anlaşması,kaynaşması gerekir.
Kalpsiz mutluluk olmaz.
Kalp kalbe karşı olmalı…
Kalp kalbe kalbolmalı…
Kalpler bir olmalı,iri olmalı,diri olmalı…
Ölmüş kalpler taşıyan kalıplar,mutlu olabilir mi?
Evet ,mesele kalıp değil,kalp meselesidir.
Kalıbına göre kalıp arayanlar; eş arayışını,bedene,kaşa,göze bağlayanlar,mutluluğu yanlış adreste arayanlardır.
Bulmak için,önce böyle birini aramak gerek…Gerçi her arayan bulamaz ama,bulanlar hep arayanlardır.Aramadan bulmak mümkün mü?
Bir de arıyormuş gibi yapanlar vardır.Bunlar,her ne kadar evliliğin bir gönül işi ve manevi frekansların uyumu manasına geldiğini kabul etseler de,seçimlerini,hep maddeden,görüntüden yana yaparlar.Yani inandıkları ve düşündükleri gibi davranmazlar.
Bulamayacağı yerde arayanlar da bunlardan sayılmalıdır.Hani Nasreddin Hoca gibi…Evin bodrumunda,kömürlükte kaybettiği yüksüğünü,dışarıda,evin önünde arıyormuş…Sebebini sormuşlar…”Aşağısı çok karanlık” demiş…
Bazı gençler de kalbine karşılık kalbi böyle arıyorlar.Kalp,duygular,sevgi,
şefkat,merhamet tamam ama,görüntü,en boy,kaş göz diyorlar…Hatta oralara takılıp kalıyorlar.Gönle değil,gövdeye itibar ediyorlar. Hatta bu insan sana göre değil,diyenlere de “Ben onu değiştiririm” derler.Ya da , “O gördüğünüz gibi değil,aslında çok iyi biri” iddiasında bulunurlar.
Sonra da,iletişimimiz neden kötüleşti,niçin kavga çıktı,geçimsizlik nereden geldi diye şaşırıyorlar.
Atalarımız, İKİ GÖNÜL BİR OLURSA, SAMANLIK SEYRAN OLUR demişler.Ne güzel söylemişler.İki gönül bir olmazsa,yani kalbine karşılık bir kalp yoksa,saraylar zindan olur ve tabii ki eşler hayal kırıklığına uğrarlar.Zaten,sadece iki gövdenin bir olması insani bir hal de değildir.
Evliliği maddileştirenler,yalnız ten ve beden isteklerinin tatmini manasına alanlar, çok ayaklılarla aralarındaki farkı ortadan kaldıranlardır.
Bir insanın evlilik anlayışı ve bu husustaki beklentileri onun seviyesini ortaya koyar.
Evlenmeyi düşünen gençlerimiz,kalplerine karşılık bir kalp mi arıyorlar,yoksa,kalıplarına karşılık bir kalıp mı arıyorlar?
İnsan,aradığını bulur.
Kalıp arayan kalp bulabilir mi?
Bulsa bile ,bulduğunun ne olduğunu idrak edebilir mi?
Evlenecek gençler,önce niyetlerini düzeltmelidir.Kalbe karşı kalp mi arıyorlar,kalıba karşı kalıp mı?
Madde arayanın ruh bulması,gövde arayanın gönül bulması mümkün müdür?
Doğru ölçülerle arayışa geçtikten sonra da, “Rabbim, karşıma iyi olanı ;
sevebileni,merhamet edebileni çıkar” diye ciddi ve samimi dualarda bulunmalıdır.
……………………………………….
Bazen,evlenmek üzere olan kızlarımıza , oğullarımıza soruyorum:
“-Nasıl,evliliğe hazır mısın?”
Bir çoğunun cevabı,aşağı yukarı hep şöyle oluyor:
“-Hocam,hazırlıklar tamam…Ev tuttuk,döşedik,beyaz eşya filan her şey tamam…”
Sizce bu cevapta tamam olmayan bir taraf yok mu?
Bana göre,en önemli bir taraf eksik kalmış oluyor.Bu sebeple o gençlere şu soruyu sormaktan kendimi alamam:
“-Peki gönlünüz hazır mı evliliğe?”
Sorum,bir çok genci şaşırtır,durup düşünürler,genellikle de bir soruyla karşılık verirler:
“-O nasıl oluyor?”
İşte onun nasıl olduğunu bilmeyenler,Üsküdar vapurunda tanışıp evleniyor,üç gün sonra da,Kadıköy vapurunda da boşanıveriyorlar.
Evliliği, böylesine gönül dışı bir gövde işi zannedenler,Nasreddin Hoca’mızdan almışlar cevabı…
”-Bu sizinki “ demiş, “Evlilik değildir.
“-Peki evlilik değilse nedir bu yaptığımız?” diye sormuşlar.
” -Gündüz çifte hırlama,gece çifte horlamadır…”demiş.
…………………………………
Evlilik,sağlam bir iletişim temeline oturmalı…Bu olmazsa olmaz mutluluk kuralını da tersinden ve hoş bir nükte ile anlatır Hocamız.Eşiyle sağlıklı bir iletişim kuramayanları bakın nasıl uyarır:
“-Evliliğiniz nasıl geçiyor?” demişler.
Hocamız da anlatmış:
“-Evliliğimizin ilk senesi çok güzel geçti…Ben söyledim,hanım dinledi,ben söyledim hanım dinledi…İkinci sene, bizim hanım işi anladı…O söylemeye başladı…O söyledi ben dinledim,o söyledi ben dinledim…”
“-Peki hocam, sonra nasıl oldu” diyenlere de, “Hiç sormayın” demiş, “Sonraki yıllarda da,ikimiz birlikte söyledik, komşular dinledi…”
Şimdi eşlerin birlikte söylediklerini,sadece komşuları değil,bütün dünya dinliyor.Aile mahremiyeti içinde kalması gereken her şey,ekran pazarlarına dökülüyor.Sadece kirli çamaşırlar değil;edepsizlikler,iffetsizlikler,kısacası ahlaksızlığın her çeşidi,basın yoluyla toplumun tepesine yağdırılıyor.
İyi ki adına evlilik demiyorlar.Seviyesiz birliktelikler,evlilik olamaz çünkü…
…………………………………..
Evliliği,Allah’ın emri,Peygamber Efendimiz’in (s.a.) sünneti bilenler,örnek aileler kurmak mecburiyetindedirler.Zira,başkalarını da saadetlerine imrendiren sağlam ve tutarlı aile yapısı,günümüz dünyasının en çok hasretini çektiği bir güzelliktir.
İnsanlık alemi,kaybettiği aile hayatını çamla çırayla,yana yakıla aramaktadır.
Aile,dünyevileşmenin getirdiği benlik,bencillik ve maddecilik yüzünden yıkılmaktadır.Bu sebeple,aileyi yeniden diriltmenin yolu,maneviyattan,imandan geçmektedir.Sağlam bir Allah ve ahiret inancı olmaksızın,sağlam bir aile kurmak imkansızdır.
Aile,daha çok almayı düşünenlerin değil;paylaşmayı,bölüşmeyi,fedakarlığı bilenlerin kurabileceği kutsal bir müessesedir.Ailede mutluluk,almayı hayaline bile getirmeden verebilenlerle sağlanır.Aile mutluluğunun kahramanları,almayı hiç düşünmezler… Ancak verdikleri döner onlara,katlana,çoğala…Bir verip bin alırlar.
Böyle bir mutluluk,ancak iki gönlün bir olmasından doğar.
Çocuklarımız ,gençlerimiz gönül ehli mi?
Daha doğrusu gönülden haberdar mı?
Gönülsüz mutluluk olmaz…Ne tek başımıza,ne de evlilik hayatımızda…
Zira aile,iki gönlün tekleşmesiyle kurulur.
Vehbi Vakkasoğlu
Bazen,evlenmek üzere olan kızlarımıza , oğullarımıza soruyorum:
“-Nasıl,evliliğe hazır mısın?”
Bir çoğunun cevabı,aşağı yukarı hep şöyle oluyor:
“-Hocam,hazırlıklar tamam…Ev tuttuk,döşedik,beyaz eşya filan her şey tamam…”
Sizce bu cevapta tamam olmayan bir taraf yok mu?
Bana göre,en önemli bir taraf eksik kalmış oluyor.Bu sebeple o gençlere şu soruyu sormaktan kendimi alamam:
“-Peki gönlünüz hazır mı evliliğe?”
Sorum,bir çok genci şaşırtır,durup düşünürler,genellikle de bir soruyla karşılık verirler:
“-O nasıl oluyor?”
İşte onun nasıl olduğunu bilmeyenler,Üsküdar vapurunda tanışıp evleniyor,üç gün sonra da,Kadıköy vapurunda da boşanıveriyorlar.
Evliliği, böylesine gönül dışı bir gövde işi zannedenler,Nasreddin Hoca’mızdan almışlar cevabı…
”-Bu sizinki “ demiş, “Evlilik değildir.
“-Peki evlilik değilse nedir bu yaptığımız?” diye sormuşlar.
” -Gündüz çifte hırlama,gece çifte horlamadır…”demiş.
Dünyadan bir haber olan bizlerin evlilik hususlarında asıl dikkat etmesi gerekli olduğu noktaları bırakıp laylay lom takılmalarına deli oluyorum. Nasıl bir eş aradığını bilmeden sürete aldanıp perişan olanlarmı ararsın farklı farklı duyguların hayatların insanları olduğu halde duygularının esiri olmuşlarımı ararsın ne ararsan var yani , yukarıdaki paylaşımda insan kendsine nasıl bir eş araması gerektiği güzelce izah edilmiş . Teşekkürler gönülden.
Gönülden
04-12-2010, 18:29
EŞ bazen babadan ve anneden daha yakındır. Öyle değil mi? Kişi eşine söylediği, fısıldadığı bazı sırlarını anne ve baba ile paylaşamayabilir.
Kur'an-ı Kerim bu gerçeği çok manidar bir tanımla hayatımız katar. Ayet-i kerime, "Karı ve koca birbirlerine örtüdürler" der. Ayet şöyledir: "Onlar (kadınlar) size örtüdürler, siz de onlara örtüsünüz!" (Bakara 187).
Ayet çok zarif bir ifadeyle, karı koca arasındaki ilişkinin karakterini ortaya koyar. Elbise ve örtü nasıl soğuk ve sıcaktan korur, sırları ve kusurları örterse, eşler de aynen böyle olmalılar. Örtü geceyi simgeler. Birbirinizin sırrını, ayıbını, açığını deşifre etmeyin, aksine birbirinizi gece karanlığı gibi örtün anlamını da çıkarma imkánı bulabiliriz.
* * *
Dinimiz bizden bunu istiyor. Ama biz bu konuları da magazinleştirmekten, aile sırlarımızı, ilişkimizi uluorta tartışmaktan uzak durmuyoruz. En mahrem bilgileri, olayları, sırları, ekranlarda, sokaklarda, her türlü sohbet ortamında konuşmaya başlıyoruz. Hatta insanların bir kısmı boşandıkları eşlerinin mahrem görüntülerini internet ortamında yayınlamaktan sakınmıyorlar. Korkunç bir tatminsizlik, hazımsızlık ve dağılmışlık değil mi?
* * *
Sosyolog ve psikologların işin bu boyutu üzerinde durmaları, olgun tahlillerde bulunmaları gerekiyor. Tabii ya, bunu sağlıklı bir kişilikle izah imkánı var mı? Bu yaşananlar birer vicdani travma değil mi? Bizler ise bu yaşananları tedavi edecek noktada mıyız, yoksa yeni olayların, tecrübelerin deşifre edilmesine katkıda bulunacak yerde miyiz?
Peygamberimiz (SAV) erdemden en uzak erkeği tarif ederken; geceleyin eşiyle arasında geçeni -sırları-, sabahleyin arkadaşlarıyla paylaşan kişi olarak tanımlar.
Eşler birbirlerini sevmeli, korumalı ve sahiplenmeliler. Hiçbir evlilik kuşku ve korku üzerine kurulmaz. Hele matematiksel hesaplar üzerine hiç kurulmaz. Yarın ne olacak, eşim benim şu eksiğimi yarın bana karşı kullanır mı diye başlayan bir evlilik aslında hiç başlamamış sayılır. Tam aksine erkek kadının, kadın erkeğin; izzet, namus, kişilik, karakter, sevecenlik, vefa, saygı, sevgi, doğruluk, şeffaflık ve merhametinden en ufak bir kuşku duymamalıdır. Böyle bir kuşku varsa, belki o evlilik hiç olmamalıdır. Olsa bile, devam etmesi mümkün değildir.
Eşinizi önemseyin. Onu sevin. Ona güvenin. Onunla sırrınızı paylaşın. Vereceğiniz bir gül, ucuz ama manidar bir ufak yüzüğün eşinizin yüzünde meydana getireceği tebessüm az mı önemli? Bazen eşimizle beraber sofrayı kaldırmak veya küçük bir hizmeti onunla paylaşıp yükünü hafifleştirmek kötü mü?
* * *
Peygamberimiz (SAV); elbisesini yamalar, içeceği suyu kendisi alır, eşine yardım ederdi. Onları dinler, bazen en zor kararlarda onlara danışırdı. Gece namazına kalktığında eşini de uyandırır, "Hadi yüce ALLAH'a yönelelim!" derdi. Bazı hatalarını görmezden gelir, sinirli hallerini sinesine çekerdi. Tebessümünü esirgemezdi. "En iyiniz, eşine en merhametli ve iyi ahlaklı olanınızdır" derdi.
Ne dersiniz? Şöyle diyebilir miyiz? Birbirini zorlayan, boşanmak için bahaneler arayan, birbirine güvenmeyen çiftler ancak sağlam bir eğitim, inanç, hoşgörü ve güvenle yaralarına çözüm bulabilirler.
Nihat HATİPOĞLU
Gönülden
10-04-2010, 00:24
Evlilik nazenin bir ağaca benzer. Nikâhla bir tohum düşer toprağa.
Birbirine yabancı ik kalb nikâhın kerametiyle birbirine ısınır, birbirinde sükunet ve huzur bulur. Muhabbet ve şefkat ağacına durur nikâh tohumu. Ama tohumun ağaca dönüşebilmesi için hem zaman, hem de yorucu emek gerekir.
Kadın ve erkek birer bahçıvan gibi elbirliğiyle bu ağacın muhabbet toprağına kök salmasına çalışır. Onu saygı ışığına tutarlar, şefkat suyuyla sularlar. Affedicilik ilacıyla zararlı böceklerden temizlerler. Fedakârlık zırhıyla fırtınalardan ve haşin kış şartlarından korurlar.
Öyle sihirli bir ağaçtır ki aile ağacı... Alışılmış ağaçların aksine kısa zamanda serpilip boy atar. Şaşırtıcı bir süre içinde korunak haline gelir. Gölgesiyle ruha serinlik, meyvesiyle hayata lezzet katar.
Evlilik ve aile ağacının en büyük düşmanı bencilliktir. Bencillik ağacın köklerini kemiren ve onu güçsüz düşüren hastalık gibidir. Duyarsızlık bir duvar gibi ağacın güneş ışığı almasına engel olur. Kin, zararlı bir böcek gibi dalları ve yaprakları öldürür. Ağaç dıştan sağlam gibi görünse de, kökü, dalları ve yaprakları hastalıklı bir hale düşer. Bu ağaç gölge vermediği gibi meyveleri de ne yazık ki acıdır.
Kadın ve erkek, sağ ve sol el gibidir ağacı yetiştirmede. Tek el yetmediği gibi, iki elin ahenkle, aynı amaç için çalışabilmesi gerekir. Hep karşı taraftan bekleyen bir tavır, bir elin durup herşeyi diğer elden beklemesine benzer. Tek ayakla yürüyebilir misiniz? Tek elle iş yapılabilir mi?
Kısacası, sevgi ve aşk sadece bir başlangıçtır, herşey değil. Sonrasında şefkat, fedakârlık ve saygı eklendiğinde, aile dediğimiz harika ağaç vücud bulur. O ağacın gölgesi dünya hayatından bir yolcu gibi geçip giden insanlara cennet esintileri ve serinlikleri bahşeder, yorgunlukları giderir, en küçük sohbet ve muhabbeti ruha şifa olur. Maddeten fakir gibi görünse bile, cümle evler bu sırla yuvaya dönüşür!
Murat ÇiftKaya
bu forumdan korkmaya başladım iyicene...
Delilin NuR
10-04-2010, 02:10
bu forumdan korkmaya başladım iyicene...
Neden kardeşim ... :)
siyasetin içinde olupta hala dünyaya toz pembe bakabildikleri için...
ülkenin durumu ortadadır...
bir asgari ücretli hala 600 lira maaşla hayat mücadelesi verirken...
bizimkiler evlilik peşinde koşuyorlar...
açıklayıcı bir yorum olmuştur herhalde...
Delilin NuR
10-04-2010, 02:16
siyasetin içinde olupta hala dünyaya toz pembe bakabildikleri için...
ülkenin durumu ortadadır...
bir asgari ücretli hala 600 lira maaşla hayat mücadelesi verirken...
bizimkiler evlilik peşinde koşuyorlar...
açıklayıcı bir yorum olmuştur herhalde...
Evet gayet açıklayıcı oldu ...
Teşekürler..:)
Gönülden
10-04-2010, 16:51
siyasetin içinde olupta hala dünyaya toz pembe bakabildikleri için...
ülkenin durumu ortadadır...
bir asgari ücretli hala 600 lira maaşla hayat mücadelesi verirken...
bizimkiler evlilik peşinde koşuyorlar...
açıklayıcı bir yorum olmuştur herhalde...
Bu ülke sizin gibi sorumlu ve duyarlı insanlara sahip biz dünyya tozembe bakanlardanız güzel kardeşim :) beni tanımadan neler ile uğraştığımı bilmeden burda iki paylaşım ile insanları yadırgayan inasanları da ben anlayamıyorum...sanal alemin getirisi bunlar onun için takmıyorum...
Mümkünse hoşuna gitmeyen bölümlere uğrama konunun güzelini hazımsız yazılarınla bozma kardeşim...
-GERÇEK-
10-04-2010, 18:02
Evlilikte amaç olmalı mı ki ?:hmm
vBulletin v3.8.4, Copyright ©2000-2025, Jelsoft Enterprises Ltd.